Ceza Genel Kurulu 2011/3-226 E. , 2011/265 K.
İtirazname : 2010/270413
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : TOSYA Sulh Ceza
Günü : 12.01.2010
Sayısı : 204-23
6831 sayılı Orman Yasasına aykırılık suçundan sanık A. A.’nın anılan Yasanın 91/5, 765 sayılı TCY’nın 119/5, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 1.112,48 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye, 765 sayılı TCY’nın 36. maddesi uyarınca suça konu orman emvalinin zoralımına ilişkin, Tosya Sulh Ceza Mahkemesince verilen 10.05.2005 gün ve 297-126 sayılı hükmün, C.savcısı ve sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığınca 22.01.2006 gün ve 13380 sayı ile dosyanın lehe yasa değerlendirilmesi amacıyla geri gönderilmesi sonrasında yeniden yargılama yapan Tosya Sulh Ceza Mahkemesince 30.05.2006 gün ve 84-131 sayı ile; sanığın 6831 sayılı Yasanın 91/5 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca özgürlüğü bağlayıcı cezadan çevrilen 330 Lira ve doğrudan hükmolunan 450 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, cezanın ertelenmesine ve suça konu orman emvalinin zoralımına karar verilmiş, hükmün C.savcısı ve sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 08.06.2009 gün ve 4146-11188 sayı ile;
“1) Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla, özel nitelikte olan 6831 sayılı Orman Kanununda getirilen köklü değişikliklerin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği ve 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkrası uyarınca CMK'nun 231/5, 14. madde ve fıkralarında öngörülen, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında ceza sınırının 2 yıla çıkartılması ve soruşturma ile kovuşturması şikayete bağlı suç olma şartının kaldırılması kuralları gereğince bu hususların mahalli mahkemece birlikte değerlendirilmesi lüzumu,
2) 5252 sayılı Kanunun 9/3. maddesi uyarınca lehe olan hüküm önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya, uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılmasıyla belirlenir. Hükmüne göre suç tarihi itibariyle sanık lehine olan 765 sayılı TCK'nun ve 647 sayılı CİK’ nun bütün hükümlerinin uygulanması yerine yazılı şekilde 5237 sayılı TCK'nun hükümlerinin de uygulanması suretiyle karma uygulama yapılamayacağının gözetilmemesi” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Tosya Sulh Ceza Mahkemesince 12.01.2010 gün ve 204-23 sayı ile sanık hakkında açılan kamu davasının 6831 sayılı Yasanın 91/5 ve 5237 sayılı TCY’nın 75/2. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmiş, hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 13.07.2011 gün ve 5849-10855 sayı ile;
“Hükümden sonra, 14.04.2011 tarih 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasasının 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 18.08.2011 gün ve 270413 sayı ile;
“02.05.1983 tarihli ve 65/119 sayılı ve 02.05.1994 gün ve 97/126 sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararlarında vurgulandığı üzere hükmün temyiz edilebilir olup olmadığının belirlenebilmesi için hüküm tarihindeki yasal düzenlemenin dikkate alınması gerekir.
5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK. nun 305. maddesi hükmüne göre ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CMK'nun 223. maddesinde ise beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkûmiyet güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları hüküm olarak gösterilmiştir.
1412 sayılı CMUK'nun 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi durumunda, bu kararlara karşı başvurulacak yasa yolu temyizdir. Ancak yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını aynı maddede belirtmiştir. Buna göre, iki bin liraya kadar para cezalarına dair kararlar ile yukarı sınırı on bin lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlar nedeniyle verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır. İncelenen mahkeme kararındaki ceza miktarı ön ödeme nedeniyle 820 TL dir ve bu miktarın ödenmesi nedeniyle düşme kararı verilmiştir.
1412 sayılı CMUK'nun 315. maddesi uyarınca hükmü veren mahkeme öncelikle hükmün temyizi kabil olup olmadığını değerlendirerek red kararı vermelidir. Bu değerlendirme yapılmaksızın gelen dosyada Yargıtay öncelikle CMUK'nun 317. maddesine göre temyiz koşullarının bulunup bulunmadığını tespit edecektir. Yargıtay temyiz koşullarının varlığını belirlediği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.
Ayrıca 5237 sayılı TCK 50. maddesinde '..uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir' hükmü yer almasına karşın 647 sayılı kanun 4. maddesinde olduğu gibi ‘bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ düzenlemesine yer verilmediğinden 5237 sayılı TCK 'nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak veya 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen 2000 TL'yi aşmayan adli para cezalarına dair kararların temyiz yeteneği bulunmamaktadır
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün ve 2009/237-2010/51 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında müsadere kararların da HUMK'nun esas alınması gerektiği vurgulanmıştır. Müsadere konusunda her aşamada talepte bulunulup karar alınabileceği kararı verilmeyen eşyanın toplam değerinin temyiz edilebilir olup olmadığının tespiti HUMK'nun 427. maddesine göre yapılmakta olup karar tarihi itibari ile bu sınır 1400 TL olup müsadere edilen malların bedeli bu değerin altında kalmaktadır.
Kesinlik sınırının altındaki hükümlerin suç vasfına yönelik temyiz edileceği Yargıtay tarafından duraksamasız olarak kabul edilmektedir. Katılan vekilinin temyiz istemi suç vasfına yönelik olmayıp sadece müsadere yönünden temyizi vardır.
Katılan idare vekilinin suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 305, 317 ve HUMK'nun 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek bozulmasında isabet görülmediği” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve katılan vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlemesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın yargılama aşamasında mahkeme tarafından önödeme miktarı olarak belirlenen 700 Lirayı yatırdığı, suça konu yarım kental orman emvalinin değerinin tespit edilmediği ve zoralımına da karar verilmediği, katılan temsilcisinin temyiz dilekçesinde; “kamu davası önödeme ile kaldırılsa bile bu durum vekalet ücretine hükmedilmesini engelleyemez. Kamu davasının önödeme nedeniyle ortadan kaldırılması müsadere uygulamasına engel değildir. Yerel mahkemece davaya konu kaçak emval hakkında müsadere kararı verilmemesi de usul ve yasalara aykırı” görüşüyle temyiz isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Ancak;
1 - İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,
2 - Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3 - Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.
“İkimilyar liraya kadar (İkimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY'nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve aynı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen, “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde göz önünde bulundurulduğunda 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226-229 ile 27.01.2004 gün ve 3-14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının, yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümlerin nasıl etkileneceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça 'hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak, 5320 sayılı Yasanın 4/2. maddesinde de ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete'de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) olması nedeniyle; yerel mahkemenin 12.01.2010 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 12.01.2010 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki; “bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2000 Liraya kadar (2000 Lira dahil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.09.2007 gün ve 194-189, 27.12.2005 gün ve 121-171 ile 16.12.1997 gün ve 307-318 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı üzere, önödeme sonucu verilen düşme kararları da 5271 sayılı CYY'nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olup, bu kararların temyiz edilebilirlik sınırı 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine göre saptanmalıdır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Önödeme önerisine esas alınan adli para cezası miktarı 700 Lira olup, bu miktar 1412 sayılı CYUY'nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine gereğince 2.000 Liranın altındadır. Yerel mahkeme tarafından suça konu 125 kg orman emvalinin zoralımına karar verilmemiş olup, sonradan da suça konu orman emvalinin zoralımına karar verilmesi olanaklıdır. Bunun yanında katılan vekilinin kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermesi koşuluyla suç niteliğine yönelik açık bir temyizi olmadığı gibi, isnat edilen eylemin başka bir suça dönüşmesi olasılığı da bulunmamaktadır.
Bu nedenle, önödemeye esas para cezasının miktarı itibariyle kesin nitelikte olan ve temyiz yeteneği bulunmayan yerel mahkeme hükmü, katılan vekilinin suça konu orman emvalinin zoralımına karar verilmemiş olması nedenine dayalı temyiz isteminden dolayı da temyiz edilebilirlik niteliği kazanmamıştır.
Bu itibarla; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve katılan vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY'nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 13.07.2011 gün ve 5849-10855 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Katılan vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.