Ceza Genel Kurulu 2011/3-189 E. , 2011/267 K.
İtirazname : 2010/37573
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : SANDIKLI Sulh Ceza
Günü : 18.06.2009
Sayısı : 37-215
6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık A. Ü.hakkındaki kamu davasının, 888,26 Lira önödeme önerisini yerine getirmesi nedeniyle 5237 sayılı TCY'nın 75. maddesi uyarınca düşmesine, orman emvali ve bir adet baltanın zoralımına ilişkin, Sandıklı Sulh Ceza Mahkemesince verilen 18.06.2009 gün ve 37-215 sayılı hükmün katılan temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 30.05.2011 gün ve 1764-7400 sayı ile;
“Hükümden sonra, 14.04.2011 tarih 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasasının 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirilmesi sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği” belirtilerek bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 07.07.2011 gün ve 37573 sayı ile;
“…Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.05.1983 gün ve 65/119, 02.05.1994 gün ve 97-126 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, hükmün temyiz edilebilir olup olmadığını belirlemek için hüküm tarihindeki yasal düzenlemelerin dikkate alınması gerekmektedir. Ön ödeme nedeniyle kamu davasının düşürülmesi kararlarının da temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı aynı ölçülere göre saptanması gerektiğinden, buna göre, ön ödeme de gösterilen para cezasının miktarı hüküm tarihi itibariyle 1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesindeki kesinlik sınırının üstünde ise ön ödeme nedeniyle verilen düşme kararının temyiz edilebileceği aksi halde bu kararların kesin nitelikte olacağı kabul edilmektedir.
Hüküm tarihindeki temyize ilişkin yasal düzenlemelere bakıldığında;
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesi hükmüne göre, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde ise, beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları hüküm olarak gösterilmiştir.
1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi durumunda, bu kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu temyizdir. Ancak, yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını aynı maddede belirtmiştir. Buna göre, iki milyar liraya kadar para cezalarına dair hükümler ile yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
1412 sayılı CMUK’nın 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine hükmü veren mahkemece öncelikle hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, temyiz isteminin süresi içerisinde bulunup bulunmadığı, temyiz talebinde bulunanların buna yetkilerinin olup olmadıkları hususları değerlendirilerek bu koşullardan birinin bulunmadığının saptanması halinde temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Yerel mahkemece bu hususların değerlendirilmemesi ya da yanlış değerlendirilmesi halinde ise Yargıtay'ca öncelikle bu üç husus 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca değerlendirilerek, temyiz koşullarının bulunup bulunmadığı saptanacak, temyiz koşullarının varlığı belirlendiği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.
Ayrıca 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesinde ‘uygulamada asıl mahkûmiyet bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir’ hükmü yer almasına karşın, 647 sayılı Kanunun 4. maddesinde olduğu gibi ‘bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ düzenlemesine yer verilmediğinden, 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak ya da 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen iki milyar lira (2.000 TL)'yı aşmayan adli para cezalarına dair hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün ve 2009/237-2010/51 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, müsadere kararlarının da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. HUMK’nın 427. maddesinde, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c. maddesiyle yapılan değişiklikle '40 milyon' olan kesinlik sınırı 'bir milyar' liraya çıkarılmış, Ek-4. maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 18.06.2009 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.400 TL dir.
Bu açıklamalar karşısında, somut olay değerlendirildiğinde;
Ön ödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı hapisten çevrilme 600 TL ve doğrudan tayin olunan 100 TL olmak üzere toplam 700 TL olup, 1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesi gereğince ceza miktarı 2.000 liranın altında bulunduğundan ayrıca kararda, müsaderesine karar verilen emvaller ile bir adet baltanın ve orman idaresi lehine irat kaydına karar verilen merkep satış bedelinin bilinen değerleri hüküm tarihine göre, HUMK’nın 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında kaldığından hükmün temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Kesinlik sınırının altındaki hükümlerin de suç vasfına yönelik olarak, aleyhe temyiz edilebileceği Yargıtay'ca duraksamasız olarak kabul edilmektedir. Bu durumda katılan idare temsilcisinin, temyiz isteminin suçun niteliğine yönelik olup olmadığının belirlenmesi amacıyla temyiz dilekçesi incelendiğinde;
Katılan idare temsilcisi, 08.07.2009 havale tarihli temyiz dilekçesinde, hükmün eksik inceleme ile tesis edilmesi ve sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği noktalarından temyiz itirazında bulunmuştur. Görüldüğü gibi, katılan idare vekilinin açıkça suçun nitelendirilmesine ilişkin bir temyizi mevcut değildir. Dilekçenin sonuç kısmında, ‘...re'sen ortaya çıkacak sair de...’ ibaresinin bulunması da hükmün suçun vasfı yönünden de temyiz edildiği anlamına gelmemektedir. Aksi durumun kabulü katılan tarafından yapılacak bütün temyiz itirazlarının hükmün temyiz edilebilirlik sınırına bakılmaksızın temyiz yasa yolu ile incelenmesi sonucunu doğuracaktır. Böyle bir uygulamanın ise 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesine aykırı olacağı düşünülmektedir.
Bu nedenle, katılan idare temsilcisinin suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin Özel Dairece 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 305, 317 ve HUMK’ nın 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek hükmün bozulmasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve katılan idare temsilcisinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında 6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan açılan kamu davasının önödeme nedeniyle düşmesine, suç konusu orman emvali ile suçta kullanılan baltanın zoralımına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Ancak;
1- İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dâhil) para cezalarına dair olan hükümler,
2- Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.
“İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY'nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve 6217 sayılı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226–229 ile 27.01.2004 gün ve 3–14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının, iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça “hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak 5320 sayılı Yasanın 4. maddesinin 2. fıkrasında da ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c-Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d-Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete’de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) bulunması nedeniyle; yerel mahkemenin 18.06.2009 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 18.06.2009 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki; “Bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2.000 Liraya kadar (2.000 Lira dâhil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.
Diğer taraftan, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.09.2007 gün ve 194-189, 27.12.2005 gün ve 121-171 ile 16.12.1997 gün 307/318 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, önödeme sonucu verilen düşme kararları da 5271 sayılı CYY'nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olup, bu kararların temyiz edilebilirlik sınırı ise 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine göre saptanmalıdır. Ön ödemede gösterilen para cezasının miktarı, hüküm tarihi itibariyle, 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesindeki kesinlik sınırının üstünde ise, ön ödeme nedeniyle verilen düşme kararı temyiz edilebilecek, aksi halde bu kararlar kesin nitelikte olacaktır.
Suç konusu emval ile suçta kullanılan baltanın zoralımına karar verilmesinin, hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandırıp kazandırmayacağı hususuna gelince;
Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün, 237–51 sayılı kararında belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12–14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında; “zoralım kararlarının temyiz edilebilme sınırının saptanmasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının esas alınması gerektiği” vurgulanmış olup, bu güne kadar istikrarlı olarak devam eden uygulamanın 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.
Yerel mahkeme karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Yargılaması Yasasının 427. maddesinde 21.07.2004 günü yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2. maddesinin (c) bendi ile yapılan değişiklikle “40 milyon” TL olan kesinlik sınırı “1 milyar” TL’na çıkarılmış, Ek–4. maddesinde ise “müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Yasasının mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen “yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği” hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 18.06.2009 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.400 Lira olup, zoralıma karar verilen emval ile suçta kullanılan baltanın değeri tespit edilmemiş olmakla birlikte, bilinen değerlerinin bu miktarın üzerinde bulunması olası değildir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkeme hükmü, sanık hakkında 6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan açılan kamu davasının önödeme önerisine uyulması nedeniyle düşmesi ve suç konusu emval ile suçta kullanılan baltanın zoralımından ibarettir. Ön ödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı, hapisten çevrilme 600 Lira ile doğrudan tayin olunan 100 Lira olmak üzere toplam 700 Lira olup, 1412 sayılı CYUY'nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine gereğince ön ödeme miktarı 2.000 Liranın altında olduğundan temyizi olanaklı olmadığı gibi, suç konusu emval ve suçta kullanılan baltanın bilinen değerinin 1086 sayılı HUMY’nın 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında olması nedeniyle sanık hakkındaki hükmün bu açıdan da temyiz edilebilirlik yeteneği bulunmamaktadır.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, katılan temsilcisinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve HUMY’nın 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 30.05.2011 gün ve 1764-7400 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Katılan temsilcisinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305, 317 ve HUMY’nın 427. maddeleri uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.