16. Ceza Dairesi 2019/7027 E. , 2019/7864 K.
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma,
Nitelikli adam öldürme suçuna teşebbüs, Tehlikeli
maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme
Hüküm : 1-TCK'nın 302/1, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK'nın
62, 53, 58/9 maddeleri delaletiyle 58/6. maddesi
uyarınca mahkumiyet,
2-Katılanlar ... ve ... ile
müştekiler ... ve ...'a yönelik
eylemleri nedeniyle 4 kez TCK'nın82/1-a-c-g, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK'nın 35/2, 62, 53, 58/9
maddeleri delaletiyle 58/6. maddesi uyarınca mahkumiyet,
3-TCK'nın 174/1, 174/2, 3713 sayılı Kanunun 5/2,
TCK'nın 62, 52/2, 53, 58/9 maddeleri delaletiyle 58/6. maddesi uyarınca mahkumiyet
Temyiz edenler : Sanık ve müdafileri
Tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçundan duruşmasız, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, nitelikli adam öldürmeye teşebbüs suçlarından duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda;
1-a)Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 27.05.2014
tarih, 2013/1-76 esas, 2014/282 sayılı kararında;
'Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkanı sağlanacaktır. Tartışma safhası tamamlandıktan sonra, önce bireysel iddia makamını temsil eden katılan ve vekili, sonra da kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü beyan edecektir. Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, bu suretle CMK'nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Kovuşturma safhası sonunda da iddia makamı, duruşmaya getirilip tartışılan delilleri değerlendirerek esasa ilişkin iddialarını mütalaası ile ortaya koyacak, sanık veya müdafii de buna ilişkin savunmasını yapabilecektir. Bu, tez (yani iddia) ile antitezin (yani savunmanın) çatışmasıyla, sonuca (yani karara) ulaşılan bir süreç olan muhakeme sonucunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Uyuşmazlık konusuna ilişkin olan 1412 sayılı CMUK'nun 251. ve 5271 sayılı CMK'nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak ceza muhakemesi kanunlarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usûl kanunlarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve kanunun ruhuna uygun olmak şartıyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada yargılamaya konu olan her suç için Cumhuriyet savcısı tarafından esas hakkında görüş açıklanması ve bu mütalaanın mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen kanun ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da bağlantılı olduğunda şüphe yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir. Bu nedenle kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan delillere göre yargılama konusu olan her bir suç açısından esasa ilişkin mütalaasını açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan kanun ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide de; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul 1989,
s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir” (Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, ..., 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ozerov/Rusya (18.05.2010-64962/01) kararında; yargılamadan önce hazırlanan iddianamenin önemini vurgulamakla birlikte, ceza yargılamasına savcının katılmamasını AİHS'nin 6. maddesi kapsamında 'adil yargılanma hakkının' ihlali olarak kabul etmiştir’’ şeklinde düşüncelere yer verilmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya gelindiğinde;
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını yargılama konusu olan tüm suçlar yönünden açıklaması ve bu mütalaanın mahkûmiyet yönünde olması durumunda uygulanması talep edilen kanun ve maddelerini de kapsaması zorunlu kabul edildiğinden, Cumhuriyet savcısının sanığın SEGBİS vasıtasıyla hazır edildiği ve sanık müdafiinin de bulunduğu 05.01.2018 tarihli celsede tekrar ettiğini belirttiği 27.11.2017 tarihli esas hakkında mütalaa olarak açıkladığı, ancak yukarıda izah edildiği şekilde suç isimleri ve uygulanması istenen kanun maddelerini içermeyen mütalaasıyla birlikte sanık ve müdafiinin son savunmaları alınarak mahkumiyet hükmü kurulması;
b)Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, nitelikli adam öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan hükümlerde, iddianamede ve mütalaada talep edilmemesi karşısında, sanığa 5271 sayılı CMK'nın 226. maddesi gereğince ek savunma hakkı tanınmadan, 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesinin uygulanması;
Suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
2-Başka dosya şüphelisi ...’in 03.09.2015 tarihli Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan fotoğraf teşhisli tanık ifade tutanağında, sanığın yaklaşık 3 yıl önce yeni rektörlük binasının yapım aşamasında rektörlük binasının arkasında bulunan toprak evin damından şimşek diye tabir edilen alandan, ismini hatırlamadığı polis
memuruna molotof kokteyli attığını, molotof kokteyllinin polis memurunun sırtına isabet ettiğini ve üniformanın sırt kısmının yandığını belirttiği, 09.10.2013 tarihli olay tutanağının da ifadeyle uyuştuğu anlaşılmış ise de;
a)..., mahkemece tanık olarak alınan beyanlarında önceki ifade ve teşhisinden döndüğünden, hakkında soruşturma veya kovuşturma bulunup bulunmadığı araştırılarak, varsa aşamalardaki ifadeleri ile 03.09.2015 tarihli fotoğraf teşhisli tanık ifade tutanağının tüm sayfalarının Yargıtay denetimine elverişli aslı veya onaylı suretleri getirtildikten;
b)Sanığın, olayın gerçekleştiği yer ile molotofun atıldığı iddia edilen “şimşek” diye tabir edilen yer arasında 300-400 metre mesafe olduğunu ve arada yüksek binalar bulunduğunu, o alandan olay yerine molotof atılmasının mümkün olmadığını savunması karşısında; olay mahallinde keşif yapılarak molotof kokteylinin atıldığı belirtilen yer ile molotof kokteylinin katılanlar ve müştekilere isabet ettiği yer arasındaki mesafeye, bu mesafeden molotof kokteyli atılıp atılamayacağına, buradan atılan molotof kokteylinin adam öldürmeye teşebbüs suçunu gerçekleştirmeye elverişli sonuç doğurup doğuramayacağına ilişkin bilirkişi raporu aldırılmasından;
Sonra, amaç suçu gerçekleştirmeye yönelik vahim eylem niteliğindeki nitelikli adam öldürmeye teşebbüs suçunun sübutu halinde sanığın eyleminin bu suç ile birlikte TCK 302. maddesinde belirtilen devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu; aksi takdirde TCK'nın 314/2 maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturacağı gözetilerek hukuki durumun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
3-Sanık hakkında verilen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına ilişkin mahkeme kararlarının dosya kapsamında bulunmadığının anlaşılması karşısında; Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde asılları veya onaylı örnekleri temin edilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması,
4-Gerekçeli karar başlığında suç adının “Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma” yerine 'Silahlı terör örgütüne üye olmak' olarak yazılması; “Nitelikli Adam Öldürme suçuna Teşebbüs' suç adının ise belirtilmemesi,
5-Bozma sonrası yargılama aşamasında, başka dosya şüphelisi ...’in tanık olarak beyanının alındığı talimat duruşma zaptının başkan ve üye hakimler ile zabıt katibi tarafından fiziki ve elektronik olarak imzalanmaması,
6-Kabul ve uygulamaya göre ise;
a)UYAP sisteminde bulunan ve hükmün esasını oluşturan kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkralarında, farklı gerekçeler belirtilmesi; tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçundan kurulan hükmün TCK’nın 62. maddesinin uygulanmasına ilişkin fıkrasında, kısa kararda “5 YIL 6 AY 20 GÜN HAPİS VE 277 TAM GÜN ADLİ PARA CEZASI” ile cezalandırıldığı belirtilmesine rağmen, gerekçeli kararda “5 YIL 6 AY H20APİS VE 277 TAM GÜN ADLİ PARA CEZASI” yazılması, yine aynı hüküm fıkrasında “1/6” oranında indirim yapıldığı belirtilmesine rağmen, gerekçe kısmında “1/12” oranında indirim yapıldığının yazılması; sanık ve müdafiinin lehe kanun maddelerinin uygulanması talebi de bulunduğu halde adli para cezasının taksitlendirilmesi konusunda kısa kararda olumlu
veya olumsuz bir karar verilmemesine rağmen, gerekçede “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 52/4 maddesi gereğince, suçlunun şahsi halleri ve ekonomik durumu, göz önüne alınarak, sanığa verilen adli para cezasının, birer ay arayla, yirmi dört eşit taksit halinde ÖDENMESİNE, taksitlerden birisinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının TAHSİLİNE, ödenmeyen adli para cezasının HAPİS CEZASINA ÇEVRİLECEĞİ YADA KAMUYA YARARLI BİR İŞTE ÇALIŞTIRILACAĞINA, buna yönelik ihtarın yapılmasına” karar verildiğinin yazılması suretiyle hükmün esasını oluşturan kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturarak 5271 sayılı CMK'nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,
b)Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu açısından her ne kadar 28.10.2015 tarihli iddianamede sevk maddesi belirtilmemiş ise de '...çıkan olaylar sırasında çölemerik caddesi gözde manavın yanında bulunan 810 sayılı sokak içerisinde olaylara müdahalede bulunan asayiş şube müdürlüğüne bağl...resmi plakalı şortland zırhlı araca yönelik molotof kokteyl atıldığı şüpheli de rektörlük binasının arkasında bulunan toprak evin damından şimşek diye tabir edilen yerden molotof kokteyli saldırıda bulunduğu...' yazılarak eylemin anlatıldığı; tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçu açısından ise; 12.08.2012 ve 01.07.2013 tarihli eylemler dolayısıyla sanığın beraatine karar verildiği ve temyiz edilmeden kesinleştiği, 09.10.2013 tarihli tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçundan verilen mahkumiyet cezasının ise alt sınırdan tayin edildiği; sanık hakkında aleyhe temyiz bulunmadığı anlaşılmakla; devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçları açısından sanığın CMUK 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkının saklı tutulması gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde fazla cezaya hükmolunması,
c-Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı ile TCK'nın 53/1. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
d-Sanık hakkında verilen cezanın, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilirken uygulama maddesi olarak karar yerinde sadece TCK’nın 58/9 maddesinin gösterilmesi gerekirken, anılan maddenin atıf maddesi olarak kabulü ile uygulama yeri bulunmayan TCK’nın 58/6 maddesi gereğince tekerrür uygulanmasına karar verilmesi, ayrıca tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme ile nitelikli adam öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan hükümlerde tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilirken cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanık ve müdafilerinin temyiz dilekçelerinde, sanık müdafiinin duruşmalı inceleme sırasında duruşmada ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, bozma gerekçesi nazara alınarak sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, atılı suçlar için kanun maddelerinde öngörülen ceza miktarı ve mevcut delil durumu gözetilerek tahliye taleplerinin reddi ile tutukluluk halinin devamına, aleyhe
temyiz bulunmadığı gözetilerek tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçu ile devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu açısından CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 12.12.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
TEFHİM ŞERHİ:
12.12.2019 tarihinde verilen iş bu karar, Yargıtay Cumhuriyet savcısı ...'in huzurunda, duruşmada savunma yapmış bulunan sanık ... müdafii Av. ...’un yokluğunda, sanık müdafii olduğunu beyan eden ve dosyada yetki belgesinin bulunduğunu bildiren Av. ...’ın yüzüne karşı, 18.12.2019 tarihinde usulen ve açık olarak tefhim olundu.