Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2021/5198 E. , 2022/2008 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/5198
Karar No : 2022/2008
TEMYİZ EDEN (DAVALILAR) : 1- … Büyükşehir Belediye Başkanlığı
VEKİLİ: Av. …
2- … Müdürlüğü
VEKİLİ: Av. …
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : …, …, …, …, …, …, … adlarına velayeten, kendi adlarına asaleten … ve …
VEKİLİ: Av. …
İSTEMLERİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, taraflarca aleyhlerine ilişkin kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, 2004 doğumlu (olay tarihi itibarıyla 13 yaşında) olan yakınları …'ın, 09/07/2016 tarihinde Şanlıurfa ili, Bozova ilçesi, … Gölü kıyısındaki … Mesire Alanında kuzeniyle birlikte girdikleri baraj gölünde boğularak hayatını kaybetmesinde davalı idarelerin ağır hizmet kusuru bulunduğundan bahisle, uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık anne Huriye Aydın için 1.000,00 TL (miktar artırımı sonucu 41.945,21 TL) maddi, 50.000,00 TL manevi, baba ... için 1.000,00 TL (miktar artırımı sonucu 25.578,51 TL) maddi, 50.000,00 TL manevi ve kardeşler için ayrı ayrı 10.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 2.000,00 TL (miktar artırımı sonrası 67.523,72 TL) maddi, 170.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; Mahkemelerince meydana gelen olayla ilgili olarak kusur durumunun ve oranlarının tespiti amacıyla yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda, davalı … Genel Müdürlüğü'nün %20, … Büyükşehir Belediyesi'nin %10, davacı ailenin (anne ve babanın) %70 oranında kusurlu olduğu yönünde görüş sunulmuşsa da, olayla ilgili olarak Bozova Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturmadan, baba …'ın, ölenin üzerinde göstermesi gereken dikkat ve özeni göstermediğinin açık olduğunun anlaşıldığı, soruşturma kapsamında alınan ifadelerden, küçüğün kendi isteği ve ailesinin bilgisi dahilinde serinlemek amacıyla akrabalarıyla birlikte suya girdiği, müteveffanın baraj kıyısında yüzdüğünün ailesi tarafından bilinmesine rağmen engel olunmadığı, küçüğün suda açılması sonrasında boğulma olayının gerçekleştiği, olay yerinde 'suya girmek ölümcüldür yasaktır', 'suya girmek kesinlikle yasaktır', 'tesisimizde can kurtaran hizmeti verilmemektedir' gibi uyarı levhalarının bulunduğu, ölenin olay tarihinde 13 yaşında olduğu ve uyarı levhaları ile tehlikenin farkına varabilecek durumda olduğu, ayrıca davalı idarelere mevzuatla kilometrelerce uzayan baraj kıyısı ve sulama kanalı kenarında tel örgü ve duvar yapma sorumluluğu yüklenmediği de dikkate alındığında; idarelerin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğinin kabul edilmesi gerektiği, davalı idarelerce yürütülen idari faaliyet ile meydana geldiği ileri sürülen zarar arasında doğrudan bir illiyet bağının ortaya konulamadığı, bu sebeple bilirkişi raporunun davalı idarelere kusur atfeden kısmına itibar edilmeyerek olayla ilgili olarak davalı idarelerin herhangi bir hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna varıldığından, davacılar tarafından uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararlarının davalı idarelerce tazmin edilmesine hukuken imkan bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; uyuşmazlığa konu olayın gerçekleştiği yerde meydana gelen başka bir boğulma olayına ilişkin Dairelerinin E:… sayılı istinaf dosyasında incelemeye konu edilen ... İdare Mahkemesi'nin … tarihli ve E:…, K:… sayılı hükmüne esas alınan bilirkişi raporunda, meydana gelen olayda davalı … Büyükşehir Belediyesi'nin %25, … Genel Müdürlüğü'nün ise %10 oranında kusurlu olduğu yönünde tespite yer verildiği, uyuşmazlığa konu olayın oluş şekli ve tarafların kusur durumunu etkileyebilecek kriterler dikkate alındığında, Dairelerinin anılan dosyasına konu olaydan farklı değerlendirilecek bir durum olmadığı ve oluşturulan bilirkişi heyetinin uzmanlık alanlarına göre bahsi geçen bilirkişi raporunun hükme esas alınması gerektiği kanaatine varılarak, davacıların maddi zararlarının hesaplanmasına yönelik İdare Mahkemesince hesap bilirkişisinden temin edilen 27/05/2019 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınmak suretiyle, maddi tazminat istemlerinin reddine ilişkin davacıların istinaf başvurusunun kabulüne, istemle bağlı kalınarak davacı anne … için 41.945,21 TL, davacı baba … için 25.578,51 TL olmak üzere toplam 67.523,72 TL destekten yoksun kalma tazminatının, 2.000,00 TL'lik kısmının idari başvuru tarihi olan 05/06/2017 tarihinden itibaren, 65.523,72 TL'lik kısmının ise ıslah dilekçesinin davalı idarelere tebliğ edildiği 08/07/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarelerce davacılara ödenmesine, manevi tazminat istemlerinin reddine ilişkin davacıların istinaf başvurularının kısmen kabulüne, kısmen reddine, davacı anne … için 20.000,00 TL, davacı baba … için 20.000,00 TL, davacı kardeşler …, …, …, …, …, … ve … için her birine ayrı ayrı 3.000,00 TL olmak üzere toplam 61.000,00 TL manevi tazminatın, idari başvuru tarihi olan 05/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarelerce davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI :
1) … Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından, davaya konu olayın meydana geldiği … Mesire Alanı Sosyal Tesisleri'nin işletmesinin … tarihli ve … sayılı Büyükşehir Belediyesi Meclis kararıyla beş yıllığına … Sanayi ve Ticaret A.Ş.'ye devredildiği, bu kapsamda Belediyeleri ile anılan şirket arasında 20/06/2014 tarihinde protokol imzalandığından, meydana gelen olayda Belediyelerine herhangi bir kusur atfedilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca sulama tesisleri kurmanın ve bu tesislerin çalıştırma, bakım ve onarım dahil işletmelerini yürütmenin … Genel Müdürlüğü'nün görevleri arasında olduğu, durum böyle olmasına rağmen … Genel Müdürlüğüne idarelerinden daha az oranda kusur atfedilmesinin hukuken kabul edilebilir bir tarafının olmadığı, diğer taraftan, Bölge İdare Mahkemesince davacılar lehine hükmedilen tazminat tutarının kusur oranları dikkate alınmaksızın davalı idarelerce ödenmesine karar verildiği belirtilerek temyize konu kararda bu yönüyle de hukuka uygunluk bulunmadığı ileri sürülmektedir.
2) … Genel Müdürlüğü tarafından, 6200 sayılı Kanun kapsamında idarelerinin güvenlik önlemi almak gibi bir yükümlülüğünün olmadığı, Atatürk Barajı gibi büyük bir barajın etrafında koruyucu güvenlik önlemi alınmasının teknik olarak mümkün olmadığı, öte yandan meydana gelen olayda davacıların sorumluluklarını yerine getirmemeleri sebebiyle tam kusurlu oldukları ve illiyet bağının kesilmesi sebebiyle bu yönüyle de meydana gelen olayda idarelerinin hizmet kusurunun bulunmadığı ileri sürülmektedir.
3) Davacılar tarafından, temyize konu kararda davalı idarelere %30 oranında kusuru atfedilmiş ise de, davaya konu olayın meydana gelmesinde davalı idarelerin %100 oranında kusurlu oldukları ve bu kusur oranı üzerinden maddi tazminat hesaplanması gerektiği, ayrıca hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğu, öte yandan her bir davacı lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken tek bir avukatlık ücretine hükmedilmesinin de hukuka ve usule aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Taraflarca savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyize konu kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren, 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun Ek 1. maddesi uyarınca Danıştay Sekizinci ve Onuncu Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulca; Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
2004 doğumlu (olay tarihi itibarıyla 13 yaşında) olan davacılar yakını …, 09/07/2016 tarihinde Şanlıurfa ili, Bozova ilçesi, … Baraj Gölü kıyısındaki … Mesire Alanında kuzeniyle birlikte girdikleri baraj gölünde boğularak hayatını kaybetmiştir.
Meydana gelen olayla ilgili olarak … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen … tarih ve Soruşturma No:… sayılı ölü muayene tutanağında, davacılar yakınının kesin ölüm nedeninin suda boğulmaya bağlı olarak aşırı miktarda sıvı aspirasyonuna bağlı solunum yetmezliğinden kaynaklandığı belirtilmiştir.
Öte yandan, meydana gelen olayla ilgili olarak 'Taksirle Ölüme Neden Olma' suçundan davacılardan baba … hakkında açılan ceza davası sonucunda, … Asliye Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, sanığın, oğlunun ölmesinde kendinden beklenilen dikkat ve özeni göstermeme eyleminde bilinçli taksir halinin söz konusu olmadığı, taksirli hareket sonucu neden olunan neticenin münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açtığının kabulü gerektiği gerekçesiyle sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu ise, … Bölge Adliye Mahkemesi ... Ceza Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.
Bakılan davada, Bölge İdare Mahkemesince, uyuşmazlığa konu olayın gerçekleştiği yerde meydana gelen başka bir boğulma olayına ilişkin Dairelerinin E:… sayılı istinaf dosyasında yer alan kusur bilirkişi raporu hükme esas alınarak, olayda, … Büyükşehir Belediyesi'nin % 25, … Genel Müdürlüğü'nün de % 10 oranında kusurlu olduğu kabul edilmek suretiyle karar verildiği, bu raporda, davaya konu olayın meydana geldiği tesis alanının bazı yerlerinde birtakım uyarı tabelalarının mevcut olduğu, bunların; piknik alanı girişinde, yaklaşık 100X60 cm ebatlarında 'Tesisimizde Can Kurtaran Hizmeti Verilmemektedir' ibareli tabela, piknik mekanlarının yanında yaklaşık 80X80 cm ölçülerinde 'Dikkat Suya Girmek Ölümcüldür Yasaktır' ibareli tabela ve bazı elektrik direklerinde yaklaşık 40X70 cm ebatlarında Türkçe, İngilizce ve Arapça 'Yüzmek Yasaktır' ibare ve sembolü içeren tabelalar olduğu, keşif esnasında tesis görevlileri tarafından, baraj gölü suyunun su seviyesinde mevsimsel değişikliklerden dolayı göle girişleri engellemek amacıyla fiziksel bariyerlerin (tel çit, fens vb.) kurulamadığının, ancak pikniğe gelen vatandaşların suya girmemesi konusunda birtakım uyarı tabelaları ve anonslarla, bazen de sözlü olarak uyarıldığının beyan edildiği tespitlerine yer verildikten sonra, … Büyükşehir Belediyesi'nin sorumluluğunda olan tesiste kişilerin baraj gölüne girmesini engellemek adına uyarı levhaları ve bilgi notları aracılığıyla kişilerin uyarılmaya çalışıldığı, ancak göl kenarında kurulan piknik mekanlarında konaklayan vatandaşların suya yaklaşmalarını ve girişlerini engellemek adına fiziksel bariyer vb. sistemlerin yapılmadığı, piknik mekanları ile göl kıyısı arasına (mesafe 20-30 mt) bariyer vb. güvenlik tedbirlerinin kurulabileceği, su seviyesinin yükselmesi nedeniyle fiziksel bariyerlerin kurulmasının mümkün olmadığı gibi sebeplerin yetersiz olduğu, iş yerlerinde, tehlikeli durumlara karşı bir takım emniyet tedbirleri almanın yanı sıra tehlikeli hareketlerin önlenmesi amacıyla da eğitim, ikaz ve uyarı gibi metotlar ile tehlikeli hareketlerin önüne geçip bu tür istenmeyen olayların meydana gelmesini engellemek üzere sistemli çalışmalar yapılmasının zorunlu olduğu, bu kapsamda davalı … Büyükşehir Belediyesi'nin vatandaşların suya yaklaşmasının ve girmesinin önüne geçmek üzere uyarı ve ikaz levhalarıyla almış olduğu güvenlik tedbirlerinin yanında tesiste alması gereken diğer güvenlik tedbirlerinin (riskleri belirleme, risklere karşı tedbir alma, alınan tedbirleri kontrol etme, göl kenarına fiziksel bariyer sistemleri kurma, ilk yardımcı bulundurma, acil eylem planları hazırlama ve tatbikatlarını düzenleme) alınmasını sağlayamadığından hizmet kusurunun olduğu, … Genel Müdürlüğü'nün de uhdesinde bulunan gölet kenarına kurulan sosyal tesislerde konaklayan vatandaşların göle girmelerini engellemek üzere gerekli güvenlik tedbirlerinin (riskleri belirleme, risklere karşı tedbir alma, alınan tedbirleri kontrol etme, göl kenarına fiziksel bariyer sistemleri kurma) alınmasını sağlayamadığından hizmet kusurunun olduğu tespitlerine yer verildiği anlaşılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
İdarenin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması; başka bir anlatımla, zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararın oluşmasında zarara uğrayanın veya üçüncü kişinin kusurunun bulunması halinde ise, idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalkacağı ya da kusur ölçüsünde azalacağı açıktır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan, 6200 sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 'Vazife ve Salahiyetler' başlıklı 2. maddesinde, taşkın sular ve sellere karşı koruyucu tesisler meydana getirmek, sulama tesislerini kurmak, sulama sahalarında mevcut parsellerin tamamını veya aksamını gösterir harita ve planları yapmak veya yaptırmak ve icabı halinde kadastrosunu yaptırmak, anılan tesislerin çalıştırma, bakım ve onarım dahil işletmelerini sağlamak Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun 'Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görev ve sorumlulukları' başlıklı 7. maddesi, 1. fıkrası, (m) bendinde, 'Büyükşehirin bütünlüğüne hizmet eden sosyal donatılar, bölge parkları, hayvanat bahçeleri, hayvan barınakları, kütüphane, müze, spor, dinlence, eğlence ve benzeri yerleri yapmak, yaptırmak, işletmek veya işlettirmek; ...' hükmü;
(n) bendinde, 'Gerektiğinde mabetler ile sağlık, eğitim ve kültür hizmetleri için bina ve tesisler yapmak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait bu hizmetlerle ilgili bina ve tesislerin her türlü bakımını, onarımını yapmak ve gerekli malzeme desteğini sağlamak.' hükmü yer almaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 266. maddesinde, 'Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.' kuralına yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, özel ve teknik bilgiyi gerektiren uyuşmazlıklarda, İdare Mahkemelerince bilirkişilik kurumuna başvurulması veya mevcut bilirkişi raporunun değerlendirilmesi zorunlu ise de; bilirkişilerce düzenlenen rapora her durumda uyulması zorunluluğu bulunmamaktadır. Diğer bir anlatımla, Mahkemece, raporun yetersiz ya da çelişkili görülmesi üzerine, aynı bilirkişilerden ek rapor istenilebileceği veya başka bilirkişilere yeni bir inceleme yaptırılabileceği gibi; teknik bilgiye sahip bilirkişilerce ortaya konulan tespit ve veriler doğrultusunda (bu tespitler esas alınmak ve bu tespitlerle uyumlu olmak kaydıyla) re’sen bir sonuca varılabileceğinin de kabulü gerekmektedir.
Uyuşmazlığa konu zarara neden olduğu iddia edilen baraj ve sulama tesislerine yönelik olarak işletme, bakım ve onarım çerçevesinde idarelerce gerekli tedbirlerin alınması gerekmekle birlikte, bu tedbirlerin tesisin ve hizmetin kapsam ile sınırları da gözetilerek idarelere aşırı külfet yükleyecek şekilde değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Başka bir deyişle, idarelere yüklenebilecek sorumluluğun, ancak hak ihlallerinin önlenebilmesi amacıyla makul ölçüler çerçevesinde önleyici tedbir almakla sınırlı olabileceği açıktır. Bu itibarla, söz konusu yerlerde meydana gelen ölüm ve yaralanma olaylarından kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde, idarelerce bu olayların önlenmesinde gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı hususunun ortaya konulması gerekmektedir.
Bölge İdare Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda, piknik mekanları ile göl kıyısı arasına fiziksel bariyer sistemleri konulmamasında idarelerin hizmet kusurları bulunduğu belirtilmiş ise de; davaya konu olayın, müteveffanın kendi isteğiyle suya girmesi ve bu duruma ailesinin engel olmaması sonucu gerçekleştiği, dolayısıyla olayın, fiziksel engel içermeyen bölgede istem dışı meydana gelen kayma ya da düşme gibi bir nedenle meydana gelmediği, başka bir ifadeyle, olayın fiziksel engel yokluğuna bağlı olarak gelişmediği, ayrıca olayın meydana geldiği Atatürk Barajı Gölünün 817 km2'lik yüzölçümüyle Van Gölü (3713 km2) ve Tuz Gölü'nün (1300 km2) ardından Türkiye'nin üçüncü büyük gölü olduğu dikkate alındığında, söz konusu yere fiziksel bariyer sistemleri konulmasının, davalı idarelerden beklenemeyecek düzeyde, ölçüsüz ve aşırı külfet yükleyecek bir önlem olacağı, kaldı ki olayın meydana geldiği yere ilişkin dosyadaki fotoğraflar incelendiğinde, bu şekildeki bir önlemin (davalı idareler tarafından söz konusu yere bariyer sistemleri konulmasının) suya girmeyi tam olarak engelleyemeyeceğinden bir tedbir niteliğini de taşımayacağı, bu nedenle uyuşmazlığa konu olayda belirtilen önlemin alınmamış olmasının hizmet kusuru olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varılmaktadır.
Diğer taraftan, dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile hükme esas alınan bilirkişi raporu birlikte incelendiğinde, davaya konu olayın meydana geldiği tesis alanında yüzmenin tehlikeli ve yasak olduğuna yönelik gerekli uyarı levhalarının bulunduğu, ayrıca tesis görevlilerince de kişilerin suya girmemeleri konusunda uyarıldığı hususlarına yönelik tespitlere yer verildiği anlaşılmaktadır.
Bu haliyle, baraj gölüne girilmemesi hususunda gerek uyarı levhaları, gerekse de sözlü uyarılarla kişilerin ikaz edildiği, dolayısıyla davaya konu olayın önlenmesi hususunda davalı idarelerce makul düzeyde önlemlerin alındığı anlaşıldığından, ortada davalı idarelere atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanan zarar bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan, Bölge İdare Mahkemesince bakılan dava bakımından da hükme esas alınan bilirkişi raporunun ait olduğu asıl davada, rapora istinaden davalı … Büyükşehir Belediyesi'nin %25, … Genel Müdürlüğü'nün de %10 oranında kusurlu olduğu gerekçesiyle bu kusur oranları üzerinden hesaplanan tazminat miktarlarının ödenmesi yolunda verilen ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla reddedilmesi üzerine, bu karara karşı davalı idareler tarafından yapılan temyiz başvurusunun Danıştay Onuncu Dairesinin E:2021/5191 sayılı esasına kaydedildiği ve Danıştay Sekizinci ve Onuncu Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulca işbu dava dosyası ile aynı tarihte görüşülerek … tarih ve K:… sayılı kararla, meydana gelen olayda davalı idarelerin hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesiyle kararın bozulmasına kesin olarak karar verilmek suretiyle sonuçlandırıldığı görülmektedir.
Bu itibarla, davaya konu zararın oluşmasında, davalı idarelerin hizmet kusurunun bulunmadığı ve dolayısıyla tazminat sorumluluğunun da doğmadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davacıların maddi tazminat istemlerinin kabulü, manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulü yolundaki Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz isteminin REDDİNE, davalı idarelerin temyiz istemlerinin KABULÜNE,
2. … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının BOZULMASINA,
3. Kullanılmayan … TL yürütmenin durdurulması harcının istemi hâlinde davalı … Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na iadesine,
4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 12/04/2022 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
(X)-KARŞI OY :
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden temyiz istemlerinin reddi ile Bölge İdare Mahkemesi kararının aynen onanması gerektiği oyuyla Daire kararına katılmıyoruz.
(XX) - KARŞI OY :
Dava; davacılar tarafından, 2004 doğumlu (olay tarihi itibarıyla 13 yaşında) olan yakınları Halil Aydın'ın, 09/07/2016 tarihinde Şanlıurfa ili, Bozova ilçesi, … Gölü kıyısındaki … Mesire Alanında kuzeniyle birlikte girdikleri baraj gölünde boğularak hayatını kaybetmesinde davalı idarelerin ağır hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık, 2.000,00 TL (miktar artırımı sonrası 67.523,72 TL) maddi, 170.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Temyize konu kararda hükme esas alınan bilirkişi raporunda, olayın meydana gelmesinde davalı … Büyükşehir Belediyesi'nin % 25, davalı … Genel Müdürlüğü'nün ise % 10 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş ise de; dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgeler incelendiğinde, davalı idarelerce hak ihlallerinin meydana gelmemesini teminen birtakım önlemler alındığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte; bu tedbirlerin olay tarihi itibarıyla 13 yaşında olan davacılar yakını açısından olayın önlenmesi noktasında yeterli olarak değerlendirilmesine olanak bulunmadığından, olayın meydana gelmesinde davalı idarelerin belirtilen sebep uyarınca hizmet kusurlarının bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Bu haliyle, netice itibarıyla hukuka uygun olduğu anlaşılan temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen gerekçe ile onanması gerektiği oyuyla Daire kararına katılmıyorum.