12. Ceza Dairesi 2015/16486 E. , 2017/1093 K.
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK’nın 85/2, 22/3, 62/1. maddeleri uyarınca mahkumiyet
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanığın idaresindeki araç ile saat 23.00 sıralarında, kronik yüksek tansiyon, nefes darlığı ve diyabet hastası olan 58 yaşındaki üvey babasını hastaneye götürmek üzere, aracın dörtlülerini yakarak ve korna çalmak sureti ile ışıklı kavşakta, kırmızı ışıkta geçtiği sırada, kendisine yeşil ışık yanması nedeni ile yola giren yayaya çarptığı, şikayetçi olan yayanın kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı, araç içindeki hasta olan üvey babanın ise kaldırıldığı hastanede genel beden travmasına bağlı, kaburga ve sternum kırıkları ile birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama nedeni ile 13 gün sonra öldüğü sanığın kusurlu hareketi ile neden olduğu olayda;
Kural olarak suç yalnızca kastla işlenebilir. Ancak yasada açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebileceği kabul edilmiştir. Failin cezalandırılabilmesi için, kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 22. maddesinin ikinci fıkrasında; 'dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi' şeklinde açıklanmıştır.
Arapça 'kusur' kökünden türetilmiş olan taksir; 'kısaltma, bir işi eksik yapma, bir şeyi yapabilirken çekinip yapmama, kusur etme, kabahat ve günah' anlamlarına gelmektedir. (Kayıhan İçel, Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sübjektif Sorumluluk, Cezaevi Matbaası, İstanbul 1967, s. 22) Hukuki anlamda ise; neticenin fail tarafından öngörülebilir olduğu halde öngörülmemesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, öngörüldüğü halde istenmemesi biçiminde de gerçekleşebileceği ifade edilmektedir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 2. Baskı, c. 1, s. 590)
Öğreti ve yargısal kararlarda da; 'failin suç tipindeki neticeye yönelik kast içerisinde olmadan, fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği takdirde neticenin meydana gelmesi mümkün bulunmayan hallerde, tespit edilmiş suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi; bir kimsenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle, istemediği ve fakat öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirmesi' biçiminde tanımlanmıştır. (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 1992, c. 2, s. 336; Turan Tufan Yüce, Türk Ceza Hukuku Temel Kavramları, Turhan Kitapevi, Ankara 1984, s. 59; Faruk Erem, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara 1993, c. 1, s. 508; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, 8. Baskı, s. 172-173; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 8. Baskı, s. 318; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 2015, 4. Baskı, s. 254; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, 18. Baskı, s. 251)
TCK'da taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; 'kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi' şeklinde tanımlanarak, bu durumda taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür. Anılan fıkranın gerekçesinde; 'Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir halinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır' açıklamasına yer verilmiştir.
Basit taksirle bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksirde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde, neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketinin tipe uygun ve hukuka aykırı bir sonuca neden olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek istemediği zararlı neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı neticeyi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle hareketini sürdüren failin söz konusu güveninin dayanağı; şans, bilgi, beceri, yetenek, tecrübe gibi çeşitli etkenler olabilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kronik yüksek tansiyon, nefes darlığı ve diyabet hastası olan üvey babasını gece saat 23:00 sıralarında rahatsızlığı nedeniyle hastaneye yetiştirmek maksatıyla yönetimindeki aracının dörtlülerini yakmak ve sürekli korna çalma suretiyle olay yerinde ışıklı kavşaktan kendisine kırmızı ışık yanmasına rağmen geçmek suretiyle meydana gelen ölümlü ve yaralamalı trafik kazasında; üvey babasını biran önce hastaneye yetiştirmek amacıyla dörtlülüeri yakmak, sürekli korna çalmak suretiyle kendince aldığı önlemler çerçevesinde hareket ettiği ancak kusurlu hareketiyle olaya neden olduğu, mevcut olayda özen ve önemsizliği bulunmakla beraber sanığın içinde bulunduğu koşullar nazara alındığında, gerçekleşen neticenin sanık tarafından öngörüldüğü ve istenmiş olduğu söylenemeyeceğinden sanığın basit taksirle hareket ettiği gözetilmeden eylemin bilinçli taksirle işlendiğinin kabulü ile sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesi uygulanmak suretiyle fazla ceza tayini,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince tebliğnamedeki isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 14.02.2017 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ:
Sanık hakkında hükmün bilinçli taksir koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle bozulmasına dair sayın çoğunluk görüşlerine aşağıdaki gerekçelerle katılmıyoruz.
5237 sayılı TCK'nın 22/3. maddesinde bilinçli taksir, 'kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır' denilmek suretiyle tanımlanmıştır. Kanun bilinçli taksiri ayrı bir suç saymamış, cezayı artıran bir neden saymıştır. Bilinçli taksir, öngörüldüğü halde, istenmeyen neticenin gerçekleşmesine iradi hareketiyle neden olmaktır. Türk öğretisinde genel kabul gören görüşe göre; öngörebilme, failin kişisel özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır. Kişisel özellikler kapsamında; kişinin yaşı, kültür derecesi, zekası dikkate alınır. Bilinçli taksir halinde fail, hareketi bilerek ve isteyerek yapmakta, istemediği sonucu da öngörmektedir; ancak, kişisel yeteneği, olayın özellikleri ve geçmiş deneyimleri gibi nedenlerle neticenin meydana gelmeyeceğine inanmaktadır. Bu durumda, ceza kanununda tarif edilen belli bir fiilin gerçekleşmesi muhtemel addedilmekle beraber, neticenin meydana gelmeyeceğine yükümlülüklerine aykırı bir şekilde güven besleyen kişi bilinçli taksirle hareket etmiş olmaktadır. Bilinçli taksir taksirden daha yoğun bir kusurluluk durumudur. Kişi neticeyi öngörmesine rağmen, neticeyi meydana getiren davranıştan kaçınmamıştır. Ancak bilinçli taksirde de, neticenin gerçekleşmesi kesinlikle istenmez ve gerçekleşmeyeceğine inanılır. Kişi, 'neticenin meydana geleceğine inansaydı, hareketi yapmayacaktı' diyebiliyorsak, artık failin bilinçli taksir ile hareket ettiği kabul edilir; aksi halde olası kast söz konusu olur. Örneğin; kendisine kırmızı ışığın yandığını görmesine rağmen, birşey olmayacağı inancıyla kırmızı ışıkta geçerek kazaya neden olan sürücü bilinçli taksirle hareket etmiş olacaktır. Bilinçli taksir de fail, sonucun gerçekleşmemesi yönünde kuvvetli bir kanıya sahiptir ve bu kanının oluşması için gerekli koşullar da bulunmaktadır; bu koşullara örnek olarak failin becerisi, yeteneği, deneyimleri ve olayın özellikleri gösterilebilir.
Taksir; istenerek yapılan bir davranışın öngörülebilecek neticesinin, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılması sebebiyle öngörülememesi ve istenmeyen neticenin meydana getirilmesidir. Bilinçli taksir ise; istenmeyen neticenin öngörülmesine rağmen neticenin meydana gelmeyeceği inancıyla davranışın isteyerek yapılması halidir. Hem taksir durumunda, hem de bilinçli taksir durumunda netice istenmemektedir. Aralarındaki fark ise; bilinçli taksirde istenmeyen netice öngörülüyorken, bilinçsiz taksirde, dikkatsizlik ve özensizlik nedeniyle istenmeyen netice öngörülememektedir. Kırmızı ışıkta bilerek geçen sanık başka yöne yeşil ışığın yanmakta olduğunu, böylece o yönden gelecek araçlarla bir kaza yaşanabileceğini öngörmektedir. Her somut olayda neticenin öngörülebilir olup olmadığı; öngörülebilir ise fail tarafından öngörülüp öngörülmediği somut olayın özellikleri göz önünde bulundurularak irdelenmelidir. Eğer istenmemiş netice fail tarafından öngörülmüş, ancak; yetenek, tecrübe, şans gibi kişisel özelliklere güvenilerek neticenin meydana gelmeyeceği inancıyla hareket yapılmış ise bilinçli taksir söz konusudur. Bilinçli taksir de sonuç kesinlikle istenmez. Aksi halde bilinçli taksir durumundan çıkılmış, olası kast veya kast ile hareket edilmiş olur. Toplum içinde yaşama zorunluluğu, kişilere daha duyarlı ve özenli hareket etmeye mecbur etmesine rağmen, bilinçli taksir halinde dikkatsizlik ve özensizlikten de ötede duyarsızlık hali mevcuttur.
Somut olayımıza geldiğimizde olay günü saat 23:00 sıralarında sanık sürücü ... sevk ve idaresindeki araç ile hasta ...'in aracının ön sağ koltuğuna bindirerek hastaneye yetiştirmek amacıyla aracının dörtlü ışıklarını yakıp seyrederken olay mahalli olan trafik ışıklarına gelip araçlara yanan kırmızı ışık ve bu ışığı bekleyen araçlara rağmen bu duruma aldırmayıp telaşla seyrini sürdürmek istediğinde ışığı bekleyen araçları ve yayalara yanan yeşil ışığı fark ederek kaplamaya girip yolun karşısına geçiş yapan katılan yaya ...'ı fark ettiğinde çarpmamak için direksiyonu sola çevirerek tedbir almak istemesine rağmen aracının sağ ön kısmıyla çarpıp aynen seyrini sürdürdüğü yolun soluna savrulan katılan yayanın yaralandığı ve yine camları kırılan aracın içinde bulunan ...'in yaralanıp daha sonra ölümüyle neticelenen kazanın meydana geldiği anlaşılmıştır. Olay mahalli incelendiğinde yolun 6 m genişliğinde, tek yönlü iki şeritli, sağ tarafında orta refüj ve sol tarafında yaya kaldırımı bulunan, düz yol olup zeminin asfalt kaplama, yüzeyin kuru, vaktin gece, aydınlatmanın mevcut olup olay yerinin meskun mahal olduğu; mahalde mecburi istikamet levhası bulunduğu çarpma noktasının sinyalizasyon ışıklarında ve sanığın gidiş şeridi üzerinde olduğu anlaşılmıştır. Olayda sanığın bu şekilde olay yerine geldiğinde yola gereken dikkat ve özeni gösterip, görüş alanını yeterince kontrol etmesi, olay mahallinde bulunan ışık kontrollü alana hızını düşürerek kontrol edebilecek düzeyde tutmayıp, mevcut hızıyla yaklaştığı, hastayı yetiştirebilmek için yolda ışığı bekleyen araçlar ve vasıtalara yanan kırmızı ışığa rağmen aldırış etmeyip, mevcut hızıyla seyrini sürdürmüş, yeşil ışıkta geçiş için kaplamaya giren katılan yayaya yeterince kendi varlığını hissettiremediği, bu yayaya mevcut hızıyla çarparak kazaya sebebiyet verdiği anlaşılmış ve İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi'nin 16.04.2014 tarihli raporu ile olayda asli kusurlu olarak kabul edilmiştir.
Mahkemece yargılama yapılıp deliller toplanarak sanığın eylemi bilinçli taksir olarak kabul edilmiş ve sanığın üvey babasını kendisi hastaneye götürmek yerine ambulans çağırmaması, hiç ehliyeti olmamasına rağmen trafiğe çıkması, hasta üvey babasını arabanın arka koltuğuna oturtması gerekirken ön sağ koltuğa oturttuğu ve kırmızı ışıkta dörtlülerini yakarak geçerken hızını kontrol edebileceği bir miktarda tutması gerekirken tutmadığı, kaza yapabileceğini öngörmesine rağmen tehlikeli hareketlerine devam ettiğinin anlaşılması nedeniyle kabul edilen bu vasfa göre hüküm kurulmuştur.
Dairemizin benzer konularda verdiği kararlar da mahkemenin kurduğu hüküm yönündedir. 12. Ceza Dairesinin 2012/8464 E, 2013/2157 K sayılı 24.01.2013 günlü ilamında; 'oluşa ve dosya içeriğine göre sanık...'nin suç tarihi olan 23/04/2008 tarihinde, yönetimindeki minibüsü ile alerji ve astım hastası olan oğlunu hastaneye götürmek üzere yerleşim yeri içerisinde seyir halindeyken, olay yeri ışık kontrollü kavşağa saat 22.00 sıralarında geldiğinde kendisine hitap eden kırmızı ışığa rağmen hız azaltmadan ve süratli şekilde kavşağa girip, ilk geçiş hakkını yeşil ışıkta kavşağa giren ölenin idaresindeki otomobile bırakmaması nedeniyle otomobile çarparak maktulun ölümüne otomobilde yolcu olarak bulunan bir kişinin de kemik kırığı olacak şekilde yaralanmasına neden olduğu kazanın oluşumunda, kavşağa süratli bir şekilde girerek hız azaltmadan, kırmızı ışıkta geçen sanığın tam ve asli kusurlu olduğu, ayrıca bilinçli taksirle hareket ettiği' kabul edilmiştir.
Somut olayımızda ehliyetsiz olan 47 yaşındaki sanığın kendisine kavşağa geldiğinde kırmızı ışık yanmasına rağmen hızını azaltmadan yola devam ettiğinde ve önüne yaya geçidi çıktığında olay saatine göre bir yayaya çarpma ihtimali olduğunu öngörmesi kaçınılmazdır. Sanığın araçta hasta olduğunu bahane edip dörtlüleri yakarak ve hızını azaltmadan yola devam etmesi kendisini sorumluluktan kurtarmaz. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 141 ve 142. maddelerine göre geçiş üstünlüğü olan ambulans ve bunun gibi araçların bile kavşaklarda emniyetli bir şekilde yola devam etmeleri ve aracın tehlikesizce sürülmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Sanığın aracında hasta olması nedeniyle pervasızca sonucu ne olursa olsun ben hızımı azaltmadan yola devam ederim ve kavşaktan geçerken de gerekli önlemleri almadan yola devam ederim tarzındaki davranışını basit taksir olarak kabul etmemiz mümkün değildir. Bu şekilde gerçekleşen olayda sanığın neticeyi istemesi halinde zaten olası kast gündeme gelecektir. Olay yerinde hız limiti 50 km olmasına rağmen TKTT'na göre sanığın hızı 70 km olarak tespit edilmiştir. Katılan yayanın tüm beyanları birbiriyle uyumlu ve istikrarlıdır. Kendisi yaya kaldırımı üzerinde yolu kontrol ederek kaplamaya girmiş ancak sanık yayayı uyarmadan ve hızını azaltmadan kendisine çarpmıştır. Kaza yerinde görüşe engel bir cisimde yoktur sanığın aracındaki üvey babasının çarpmadan 12 gün sonra çarpmaya bağlı olarak öldüğü ve illiyet bağı bulunduğu da tespit edilmiştir. Katılan yaya bir kaç ameliyat geçirmiş ve sonuç rapora göre 3. derece kemik kırığı şeklinde yaralanmıştır.
Netice olarak sanığın olay tarihinde kendisine yüklenen dikkat ve özen yükümlülüğünü gereğince yerine getirmediği neticeyi istememesine rağmen öngörerek olay mahalline süratine aynı şekilde devam ederek geldiği katılan yayayı uyarmadığı kaza yapabileceğini öngörmesine rağmen umursamazlıkla eylemine devam ettiği bu nedenle olayda basit taksir deyip bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiği mahkemenin de takdirini olayın oluşuna uygun olarak bu şekilde olması nedeniyle mahkeme kararının onanması kanaatiyle sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşlerine katılmıyoruz.