Hukuk Genel Kurulu 2017/443 E. , 2021/1198 K.
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “ziynet, çeyiz ve ev eşyasının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedellerinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 10. Aile Mahkemesince verilen çeyiz ve ev eşyası yönünden karar verilmesine yer olmadığına, ziynet eşyası yönünden ise davanın kabulüne ilişkin karar her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili boşanma talebini de içeren daha sonra ziynet, çeyiz ve ev eşyası talepleri yönünden tefrik edilen dava dilekçesinde; davacının evden kovulması üzerine müşterek konuttan üzerindeki kıyafetlerle ayrıldığını, çeyiz ve ev eşyasının konutta kaldığını, düğünde takılan 76 adet küçük altının düğün borçları için düğünden hemen sonra, her biri 21 gram ağırlığında 11 adet bileziğin ise davalının babasına ev alınacağı sırada peşinat olması amacıyla bozdurulduğunu ileri sürerek ziynet, çeyiz ve ev eşyasının aynen iadesine, olmadığı takdirde karşılığı olarak fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla 5.000TL tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı:
5. Davalı vekili; çeyiz ve ev eşyasının teslim edileceğini, takılan çeyrek altınların davacının rızası ile düğün masrafları için bozdurulduğunu, bileziklerin bir kısmının balayı için davacı tarafından bozdurulduğunu, davacının 1 adet bileziği kız kardeşine taktığını, kalan 4 adetini ise evden ayrılırken götürdüğünü belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Ankara 10. Aile Mahkemesinin 20.05.2013 tarihli ve 2010/671 E., 2013/666 K. sayılı kararı ile; çeyiz ve ev eşyasının yargılama safahatı sırasında iade edilmesi nedeniyle bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, küçük altınlar yönünden davacının rızası ile bozdurulduğu gerekçesi ile davanın reddine, 11 adet bilezik yönünden ise davacının kişisel eşyası olup rızası dışında bozdurulduğu ve iade edilmediği gerekçesiyle, talep ile bağlı kalınarak, 3.300TL alacağın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmasına karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı :
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 29.04.2014 tarihli ve 2013/21042 E., 2014/6564 K. sayılı kararı ile; “…Davalının tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
Davacının temyiz itirazları yönünden ise; somut olayda, davalı taraf düğünde takılan çeyrek altınların davacının rızası ile bozdurulduğunu beyan etmiş ve yargılama sırasında dinlenilen tüm taraf tanıkları da, bu yönde ifade vermişlerdir. Bu itibarla, çeyrek altınların davalı koca tarafından bozdurulduğu kanıtlanmıştır. Öte yandan; gerçekleşen bu durum karşısında ispat yükü kendisine geçen davalı koca, davacı kadının bu altınları iade edilmemek üzere kendi rızası ile verdiğini ispat etmesi gerekecektir.
İspat yükü kendisinde bulunan davalı tarafın, dava dilekçesinde, 'sair deliller' demek suretiyle yemin deliline de dayandığının anlaşılması karşısında, çeyrek altınların davacının rızası ile düğün masrafları için bozdurulduğu hususunun ispatı yönünden, davalı tarafa davacıya yönelik olarak yemin teklif etme hakkının bulunduğu hatırlatılarak, bu yeminin sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
Kabule göre ise; HUMK'nun md.388 (HMK. md.297) gereğince, ”Mahkemenin, hüküm fıkrasında asıl ve yardımcı taleplerin hepsi hakkında, açık ve tereddüte yol açmayacak şekilde infazı kabil karar vermesi gerekir.”
Somut olayda, mahkemece hüküm fıkrasında, ziynet eşyalarının bedellerinin tahsiline karar verilmiş, ancak bu ziynet eşyalarının tür ve miktarları açık olarak belirtilmemiştir.
Karar bu hali ile infazı kabil nitelikte bulunmayıp, hüküm fıkrasında tahsiline karar verilen ziynet eşyalarının niteliklerinin ve miktarlarının açık ve net bir şekilde belirtilmesi gerekir.
Öyle ise mahkemece, bu ilkeler gözetilerek, infazı kabil olacak nitelikte bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 21.01.2015 tarihli ve 2014/867 E, 2015/60 K. sayılı kararı ile; çeyiz ve ev eşyasının yargılama safahatı sırasında iade edilmesi nedeniyle bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, ziynet eşyası talebi yönünden, davacı kadına takılan küçük altınların sayısının 22 adet, değerinin 2.002TL olduğunun tespit edildiği, taraflara toplamda 45 adet küçük altın takıldığının doğrulandığı ancak küçük altının ziynet eşyası niteliğini taşımadığı, sadece kadına takılan altınların iadesinin talep edilebileceği gerekçesiyle 11 adet 22 ayar 21 gram buse bilezik (değeri 11.191,95TL) ile davacıya ait olduğu fotoğraflarla belirlenen 22 adet küçük altının (değeri 2.002TL) bedelinin, taleple bağlı kalınarak, 3.300TL'sinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 14.12.2015 tarihli ve 2015/12012 E., 2015/20160 K. sayılı kararı ile; “Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine.
Ancak, Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına, örf ve adete, ülke gerçekleri ile yöresel geleneklere göre evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerekse yakınlarınca kadına geleceğinin güvencesi olarak takılan ziynet eşyaları (altın vs.) emaneten ( geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece düğünde davacı kadına bağışlanmış sayılır. Aynı biçimde düğünde erkeğe takılan fakat daha sonra koca tarafından eşine (kadına) verilen ziynet eşyaları için de kadının herhangi bir biçimde kabulü söz konusu olmadıkça ve aksi de kanıtlanmadıkça kocanın bu eşyaları eşine bağışladığı kabul edilir.
Somut olayda; aksi iddia ve ispat edilmediğine göre, düğünde erkeğe takılan küçük altınlar da, davalı tarafından davacıya bağışlanmış sayıldığından, bu eşyalar yönünden de talebin kabulüne karar verilmesi gerekir iken, eksik inceleme, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçeler ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin Direnme Kararı:
12. Mahkemenin 27.04.2016 tarihli ve 2016/323 E., 2016/581 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, esasen örf ve âdete, ülke gerçeklerine göre düğünde takılan bilezik, künye, küpe, yüzük gibi sadece kadının kullanmasına mahsus ziynet eşyalarının kadına bağışlanmış sayılacağı, karşılıklılık ve borç ifası düşüncesine dayalı olarak takılan çeyrek altının mahiyeti icabı ziynet eşyası olarak kabul edilemeyeceği, genellikle küçük altınların düğün sonrasında bozdurularak düğün borçlarının ödendiği, işlenip bilezik veya kolye hâline getirilmediği sürece küçük altının ziynet niteliğinin bulunmadığı, bu nedenle davalı kocaya takılan küçük altınlar yönünden davanın kabulünün doğru olmadığı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; düğünde erkeğe takılan küçük altınların kadına bağışlanmış sayılıp sayılmayacağı, buradan varılacak sonuca göre somut olayda düğünde davalı erkeğe takıldığı kabul edilen küçük altınların bedelinin davacıya ödenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Davalı vekilinin temyiz itirazlarına dair yapılan değerlendirmede;
15. Bilindiği üzere hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.
16. Davalı vekilinin temyiz itirazları Özel Dairece incelenip reddedildiğinden kesinleşmiştir. Bu nedenle davalı tarafça kesinleşen yönlere ilişkin olarak temyiz isteminde bulunulmasında hukukî yarar bulunmamaktadır.
17. O hâlde davalı vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B) Davacı vekilinin temyiz itirazlarına dair yapılan değerlendirmede;
18. Uyuşmazlığın çözümüne geçmeden önce usulî kazanılmış hak ile ilgili açıklamaların yapılmasında fayda vardır.
19. Türk hukuk sisteminde istikrarın sağlanması, kişilerin yargıya olan güveninin sarsılmasının önlenmesi amacı ile usulî kazanılmış hak müessesesi kabul edilmiştir. Usulî kazanılmış hak; bir davada, taraf veya mahkeme usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan haktır. Usulî kazanılmış hak, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda (HMK) düzenlenmemiş olup; Yargıtay uygulamaları ile oluşturulmuş ve öğretide de kabul görmüştür.
20. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kişilerin mahkeme kararlarına karşı güvenlerinin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
21. Hemen belirtelim ki; bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu, mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E., 1960//9 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
22. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak oluşturur.
23. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı kararında; “Temyizce bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması hâlinde bozulan kararın bozma sebeplerinin şümulü dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması, davaların uzamasını önlemek maksadiyle kabul edilmiş çok önemli bir usulü hükümdür. Bir cihetin bozma kararının şümulü dışında kalması da iki şekilde olabilir. Ya o cihet, açıkça bir temyiz sebebi olarak ileri sürülmüş fakat dairece itiraz reddedilmiştir, yahutta onu hedef tutan bir temyiz itirazı ileri sürülmemiş olmasına rağmen dosyanın Temyiz Dairesince incelendiği sırada dosyada bulunan yazılardan onun bir bozma sebebi sayılması mümkün bulunduğu hâlde o cihet Dairece bozma sebebi sayılmamıştır. Her iki hâlde de o konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemece uyulmuş olması, taraflardan birisi lehine usulî bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme, ne de Temyiz Mahkemesi halele uğratabilir' denilmiştir.
24. Sözü edilen içtihadı birleştirme kararında, mahkemenin bozmaya uyması hâlinde, bozma kararı dışında kalan hususların kesinleşeceği ve kesinleşen bu hususların yargılama kapsamına alınmaması gerekeceği kabul edilmiştir. Bu kapsamda, bozmaya uyma ile bozma kararı dışında kalarak kesinleşen hususlar lehine olan taraf açısından usulî kazanılmış hakkın meydana geleceği açıklığa kavuşturulmuştur.
25. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı veya geçmişe etkili yeni kanun çıkması, uygulanması gereken kanun hükmünün hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi, görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve bozma kararının maddi hataya dayanması gibi hâllerde usulî kazanılmış hak oluşması mümkün değildir.
26. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının davalıdan düğünde takıldığını iddia ettiği 76 adet küçük altının ve 11 adet bileziğin bedelini talep ettiği, düğünde toplamda 45 adet küçük altın takıldığının ispatlandığı ve davaya konu edilen 11 adet bilezik ile kadına takılan 22 adet küçük altın bedelinin davacıya iadesi gerektiği yönünde Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişme olmadığı anlaşılmaktadır.
27. O hâlde üzerinde durulması gereken husus, düğünde takıldığı ispat edilmiş sayılan küçük altınlardan davacıya iadesine karar verilenler haricindekilerin akıbetinin ne olacağıdır. Eldeki davada, davacı düğünde takılan tüm küçük altınların iadesini talep etmiş, davalı ise anılan altınların davacının rızası ile düğün masrafları için bozdurulduğunu savunmuş ve dinlenen tanıklarla birlikte dosya kapsamı ile davaya konu edilen altınların davacının rıza göstermesiyle davalı tarafından bozdurulduğu kanıtlanmış kabul edilerek Mahkemenin ilk kararı ile yalnızca bilezikler yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Özel Dairenin ilk bozması ile düğünde takılan küçük altınların davalı koca tarafından bozdurulduğunun kanıtlandığı ancak bu durum karşısında ispat yükü kendisine geçen davalı kocanın davacı kadının bu altınları iade edilmemek üzere kendi rızası ile verdiğini ispat etmesi gerektiği, bunun için yemin deliline başvurabileceği belirtilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulması suretiyle yapılan yargılamada davalı yemin hakkını kullanmış ancak davacı kadın altınları iade edilmemek üzere vermediğine dair yemin etmiştir.
28. Gelinen aşamaya kadar davalının savunmalarında kendisine takılan altınlar ayrık tutulmamışken, davacıya takılanlarla kendisine takılanlar hakkında farklı bir anlaşma veya uygulama olduğuna dair bir iddia ortaya atılmamışken ve yargılama safahatı açısından son olarak davacıya yemin ettirilmişken, diğer tüm hususların kesinleştiği gözetilmeksizin Mahkemece verilen ikinci karar ve direnme kararı ile davalıya takılan altınlar yönünden farklı değerlendirme yapılması aleyhe hüküm verme yasağına aykırı olduğu gibi davacı lehine doğan usulü kazanılmış hakkı ihlâl ettiğinden doğru görülmemiştir.
29. Bu durumda Mahkemece hükmüne uyulan ve yedinci fıkrasının birinci satırında “cevap dilekçesinde” ibaresi yazılması gerekirken “dava dilekçesinde” ibaresi yazılı olan Özel Dairenin 29.04.2014 tarihli bozma kararı doğrultusunda, davacıya ettirilen yemin gözetilerek düğünde takıldığı ispat edilen toplam 45 küçük altın yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
30. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacı kadının ettiği yemin sırasında kullandığı ifadelerden uyuşmazlığa konu altınların iade şartı olmaksızın rızaen bozdurulduğunun anlaşıldığı, direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
31. Hâl böyle olunca, direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1) Davalı vekilinin temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE (III-A),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
2) Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA (III-B),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.