18. Ceza Dairesi 2017/2417 E. , 2017/14762 K.
KARAR
Tehdit ve hakaret suçlarından sanık ...'un 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-2. cümle, 125/1, 125/4 ve 52. maddeleri uyarınca 600,00 Türk lirası ve 2.100,00 Türk lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına dair Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 14/01/2016 tarihli ve 2015/588 esas, 2016/9 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09/03/2017 gün ve 14683 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:
İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre;
1-Adli sicil kaydında herhangi bir mahkûmiyet kaydı bulunmayan sanığın talimatla alınan 23/11/2015 tarihli beyanında hakkında mahkumiyet hükmü kurulması halinde verilecek olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına bir diyeceğinin olmadığının anlaşılması karşısında, hükmedilen cezaların nevi itibariyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesinde,
2 Katılan ...'nin sanığa karşı işlediği iddia olunan silahla tehdit ve hakaret eylemleri nedeniyle, soruşturma aşamasında tefrik edilen ve aynı Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/6161 soruşturma sayılı dosyası üzerinden yürütülen soruşturmanın akıbeti araştırılmadan, katılana da kamu davası açılmış ise, sanıkların eylemlerini karşılıklı işlemiş oldukları nazara alınarak dosyaların birleştirilerek 5237 sayılı Kanunu'nun 129. maddesinde yer alan '(3) Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi hâlinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.' şeklindeki düzenleme gözetilerek sanıkların durumunun değerlendirilmesi gerekirken, karşılıklı hakaret yönünden bir değerlendirme yapılmaksızın karar verilmesinde,
3-İddianamede sanık lehine delil olarak gösterilmesine karşın, tanık..... tanıklıktan çekinme hakkı da hatırlatılarak tanık sıfatıyla beyanının alınmamasında,
4-Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34/1 ve 230. maddeleri gereğince mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtay'ın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçede iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi ve ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesinin belirtilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden Anayasa ve 5271 sayılı Kanun'un amir hükümlerine aykırı şekilde gerekçesiz hüküm kurulmasında,
İsabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
4 nolu isteme yönelik incelemede;
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Anayasanın 141/3. maddesinde belirtildiği üzere, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli yazılması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın “ Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230. maddesinde; (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62 nci Maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı Maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.” hükmüne yer verildiği,
Aynı Kanun’un 289. maddesinin (g) fıkrasında da hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi, hukuka kesin aykırılık halleri arasında sayılmıştır.
İnceleme konusu somut olayda; kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ile mağdur ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin, hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun açık olarak hükmün gerekçesine yansıtılması ve mahkemece ulaşılan vicdani kanı sonucunda sanığın hangi fiillerinin suç sayıldığı açıklandıktan sonra kabul edilen bu fiillerin hukuki nitelendirilmesinin yapılması, cezada artırım ve indirim gerektiren nedenlerin kanuni bağlamda tartışılması gerekirken, açıklanan bu hususlara uyulmayarak gerekçesiz hüküm kurulmuştur.
Bu çerçevede mahkemece yazılan hatalı gerekçenin CMK’nın 230. maddesindeki unsurları içermemesi ve bu durumun aynı Kanun’un 289/1-g maddesine göre hukuka kesin aykırılık halini oluşturması karşısında, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmiştir.
İki nolu isteme yönelik incelemede;
Türk Ceza Kanunu'nun, 'haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret' başlıklı 129. maddesinin üçüncü fıkrasında;
'Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi hâlinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir' şeklindeki düzenlemeyle karşılıklı hakaret halinde bazen yalnız bir tarafın, bazen ise her iki tarafın yararlanabileceği hakaret suçuna özel, şahsi bir cezasızlık yada cezada indirim hali öngörülmüştür.
'Karşılıklı hakaret' hükmünün uygulanabilmesi için;
1- Karşılıklı olarak işlenen suçların TCK'nun 125. maddesinde yer alan tanıma uygun hakaret suçundan ibaret olması,
2- İlk hakareti gerçekleştiren kişinin haksız olması,
3- Hakaretlerin karşılıklı olması,
4- Karşılıklı hakaretler arasında illiyet bağının bulunması
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı halinde, mahkemece, olayın mahiyetine göre taraflardan birisi veya her ikisi hakkında verilecek cezadan indirim yapılabileceği gibi 5271 sayılı CMK'nın 223/4-c maddesi gereğince ceza verilmesinden de vazgeçilebilecektir.”
TCK'nın 129/3 maddesinin uygulanabilme koşulları oluştuğu hallerde, tarafların cezalandırılıp cezalandırılmayacağı, ya da hangisinin cezalandırılacağı konusunda hakim takdir yetkisini kullanacaktır. Bu durumda olayın mahiyetine göre mahkemenin her iki tarafın cezasını indirmek ya da iki taraf için de ceza verilmesinden vazgeçmek biçiminde karar verebileceği hususunda tereddüt yoktur. Yalnızca taraflardan biri için indirim ya da cezasızlık uygulaması yapması da kanunun öngördüğü bir durumdur. (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 2. baskı, 3. cilt, s. 4277, Adalet Yayınevi, Ankara)
Yukarıda yer verilen açıklamalar karşısında, karşılıklı hakaret hallerinde Mahkeme'nin, cezayı indirmek ya da ceza verilmesinden vazgeçmek veyahut yalnızca taraflardan biri için indirim ya da cezasızlık uygulaması yapmak hususunda takdir hakkı bulunsa da, TCK'nın 129/3 maddesini uygulamamak hususunda takdir hakkı bulunmamaktadır.
İnceleme konusu somut olayda; katılan ... hakkında da aynı olay nedeniyle sanığa karşı işlediği iddia edilen hakaret suçundan Başsavcılıkça ayırma kararı verildiği anlaşılmaktadır. Bu soruşturmanın akıbeti araştırılıp, kamu davası açılmış ise birleştirilmesi, mümkün olmaması halinde karşılıklı hakarete konu olan diğer dosyadaki tüm bilgi ve belgeler getirtilerek incelenip sonucuna göre sanık hakkında TCK'nın 129. maddesi uygulanıp uygulamayacağının tartışılmaması hukuka aykırıdır.
Bir ve üç nolu istemlere yönelik incelemede;
Adli Sicil kaydı bulunmayan sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesi ve iddianamede sanık lehine delil gösterilmesine karşın çekinme hakkı da hatırlatılarak tanık Özgü Birol'un beyanının alınmaması kanun yararına bozma konusu yapılmıştır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir.( Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29-56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Ceza Genel Kurulunun 25.10.1993 gün ve 260/281 sayılı kararında ise, olaya ilişkin tüm deliller toplanıp, değerlendirilip suçun oluştuğu kabul edilerek mahkumiyet hükmü kurulduğuna göre, delil takdiri yapılarak verilen karar aleyhine, takdirde yanılgıya düşüldüğünden ve suçun yasal unsurlarının oluşmadığından bahisle, kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacağı belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında bir nolu istemle ilgili olarak; kanun yararına bozma istemine konu edilen 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için öncelikle;
- Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması,
- Suçun CMK’nın 231. maddesinin 14. fıkrasında yazılı suçlardan olmaması,
- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
- Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına itiraz etmemesi,
- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesine ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Anılan bu objektif koşulların gerçekleşmesi ile birlikte ayrıca “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmasına” ilişkin takdire dayalı subjektif koşulun da gerçekleşmesi halinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanması olanağı bulunmaktadır.
Kanun koyucu CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmaması hususunda mahkemeye takdir hakkı tanımıştır. Objektif koşulların oluşmasına karşın koşullu bir düşme nedeni olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tartışılmamasına yönelik mahkeme uygulamasının yerinde veya yeterli olup olmadığı temyiz incelemesinde değerlendirilebilecekken, takdire müteallik konuların inceleme dışı bırakıldığı olağanüstü kanun yolu olan, Kanun yararına bozma yoluyla denetlenemeyecektir.
İnceleme konusu somut olayda; adli sicil kaydı bulunmayan sanık hakkında hakaret ve tehdit suçlarından kurulan hükümlerde, sanığın 'Sanığın bütün duruşma aşamalarına ve savunmasına yansıyan söylem ve davranışları ile inkarcı tutum ve bakış açısı göz önüne alınarak sanığın bir daha suç işlemeyeceği ve pişmanlık duyduğu yönünde vicdani kanaatin oluşmaması nedenleri ile sanığa verilen cezanın ertelenmesinin ve hakkında hüküm açıklaması geri bırakılmasının düşünülmediği ve uygun görülmediği ayrıca yargılama süresinde sanık lehine takdiri indirim nedeni olabilecek bir hususun tespit edilemediği ve bu yönde bir eğilimin oluşmadığı' şeklindeki gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tartışıldığı anlaşılmaktadır. Takdire ilişkin olan subjektif koşula ilişkin değerlendirme kanun yararına bozma konusu yapılamayacağı anlaşılmıştır.
3 nolu istemle ilgili olarak; somut olayda; sanık hakkında müştekiye hakaret ettiği iddiasıyla dava açılmış, iddinamede sanık lehine tanık olarak gösterilen görgü ve bilgisi olduğu anlaşılan sanığı eşi Özgü Birol duruşmalar davet edilip çekinme hakkkı hatırlatılarak dinlenmeden mahkumiyet kararı verilmiştir.
Kanun yararına bozma kurumunun kesinleşmiş hükümlere karşı istisnai durumlarda başvurulabilen kanunyolu olması, temyiz incelemesi sırasında bozma nedeni yapılabilen her türlü nedenin bu yolla denetlenememesi ve mahkemelerin delil takdiri yaparak suçun oluştuğuna dair kanaatlerini ortaya koydukları kararlarında, açık bir hukuka aykırılık bulunmadığı sürece, bu hususların kanun yararına bozma konusu yapılamayacağı anlaşıldığından, tanık dinlenmemesi hususu mahkemenin takdirine ilişkin bir konu olup takdir hakkını bu yönde kullanarak uygulama yapmıştır. Açıklanan bu nedenlerle tanık dinlenmemesi hususu takdire ilişkin olması nedeniyle kanun yararına bozma konusu yapılamayacağı anlaşılarak talebin reddine karar verilmiştir.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, düzenlediği itiraz yazısındaki düşünce yukarıdaki açıklamalara göre kısmen yerinde görüldüğünden,
1- Hakaret ve tehdit suçlarından sanık ... hakkında Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 14/01/2016 tarihli ve 2015/588 esas, 2016/9 sayılı kararının, CMK'nın 309. maddesi uyarınca, (2 ve 4) nolu kanun yararına bozma istemleri yönünden aleyhe sonuç doğurmamak üzere BOZULMASINA,
2-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, kanun yararına bozma istemleri yerinde görülmediğinden, CMK'nın 309. maddesi koşullarını taşımayan (1 ve 2) nolu kanun yararına bozma istemlerinin REDDİNE, 12/12/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.