Ceza Genel Kurulu 2020/438 E. , 2022/256 K.
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Kasten yaralama suçundan sanık ...’ün beraatine ilişkin ... 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.03.2016 tarihli ve 24-171 sayılı hükmün katılan ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 16.06.2020 tarih ve 5105-6923 sayı ile;
“...Müşteki ...'ın soruşturma aşamasında şikâyetçi olduğu, UYAP'tan alınan nüfus kayıt örneğine göre 31.08.2015 tarihinde soruşturma aşamasında vefat ettiği, şikâyet ve şikâyetten vazgeçme hakkının şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu, müşteki ...'in katılan sıfatını almadan ölmesi nedeniyle mirasçılarının kamu davasına katılma hakkının bulunmadığı, Mahkeme tarafından ... hakkında verilen katılma kararının hükümsüz olduğu, temyiz hakkı vermeyeceği anlaşılmakla, davaya katılma hakkı olmayan ...'ın temyiz isteminin 6723 sayılı Kanun'un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddine,” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise; 21.07.2020 tarih ve 226667 sayı ile;
“...Darbedildiği, doktor raporu ile belirlenen mağdur ... kendisini darbedenlerden şikâyetçi olarak kovuşturma şartı olan şikâyeti ölmeden önce yerine getirmiş ancak sanık hakkında kamu davası açılmadan önce ölmüştür. Oğlu ...'in ölümünden onu darbedenleri sorumlu tutan babası ... ise soruşturma ve kovuşturma evresinde sanıktan şikâyetçi olarak açılan kamu davasına da katılmıştır. Bu çerçevede kamu davası açılmadan ölen müşteki ...'a yönelen eylemin, onun yaşam hakkına veya vücut bütünlüğüne yönelmesi arasında da kanaatimizce bir fark bulunmamaktadır. Her iki hâlde de mağdurun babası olan ...'ın haklı bir çıkarı zedelenmiş ve cezalandırma konusundaki psikolojik durumu değişmemiştir. Yüksek Daire ilamının hukuka uygun olduğunun kabulü, katılan ...'ın, oğlunun yaralama sonucu ölüp ölmediğine ilişkin iddiasının araştırılmaması sonucunu doğuracak, bu durum Anayasa ile güvence altına alınmış ‘hak arama özgürlüğü’ ve ‘hukuki güvenlik ilkesi’ ile de bağdaşmayacaktır. Bu nedenlerle mağdur ...'ın babası olan katılan ...'ın temyiz isteminin kabul edilerek esasa ilişkin Yüksek Dairece bir karar verilmesi gerekirken, temyiz isteminin reddine ilişkin karar verilmesi Kanun'a aykırı görüldüğü,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 17.11.2020 tarih ve 21109-16632 ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme itirazın kapsamına göre sanık ... hakkında şikâyetçi ...’a yönelik kasten yaralama suçundan kurulan beraat hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; soruşturma evresinde şikâyetçi olduktan sonra kovuşturma aşamasından önce ölen oğlu şikâyetçi ...'ın yerine babası ...'ın davaya katılıp hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
09.08.2015 tarihinde Yumuktepe Polis Merkezi Amirliğine başvuran 18.07.1997 doğum tarihli ...’ın, annesi Güllü ... ile babasının ayrı yaşadıklarını, annesinin evine birtakım eşyasını almak için gittiğinde arbede yaşandığını, annesinin komşularından Kör soy isimli bir kişinin boğazını sıktığını, 22 yaşlarında uzun boylu, zayıf bir kişinin ise kolunu kıvırıp omzuna vurduğunu, açık kimliklerini bilmediği bu iki kişiden şikâyetçi olduğunu ifade ettiği,
... Devlet Hastanesince şikâyetçi ... hakkında düzenlenen 09.08.2015 tarihli geçici raporda; 08.08.2015 tarihinde darbedildiğini bildiren lösemi hastası şahsın yapılan muayenesinde, sağ kol ve boğazda hafif ağrı, göğüs bölgesinde kızarıklık bulunduğunun belirtildiği,
Adli Tıp Kurumu ... Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 06.11.2015 tarihli raporda; şikâyetçideki yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu açıklamasına yer verildiği,
... Üniversitesi... Araştırma Hastanesince düzenlenen 31.08.2015 tarihli ölüm belgesinde; şikâyetçi ...’ın 31.08.2015 tarihinde saat 11.00’de bulaşıcı olmayan hastalık nedeniyle tedavi görmekte olduğu hastanede, doğal ölüm sonucu hayatını kaybettiğinin belirtildiği,
... Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.01.2016 tarihli ve 276-225 sayılı iddianame ile sanık ... hakkında müşteki ...’ı kasten yaraladığı iddiasıyla ve TCK’nın 86/2 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,
... 14. Asiye Ceza Mahkemesince yapılan yargılamanın 10.02.2016 tarihli celsesine katılan şikâyetçinin babası ..., oğlu şikâyetçi ...’ın vefat ettiğini, oğlunun yaralanması ile ilgili olarak kendisinin de şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini beyan ettiği, aynı tarihli ara kararla “...’ın suçtan zarar görmüş olması ihtimaline binaen CMK’nın 237 ve devamı maddeleri uyarınca katılan olarak dava ve duruşmalara kabulüne,” karar verildiği,
Yapılan yargılama sonunda; Yerel Mahkemece 09.03.2015 tarihli celsede, sanık ... hakkında şikâyetçi ...’ı kasten yaralama suçundan, suçu işlediğinin sabit olmadığı gerekçesiyle CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraat kararı verildiği, hükmün celsede hazır bulunan katılan ...’a tefhim edildiği,
Katılan ...’ın 16.03.2015 havale tarihli dilekçe ile temyiz talebinde bulunduğu,
Dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 16.06.2020 tarih ve 5105-6923 sayı ile; “...Müşteki ...'ın soruşturma aşamasında şikâyetçi olduğu, UYAP'tan alınan nüfus kayıt örneğine göre 31.08.2015 tarihinde soruşturma aşamasında vefat ettiği, şikâyet ve şikâyetten vazgeçme hakkının şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu, müşteki ...'in katılan sıfatını almadan ölmesi nedeniyle mirasçılarının kamu davasına katılma hakkının bulunmadığı, Mahkeme tarafından ... hakkında verilen katılma kararının hükümsüz olduğu, temyiz hakkı vermeyeceği anlaşılmakla, davaya katılma hakkı olmayan ...'ın temyiz isteminin 6723 sayılı Kanun'un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddesi uyarınca reddine,” karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için 'mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu' kavramları ile 'kamu davasına katılma' kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında;
'Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar.....şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup hâlinde belirtilmiştir. Anılan düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nın 365. maddesindeki, “Suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilirler” hükmü ile benzerlik arz etmekte olup, yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur eklenmiş, bu şekilde madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.
Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (... Emin Artuk-... Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, ... Yayınevi, ..., 2015, ....289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, .... 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, ..., 2015, ....106 - 107; ... Yaşar-... Tahsin Gökcan–... Artuç, Türk Ceza Kanunu, ..., 2010, 6. cilt, ....7702-7703.).
Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.
Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına müracaat hakkı bulunanlar CMK’nın 260. maddesinde gösterilmiştir. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
Suçtan zarar görenlerin kanun yoluna müracaat yetkisi davaya katılma şartına bağlıdır. Nitekim CMK’nın “Mağdur ve şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde, mağdur ve şikâyetçinin kovuşturma evresine ilişkin hakları sayılırken 6. bentte; “Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma” hakkının bulunduğu belirtilmiştir. Bu nedenle CMK'nın 260. maddesi uyarınca katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görenlerin salt bu sıfatla kanun yoluna müracaat haklarının bulunduğunun kabul edilebilmesi için kamu davasından haberdar edilmemiş ya da haberdar edilmekle birlikte davaya katılma hakkının kendisine hatırlatılmamış ya da şikâyeti belirten ifadesi üzerine kendisine davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmamış olması gerekir. Aksi takdirde, duruşmalardan haberdar edilmiş ve katılma hakkı hatırlatılmış olan suçtan zarar görenlerin katılma isteminde bulunmadıkça kanun yoluna müracaat hakları bulunmamaktadır.
Katılma, ceza muhakemesinde mağduru, suçtan zarar göreni ya da malen sorumlu olanları koruma araçlarından birisidir. Suçun işlenmesiyle mağdur olan ya da suçtan zarar görenlerin katılma hakkını kullanmaya veya kullanmaya devam etmeye zorlanamayacağı açıktır. Bu itibarla mağdur veya suçtan zarar gören kişi kamu davasına katılmak istemeyebileceği gibi, daha sonra bu hakkını kullanmaktan da vazgeçebilecektir.
5271 sayılı CMK'nun 'Katılmanın hükümsüz kalması' başlıklı 243. maddesi ise; 'Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.' biçiminde düzenlenmiş olup bu maddeyle katılanın vazgeçmesi veya ölümü hâlinde katılmanın hükümsüz sayılacağı, ancak mirasçıların da katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmıştır. Katılma hakkı niteliği itibarıyla şahsa sıkı surette bağlı haklardandır. Şahsa sıkı surette bağlı haklar kanunda tek tek sayılmamakla birlikte genel olarak öğretide, kişinin sadece kendisinin kullanabileceği, başkasına devredilemeyen ve miras yoluyla geçmeyen haklar olarak açıklanmaktadır. Bu tür haklar insanın kişiliğini yakından ilgilendirdiğinden, bunların kullanılmasına karar verme yetkisi başkasına bırakılmamıştır. Örneğin; evlenme, nişanlanma, nişanı bozma, evlat edinilmeye razı olma gibi… Katılmanın şahsa sıkı surette bağlı bir hak olmasının bir sonucu olarak katılanın ölümüyle katılma hükümsüz kalacaktır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’u, ancak katılan sıfatını kazanmış olmak şartıyla katılanın ölümü hâlinde mirasçılarının davaya dahil olabileceklerine izin vermiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
09.08.2015 tarihinde Yumuktepe Polis Merkezi Amirliğine başvuran 18.07.1997 doğum tarihli ...’ın, babası ile ayrı yaşayan annesinin evine birtakım eşyasını almak için gittiğinde, yaşanan arbede sırasında yaralandığından bahisle şikâyetçi olduğu, düzenlenen adli raporda lösemi hastası olan şikâyetçinin yapılan muayenesinde, sağ kol ve boğazda hafif ağrı, göğüs bölgesinde kızarıklık bulunduğu, bu yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun ifade edildiği, ... Üniversitesi... Araştırma Hastanesince düzenlenen ölüm belgesine göre, şikâyetçinin 31.08.2015 tarihinde bulaşıcı olmayan hastalık nedeniyle tedavi görmekte olduğu hastanede, doğal ölüm sonucu hayatını kaybettiği, ... Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.01.2016 tarihli ve 276-225 sayılı iddianame ile sanık ... hakkında şikâyetçi ...’ı kasten yaraladığı iddiasıyla ve TCK’nın 86/2 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, şikâyetçi olduktan sonra ve fakat kovuşturma aşamasından önce hayatını kaybeden ...’ın babası ...’ın, ... 14. Asiye Ceza Mahkemesince yapılan yargılamanın 10.02.2016 tarihli celsesinde vefat eden oğlu şikâyetçi ...’ın yaralanması ile ilgili olarak kendisinin de şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini beyan ettiği, aynı tarihli ara kararla ...’ın suçtan zarar görmüş olması ihtimaline binaen CMK’nın 237 ve devamı maddeleri uyarınca katılan olarak dava ve duruşmalara kabulüne karar verildiği, Mahkemece yapılan yargılama sonunda verilen beraat kararına yönelik ...’ın katılan olarak temyiz talebinde bulunduğu anlaşılan dosyada;
Kasten yaralama suçundan açılan kamu davasına katılma hakkının, olay tarihinde 18 yaşını ikmal etmiş, temyiz gücüne sahip, eylemlerinin anlam ve sonuçlarını anlayabilir durumda olan ve suçtan doğrudan zarar görmüş bulunan ...’a ait olması, 5271 sayılı CMK’nın 243. maddesindeki “Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.” hükmü uyarınca, mirasçıların katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilmeleri için mağdur veya suçtan zarar görenin katılan sıfatını almış olmasının gerekmesi, mağdur veya suçtan zarar görenin henüz davaya katılmadan önce ölmesi hâlinde mirasçıların onun yerine davaya katılmasının Kanun’daki açık düzenleme nedeniyle mümkün olmayışı karşısında; kasten yaralama suçunun mağduru olduğunu ileri sürerek soruşturma aşamasında şikâyetçi olan ancak katılan sıfatını almadan vefat eden oğlu ... yerine, mirasçısı ...'ın davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.04.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.