Ceza Genel Kurulu 2017/545 E. , 2017/332 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 20.11.2015
Sayısı : 903-1526
Taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanığın beraatine ilişkin, Konya 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 24.12.2013 gün ve 692-850 sayılı hükmün, katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesince 22.05.2015 gün ve 18781-8766 sayı ile;
'...Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Olay günü saat 12.00 sıralarında, sürücü .... idaresindeki minibüs ile meskun mahalde, sekiz metre genişliğindeki, asfalt kaplama yolda seyri sırasında olay mahalli kontrolsüz kavşağa geldiğinde, önünde yolcu almak için duraklayan sanığın idaresindeki minibüsü sollayarak yanından geçerken, bu minibüsün önünden, seyrine göre sağından soluna kavşak içinden yolun karşısına geçmek isteyen yaya ...’ya çarpması sonucu, katılanın hayati tehlike geçirecek, hayati fonksiyonlarını 4. derecede etkileyen kemik kırıkları oluşacak, yüzde sabit ize neden olacak ve sağ göz görme işlevinin sürekli zayıflamasına sebep olacak şekilde yaralanmasına neden olduğu olayın yargılaması sonunda sanığın kusuru bulunmadığı gerekçesi ile beraatına karar verilmiş ise de; oluşa ve dosya kapsamında bulunan 26.04.2010 ve 15.12.2010 tarihli bilirkişi raporlarına göre; sanığın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 60/d maddesinde düzenlenen 'Kavşaklar, tüneller, rampalar, köprüler ve bağlantı yollarında ve buralara yerleşim birimleri içinde beş metre ve yerleşim birimleri dışında yüz metre mesafede duraklamak yasaktır' hükmüne aykırı şekilde kavşak içerisinde yolun bir şeridini kapatacak şekilde duraklama yaparak yayanın ve solundan geçen araç sürücüsünün görüşünü kapatmak suretiyle tali kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, atılı suçtan mahkûmiyeti yerine, oluşa ve dosya kapsamındaki delillerle bağdaşmayan Adli Tıp Kurumu raporuna itibarla yazılı şekilde beraatine hükmedilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Konya 14. Asliye Ceza Mahkemesi ise 20.11.2015 gün ve 903-1526 sayı ile;
'...Kaza mahallinin hızlı bir kavşak olmadığı, sağ tarafta duran minibüsün sürücüsü olan sanık ...'ın yanından sollayarak geçen diğer minibüs şoförü ....'ın yol ortasında yaya olan katılana çarpması şeklinde gelişen trafik kazasındaki olay mahallinin Konya il merkezindeki şehrin göbeğinde bulunan hızlı olmayan yavaş bir kavşak olduğu, fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere yayaların ve araçların adım adım hareket edebildiği, yoğun trafik ve yayanın olduğu bir kavşak olup kaza saati ve Konya il merkezindeki trafik karmaşası nazara alındığında; yayaların yaya gibi sürücülerin de sürücü gibi davranmadıkları, kaba tabirle trafik keşmekeşi olduğu, sürücüler ne kadar fütursuzca araç kullanıyorlarsa, yayaların da o kadar deli cesareti tabiri ile araç yolunda en kısa yerden ve yaya geçitlerinden dikine geçmek yerine yola paralel seyahat etmeyi ve bu şekilde karşıdan karşıya geçmeyi çok büyük bir ekseriyetle yaptıkları ve her an, her yerden ve her şekilde üstelik gece karanlığında kapkara kıyafetlerle yola çıktıkları, gayet fütursuzca yol üzerinde kontrolsüzce yaya olarak seyahat ettiklerinin sıklıkla ve her daim uzun yıllardır gözlemlendiği, kavşaklarda genel kurallar gereği dosya içinde tartışıldığı şekilde kusur verilmişse de; olayın geçtiği yer, zaman, hal ve şartlar ile kazanın meydana geldiği kavşağın keşif saatindeki görünümü ve her daim bu yoğunlukta olması ile Adli Tıp Kurumu raporunda da kavşağı özellikle irdeleyerek oluşa ve olay yerine uyumlu olarak kusur durumu tespitinin yapıldığı, mahkememizce Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden verilen kusur raporunun kabul gördüğü ve bu şekilde karar oluşturulduğu, verilen kusur raporunun da olay yeri ile olay yerinin hal ve şartlarına uyumlu olduğunun kabul gördüğü, halen de Adli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda verilen kararın doğru olduğu hususunda kanaat getirildiği, Özel Dairece verilen bozma ilamının Konya trafiği, olayın olduğu yer ve özellikleri ile yaya ve sürücünün trafik anlayışına uyumlu olmadığı, dosya içerisinde bulunan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince verilen kusur raporu nazara alınmadan diğer polis bilirkişi raporları baz alınarak karar verildiği anlaşılmakla, oluşa uyumlu olan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince verilen kusur raporu sonrasında verilen beraat kararının usul ve yasaya uyumlu olup, dosya içeriğiyle de bağdaştığı, kazanın oluşumuna sanık sürücü ...'ın etken herhangi bir kusurunun söz konusu olmadığı...' gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Direnme hükmünün de katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.05.2016 gün ve 191661 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 838-937 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 29.03.2017 gün ve 81-2548 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık .... hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar yapılan itiraz üzerine kesinleşmiş olup, direnme hükmü ve temyizin kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan kurulan beraat hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle bir kişinin yaralanması ile neticelenen olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay günü saat 12.00 sıralarında meskun mahalde, kavşakta, sekiz metre genişliğindeki bölünmüş ve tek yönlü yolda sanık ...'ın idaresindeki minibüs ile yolcu almak için durakladığı sırada, karşıya geçmek üzere önünden yola giren yaya katılan ...'ya sanığı sollayarak seyrine devam eden inceleme dışı sanık ....'ın yönetimindeki minibüs ile çarptığı, kaza neticesinde yaya katılan ...’nın hayati tehlike geçirecek, hayati fonksiyonlarını 4. derecede etkileyecek kemik kırıkları oluşacak, yüzde sabit iz kalacak ve organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olacak şekilde yaralandığı,
Trafik kazası tespit tutanağına göre; inceleme dışı sanık ....'ün yönetimindeki minibüs ile seyri sırasında karşıya geçmek isteyen katılan ...'yı gördüğü, sola manevra yaparak yaklaşık yedi metre fren izi bıraktıktan sonra katılan ...'ya çarptığı, katılan ...'nın yaklaşan araçlara ilk geçiş hakkını vermemek kuralını ihlal ettiği, inceleme dışı sanık ....'ün ise kural ihlali ve kusurunun bulunmadığı,
09.04.2010 tarihli keşif sonrası trafik polisi bilirkişi tarafından düzenlenen 26.04.2010 tarihli rapora göre; katılan ...'nın karşıya geçmek için kavşak içinde duraklamış olan sanık ...'in yönetimindeki minibüsün önünden aniden yola çıktığı, seyir halindeki inceleme dışı sanık ....'ün yönetimindeki minibüs ile katılan ...'ya çarptığı olayda, katılan ...'nın Karayolları Trafik Kanununun 68/b-3. maddesinde yer alan 'yayalar, karşıdan karşıya geçerken ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı ... kavşaklarda güvenlikleri açısından yaklaşan araçların uzaklık ve hızını göz önüne almak zorundadır' kuralını, inceleme dışı sanık ....'ün aynı Kanunun 54/b-4. maddesinde hüküm altına alınan 'kavşaklarda ve bunların yaklaşımında sürücülerin önlerindeki bir aracı geçmeleri yasaktır' kuralını, sanık ...'in ise aynı Kanunun 60/d maddesinde düzenlenen 'kavşaklara ... yerleşim birimleri içinde beş metre ve yerleşim birimleri dışında yüz metre mesafede duraklamak yasaktır' kuralını ihlal ettikleri,
13.12.2010 tarihli keşif sonrası emekli trafik polisi bilirkişi tarafından düzenlenen 15.12.2010 tarihli rapora göre; katılan ...'nın ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı yerde yaklaşan aracın hız ve mesafesini dikkate almadan karşıya geçmesi, inceleme dışı sanık ....'ün kavşağa hızını azaltmadan girmesi, sanık ...'in ise 'kavşaklarda duraklamak yasaktır' kuralını ihlal etmesi sebebiyle kusurlu oldukları,
Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen raporda ise; kavşak mahallinde bir minibüsün duraklama yapmasının, yayanın bu aracın önünden yola girmesini gerektirmeyeceği cihetle kavşak mahallinde duraklama yapan sanık ...'e kusur atfetmenin oluşa uygun düşmediğinin belirtildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan ...; olayı hatırlamadığını, şikâyetçi olduğunu,
Katılan ...; kazada kızı olan katılan ...'nın yaralanması nedeniyle şikâyetçi olduğunu,
İnceleme dışı sanık ....; önünde yolun sağında duraklayan minibüsü solladığı sırada katılan ...'nın soluna bakmadan aniden yola çıktığını, katılan ...'ya çarpmamak için yolun soluna kaçtığını, ancak mesafe kısa olduğu için kurtaramayıp çarptığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ...; telefonla konuşmak için durakladığı sırada aracının önünden katılan ...'nın aniden yola çıkması üzerine, seyir halindeki inceleme dışı sanık ....'ün yönetimindeki minibüsle katılan ...'ya çarptığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde 'kanunda tanımlanmış haksızlık' olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda ayrıca aranması gereken unsurlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Uyuşmazlığa ilişkin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun “Duraklamanın yasak olduğu yerler” başlıklı 60. maddesi;
“Taşıt yolu üzerinde;
a) Duraklamanın yasaklandığının bir trafik işareti ile belirtilmiş olduğu yerlerde,
b) Sol şeritte, (raylı sistemin bulunduğu yollar hariç),
c) Yaya ve okul geçitleri ile diğer geçitlerde,
d) Kavşaklar, tüneller, rampalar, köprüler ve bağlantı yollarında ve buralara, yerleşim birimleri içinde beş metre ve yerleşim birimleri dışında yüz metre mesafede,
e) Görüşün yeterli olmadığı tepelere yakın yerlerde ve dönemeçlerde,
f) Otobüs, tramvay ve taksi duraklarında,
g) Duraklayan veya park edilen araçların yanında,
h) İşaret levhalarına, yaklaşım yönünde ve park izni verilen yerler dışında; yerleşim birimi içinde onbeş metre ve yerleşim birimi dışında yüz metre mesafede,
Duraklamak yasaktır....” şeklinde düzenlenmiştir.
Diğer taraftan, yargılamayı gerçekleştiren hâkim, bilirkişilerin belirledikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp, bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa kusurunun ne olduğu ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağını, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle belirlemelidir. Olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup, bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olacak ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Olay günü saat 12.00 sıralarında meskun mahalde, kavşakta, sekiz metre genişliğindeki bölünmüş ve tek yönlü yolda sanık ...'in idaresindeki minibüs ile yolcu almak için durakladığı sırada, karşıya geçmek üzere önünden yola giren yaya katılan ...'ya, sanığı sollayarak seyrine devam eden inceleme dışı sanık ....'ün yönetimindeki minibüs ile çarptığı ve katılan ...'nın yaralandığı olayda; sanık ...'in 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 60/d maddesinde yer alan “Kavşaklar, tüneller, rampalar, köprüler ve bağlantı yollarında ve buralara, yerleşim birimleri içinde beş metre ve yerleşim birimleri dışında yüz metre mesafede duraklamalar yasaktır” kuralını ihlal etmesi ile keşif sonrası düzenlenen oluşa ve dosya kapsamına uygun 26.04.2010 ve 15.12.2010 tarihli bilirkişi raporlarında da sanığın kavşakta durakladığı sırada katılan ... ve inceleme dışı sanık ....'ün görüşünü kapatması nedeniyle kusurlu olduğunun belirtilmesi karşısında; sanığın atılı suçtan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, somut olayda kusuru bulunan sanığın atılı suçtan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Konya 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.11.2015 gün ve 903-1526 sayılı direnme hükmünün, somut olayda kusuru bulunan sanığın atılı suçtan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.06.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.