Ceza Genel Kurulu 2011/4-248 E. , 2012/37 K.SAVUNMA HAKKIYARGI ÇEVRESI DIŞINDA TUTUKLU SANIKISTINABEDURUŞMADAN BAĞIŞIK (VARESTE) TUTULMACEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 204CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 200CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 196CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 195CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 194CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 193TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 268TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 267TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 206ATEŞLİ SİLAHLAR VE BIÇAKLAR İLE DİĞER ALETLER HAKKINDA KANUN (6136) Madde 13CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 226
ÖZET: CYY’NİN 196. MADDESİNİN 2. FIKRASININ AÇIK DÜZENLEMESİNDEN DE ANLAŞILDIĞI ÜZERE, YASA KOYUCU SORGUNUN YAPILMASINDA SANIKLARIN TUTUKLU OLUP OLMADIĞI KONUSUNDA HERHANGİ BİR AYIRIMA YER VERMEYEREK, YALNIZCA SANIĞIN YARGILANDIĞI SUÇ İÇİN YASADA ÖNGÖRÜLEN CEZANIN ALT SINIRINI ESAS ALAN İLKEYİ BENİMSEMİŞTİR.
Sanık Evren’in ruhsatsız silah taşımak suçundan 6136 sayılı Yasa’nın 13/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis ve 450 YTL adli para, başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanması suçundan ise 5237 sayılı TCY’nin 268. maddesi yollaması ile aynı Yasa’nın 267/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis, verilen cezalar toplanarak sonuç olarak 2 yıl hapis ve 450 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5237 sayılı TCY’nin 53. maddesinde belirlenen haklardan yoksun bırakılmasına ilişkin, (Ankara Yirmisekizinci Asliye Ceza Mahkemesi)’nce verilen 16.11.2006 gün ve 301-851 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi’nce 28.06.2011 gün ve 9709-9044 sayı ile;
“1- Sanığa ruhsatsız silah taşımak suçundan verilen hükmün temyiz incelemesinde;
5237 sayılı TCY’nin 53/1-c madde ve fıkrasında belirtilen kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihine, 53/l-a, b, d, e madde ve fıkralarında belirtilen diğer hak yoksunluklarının cezanın infazına kadar hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda cezaların içtimaına ilişkin bir hüküm bulunmadığı ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99. maddesinin ‘…hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar’ hükmünü içerdiği gözetilmeden hükmolunan cezaların içtimaına hükmedilmesi,
Yasaya aykırı, sanık Evren’in temyiz iddiaları bu nedenle yerinde ise de, bu aykırılık, yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, temyiz edilen kararın açıklanan noktası tebliğnameye uygun ve sonuç olarak, 1- Sanığa verilen cezaların toplanmasına ilişkin paragrafın hükümden çıkartılmak, 2- Sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nin 53/1-c madde ve fıkrasında belirtilen kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihine, 53/l-a, b, c, d, e madde ve fıkralarında belirtilen diğer hak yoksunluklarının cezanın infazına kadar uygulanması, biçiminde düzeltilmesine ve başkaca yönleri Yasaya uygun bulunan hüküm onanmasına,
2- Sanığa iftira suçundan verilen hükmün temyiz incelemesine gelince;
Kendisini tabancayla kazaen yaralayan sanığın olay sırasında yanında bulunan tanık Tayfur tarafından tedavi için hastaneye getirildiğinde yeğeni olan Soner’e ait sürücü belgesini ibraz ederek TCY’nin 206. maddesinde düzenlenen kimliği ile ilgili hastane işlemlerinde resmi belgelerin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak suçunu işleyip işlemediği kararda tartışılmadan, mahkemece yalan beyanda bulunmak suçunu işlediği kabul edilip, iftira suçundan hüküm kurulmak suretiyle kabulde çelişkiye düşülmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 05.09.2011 gün ve 13011 sayı ile;
“Sanık Evren’in, olay tarihinde tabanca ile kazaen kendisini yaraladığı, tedavi için hastaneye başvurduğunda Soner’e ait B sınıfı sürücü ehliyetini ibraz ettiği, olay yerinde tanıkla birlikte uygulama yapmak isteyen polis memurlarının sanığı aradıklarında hastaneyi terk ettiğinin anlaşıldığı, tanığın ifadesinin alınması sırasında isminin Evren olduğunun anlaşıldığı iddiası ile başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma, 6136 sayılı Yasa’ya aykırılık ve suç uydurma suçlarından hakkında kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda, mahkemece, sanığın 5237 sayılı TCK’nın 267/1 ve 6136 sayılı Kanun’un 13/1. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına, suç uydurma suçundan beraatına karar verildiği anlaşılmıştır.
Ayrıca, mahkemece yapılan yargılama sırasında sanığın G… Kapalı Cezaevi’nde yargılandığı suç dışındaki bir suçtan hükümlü bulunduğu, sorgusunun 31.03.2006 tarihinde Gürün Asliye Ceza Mahkemesi’nce istinabe yolu ile yapıldığı anlaşılmaktadır.
CMK’nın 193/1. maddesinde ‘Kanunun ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir’.
Aynı Kanun’un 196. maddesinde;
‘(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hallerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir. ……
(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir’ hükümleri yer almıştır.
Yine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesi kapsamında sanığa tanınan diğer haklar yanında ‘yargılamada yer alma’, ‘kendini bizzat savunma’, ‘tanıkları sorgulama veya sorgulatma’ gibi haklar ve Ceza Muhakemesine esas olan ‘yüz yüzelik’ ilkeleri uyarınca sanığın yargılandığı mahkeme önünde sorgusunun yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10.06.2008 gün ve 148-169 sayılı kararında da, yargılama esnasında başka suçtan yargı çevresi dışında hükümlü bulunan sanığın 5271 sayılı CMK’nın 196. maddesine aykırı olarak duruşmada hazır bulundurulması sağlanıp, Yargıtay bozma ilamına diyecekleri sorulmadan karar verilmesi savunma hakkının kısıtlanması olarak değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla, yargılama sırasında yargı çevresi dışındaki bir cezaevinde başka suçtan tutuklu bulunan sanığın CMK’nın 196. maddesine aykırı olarak duruşmada bizzat hazır bulundurulup sorgusu yapılmadan verilen yerel mahkeme kararının 6136 sayılı Yasa’ya aykırılık suçundan verilen hükmü düzeltilerek onanmasına ve iftira suçu yönünden sadece ilamda yazılı gerekçe ile bozulmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire onama ve bozma kararlarının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün “5271 sayılı CYY’nin 196. maddesine aykırı davranılması” nedeniyle bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
İnceleme, sanık hakkında ruhsatsız silah taşımak ve başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir başka suçtan yargı çevresi dışında tutuklu bulunan sanığın sorgusunun istinabe yoluyla yapılmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Bir başka suç nedeniyle G… Kapalı Cezaevi’nde tutuklu olarak bulunan, ifadesini esas mahkemesinde vermek istediğine ilişkin bir talebi olmayan ve duruşmadan vareste tutulmayı isteyen sanığın sorgusunun 31.03.2006 tarihinde Gürün Asliye Ceza Mahkemesi’nce istinabe yoluyla yapıldığı ve hükmün de sanığın yokluğunda açıklandığı anlaşılmaktadır.
Sanık hazır olmaksızın duruşma yapılamayacağı kuralını düzenleyen 5271 sayılı CYY’nin “sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193. maddesinin birinci fıkrası; “Kanunun ayrık tuttuğu haller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir” hükmünü amir olup, bu kuralın ayrıksı halleri ise aynı maddenin 2. fıkrasında; “Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkumiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir”,
194. maddenin ikinci fıkrasında; “Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir”,
195. maddede; “(1) Suç, yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hallerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır”,
200. maddenin birinci fıkrasında; “(1) Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir”,
204. maddesinde; “(1) Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır” şeklinde gösterilmiştir.
Uyuşmazlık konusunun çözümüne ışık tutan “Sanığın duruşmadan bağışık tutulması” başlıklı 196. maddesi ise;
“(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hallerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir.
(2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.
(3) Sorgu tutanağı duruşmada okunur.
(4) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı halinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır.
(5) Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastahane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir.
(6) Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir” biçiminde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında, mahkemece sorgusu yapılmış olmak koşuluyla sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hallerde müdafiinin istemi ile duruşmada hazır bulunmaktan vareste tutulabileceği kabul edilmiş,
Beşinci fıkrasında ise, hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebileceği düzenlenmiştir.
Her iki fıkrada da sanığın sorgusunun yapılmış olması hali bağışık tutulmanın koşulu olarak belirtilmiş, ancak sanığın sorgusunun ne şekilde yapılacağı hususunda iki fıkrada da herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş olup, bu konu maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa, sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulduktan sonra istinabe suretiyle sorguya çekilebileceği, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı ise sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemece yapılması zorunludur.
Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesine karşın istinabe ile alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağından mutlak bir bozma nedenidir.
CYY’nin 196. maddesinin 2. fıkrasının açık düzenlemesinden de anlaşıldığı üzere, yasa koyucu sorgunun yapılmasında sanıkların tutuklu olup olmadığı konusunda herhangi bir ayırıma yer vermeyerek, yalnızca sanığın yargılandığı suç için yasada öngörülen cezanın alt sınırını esas alan ilkeyi benimsemiştir.
Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, yükümlülük yönü olmakla birlikte öncelikle kendisi açısından bir hak olup, bu hak adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturmaktadır. Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nin “adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendinde, sanığın en azından kendi kendini savunmak hakkı bulunduğu belirtilmekle, mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı da zımnen kabul edilmiştir.
Kendisi yönünden hak olarak düzenlendiği kabul edilen bir hususta sanığın bu hakkı ne şekilde kullanacağı konusunda hiçbir inisiyatifinin olmadığının kabulü halinde hakkın varlığından da söz edilemeyecektir.
Sanığın duruşmada hazır bulunma hakkını sanıktan kaynaklanan herhangi bir olumsuzluk olmaksızın, onun istemi dışında ortadan kaldıran ve zorunlu vareste tutulmayı öngören 1412 sayılı CYUY’nin 226. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan; “Duruşmadan vareste tutulmasını talep etmese bile, davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında başka bir suçtan tutuklu veya cezası infaz edilmekte olan sanığın sorgusu bulunduğu yerdeki mahkeme aracılığı ile yaptırılabilir” şeklindeki düzenlemeye 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY’de yer verilmeyerek, hem adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birini oluşturan duruşmada hazır bulunma hakkını sınırlayan bir uygulamaya son verilmiş, hem de öncelikle sanık yönünden hak olarak düzenlenmiş olan duruşmada hazır bulunma halinin sanık için külfet oluşturmasının da önüne geçilmiştir.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 12 Şubat 1985 tarihli Colozza ve Rubinat/İtalya ve 25 Kasım 1997 tarihli Zana/Türkiye kararlarında; “Sözleşmeyle garanti altına alınan bir hakkın kullanılmasından vazgeçilmesi, bunun açıkça söylenmesiyle mümkün olabilir” denilmek suretiyle, sanığın duruşmada hazır bulunma hakkından feragat etmesinin mümkün olduğu vurgulanmıştır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
6136 sayılı Yasa’nın 13/1. maddesinde düzenlenen, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve adli para cezası öngörülen ruhsatsız silah taşıma suçu ile 5237 sayılı TCY’nin 268. maddesinde düzenlenen, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası öngörülen başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma suçlarından yargılanan ve davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında başka bir suçtan tutuklu olan sanığın, istinabe suretiyle Gürün Asliye Ceza Mahkemesi’nce sorgusu yapılırken ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek istediğine ilişkin bir talebinin olmadığı, duruşmadan vareste tutulmayı isteği ve yargılamaya konu suçlar için Yasada öngörülen hapis cezalarının alt sınırının beş yıldan az olduğu anlaşılmakla, sanığın savunmasının istinabe yoluyla alınması savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olmayıp, yerel mahkeme hükmü ile bu hükmünün bir kısmını düzelterek onayan, bir kısmını ise bozan Özel Daire kararı isabetlidir.
Nitekim Genel Kurul’un 22.11.2011 gün 192-241 sayılı kararında da; “sanığın istinabe suretiyle sorgusu yapılırken ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek istediğine ilişkin bir talebinin olmadığı, duruşmadan vareste tutulmayı talep ettiği ve yargılamaya konu suç için Yasada öngörülen hapis cezasının alt sınırının beş yıldan az olduğu anlaşılmakla, sanığın savunmasının istinabe yoluyla alınmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olmadığı” sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
S o n u ç: Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 14.02.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.