11. Hukuk Dairesi 2020/686 E. , 2022/250 K.
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 17.04.2018 tarih ve 2016/1077 E- 2018/405 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin usulden reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi'nce verilen 27.09.2019 tarih ve 2018/1698 E- 2019/1273 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı ... vekili tarafından duruşmalı, davacı vekilince duruşmasız olarak istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 11.01.2022 günü hazır bulunan davacı vekilleri Av. ... ile Av. ... ve davalı ... vekili Av. ... , davalı ... vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi Dr. ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalı ... 'nın talebi ile diğer davalı ...Ş.’de dava dışı bir kısım satıcıların sahip oldukları hisselerin toplam 4 milyar USD bedelle Sberbank'a satışına müvekkilinin aracılık ettiğini, satışın gerçekleşmesi nedeniyle hak ettiği aracılık ücretinin ödenmediğini iddia ederek ücretin tarife veya teamüle göre tespit anına kadar HMK’nın 107. maddesi gereğince davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00 USD’nin faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ...Ş. vekili, Türk Mahkemeleri’nin görülmekte olan davada milletlerarası yargı yetkisinin bulunmadığını, 5718 sayılı Kanun’da Türk Mahkemeleri’nin milletlerarası yetkisi ve yargı hakkının düzenlendiğini, anılan Kanun’un 40. ve 49. maddeleri uyarınca davanın Türk Mahkemeleri’nde görülemeyeceğini, uyuşmazlığın Avusturya’da yerleşik davacının, Denizbank hisselerinin dava dışı Dexia Grubundan diğer davalı ...'a satışına ilişkin sözde simsarlık sözleşmesi uyarınca Avusturya ve Rusya'da simsarlık faaliyetinde bulunduğu iddiasına dayalı ücretin ödenmesine ilişkin olduğunu, davacının Avusturya vatandaşı olup Türkiye'de yerleşik olmadığını, diğer davalının ise Rusya'da faaliyet gösterdiğini, hem davacı hem de davalı ...’ın Türkiye'de sabit ikametgahı veya ticari merkezi bulunmadığından HMK 114/1-a maddesi gereğince Türk Mahkemeleri’nin yargılama hak ve yetkisinin bulunmadığını, bu koşulun kamu düzenine ilişkin olup davanın bu nedenle reddi gerektiğini, alacağın belirsiz olmadığını, belirsiz alacak davası açılamayacağını, müvekkili bankanın davada pasif husumetinin bulunmadığını savunarak davanın usul ve esas bakımından reddini istemiştir.
Davalı ... vekili, davacının müvekkilinden 160.000.000,00 USD alacaklı olduğunu, bedelin yarısı için fatura kestiğini iddia etmesine rağmen belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığını, uyuşmazlık bakımından Türk Mahkemeleri’nin milletlerarası yetkisinin (yargı hakkı) bulunmadığını, müvekkili bankanın Rusya’da yerleşik bir banka olup yabancılık unsuru taşıyan bir davada Türk Mahkemeleri’nin yer itibarıyla yetkisi bulunmadığından yargı hakkına ilişkin dava koşulunun gerçekleşmediğini, davacının ve müvekkili bankanın Türkiye'de mal varlıklarının bulunmadığını, sözleşmeyi kabul etmemekle birlikte sözleşmeden doğan para borcunun ifa yerinin Avusturya vatandaşı olan davacının yerleşim yeri olduğunu, HMK'nın 9 ve 10. maddeleri gereğince de Türk Mahkemeleri’nin yetkili olmadığını, HMK'nın 7. maddesi uyarınca birden fazla davalı varsa bunlardan birinin ikametgahı mahkemesinde dava açılabileceğinin öngörüldüğünü, ancak diğer davalı ...'ın işbu davada yalnızca Rus menşeili Sberbank’ı yetkisiz Türk Mahkemeleri önüne çekmek için taraf gösterildiğini, HMK'nın 7/2. maddesindeki kuralın uygulanması ve müvekkili hakkındaki davanın tefrik edilerek milletlerarası yetki eksikliği sebebiyle reddine karar verilmesi gerektiğini, MÖHUK 24. maddesi gereğince Avusturya hukukunun uygulanacağını, Denizbank hisselerinin satışı aşamasında davacının hiçbir katkısının bulunmadığını, iddiasına dayanak gösterilen 10 adet elektronik postanın dev bir banka satışına aracılık etmek için yeterli delil olarak kabul edilemeyeceği gibi içerikleri ile satış arasında nedensellik bağının bulunmadığını, Avusturya Medeni Kanunu’nun 1486/1. maddesi gereğince davada 3 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davanın bu nedenle de reddi gerektiğini, taraflar arasında bir aracılık sözleşmesinin bağıtlanmadığını, davacının buna ilişkin iddiasının HMK’nın 190 ve 200. maddeleri uyarınca yazılı delille kanıtlanması gerektiğini, davacı ile yazışma yaptığı iddia edilen kişilerin bankayı temsil yetkilerinin bulunmadığını, yetkisiz temsil halinin sözleşmenin kurulmasına engel sayılacağını, elektronik posta yazışmaları ile sözleşme olduğu varsayılsa dahi nedensellik bağı bulunmadığından davacının ücrete hak kazanmadığını, fatura ve teyit mektubuna itiraz etmemenin sonuca etkili olmadığını savunarak davanın usul ve esas bakımından reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce, davalı ...'a karşı Türk Mahkemeleri nezdinde dava açabilmek için diğer davalı ...'ın davaya dahil edildiği, davalı ... açısından mahkemenin milletlerarası yetkisinin bulunmadığı, milletlerarası yetki itirazının ilk itirazlardan olduğu, davalı tarafından süresinde yetki itirazında bulunulduğu, dosyaya sunulan e-mail yazışmaları ve davalıların imzasını içermeyen taslak sözleşmelere göre simsarlık ilişkisinin davacı ile davalılardan Sberbank arasında yürütüldüğünün iddia edildiği, davalı ...'a karşı havale ilişkisine dayanılarak ücret talep edildiği, simsarlık ücretinin ödenmesi için Sberbank tarafından Denizbank'a talimat verildiğinin ileri sürdüğü, TBK’nın 557. maddesi uyarınca havale ilişkisinin gerçekleşmesi için havale ödeyicisinin çekince belirtmeksizin havaleyi kabul ettiğini havale alıcısına bildirmesi gerektiği, dava dilekçesindeki anlatımdan Denizbank'ın dava konusu ve havale ilişkisiyle bağlantısının bulunmadığı, varlığı iddia edilen havale ve simsarlık sözleşmesi tarihinde Sberbank'ın Denizbank'ın ortağı olmadığı, sonuç olarak davacı ile davalı ... arasında hukuki bir ilişki bulunmadığı, adı geçen bankaya husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davalı ... hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan reddine, davalı ... hakkındaki davada milletlerarası yetki bulunmadığından adı geçen davalının yetki ilk itirazının kabulü ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince istinaf edilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, davanın simsarlık sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili talebine ilişkin olduğu, davacının Denizbank hisselerinin davalı ...'a satışına aracılık ettiğini, bu aracılık nedeniyle hak ettiği ücretin ödenmesi konusunda davalı ... tarafından diğer davalı ...'a havale talimatı verildiğini, buna rağmen ücretin ödenmediğini belirterek alacağın tahsili için belirsiz alacak davası açtığı, İlk Derece Mahkemesi’nce sırf davanın Türkiye’de görülmesi için davalı ... hakkında dava açıldığından bahisle bu davalı hakkındaki davanın husumet yokluğundan reddine, diğer davalı hakkındaki davanın ise milletlerarası yetki bulunmadığından mahkemenin yetkisizliğine karar verildiği, kararın davacı tarafça istinaf edildiği, dava konusu alacağın dayanağı olan devrine aracılık edildiği iddia olunan hisse senetlerinin değerinin ve hak edilecek simsarlık ücretinin belirli olduğu, alacağın varlığının ispat edilmesi ile alacağın miktarının belirli veya belirlenebilir olmasının birbirinden farklı olduğu, alacağın miktarı belirli olduğundan davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı, İlk Derece Mahkemesi’nce bu gerekçe ile davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken farklı gerekçeler ile davalılar hakkındaki davanın reddine karar verildiği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın HMK’nın 114/h ve 115/2. maddeleri uyarınca hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili ile davalı ... vekilince temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına ve özellikle yine somut uyuşmazlıkta HMK m. 114/1-a hükmünde düzenlenen Türk Mahkemeleri’nin yargı hakkının bulunmasına, başka bir deyişle Türk Mahkemeleri’nin yargı hakkını ülke ya da kişi yönünden sınırlandıran ve kaideten mevcut bulunan yargı hakkının istisnalarından olan bir durumun mevcut olmamasına, milletlerarası
yetki itirazının ise dava şartı olmayıp ilk itirazlardan olmasına ve dava şartlarından sonra incelenecek olmasına, dava dilekçesinde ve davacının temyiz dilekçesindeki anlatımlarına göre eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacak olmasına ve bu sebeple hukuki yarar dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacının ve davalı ... ’nın temyiz istemlerinin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara, davalı ... 'dan alınıp davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 36,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacı ile davalı ... 'dan ayrı ayrı alınmasına, 13/01/2022 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, simsarlık ilişkisinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
6100 sayılı H.M.K 33 maddesinde 'Hakimin, Türk Hukukunu re'sen uygulayacağı',
HMK 107/1 maddesinde 'davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklının, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değer belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceği',
HMK- 115/2 maddesinde 'mahkemenin dava şartı noksanlığını tesbit etmesi halinde davanın usulden reddine karar verileceği',
HMK 115/3 maddesinde de, 'dava şartı noksanlığı mahkemece davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse dava şartı noksanlığından ötürü davanın usulden reddedilmeyeceği ' düzenlenmiştir.
HMK 109/2 maddesinde düzenlenen kısmi dava açma yasağına ilişkin hüküm davadan önce 01.04.2015 tarih ve 6444 sayılı Yasa'nın 4. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığından dava tarihi itibari ile kısmi dava açmak mümkün hale gelmiştir.
Somut uyuşmazlıkta;
04.11.2016 dava tarihinde davacı vekilince, davalının sözleşmeye aykırı davrandığı iddiasıyla fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydıyla 100.000,00 USD'nin tahsili istemiyle belirsiz alacak davası açılmış,
Davalılar davanın reddini savunmuş,
İlk Derece Mahkemesince davalı ... aleyhindeki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalı aleyhindeki davanın milletlerarası yetki yönünden yetkisizliğe karar verilmiş, İlk Derece Mahkemesi kararının davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının vaki temyiz istemi reddedilerek, sayın çoğunluk görüşü doğrultusunda Bölge Adliye Mahkemesi kararı onanmıştır.
Sayın çoğunluğun onama gerekçesine katılamıyorum.
HMK 114/1-h maddesinde dava şartları arasında sayılan hukuki yarar, yargı merciinde dava açılabilmesi için davacının davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal koruma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilkedir. Davacının davayı açtığı tarih itibariyle dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan bir yararı olmalı ve hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyaç bulunmalıdır. Öte yandan bu yararın, 'hukuki ve meşru', 'doğrudan ve kişisel', ' doğmuş ve güncel' olması da gerekmektedir.
Bir davada hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle bir davada hukuki menfaatin bulunup bulunmadığı mahkemece, tarafların dava dosyasına sunduğu deliller, olay veya olgular çerçevesinde yargılamanın her aşamasında ve kendiliğinden gözetilmelidir. Böylece kişilerin haksız davalar açmak suretiyle dava hakkını kötüye kullanmasına karşı bir güvence de sağlanmış olmaktadır.
Bu açıklamalar kapsamında somut uyuşmazlığa bakıldığında davacı vekili 100.000,00 USD değer göstermek suretiyle belirsiz alacak davası açmış olup kamu düzeni mülahazası ile yazılı şekilde belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Dava, belirsiz alacak davası olarak açılmakla birlikte HMK 107/1 maddesinde düzenlenen koşulların bulunmaması nedeniyle alacak belirli bulunduğundan, davanın belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün değil ise de, alacağının ödenmediğini iddia eden davacının, mevcut yasal düzenlemeler karşısında dava açmaktan başka bir yolla alacağına kavuşma imkanı olmayıp, bir mahkeme kararına ihtiyaç bulunması karşısında eldeki davayı açmakta hukuki yararı mevcuttur. Başka bir anlatımla alacağı olduğunu iddia eden davacının alacağının tahsili amacı ile ister kısmi, ister tam eda veya belirsiz alacak davası açmasında her zaman hukuki yararı vardır. Zira davacı davalıdan olan alacağını talep etmektedir. Dava tarihi itibariyle belirli alacaklar içinde artık kısmi dava açılması mümkün hale geldiğine ve davacının alacaklarının bir kısmını dava ettiğinin dava dilekçesi içeriğinden anlaşılmasına, davanın kısmi dava olarak görülmesi için gerekli koşulların somut olayda bulunmasına göre, açılan davada hukuki yarar bulunmadığına ilişkin bölge Adliye Mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır.
Bu yöndeki kabulün T.C. Anayasası'nın 141 ve 6100 sayılı HMK 30. maddesinde düzenlenen davaların en az giderle ve mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını öngören 'usul ekonomisi' ilkesine de uygun olacağı, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan hak arama özgürlüğüne ve mahkemeye erişim hakkına da hizmet edeceği açıktır. (HGK 16.05.2019 gün E: 2016/22-/1166-K: 2019/576 sayı)
Bu halde davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kararın onanmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.