4. Ceza Dairesi 2015/20213 E. , 2015/37733 K.
Tebliğname No : KD - 2011/265094
Tehdit suçundan sanık B.. K.. hakkında yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine dair, Eskişehir 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 15.03.2011 gün ve 2011/61 esas, 2011/198 karar sayılı hükmün sanık tarafından temyizi üzerine,
Dairemizin 18.05.2015 gün ve 2013/15803 esas, 2015/29265 sayılı kararıyla;
'Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Sanığa yükletilen tehdit eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Sanığın, “bu evi de seni de yakarım” diyerek katılanı tehdit ettiğinin kabul edilmesi karşısında, eyleminin TCK'nın 106/1-1. cümlesinde yer alan katılanın hayatına ve vücut dokunulmazlığına yönelik olduğu gözetilmeden, TCK'nın 106/1-2. cümlesi gereğince sair tehdit suçundan hüküm kurulmuş ise de, karşı temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,
Anlaşıldığından sanık B.. K..’ın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,' karar verilmiştir.
I- İTİRAZ NEDENLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25/06/2015 gün ve 2011/265094 sayılı yazısı ile;
'İtiraza konu uyuşmazlık, sanığın, resmi nikahlı eşi olan katılana yönelik “ bu evi de seni de yakarım “ diyerek tehdit ettiğinin kabul edilmesi ve eyleminin TCK 106/1-1 cümlesinde yer alan katılanın hayatına ve vücut dokunulmazlığına yönelik bulunduğunun belirlenmesi karşısında, Eskisehir 2 Sulh Ceza Mahkemesinin 15/03/2011 tarih ve 2011/61 Esas ve 2011/198 Karar sayılı ilamıyla verilen doğrudan 1200 TL para cezasına ilişkin kararının suç vasfına yönelik olarak ve C.Y.Yasasının 326/son maddesi uyarınca bozulup bozulamayacağına ilişkindir.
Bilindiği üzere, sanık hakkında verilen 'cezanın aleyhe değiştirememe yasağı', öğreti ve uygulamada; 'temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması' şeklinde tanımlanmaktadır.
Latince 'reformatio in pejus' olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, 'lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı' olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin 4. fıkrasında; 'Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz' şeklinde kanuni düzenlemeye dönüştürülmüştür. Buna göre ceza hukukumuzda genel anlamda bir kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK'nun 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek olan 'cezayı aleyhe değiştirememe' veya 'aleyhte düzeltme yasağı'nın söz konusu olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Bu kuralla ilgili olarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307/4. maddesinde ise; 'Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz' düzenlemesine yer verilmiştir. Ceza Genel Kurulunun 20.06.2006 gün ve 124-165 sayılı kararında; istinaf ve temyiz kanun yolları bakımından pozitif hukukumuzda yer alan “cezanın aleyhe değiştirilmemesi” ilkesinin, ceza muhakemesinin mutlak ve vazgeçilemez değerleri arasında yer alan ve evrensel hukukun benimsediği bir ilke olmadığı, kanunun düzenleniş biçimi ve amacı itibarıyla, ceza yargılamasında verilen kararlara karşı kesin hükme kadar masumiyet karinesinden yararlanma hakkı bulunan sanığın temyiz kanun yoluna başvurudan çekinmemesini temine yönelik bir prensip olduğu açıklanmıştır.
Kanundaki açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza miktarı ile sınırlı olup, sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, lehe bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen ceza ve sonuç önceki hükümle belirlenen ceza ve sonuçtan daha ağır olamayacaktır.
Uygulamada içtihatlarla, buradaki kazanılmış hakkın suç vasfından değil, cezanın tür ve miktarı bakımından olduğu kabul edilmiştir. Çünkü yasadaki düzenleme açıkça kazanılmış hakkı ‘ceza’ bakımından kabul etmiştir. Ancak paraya çevrilmemesi veya ertelenmemesi gerektiği halde paraya çevrilen veya erteleme bakımından da aleyhe temyiz olmadığı takdirde kazanılmış hak olduğu da, eleştirilerek onama şeklinde içtihatlarla kabul edilmiştir. Çünkü, yasada yer alan sadece ceza bakımından kazanılmış hak olabileceği yönündeki düzenleme, verilen sonuç cezanın dönüştürülmesi (tedbir veya erteleme) veya beraat kararı verilmemesi gerektiği halde verilen ve aleyhine temyiz yasa yoluna gidilmeyen hükümler bakımından da kazanılmış hak söz konusu olmakta ve içtihatlar bunu da kabul etmektedir.
Belirtildiği üzere aleyhe değiştirme yasağı münhasıran “cezalar” ile ilgili ve sınırlı olup, fiilin nitelendirilmesinde ve suç adının belirlenmesinde geçerli olmadığı ve cezaların 5237 sayılı TCK'nun 45. maddesinde; hapis ve adli para cezaları olarak sayıldığından, cezalar arasında sayılmayan güvenlik tedbirleri ile diğer müesseselerin bu yasak kapsamda değerlendirilemeyeceği, Ceza Genel Kurulunca duraksamasız olarak kabul edilmektedir.
Maddi olayda, sanık B.. K.. ile katılan S.. K..'ın resmi nikahlı eş oldukları, olay günü aralarında çıkan tartışmada, sanığın katılanı 'bu evi de seni de yakarım' demek suretiyle tehdit ettiği, katılan beyanı, sanığın dolaylı anlatımı ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla, Eskişehir 2 Sulh Ceza Mahkemesinin 15/03/2011 tarih ve 2011/61 Esas ve 2011/198 Karar sayılı ilamıyla verilen hükümlülük kararı sanık müdafi tarafından temyiz edildiği ve yapılan incelemede, Özel Dairece, 1412 sayılı CMUK'nın 326/son maddesi uyarınca sonuç ceza yönünden sanığın kazanılmış hakkı saklı tutulmak kaydıyla hükmün suç vasfına yönelik olarak bozulması gerektiği,
Ancak sanığın, “bu evi de seni de yakarım' diyerek katılanı tehdit ettiğinin kabul edilmesi karşısında, eyleminin TCK 106/1-1 cümlesinde yer alan katılanın hayatına ve vücut dokunulmazlığına yönelik olduğu gözetilmeden, TCK 106/1-2 cümlesi gereğince sair tehdit suçundan hüküm kurulması, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” şeklinde eleştiri yapılarak hükmün onanmasına karar verilmesi, hukuka aykırı nitelikte bulunduğu, bu durumun sanık aleyhe bozma yasağı kapsamında olmadığının kabul edilmesi genel uygulamalara uygun düşecektir.
Bu itibarla, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18/05/2015 gün ve 2013/15803 Esas, 2015/29265 Karar sayılı kararıyla sanık B.. K.. hakkında verilen eleştiri yapılarak verilen onama kararının kaldırılarak, Eskisehir 2 Sulh Ceza Mahkemesinin 15/03/2011 tarih ve 2011/61 Esas ve 2011/198 Karar sayılı ilamıyla sanık hakkında verilen hükümlülük kararının, sanığın eyleminin, TCK 106/1-1 cümlesinde yer alan katılanın hayatına ve vücut dokunulmazlığına yönelik olduğu gözetilmeden, sanık hakkında yasal olmayan yetersiz gerekçeyle, sanığın eyleminin TCK 106/1-2cümlede yazılı basit sair tehdit suçundan hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden hükmün 1412 sayılı C.Y.Yasasının 326/son maddesinde yazılı kazanılmış haklar saklı kalmak üzere, bozulmasına karar verilmesi istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir.
Sonuç ve istem: Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya kapsamına göre,
1- İtirazımızın KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 18/05/2015 gün ve 2013/15803 Esas, 2015/29265 Karar sayılı eleştirili onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Eskisehir 2 Sulh Ceza Mahkemesinin 15/03/2011 tarih ve 2011/61 Esas ve 2011/198 Karar sayılı ilamıyla verilen para cezasına ilişkin hükümlülük kararının sanığın eyleminin, TCK 106/1-1 cümlesinde yer alan katılanın hayatına ve vücut dokunulmazlığına yönelik olduğu gözetilmeden, sanık hakkında, TCK 106/1-2 cümlede yazılı basit sair tehdit suçundan hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı görüldüğünden hükmün 1412 sayılı C.Y.Yasasının 326/son maddesinde yazılı kazanılmış haklar saklı kalmak üzere, BOZULMASINA,
4- İtirazımız yerinde görülmediği takdırde dosyanın incelenmek üzere, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi,
itirazen arz ve talep olunur.' isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
II- İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, tehdit suçundan sanık B.. K.. hakkında verilen mahkumiyet kararının onanmasına dair, Dairemizin 18.05.2015 tarihli kararına ilişkindir.
III- KARAR
1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 320. maddesinde; “Yargıtay, temyiz dilekçesi ile layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder”,
321. maddesinde ise; “Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur” hükümleri yer almaktadır.
Temyiz nedenini oluşturacak hukuka aykırılıklar Kanunun 307 ve 308. maddelerinde gösterilmiştir. CMUK'nın 307. maddesinin 1. fıkrasında, 'Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur' denildikten sonra 2. fıkrasında, 'Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesini' kanuna muhalefet olarak belirtilmiş, 308. maddesinde ise sekiz bent halinde gösterilen hususlarda kanuna 'mutlaka muhalefet' edilmiş sayılacağı kabul edilmiştir. Maddi hukuka aykırılıkların nelerden ibaret oldukları kanunda gösterilmemiş ise de bunların, kurulacak hükmün niteliğini etkileyen ve sonuç doğuran maddi hukuka aykırılıklar olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.
Bu maddelere göre, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçesinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm hukuka aykırılıkları kendiliğinden inceleyip hükmü bozabilecektir. Yargıtayca yapılacak denetimde, mevcut delillerin yerel mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte, uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilmelidir. Lehe temyiz davasında ise, suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın tür ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı şartı ile kanuna aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilmeli, suç niteliği dışındaki sair hallerde ise, yol göstermek ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla eleştiri ile yetinilerek, aleyhe temyiz olmadığı vurgulanmak suretiyle hüküm onanmalıdır. Hükmün bozulmasını gerektiren başka bir nedenin bulunması halinde ise, yerel mahkemece düzeltilmesi mümkün olabilecek nitelikteki hukuka aykırılıklar da eleştiri konusu yapılmakla yetinilmeyerek bozma nedenine eklenmelidir. Böylece bozma üzerine kurulacak yeni hükümde cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak gözetilerek hukuka aykırılıklar giderilmiş olunacaktır. Ancak, şartlarının oluşmasına karşın yerel mahkemece sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmaması gibi bazı hukuka aykırılıklar başka bozma nedeni bulunsa bile bozma nedenlerine eklenmemeli ve eleştiri ile yetinilmelidir. Zira bu halde, önceki hükmün sadece sanık lehine temyiz edilmiş olması nedeniyle, tespit edilen bu tür bir hukuka aykırılığın bozma üzerine verilecek hükümde 1412 sayılı CMUK'nun 326/son maddesi gözetildiğinde giderilmesi imkanı bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK'nın 106/1. maddesinde “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur” biçiminde tehdit suçu düzenlenmiştir.
Somut olayda; sanığın, “bu evi de seni de yakarım” diyerek katılanı tehdit ettiğinin kabul edilmesi karşısında, eyleminin TCK'nın 106/1-1. cümlesinde yer alan katılanın hayatına ve vücut dokunulmazlığına yönelik olduğu gözetilmeden, TCK'nın 106/1-2. cümlesi gereğince sair tehdit suçundan hüküm kurulduğu ve mahkumiyet hükmünün yalnızca sanık tarafından temyiz edilmekle, aleyhe temyiz bulunmadığı görülmektedir.
Bu açıklamalar ışığında itiraz konusu değerlendirildiğinde; sanığın eyleminin niteliği değişmediği, yine tehdit suçunu oluşturmakla birlikte aynı maddenin cezai yaptırım olarak daha ağır haline temas ettiği ve ayrıca aleyhe de temyiz bulunmadığından, uygulama hatası hususunda yol göstermek ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla kararın eleştiri yapılarak onandığının anlaşılması karşısında,
Dairemizin 18.05.2015 gün ve 2013/15803 Esas, 2015/29265 Karar sayılı kararı usul ve Yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE, 6352 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı Kanunun 308. maddesinin 3. fıkrası gereğince itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 12.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.