Hukuk Genel Kurulu 2017/1288 E. , 2020/143 K.
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda kısmen bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı kadın dava dilekçesinde; davalının kusurlu davranışları sebebiyle birliğin sarsıldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velayetinin tarafına verilmesini, kendisi için aylık 500,00TL tedbir nafakası ile ortak çocuklar lehine aylık 300,00’er TL tedbir nafakasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı erkek cevap dilekçesinde; iddiaların doğru olmadığını ve boşanmak istemediğini belirterek davanın reddini talep etmiştir
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesinin 12.12.2013 tarihli ve 2011/1023 E., 2013/922 K. sayılı kararı ile; tarafların yaklaşık üç yıldır ayrı yaşadıkları, davalının, davacıya ve müşterek çocuklara hakaret ettiği, şiddet uyguladığı, evin giderlerini karşılamadığı, toplum içerisinde davacıyı küçük düşürdüğü, tehdit ettiği, bu eylemler nedeniyle davalının kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velâyetinin davacıya verilmesine, çocuklar lehine davacının yanında kalmaya başladıkları 29.05.2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık 150,00’şer TL tedbir nafakasına, hükmedilen tedbir nafakalarının boşanma kararı kesinleştikten sonra aylık 150,00’şer TL iştirak nafakası olarak devamına, davacı lehine aylık 200,00TL tedbir nafakasına ve karar kesinleştikten sonra yoksulluk nafakası olarak devamına, boşanmakla eşinin desteğinden yoksun kalacak olan ve boşanmaya sebep olan olaylar sebebiyle kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı lehine kararın kesinleşme tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte 10.000,00TL maddi ve 10.000,00TL manevi tazminata karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 27.11.2014 tarihli ve 2014/13418 E., 2014/24112 K. sayılı kararı ile;
‘’… Hüküm, davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141. Maddesi; '1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. 2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır“ hükümlerini düzenlemiştir. Davacının cevap dilekçelerinde yer almayan ilk defa tahkikat aşamasında ileri sürülen, yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat isteği talep sonucunun genişletilmesi niteliğindedir. Davalı taraf da, davacının bu isteğine açıkça muvafakat etmemiştir. Bu durumda ıslahda söz konusu olmadığına göre, davacının yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında 'karar verilmesine yer olmadığına' karar verilmesi gerekirken, bu husus nazara alınmadan yoksulluk nafakası ile tazminat talepleri hakkında yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA,,…’’ karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
8. İstanbul Anadolu 9. Aile Mahkemesinin 10.03.2015 tarihli ve 2015/83 E., 2015/184 K. sayılı kararı ile; yoksulluk nafakası, maddi ve manevi tazminat kararının usul ve yasaya uygun olduğu, boşanmanın eki (ikincil) niteliğindeki bu tür istemlerin, boşanma davasının yargılama sürecinin her aşamasında talep edilebileceği ve TMK’nin 174/1-2 maddesinde yer alan koşulların oluştuğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmanın ferisi niteliğinde bulunan yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat taleplerinin boşanma davasının yargılama sürecinin her aşamasında talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Öncelikle, uyuşmazlığa etkili olan hukuk ilkelerinin ve mevzuatın açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
12. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa)’nın 90. maddesinin beşinci fıkra hükmü uyarınca, milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacak olması nedeniyle ilk olarak belirtilmesi gerekir ki; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından bir tanesi de yargılamanın “makul bir süre içinde” bitirilmesi ilkesidir. Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletlerin yasal sistemlerini, mahkemelerin AİHS’nin 6. maddesinde yer alan şartlara makul bir sürede yargılama dâhil olmak üzere uyacak şekilde düzenlemek ile görevli olduğunu belirtmiştir (AİHM, Zimmerman ve Steiner –İsviçre, 13 Temmuz 1983, 29. paragraf).
13. Anayasa’nın 141. maddesinde de; “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir.” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerektiği açıkça düzenlenmiştir.
14. Açıklanan bu ilkelere paralel olarak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda (HMK) da yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmıştır.
15. Uyuşmazlığa konu dava 20.10.2011 tarihinde açılmış olup, dava tarihinde HMK yürürlüktedir. Bu Kanunun 'Dava dilekçesinin içeriği' başlıklı 119. maddesinde;
' (1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:
a) Mahkemenin adı.
b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri.
c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası.
ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri.
d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri.
e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.
f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.
g) Dayanılan hukuki sebepler.
ğ) Açık bir şekilde talep sonucu.
h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası.
(2) Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır.' dava dilekçesinin kapsamı düzenlenmiştir. Anılan madde uyarınca davacının dava dilekçesinde, iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini, her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğini göstermesi gerektiği gibi davacı taleplerini de dava dilekçesinde belirtmelidir. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz (HMK m. 25).
16. Belirtmek gerekir ki, davalı da, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde cevap dilekçesini sunmalı (HMK m.127/1), yine cevap dilekçesinde, savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini, her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini göstermeli ve taleplerini belirtmelidir (HMK m. 129).
17. Dava ve cevap dilekçelerinin kapsamına ilişkin ilkelerin tamamlayıcısı niteliğinde olan HMK’nin 136/2. maddesi gereğince; davacının cevaba cevap, davalının da ikinci cevap dilekçesi hakkında, dava ve cevap dilekçelerine ilişkin hükümler, niteliğine aykırı düşmediği sürece kıyasen uygulanacaktır.
18. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra, ön inceleme için duruşma günü tespit edilerek taraflara duruşma gününün bildirilmesi için çıkarılacak davetiyede, duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar yanında, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve diğer tarafın, onun muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği de ayrıca ihtar edilir (HMK m. 139).
19. Bu aşamada bir diğer istisnai hükmün açıklanması gereklidir. O da, “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. madde (HMK) hükmü olup, yasa hükmü;
“(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.
(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklindedir.
20. Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Şüphesiz bu imkân, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur. İkişer dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir.
21. Yasal düzenlemelere göre, yargılamanın ilk kesiti olan dilekçelerin verilmesi aşamasında iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı söz konusu değildir. Tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile iddia ve savunmalarını serbestçe genişletmesi yahut değiştirmesi mümkündür. İddia ve savunmayı genişletme veya değiştirme yasağı ikinci cevap dilekçesinin verilmesi ile başlar. Ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunma genişletilebilir ya da değiştirilebilir. Tahkikat, ön incelemede saptanan çekişmeli hususlar üzerinden yürütüleceğine (HMK m. 140/3) göre, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunmanın genişletilmesi yahut değiştirilmesi yasaktır. Bu yasağın kapsamına, dava sebebi olarak dayanılan vakıalar ve talep sonucu da dâhildir.
22. İddia ve savunmasının genişletilmesi yasağına ilişkin olarak, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 'Dava ikamesi' başlıklı 185. maddesindeki;
'Kanunu Medenide tayin olunan haller mahfuz kalmak şartiyle dava ikamesi ile aşağıda gösterilen neticeler hasıl olur:
1 - Müddeaaleyhin rızası olmaksızın müddei davasını takipten sarfınazar edemez.
2- Müddei, müddeaaleyhin rızası olmaksızın davasını tevsi veya mahiyetin tebdil edemez. Aşağıdaki madde hükmiyle davadan feragat veya ıslah bu hükümden müstesnadır.' düzenlemenin ilk cümlesinde yer alan; 'Kanunu Medenide tayin olunan hâller mahfuz kalmak şartiyle dava ikamesi ile aşağıda gösterilen neticeler hasıl olur.' ifadesine karşılık gelen bir ibarenin HMK’de mevcut olmaması sebebiyle, boşanma davalarında boşanmanın ferî olan maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası gibi isteklerin yargılamanın her aşamasında serbestçe istenebileceği şeklindeki uygulamaya HMK’nin sistematiği cevaz vermemektedir.
23. Genel açıklamalardan sonra bilindiği üzere; boşanmanın ferî sonuçlarından olan maddi ve manevi tazminat 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 174. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hüküm;
“Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” düzenlemesini içermektedir. Bu hüküm gereğince, maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için temel koşul, tazminat isteyen tarafın boşanmada kusursuz veya daha az kusurlu olması ve maddi tazminat için boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmiş bulunması, manevi tazminat için ise boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkının saldırıya uğramasıdır. Tarafın talebi hâlinde bu istekler değerlendirilecektir.
24. TMK’nin 175. maddesinde yer alan ve yine boşanmanın ferisi olan yoksulluk nafakası ise; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında talep ettiği nafaka olup, bu nafakanın takdirinde nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.
25. Tüm bu açıklamalar kapsamında uyuşmazlığa bakıldığında; davacının dava dilekçesinde maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası talebinin bulunmadığı, cevaba cevap dilekçesinde de bu taleplere yönelik bir isteminin olmadığı, davacı vekilinin ön inceleme duruşmasından sonra, tahkikat duruşmasından önce sunmuş olduğu 15.08.2012 tarihli dilekçesinde; aylık 500,00TL tedbir-yoksulluk nafakası, dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile 40.000,00TL maddi tazminat ve 40.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ettiği görülmektedir. Davacı vekili tarafından sunulan 15.08.2012 tarihli dilekçede yer alan boşanmanın ferilerine yönelik taleplere davalı tarafından açık bir muvafakat verilmediği gibi anılan dilekçenin açıkça ıslah dilekçesi olduğuna dair bir iddia ve bu konuda bir talep de bulunmamaktadır. Kaldı ki, iddia veya savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağının istisnası olan ıslah, iddia veya savunmayı tamamen ya da kısmen değiştirmenin aracıdır ve yenilik doğurucu bir hak olduğu içindir ki açık ve net olmalıdır. Bu noktada, davacı vekilinin ön inceleme aşamasından sonra sunmuş olduğu dilekçesi ile talep ettiği maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası iddianın genişletilmesi niteliğindedir. Açıklanan sebeplerle, davacının yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” dair karar verilecek yerde esasa ilişkin hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacı vekili tarafından sunulan 15.08.2012 tarihli dilekçede adli yardım talebinde de bulunulduğu, adli yardım talebinde bulunulduğu için bu dilekçenin ıslah dilekçesi olarak kabul edilmesi gerektiği, bu nedenle direnme kararının onanması, ancak hükmedilen maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakasının miktarlarına yönelik inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince oy çokluğuyla BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
2- Davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için ise oy birliği ile dosyanın Özel Daireye GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince bu işlemlerin yerine getirilmesine, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Özel Daireye gönderilmesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.02.2020 tarihinde karar verildi.