11. Ceza Dairesi 2017/16549 E. , 2020/1332 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik, dolandırıcılık
HÜKÜM : Mahkumiyet
1-Sanık hakkında 'dolandırıcılık' suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz talebinin incelenmesi:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 22.04.2014 tarihli, 2013/11-397 E., 2014/202 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK’nin “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan “resmi belgede sahtecilik” suçlarının hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişinin de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulün etkilenmeyeceği, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekeceği,
24.10.2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nin 253. maddesinin üçüncü fıkrasına “birlikte” ibaresinden sonra gelmek üzere “aynı mağdura karşı” ibaresi eklenmiş olup, anılan yasa maddesinde yapılan değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağının da düzenlendiği dikkate alınarak, yukarıdaki kabule göre; “mağdur” kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişiler olarak 'suçtan zarar görme' kavramı ise, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse dairemizin kararlarında; 'suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali' olarak yorumlanıp uygulandığında; sahtecilik suçuyla dolandırıcılık suçunun mağdurunun ayrıştığı, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunu mağdurunun kamu olduğu, dolandırıcılık suçunun ise ...’a karşı işlediği ve mağdurun ... olduğu dolayısıyla sanığa isnat edilen resmi belgede sahtecilik suçu ile dolandırıcılık suçunun mağdurlarının farklı olduğu anlaşılmakla, sanığa yüklenen ve 5237 sayılı TCK’nin 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu nedeniyle, 24.10.2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nin 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
2-Sanık hakkında 'resmi belgede sahtecilik' suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz talebinin incelenmesi:
a- 5271 sayılı CMK'nin 225. maddesi uyarınca hükmün konusu duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiil ve failden ibaret olup, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılarak açılmayan davadan yargılama yapılıp hüküm kurulmasının mümkün bulunmadığı; İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 22.01.2014 tarih ve 2014/5227 Esas sayılı iddianame içeriğine göre; sanığın ...’ın kimlik bilgilerini kullanarak konaklama bedeli karşılığı olarak müşteki ...’a 15.03.2012 ödeme tarihli 2170 TL bedelli senedi düzenleyip vererek “Resmi Belgede Sahtecilik” suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı, ... kimliğine havi kendi fotoğrafı yapıştırılmış sürücü belgesini kullanması nedeniyle dava açılmadığı gözetilmeksizin iddianame dışına çıkılarak dava konusu yapılmayan fiilden yazılı şekilde hüküm kurulması,
b- Suç tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nin 688. (6102 sayılı Kanun’un 776.) maddesinin 5 ve 6. fıkraları uyarınca senet metninde bulunması gerekli zorunlu unsurların bulunmaması halinde senedin özel belge niteliğinde olacağı, suça konu senet aslının duruşmaya getirtilip incelenerek, zorunlu unsurları taşıyıp taşımadığı değerlendirilip, zorunlu unsurları taşımaması halinde eyleminin 5237 sayılı TCK'nin 207. maddesi uyarınca özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı gözetilmeden ve denetime olanak verecek biçimde senet aslı dosya içerisinde bulundurulmadan yazılı şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi,
3-Kabule göre de;
a-UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmada, benzer nitelikteki fiilleri nedeniyle mahkûmiyetine karar verilmiş kesinleşen ve derdest kamu davaları bulunduğu, Yargıtay Ceza Genel Kurulu‘nun 22/04/2014 tarihli 2013/11-397 Esas ve 2014/202 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK'nin “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan “resmi belgede sahtecilik” suçlarının hukuki konusunun kamu güveni olduğu da gözetilerek açıklanan ilkeler doğrultusunda sanığın fiillerinin her biri yenilenen kastla işlenmiş ayrı suçları mı, yoksa bir suç işleme kararının yerine getirilmesi amacıyla kanunun aynı hükmünü, kısa zaman aralıkları içerisinde, birkaç kez ihlal etmek suretiyle zincirleme tek suçu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi açısından, Çanakkale 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/251 Esas, 2014/312 Karar sayılı dava dosyası ve UYAP üzerinden sanığın derdest ve kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerine konu benzer nitelikteki tüm diğer davaları da tespit edilip, her iddianameye kadar olan eylemlerin zincirleme biçimde işlenmiş tek bir resmi belgede sahtecilik suçunu, iddianameden sonraki eylemlerin ise ayrı suçları oluşturacağı, resmi belgede sahtecilik suçundan sanık hakkında kesinleşen hükümler bulunduğu göz önünde tutularak, sonradan sübutu kabul edilen eylemler nedeniyle zincirleme suça ilişkin hükümler de uygulanarak tayin olunacak cezadan kesinleşmiş önceki cezaların mahsup edilmesi gerekeceği dikkate alınarak, kesinleşen ve yargılaması devam eden ilgili dava dosyalarının incelenip, yargılaması devam eden dava dosyasının mümkünse bu dava ile birleştirilmesi, diğer davalar yönünden de, bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin dosya içine konulmasından sonra tüm dosyalar birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması, yasaya aykırı,
b)5237 sayılı TCK’nin 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz talepleri bu nedenle yerinde olduğundan, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 13.02.2020 tarihinde üye ...'ın dolandırıcılık suçu yönünden uzlaştırma hükümlerinin uygulanamayacağı, mahkumiyet kararının onanması gerektiği yönündeki karşı oyu ile sair yönlerden ise oy birliği ile karar verildi.
KARŞI OY:
Dairemizin 2017/16549 Esas, 2020/1332 Karar sayılı 13.02.2020 tarihli kararına ilişkin (dolandırıcılık suçu yönünden) karşı oy:
Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş ayrılığı, uzlaştırma kapsamında olan dolandırıcılık suçu ile uzlaştırma kapsamında olmayan sahtecilik suçunun birlikte aynı gerçek kişiye karşı işlenmesi halinde dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
I-Belgede sahtecilik suçlarında mağdur kavramı ile ilgili değerlendirmemiz:
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlanan mağdur, Ceza hukukunda ise suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir.
'Mağdur' ve 'suçtan zarar gören' kavramları kanunda açıkça tanımlanmamış ise de Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 26.06.2018 - 2017/21 - 2018/311 sayılı, 22.04.2014- 2013/397 - 2014/202 sayılı kararlarında 'TCK'nin hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunların mağdur olamayacağı' kabul edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.04.2014 tarihli kararında belgede sahtecilik suçlarında zincirleme suç kavramını irdelerken '5237 sayılı TCK'nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir.' şeklinde tespitte bulunarak sahtecilik suçu zararına işlenen gerçek kişilerin 'suçtan zarar gören' olabileceğini kabul ederek 'somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK'nin “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, 'Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir' şeklinde tespitte bulunmuş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu burada 'aynı suç işleme kararı ile 5 farklı gerçek kişi adına sahte belge düzenlenmesi halinde birbirinden bağımsız beş ayrı resmi belgede sahtecilik suçu oluşacağı' düşüncesinin 'ölçülülük ilkesine aykırı' olacağını vurgulamış ve bu gibi durumlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini benimsemiş olup, esasen 22.04.2014 tarihli kararın içeriğinde 'suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdurun gerçek bir kişi olabileceği'de ' kabul edilmiştir.
Kanaatimizce de topluma karşı suçlar arasında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarında toplumu oluşturan bireylerin tamamının mağdur olacağı kabulü doğru ise de eylemin doğrudan doğruya belirli bir gerçek kişinin zararına işlenmesi ve gerçek kişilerinde haksızlığa uğraması durumunda bu gerçek kişinin de mağdur olacağını kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Örnek vermek gerekirse; adına sahte bir çek düzenlenen ve böylece haberi olmadan borçlandırılan gerçek kişi ile yine yapılan bir alışveriş sırasında kendisine sahte çek verilen kişinin haksızlığa uğradığı bir gerçekliktir. Bu gibi durumlarda haksızlığa uğrayan, menfaatleri ihlal edilen gerçek kişilerin de sahtecilik suçunun mağduru olduğunu kabul etmek gerekir.
Nitekim Ceza Genel Kurulu 30.03.1992 tarih ve 1992/80-98, 19.04.2005 tarih ve 2004/221 - 2005/38 sayılı kararlarında 'Kamu güveni aleyhine işlendiklerinde kuşku bulunmayan belgede sahtekarlık suçlarında mağdurun rızası hukuka uygunluk sebebi sayılmasa da failin belgede sahtekarlıkta bulunma kastına etki yapacağını' belirterek sahtecilik suçlarında gerçek kişilerinde mağdur olacağını ancak mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığının ileri sürülemeyeceği belirtilmiştir.
Dairemiz uygulamalarında da belgede sahtecilik suçlarında kamunun yanı sıra gerçek kişilerinde mağdur olabileceği ve fiilin işlenmesinden önce mağdurun rızasının suç kastını ortadan kaldıracağı benimsenmiştir. (11.CD.14.01.2016 tarih ve 2014/2083 Esas sayılı, 17.10.2016 tarih ve 2016/8445 Esas Sayılı, 11.11.2015 tarih ve 2015/7094 Esas sayılı v.s )
Ceza Genel Kurulu ve Dairemiz uygulamalarına baktığımızda mağdur kavramının 'haksızlığa uğramış kişi' olarak tanımlandığı ve sahtecilik suçlarında kamunun yanı sıra gerçek kişilerin de mağdur olabileceğinin kabul edildiği görülmektedir.
Bu bağlamda; Belgede sahtecilik suçlarında suçun konusu belge olup korunan hukuki yarar kamu güvenidir. Suçun geniş anlamda mağduru toplumu oluşturan bireyler ise de adına sahte belge düzenlenen, imzası taklit edilen yada kendisine karşı sahte belge kullanılan, haksızlığa uğrayan gerçek kişilerin de sahtecilik suçlarının mağduru olduğu ve davaya katılma haklarının bulunduğu kabul edilmelidir.
II- 5271 sayılı CMK'nin 253/3. maddesinde düzenlenen uzlaşma hükümleri yönünden değerlendirmemiz:
Uzlaşma hükümlerinin düzenlendiği 5271 sayılı CMK'nin 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde ' Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' düzenlemesine yer verilerek, uzlaşma kapsamına giren bir suç ile uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suçun birlikte işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmiş ise de;
24.10.2019 tarih ve 30928 sayılı resim Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile 253 maddesinin 3. Fıkrasının son cümlesine 'birlikte ibaresinden sonra gelmek üzere 'aynı mağdura karşı' ibaresi eklenerek CMK'nin 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesi 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' şeklinde değiştirilerek uzlaşma kapsamına giren bir suçun uzlaşma kapsamına girmeyen bir başka suç ile birlikte farklı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir.
Kanaatimizce 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile eklenen 'aynı mağdura karşı' ibaresinden suçun konusunun ait olduğu 'aynı gerçek kişi' anlaşılmalıdır.
5271 sayılı CMK'nin 253. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde değişiklik yapan 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesinin gerekçesinin ise 'Maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen başka bir suç ile birlikte 'aynı mağdura karşı' işlenmiş olması halinde uzlaştırma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmektedir. Böylelikle farklı mağdurlara karşı işlenen suçlar bakımından bu kısıtlama kaldırılmakta ve uzlaştırma kapsamında olması halinde diğer mağdurların şüpheliyle uzlaşabilmelerine imkan tanınmaktadır.' şeklinde olduğu,
253. maddesinin 3. fıkrasındaki değişiklik gerekçesine de baktığımızda ; bozulan toplumsal düzenin taraflar arasında sağlanan barış yoluyla yeniden tesis edilmesi, uyuşmazlıkların mağdur odaklı bir yaklaşımla giderilmesinin amaçlandığı ve uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir suç ile birlikte farklı mağdurlara karşı işlenmesi halinde diğer mağdurun (uzlaştırma kapsamına giren suçun mağdurunun ) şüpheli ile uzlaşabilme imkanının getirildiği, buna karşın uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen bir suç ile birlikte aynı kişiye karşı işlenmesi halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağının öngörüldüğü,
Kanun koyucunun bozulan toplumsal düzeni taraflar arasında sağlanan barış yoluyla yeniden tesis etmeyi ve uyuşmazlıkların alternatif usuller uygulanarak mağdur odaklı bir yaklaşımla giderilmeyi amaçladığı düşünüldüğünde; uzlaştırma kapsamına giren bir suç (örn: dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, basit hırsızlık v.s ), bu kapsama girmeyen bir başka suçla (örn: sahtecilik, yağma, nitelikli yaralama v.s ) birlikte farklı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma kapsamına giren suçun (dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma, basit hırsızlık v.s,) mağduru ile uzlaşma kapsamına girmeyen suçun (sahtecilik, yağma, nitelikli yaralama v.s,) mağduru farklı gerçek kişiler olacağı için uzlaşma kapsamında olan suçun mağduru ile failin uzlaşabilmesi, barışması mümkün olabilecektir.
Buna karşın sahtecilik ve dolandırıcılık fiillerinin birlikte ve fakat aynı gerçek kişiye karşı işlenmiş olması durumunda uzlaşma kapsamında olmayan sahtecilik suçu yönünden soruşturma devam ederken aynı tarafların uzlaşma kapsamında olan dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma yoluna gitmelerini düşünmek hukuki ve gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır.
Nitekim uyuşmazlıkların mağdur odaklı bir yaklaşımla barış yolu ile giderilmesini amaçlayan kanun koyucunun da birlikte işlenen fiillerin farklı gerçek kişilere karşı işlenmesi halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanabileceğini kabul ettiği anlaşılmaktadır.
III- Somut olay ve kanaatimiz;
Sanık ...'ın müşteki ... kimlik bilgilerini kullanarak oluşturduğu sahte sürücü belgesi ile müşteki ...'a yetkilisi olduğu Köşk Otelde kaldığı, otel ücreti olan 2.170 TL karşılığında ise ... ismini yazıp imzalamak sureti ile sahte oluşturduğu senedi müşteki ...'a verdiği, böylece müşteki ...'a yönelik 'sahtecilik ve dolandırıcılık' suçunu işlediği iddia ve kabul edilen olayda;
Konaklama bedeli karşılığı olarak kendisine sahte bono verilen katılan ...'ın hem sahtecilik suçunun hemde dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu ve 5271 sayılı CMK'nin 253. maddesinin 3. fıkrasında 'uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı' düzenlemesine yer verildiği dikkate alındığında ;
Uzlaştırma kapsamına giren dolandırıcılık suçunun, bu kapsama girmeyen sahtecilik suçuyla birlikte müşteki ...'a karşı işlenmiş olması nedeni ile somut olayda dolandırıcılık suçu yönünden de uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı,
Dolandırıcılık suçu yönünden verilen mahkumiyet kararının 'Onanması' gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun 'Bozma' düşüncesine katılmıyorum. 13.02.2020