Ceza Genel Kurulu 2013/68 E. , 2014/3 K.TAKSİRLE ÖLÜME NEDEN OLMAKKARAYOLLARI TRAFİK KANUNU (2918) Madde 119CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 231CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 308TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 34TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 51TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 50TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 455CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (647) Madde 4CEZALARIN İNFAZI HAKKINDA KANUN (MÜLGA) (647) Madde 6
Taksirle ölüme neden olmak suçundan sanık A.. A..'ın 765 sayılı TCK'nun 455/2-son maddesi uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis ve 128 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, 2918 sayılı Kanunun 119/2. maddesi uyarınca sürücü belgesinin altı ay süre ile geri alınmasına, 647 sayılı Kanunun 4 ve 6. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin, Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.05.2006 gün ve 385-457 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 17.04.2008 gün ve 11816-4340 sayı ile;
'Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK'nun 231. maddesindeki 'hükmün açıklanmasının geri bırakılması'na ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın tür ve miktarı gözetilip dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması' nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünün uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığını değerlendiren Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesince 28.11.2008 gün ve 326-494 sayı ile; sanığın 765 sayılı TCK'nun 455/2-son maddesi uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis ve 128 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, 2918 sayılı Kanunun 119/2. maddesi uyarınca sürücü belgesinin altı ay süre ile geri alınmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmü ile 647 sayılı Kanunun 4 ve 6. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 31.10.2011 gün ve 2259-4058 sayı ile;
'Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine, ancak;
Sanık hakkında tayin olunan hürriyeti bağlayıcı cezanın 647 sayılı Kanunun 4 ve 6. maddelerine göre adli para cezasına dönüştürülmesi ve ertelenmesi talebi reddedilirken, kanunda öngörülen ölçütler somut bir şekilde açıklanıp tartışılmadan yasadaki sözcüklerin tekrarlanması suretiyle gerekçeden yoksun biçimde karar verilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.01.2012 gün ve 50011 sayı ile;
'Mahal mahkemesi sanığın taksirle üç kişinin ölümüne neden olmak suçundan 765 sayılı TCK'nun 455/2. maddesi uyarınca suçun işleniş şekli, önemi, meydana gelen sonuç göz önüne alınarak 5 yıl hapis ve 343 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanığın cezasının kusur oranında indirilerek neticeten 1 yıl 10 ay 15 gün hapis ve 128 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hakkında suçun işlenişindeki özellikler, sanığın kişiliği göz önüne alınarak 647 sayılı Kanunun 4. ve sanığın geçmişteki hali suç işleme eğilimi, göz önüne alınarak cezasının ertelenmesi halinde ilerde bir daha suç işlemeyeceğine dair mahkemeye kanaat gelmediğinden 647 sayılı Kanunun 4. ve 6. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına karar vermiştir.
647 sayılı Kanunun 4. maddesinde 'kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların suçlunun kişiliğine, sair hallerine ve suçun işlenişindeki özelliklere göre mahkemece para cezasına çevrilebileceği, taksirli suçtan dolayı hükmolunan hürriyeti bağlayıcı ceza uzun süreli de olsa 1. fıkra hükmünün uygulanabileceği' belirtilmiştir.
647 sayılı Kanunun 6. maddesinde ise 'Adliye Mahkemelerince para cezasından başka bir ceza ile mahkum olmayan kimse, işlediği bir suçtan dolayı ağır veya hafif para veya 2 yıla kadar hapis cezasından biri ile mahkum olur, geçmişteki hali ve suç işleme hususundaki eğilimine göre cezasının ertelenmesi ilerde suç işlemekten çekinmesine sebep olacağı hakkında mahkemece kanaat edinilirse bu cezanın ertelenmesine hükmolunabileceği' belirtilmiştir.
Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında yasa maddesinde belirtilen normlara uygun şekilde 'suçun işlenişindeki özellikler' ve 'sanığın kişiliği' göz önüne alınarak hakkında 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, yine, sanığın 'suç işleme eğilimleri', 'cezasının ertelenmesi halinde bir daha suç işlemeyeceğine dair mahkemeye kanaat gelmediğinden' 647 sayılı Kanunun 6. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar vermiştir.
Sanık hakkında tayin olunan hürriyeti bağlayıcı cezanın adli para cezasına dönüştürülmesi ve ertelenmesi talepleri yasa hükümlerine uygun olarak reddedilmiş olması karşısında ayrıca kanunda öngörülen ölçütlerin somut bir şekilde açıklanıp tartışılmadığı öne sürülemeyeceğinden Yüksek Yargıtay 12. Ceza Dairesinin hükmün bozulmasına ilişkin kararının dosya içeriğine uygun bulunmadığı sonucuna varılmıştır' görüşüyle itiraz kanun başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 19.12.2012 gün ve 27098-27710 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Eylemin sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibariyle herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; adli para cezası ile birlikte 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına hükmolunan sanıkla ilgili olarak, para cezasına çevrilme ve erteleme hükümlerini uygulamayan yerel mahkemece bu şahsileştirme hükümlerinin uygulanmamasına ilişkin olarak gerekçe gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Çok programlı lisede müdür olarak görev yapan sanığın, olay günü Ankara istikametinden çevreyolunu takiben Bursa istikametine seyir halinde iken, Şarhöyük ışıklı kavşağında kendilerine kırmızı ışık yandığı halde, karşıdan karşıya geçmeye çalışan S.. U.., N.. S.. ve K.. S.. isimli kişilere çarparak taksirle ölümlerine neden olduğu,
Mahkeme tarafından hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi raporunda; meydana gelen olayda sanığın, meskun mahal ve hız sınırlamasının bulunduğu yerde süratle seyretmesi sonucu kazaya neden olduğu olayda, tali kusurlu olup, kusur oranının 3/8 olduğu bilgilerine yer verildiği,
Kaza olayını doğrulayan sanığın aşamalardaki savunmasında; kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunmadığını, adına kayıtlı menkul ya da gayrimenkul bulunmadığını, kazaya karışan aracın kendisinin olduğunu, 2006 yılı itibariyle aylık kazancının 1000 Lira olduğunu belirttiği,
Sanık tarafından ölenlerin yakınlarının zararının giderilmesi amacıyla herhangi bir ödeme yapılmadığı,
Yerel mahkemenin paraya çevirme hükmünü uygulamama gerekçesinin; 'suçun işlenmesindeki özellik ve sanığın kişiliği göz önüne alınarak 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına, bu konudaki talebin reddine', erteleme hükmünü uygulamama gerekçesinin ise; 'sanığın geçmişteki hali suç işleme hususundaki eğilimleri göz önüne alınarak cezasının ertelenmesi halinde ileride bir daha suç işlemeyeceğine dair mahkememize kesin ve inandırıcı kanaat gelmediğinden, 647 sayılı Kanunun 6. maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına, bu konudaki talebin reddine' şeklinde olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Hapis cezasının para cezasına çevrilmesi 765 sayılı TCK'nun yürürlükte olduğu dönemde, 647 sayılı Kanunun 'Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine uygulanabilecek ceza ve tedbirler' başlıklı 4. maddesinin birinci fıkrasının birinci bendinde; 'Ağır hapis hariç, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar, suçlunun kişiliğine, sair hallerine ve suçun işlenmesindeki özelliklerine göre mahkemece; Kabahatlerde beher gün karşılığı birmilyon ila ikimilyon lira hafif, cürümlerde ikimilyon ila üçmilyon lira hesabıyla ağır para cezasına, .... çevrilebilir',
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nun 'Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar' başlıklı 50. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise; 'Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre; Adlî para cezasına, .... çevrilebilir' şeklinde düzenlenmiştir.
Her iki kanun yönüyle de kural olarak kısa süreli hapis cezalarının para cezasına çevrilmesi mümkün iken, 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin; 'Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hürriyeti bağlayıcı ceza uzun süreli de olsa fail hakkında bu maddenin ilk fıkrasının (1) numaralı bendi hükmü uygulanabilir. Bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz' şeklinde düzenlenmiş olan üçüncü fıkrası ile, 5237 sayılı TCK'nun 50. maddesinin; 'Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir hâlinde uygulanmaz' biçiminde düzenlenmiş olan dördüncü fıkrası hükümleri uyarınca, bilinçli taksir hali hariç, taksirli suçlardan verilen hürriyeti bağlayıcı cezaların miktarına bakılmaksızın paraya çevrilebileceği öngörülmüştür.
Buna göre, ister 765 sayılı Kanun, isterse de 5237 sayılı Kanun hükümleri uygulansın, olayda bilinçli taksir hali bulunmadıkça taksirli suçtan verilen hapis cezasının, diğer şartların varlığı halinde uzun süreli de olsa paraya çevrilmesine kanuni bir engel bulunmamaktadır.
Erteleme, 647 sayılı Kanunun 'Cezaların ertelenmesi' başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasında; 'Adliye mahkemelerince para cezasından başka bir ceza ile mahkum olmayan kimse, işlediği bir suçtan dolayı ağır veya hafif para veya bir yıla kadar (bir yıl dahil) ağır hapis veya iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis veya hafif hapis cezalarından biriyle mahkum olur ve geçmişteki hali ve suç işleme hususunda eğilimine göre cezanın ertelenmesi ileride suç işlemekten çekinmesine sebep olacağı hakkında mahkemece kanaat edinilirse, bu cezanın ertelenmesine hükmolunabilir. Bu halde ertelemenin sebebi hükümde yazılır',
5237 sayılı TCK'nun 'Hapis cezasının ertelenmesi' başlıklı 51. maddesinin birinci fıkrasında ise; “İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir, bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır, ancak erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir” şeklinde düzenlenmiştir.
765 sayılı TCK’nda şartlı bir af niteliğinde düzenlenmiş bulunan hapis cezasının ertelenmesi hükmü, 5237 sayılı TCK’nun 51. maddesinde ise, hapis cezasının sakıncalarını gidermeye yönelik hükümler arasında ve bir ceza infaz kurumu olarak öngörülmüştür. 647 sayılı Kanunun 6. maddesi uyarınca, hapis cezasında olduğu gibi, diğer şartların varlığı halinde para cezasının de ertelenmesi mümkün iken, 5237 sayılı TCK'nun 51. maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezaların ertelenmesi imkanı ise bulunmamaktadır.
Gerek hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, gerekse erteleme hükmünün uygulanma şartları açısından her iki kanunda bir takım farklılıklar bulunmakla birlikte, hem hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, hem de erteleme her iki kanun yönüyle de cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören birer şahsileştirme hükümleridir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 07.06.1976 gün ve 4-3 sayılı kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da belirtildiği üzere, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme hükmünün uygulanmasına veya uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır.
Zira kanuni, yeterli ve geçerli bulunmayan bir gerekçeye dayanılarak karar verilmesi kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, cezanın şahsileştirilmesi ilkesine de aykırı olup, uygulamada keyfiliğe yol açabilir. Kaldı ki, Anayasamızın 141, 1412 sayılı CMUK'nun 32 ve 5271 sayılı CMK'nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Geçmişte sabıkası olmayan, pişmanlık göstermediğine ilişkin bir beyanı ya da başka bir olumsuz tavrı yargılama dosyasına yansımayan sanık hakkında, yerel mahkemece sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgeler isabetle değerlendirilmeden, gerek para cezasına çevrilme, gerekse erteleme hükümlerinin uygulanmamasına ilişkin olarak yalnızca kanun maddelerinde yer alan ifadelerin tekrarlanmasının, kanun koyucunun aradığı anlamda yeterli bir gerekçe olmadığı gibi, dosya kapsamı ile örtüşmediği de kabul edilmelidir.
Bu itibarla; yerel mahkeme hükmünün bozulmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetli olduğundan, itirazın reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve sekiz Genel Kurul Üyesi; 'kaza sonrasında üç kişinin hayatını kaybetmeleri, hükmedilen cezanın süresi, maktül taraflarının mağduriyetleri ve toplum vicdanının oluşması bakımından, sanık hakkında hükmolunan cezanın, para cezasına çevrilmemesi ve ertelenmemesine ilişkin olarak gösterilen gerekçenin yeterli olduğundan bahisle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği' düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 24.12.2013 günü yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 14.01.2014 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.