(Kapatılan)21. Hukuk Dairesi 2012/2654 E. , 2013/9493 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, Kurum tarafından yapılan ödemelerin yersiz olmadığının ve borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava; Geçici Köy Korucusu olarak çalıştığı 01.12.1996 tarihinde meydana gelen mayın patlamasında sakatlanan davacıya, 2330 sayılı Yasa gereğince 15.05.1999 tarihinde bağlanan nakdi tazminat aylığının, davacının zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı nedeni ile daha önce 01.10.1997 tarihinde bağlanan yaşlılık aylığı nedeni ile iptal edilerek, Bağ-Kur yaşlılık aylığının %25 arttırılarak ödenmesi ve davacının almış olduğu aylıkların ve tütün ikramiyesinin iadesi yönündeki Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulü ile Kurum işleminin iptaline karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; Geçici Köy Korucusu olan davacının 01.12.1996 tarihinde meydana gelen mayın patlamasında sakatlandığı, önceki zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı nedeni ile davacıya 01.10.1997 tarihinde yaşlılık aylığı, 15.05.1999 tarihinden itibaren de 2330 sayılı Yasa gereğince nakdi tazminat aylığı bağlandığı, ancak daha sonra davalı Kurum tarafından davacıya ödenen aylıkların ve tütün ikramiyesinin kesilerek borç çıkartıldığı, davacıya ödenen yaşlılık aylığının %25 artırılarak nakdi tazminat aylığına dönüştürülmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK'nın 114/1-b maddesine göre 'yargı yolunun caiz olması' dava şartı olup mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş olup Yasa'nın 101. maddesine göre bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür.
5510 sayılı Yasa'nın '5434 sayılı Kanuna İlişkin Geçiş Hükümleri' başlıklı Geçici 4. maddesinin 1. fıkrasına göre ' Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanuna göre; aylık, tazminat, harp malûllüğü zammı, diğer ödemeler ve yardımlar ile 08.02.2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1'nci maddesine göre ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanunda kendileri için belirtilmiş olan şartları haiz oldukları müddetçe bunların ödenmesine devam olunur. Ancak, 5 ilâ 10 yıl arasında fiili hizmet süresi olan iştirakçilerden dolayı dul ve yetim aylığı almakta olanların, aylık ve diğer ödemeleri, bu Kanunun 32'nci, 34'ncü ve 37'nci maddelerindeki şartları haiz oldukları müddetçe devam edilir.” hükmü düzenlenmiş, 5. fıkrada ise “ Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır. ” hükmüne yer verilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla iptal isteminin reddine karar vermiştir. Anayasa'nın 153/son maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Anayasa Mahkemesi kararları ile ilgili doktrindeki ağırlıklı görüş; Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçesinin de bağlayıcı olduğu yönündedir.
17.04.2008 günlü 5754 sayılı “Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Anayasa Mahkemesi’nin 15.12.2006 günlü, E.2006/111, K.2006/112 sayılı iptal kararı doğrultusunda 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanun’a eklenen Geçici 1 inci ve Geçici 4 üncü maddelerle 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih itibariyle bu Kanun’un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tâbi olacaklar ve bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanun’un 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tâbi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır.
5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edeceğinden bunlara ilişkin ihtilaflarda idari yargının görevli olmaya devam edecektir.
Öte yandan Uyuşmazlık Mahkemesinin 4.9.2012 tarihli 2012/64-83 Esas ve Karar sayılı kararında 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan, emekli kamu personeli olan davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği, 5510 sayılı bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği sonucuna varılmıştır.
Somut olayda; davacının 2330 sayılı Yasa kapsamında almakta olduğu nakdi tazminat aylığı ve tütün ödemesinin iptal edilerek 01.06.2003 – 30.11.2008 tarihleri arasındaki aylıklar, ek ödemeler, tütün eğitim yardımı ve tütün ikramiyelerinin 5434 sayılı Yasa kapsamında borç çıkartılarak iadesinin istenildiği, ayrıca yaşlılık aylığının %25 artırılarak ödenmesine karar verildiği, davacının ise bu işlemin iptali ile davacının borçlu olmadığının tespitini talep ettiği anlaşılmakla dava konusu uyuşmazlığın yukarıda sıralanan düzenlemeler ışığında idari yargının görev alanına girdiği gözetilmeksizin davanın esasına girilerek karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13/05/2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, Diyarbakır-Kulp ilçesinde Geçici Köy Koruyucusu olarak görev yapmakta iken 01/12/1996 tarihinde bölgede faaliyet gösteren terör örgütü saldırısında yaralanmış ve sakatlanmıştır. 15/05/1999 tarihinden itibaren kendisine 2330 sayılı Yasaya göre 5. derece maluliyeti üzerinden nakdi tazminat aylığı bağlanmıştır.Ancak bu aylığın bağlanması en başta geciktiğinden davacı mağduriyetini gidermek için öncesinde primlerini ödediği ve şartlarını oluşturduğu 1479 Esnaf Bağ-Kur Yasası gereğince 01/10/1997 tarihinden geçerli olmak üzere yaşlılık aylığı bağlatmıştır.
Daha sonra davacı 1479 sayılı Yasaya tabi bu aylığını almakta iken kendisine ikinci bir aylık olarak ödenen 2339 sayılı Yasadan kaynaklanan aylığının da ödenmekte olduğu görüldüğünde ikincisi iptal edilerek ödenen aylıkların tümü ile tütün ikramiyesi bedelleri toplam 57.000 TL olarak davacıdan yasal faiziyle istenerek Kurumca takibe geçilmiştir. Kendisine sadece ödenmekte olan 1479 sayılı Yasadan kaynaklanan Bağ-Kur aylığı üzerinden %25 oranında artırım yapılarak bu yaşlılık aylığı nakdi tazminat aylığına dönüştürülmüştür.
Davacı, uygulanan bu iptal işleminin hatalı olduğunu 2330 sayılı Yasanın 4. maddesinden yararlanma koşullarında Kurumca a ve b fıkraları arasında yapılan değerlendirmenin hatalı olduğunu, durumunun 4/a fıkrasına uyduğunu, b fıkrasına uymadığını bu nedenle ödenen aylıkların geri istenmemesi gerektiğini ve borçlu olmadığının tespitine Kurum işleminin iptalini bu dava ile talep etmektedir.
Mahkemece davacıya ait bütün deliller aylık bağlama ve kesme nedenleri dosya ekindeki özlük dosyası üzerinden değerlendirilerek davacının hukuki durumu belirlenip 2330 sayılı Yasanın 4/a fıkrasına uyduğu, 4/b'ye girmediği kabul edilerek uyuşmazlık bu doğrultuda sonuçlandırılmıştır.
Davalı Kurum vekili yem yetki hem görev itirazında bulunmuş ise de mahkemece bu istekler yerinde görülmemiştir.
Dava nitelikçe bir tespit ve iptal davası olup eda hükmü içermemektedir. Kurumca yapılan iptal işleminin hatalı olduğu iddia olunan husus, aylık bağlaması sırasında gelişen olaylara göre davacının hukuki durumunun 2330 sayılı Yasanın 4. maddesinin a fıkrasına uyduğu halde kendisine yasada yer alan 'görev malullüğü aylığı ' bağlanması gerektiği halde durumunun b fıkrasına girdiği kabul edilerek öncesinde bağlanan zorunlu Bağ-Kur sigortalılığından kaynaklanan ve mağduriyeti nedeniyle önce bağlanan aylık üzerinde %25 arttırım yapılarak ödenmeye devam edilmesi ve tazminat aylığının kesilmesi işleminin iptali ile yasal durumunun tespiti talep edilmektedir. Hukuki durumun doğru tespit edilebilmesi için öncelikle iptal işleminin yerinde olup olmadığı tartışılmalı gerekli bulunduğu takdirde iptal hükmü kurulmalıdır. Zaten hatalı uygulama iptal edildiğinde tüm şartlar eski haline döndüğü için ve taşlar yerine oturacağından başkaca aktif bir işlemin yapılmasına gerek kalmayacaktır. Bu nedenle üzerinde iptal işlemi uygulanacak aylığın Bağ-Kur'dan bağlanan yaşlılık aylığı olacağı için (%25 arttırılarak nakdi tazminat aylığına dönüştürülmüştü.) ve bu iptal işlemini uygulayacak Kurum tek çatı altında birleştirilen SGK, Bağ-Kur'un ilgili emeklilik dairesi olacağı için görev konusunun adli yargıya ait olacağı yerel mahkeme gibi tarafımca da kabul edilmektedir.
Görev konusu aşıldıktan sonra Kurumun Bağ-Kur aylığının nakdi tazminat aylığına dönüştürme işleminin yerinde bulunup bulunmadığı tartışılmalıdır. Bunun için davacının maruz kaldığı yaralanma ve aylık bağlama tarihlerinin kronolojik sırasına bakmak yeterlidir.
Davacı Geçici Köy Koruyuculuğu görevini sürdürürken terörle mücadele sırasındaki çatışmada 01/12/1996 tarihinde yaralanmıştır. 2330 sayılı Yasaya göre aylık bağlama süreci geciktiğinden zorunlu Bağ-Kur sigortalılığından ötürü 01/10/1997 tarihinde 1479 sayılıYasa gereğince Bağ-Kur'dan yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Daha sonra 15/05/1999 tarihinde 2330 sayılı Yasaya nakdi tazminat aylığı bağlanmıştır. Ancak 1999 yılından önce 01/10/1997 tarihinden itibaren bağlanan yaşlılık aylığı almakta olduğu tespit edildiği ve her iki aylığın ödendiği Kurumca fark edildiğinde 2330 sayılı Yasaya tabi nakdi tazminat aylığı kesilmiş ve son 5 yılda ödenenler davacıdan geri istenmiştir. Bunun yerine kendisine önce bağlanan 01/10/1997 tarihinden beri ödenmekte olan Bağ-Kur aylığı %25 arttırılarak nakdi tazminat aylığına dönüştürülmüştür. Kurumca yapılan bu uygulama yani dönüştürme işlemi hatalı bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi davacı Bağ-Kur aylığının 01/10/1997 de bağlanmasından önce 01/12/1996 tarihinde malul kalmıştır, ilgilendirilmesi gereken Yasa maddesi 4/a fıkrasıdır. Oysa davacı için iptal ile uygulamaya konulan yasa maddesi hatalı olarak 4/b hükümleri olmuştur. İddia edildiği gibi davacının durumu ise çatışmada yaralanıp malul kaldığı 01/12/1996 tarihinde hiçbir kurumdan (Bağ-Kur dahil) aylık almamakta idi. Kurumun yapacağı işlem 01/12/1996 dan itibaren durumuna uyan davacıya 2330 sayılı Yasanın 4/a maddesinde yer alan görev malullüğü aylığının yeniden bağlanması olmalıdır. Davacının durumu yanlış nitelenerek 4/b kapsamında kaldığı kabul edilerek ödenmekte olan nakdi tazminat aylığının kesilerek Bağ-Kur aylığının nakdi tazminat aylığına dönüştürülmesi hatalı olmaktadır. İş bu sonradan yapılan işlem iptal edildiğinde konu en başa dönüleceğinden bütün yapılan hatalı uygulamalar düzeltilmiş olacaktır. ... bir hukuki işleme gerek kalmaksızın gerçek durum ortaya çıkacağından ve fazladan ödeme de söz konusu olmayacağı için 57.000 TL'nin davacıdan geri istenmeyecek maksat hasıl olacağından yeniden aylık bağlama işlemine gerek kalmayacaktır. Bu nedenle idari yargıya götürülecek bir uyuşmazlık da söz konusu değildir.
İptal işleminin hangi Kurum ünitesi yapmışsa aynı ünitede davacının durumu incelenecek ve değerlendirilecektir. Bu kurumun iç meselesidir.Yazışmalar yoluyla iptalin iptali işlemi gerçekleştirilebilmektedir. Yargılama gerektirecek bir usulü işlem yoktur.
Diğer yandan 2330 sayılı Yasa tüm sosyal güvenlik kurumları, sigortalılarını ile hatta kayıtlı olmayan kişileri dahi ilgilendiren Terörle mücadelede devletçe haklar parasal haklar tanıyan bir yasadır.Olayımızda Bağ-Kur yaşlılık aylığının yanlış bir uygulamaya tabi tutulduğu açık olup bu durumu düzenleyecek kurum yine Bağ-Kur olacaktır. Değişiklik burada gerçekleştirilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda anlatılan nedenlerle davacının istemi gibi Kurum işleminin iptali yönünde hüküm kuran yerel mahkeme kararı ve gerekçesini isabetli bulduğundan onanması gerekirken aksi yönde görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma yönünde hüküm kuran Yüksek Dairenin Çoğunluk görüşüne katılamamaktayım.13/05/2013