Ceza Genel Kurulu 2011/8-460 E. , 2012/230 K.HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASIYALANDA BEYAN BULUNMA SUÇUSABIKA KAYDINDA YER ALAN SUÇUN DAHA SONRA KABAHATE DÖNÜŞTÜRÜLMESİUYARLAMATÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 36TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 71TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 356TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 357TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 456TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 457CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (647) Madde 4ASKERİ CEZA KANUNU (1632) Madde 10ATEŞLİ SİLAHLAR VE BIÇAKLAR İLE DİĞER ALETLER HAKKINDA KANUN (6136) Madde 131982 ANAYASASI (2709) Madde 174CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 231CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 232KABAHATLER KANUNU (5326) Madde 40
6136 sayılı Yasaya aykırılık ve kasten yaralama suçlarından sanıklar Mehmet ve Ferhat’ın yapılan yargılamaları sonucunda, sanık Ferhat’ın beraatına, sanık Mehmet’in ise 6136 sayılı Yasanın 13/1, 765 sayılı TCY’nın 456/1, 457/1, 36 ve 71. maddeleri uyarınca bir yıl sekiz ay hapis ve 450 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve zoralıma ilişkin, Gaziantep 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.07.2007 gün ve 450–616 sayılı hüküm, sanık Mehmet tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 29.09.2011 gün ve 17229–10330 sayı ile onanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.11.2011 gün ve 53628 sayı ile;
“İtiraza konu husus, sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel kasıtlı suçtan silinme koşulları gerçekleşmeyen sabıkasının bulunup bulunmadığına ilişkindir.
Sanığın Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1996/608–835 sayılı erteli hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün 19.12.1996 tarihinde kesinleşmiş bulunması ve bu tarihten sonra adli sicil kaydına yansıyan başka bir suç kaydı da olmaması, yargılamaya konu davada suç tarihinin 30.03.2005 olması nazara alındığında, adli sicilden silinme koşullarının oluştuğunun ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal engel teşkil etmeyeceğinin kabulü gerekir.
Sanığın sabıkasında yer alan ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal engel kabul edildiği anlaşılan Adana 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 1996/750–986 sayılı, 765 sayılı TCK’nun 357. maddesi ile cezalandırılmasına dair eyleminin ise suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. maddesinde düzenlenen ‘kimliği hakkında yalan beyanda bulunma’ kabahatini oluşturabileceği, bu durumda sanığın anılan mahkûmiyeti ile ilgili olarak verilmiş bir uyarlama kararı olup olmadığı ve varsa sonucu araştırılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunda mahkemece bir değerlendirme yapılması zorunluluğu bulunmaktadır.
Zira uyarlama yargılaması sonucu eylem 5326 sayılı Kabahatler Kanunu kapsamında değerlendirilmesi halinde sabıkada yer alan söz konusu eyleme ilişkin mahkûmiyet hükmünün hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel teşkil etmeyeceğinin kabulü gerekecektir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazının kapsamına göre inceleme, sanık Mehmet hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın kasten yaralama ve ruhsatsız silah taşıma suçlarında cezalandırılmasına karar verilen ve suçun sübutu ile eylemin nitelendirilmesinde bir uyuşmazlık ile bu kabulde dosya içeriği itibarıyla da herhangi bir hukuka aykırılık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşulları bakımından sanığın sabıka kaydında yer alan, tekerrüre esas alınmayan ve daha sonra çıkan bir yasa ile kabahate dönüştürülen eyleminden verilen ve suç tarihi itibarıyla adli sicil kaydından silinme koşulları da gerçekleşen ilama ilişkin uyarlama yapılmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanığın adli sicil kaydına konu iki ayrı sabıkasının bulunduğu,
Birincisinin, Gaziantep 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.12.1996 gün ve 608–835 sayılı ilamıyla hükmolunan 765 sayılı TCY’nın 456/2, 457/1, 51/1, 59 ve 647 sayılı Yasanın 6. maddeleri uyarınca erteli bir yıl sekiz ay hapis cezası olduğu ve hükmün 19.12.1996 tarihinde kesinleştiği,
İkincisinin ise, 25.05.1996 tarihinde işlediği suça ilişkin olarak Adana 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 15.11.1996 gün ve 750–986 sayılı ilamıyla 765 sayılı TCY’nın 357, 356, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca hükmolunan 15.000.00 Lira ağır para cezası olduğu, kararın 26.12.1996 tarihinde kesinleştiği ve 14.02.1997 tarihinde yerine getirildiği,
Adli sicil kaydına konu ikinci suçun, ilk suçun kesinleşme tarihinden önce işlendiği, bu nedenle erteli önceki hükme yönelik ertelemenin geri alınmasına karar verilmesinin söz konusu olmadığı,
Her iki ilamın da kesinleşme ve infaz tarihlerini gösterir onaylı suretlerinin dosyaya getirtilmediği, dolayısıyla erteli ilama ilişkin olarak bir başka mahkemece ertelemenin geri alınmasına karar verilip verilmediğinin tespit edilemediği,
765 sayılı Yasanın 357. maddesinde düzenlenen “yalan beyanda bulunma” suçunun, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında düzenlenmediği, yalan beyanda bulunma eyleminin aynı tarihte yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 40. maddesinde “kimliği bildirmeme” başlığı altında düzenlenerek kabahate dönüştürüldüğü ve idari yaptırıma bağlandığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun niteliği ve uygulama koşulları üzerinde durulması gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, ceza hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi, büyükler hakkında ise 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesine 19.12.2006 gün ve 26381 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle eklenen 5 ila 14. fıkraları ile kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle de 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden, şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu kurum, 08.02.2008 tarih ve 26781 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için de uygulanabilir hale getirilerek, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp yasalarında yer alan suçlar ayrık tutulmak üzere tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 01.03.2008 tarihinde yürürlüğe giren 26.02.2008 gün ve 5739 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasanın 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasına eklenen Ek 10. madde ile de onbeş yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Yasada yer alan suçlar hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamı dışına çıkarılarak kurumun uygulanma alanı tekrar daraltılmış, 25.07.2010 gün ve 27650 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 22.07.2010 gün ve 6008 sayılı Yasanın 7. maddesiyle 231. maddenin 6. fıkrasına eklenen cümleyle “sanığın kabul etmemesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği” esası getirilmiş, 3713 sayılı Yasanın 13. maddesindeki “onbeş yaşını tamamlamamış” ibaresi yürürlükten kaldırılmak suretiyle bu kurumun terör suçu işleyen onbeş yaşından büyük çocuklar yönünden de uygulanmasına olanak sağlanmıştır.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Yasalar ile gerçekleştirilen değişiklikler sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
a) Suça ilişkin;
1- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması ve hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezasından ibaret olması,
2- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp yasalarında yer alan suçlardan bulunmaması,
3- 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlarda ise, suçun ayrıca 3713 sayılı Yasa ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması,
b) Sanığa ilişkin;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
2- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi,
3- Mahkemece; sanığın, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
4- Sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmesi,
Koşullarının bulunması gerekmektedir.
Bu koşulların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarından birisi de, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunmasıdır.
Nitekim CYY’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (a) bendinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için “sanığın daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması gerektiği” düzenlemesine yer verilmiştir.
765 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlükte olduğu dönemde verilen bir mahkûmiyetin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarından biri olan “daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunma” şartını ihlal ettiğinin söylenebilmesi için, hükümlülüğe esas teşkil eden eylemin, 1 Haziran 2005 tarihinden sonra da suç oluşturması; eylemin suç olmaktan çıktığının açıkça anlaşılamadığı hallerde ise, bu konuda bir uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığının araştırılması ve yapılmamış ise mahkemesince uyarlama yargılaması yapılması sağlanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekmektedir. Buna karşın sabıka kaydında yer alan hükümlülüğün 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 6. fıkrasının (b) bendi uyarınca “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sübjektif koşulu” ile ilgili olarak değerlendirilebilmesine yasal bir engel oluşturmayacağı da unutulmamalıdır.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanığın sabıka kaydında yer alan hükümlülüklerinden kasten yaralama suçuna ilişkin erteli hapis cezasını içeren ilamın 19.12.1996 olan kesinleşme tarihinden, incelemeye konu suç tarihine kadar adli sicilden silinme koşullarının gerçekleştiği ve dolayısıyla objektif olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel teşkil etmeyeceği hususunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Sabıka kaydına konu olan yalan beyanda bulunma suçunun 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasada, anılan isim ve düzenleniş şekliyle herhangi bir karşılığına yer verilmemiştir. Eylemin aynı tarihte yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 40. maddesi uyarınca idari yaptırımı gerektiren kabahati oluşturup oluşturmayacağına ilişkin ise bir uyarlama yapılması gerekmektedir. Oysa dosya içerisinde anılan ilama ilişkin uyarlama yapılıp yapılmadığına dair bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.
Yalan Beyanda bulunma suçundan 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 357, 356 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca hükmolunan ağır para cezasına ilişkin mahkûmiyetin yerine getirme tarihinin 14.02.1997 olması nedeniyle, incelemeye konu suç tarihi itibarıyla adli sicilden silinme koşullarının gerçekleştiği ileri sürülebilir ise de, sabıka kaydına konu olan ilamın, 765 sayılı TCY’nın “Hüviyet Cüzdanı, Nüfus Tezkeresi, Pasaport, Ruhsatname, İlmühaber, Şahadetname, Beyannamelerde Sahtecilik” başlığı altında düzenlenen suçlardan olması ve 5352 sayılı Adli Sicil Yasasının Geçici 2. maddesi gereğince uygulanması zorunlu bulunan 3682 sayılı Yasanın 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin; “basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma ve dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile beş yıldan fazla ağır hapis ve hapis cezasına mahkûmiyetler on yıl içinde, … evvelce verilen ceza cinsinden bir cezaya veya daha ağır bir cezaya mahkum olunmadığı takdirde, … hükmü veren mahkemece veya talep edenin bulunduğu yer asliye ceza mahkemesince duruşma yapılmaksızın adli sicildeki kaydın çıkartılmasına karar verilir” şeklindeki düzenlemesi karşısında, adli sicil kaydında yer alan eylemin, suç olmaktan çıkarılan ve dolayısıyla adli sicilden silinme koşulları da gerçekleşen yalan beyanda bulunma suçunu mu, yoksa adli sicilden silinme koşulları gerçekleşmeyen sahtecilik suçunu mu oluşturacağına ilişkin bir uyarlama yargılaması yapılması ve sanığın adli sicil kaydına konu ilamın suç olmaktan çıkarıldığının ve dolayısıyla adli sicil kaydından silinme koşullarının oluştuğunun belirlenmesi halinde sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının diğer objektif koşulları ile sübjektif koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda yerel mahkemece bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkemenin sanık Mehmet hakkındaki hükmünün; “sanığın adli sicil kaydında yer alan yalan beyanda bulunma suçuna ilişkin mahkûmiyet ilamı getirtilip incelendikten ve gerekirse söz konusu ilama yönelik uyarlama yargılaması yapılması sağlandıktan sonra sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığının değerlenmesi gerektiğinden” bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 29.09.2011 gün ve 17229–10330 sayılı onama ilamının KALDIRILMASINA,
3- Gaziantep 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.07.2007 gün ve 450–616 sayılı sanık Mehmet hakkındaki hükmünün, “sanığın adli sicil kaydında yer alan yalan beyanda bulunma suçuna ilişkin ilam getirtilip incelendikten ve gerekirse söz konusu ilama yönelik uyarlama yargılaması yapılması sağlandıktan sonra sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığının değerlenmesi gerektiğinden” bahisle BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.06.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.