Hukuk Genel Kurulu 2017/491 E. , 2019/144 K.
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 3. Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.12.2012 tarih ve 2011/629 E., 2012/989 K. sayılı karar davalı vekilince temyiz edilmekle, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 18.02.2014 tarih ve 2013/1866 E., 2014/1069 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, eser sözleşmesinden dolayı oluşan alacağın tahsiline ilişkindir.
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3/e maddesinde tüketici, “bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya göre yasa, hazır bir malı veya hizmeti satın alarak onu günlük yaşamında kullanan veya tüketen kişiyi korumaktadır. Bir başka deyişle yasa kapsamına, dar kapsamlı mal ve hizmet ilişkileri olağan tüketim işleri alınmıştır. Aksi bir yorumun kabulü, üst düzey teknoloji ile gerçekleştirilen eser sözleşmesi ilişkilerinin dahi 4077 Sayılı Yasa kapsamında kalmasını ve bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıklara da Tüketici Mahkemelerinde bakılmasını gerektirir ki, bunun yasanın amacına aykırı olduğu açıktır. Buna göre istisna sözleşmesinden doğan ilişkileri de 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin uygulanması hukuken olanaklı değildir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.2.2003 gün ve 2003/15-127 E., 2003/102 K. sayılı kararında bu husus belirtilmiştir. Somut olayda taraflar arasındaki hukuki ilişki eser sözleşmesinden kaynaklandığından, davada Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olması nedeniyle yerel mahkemece görevsizlik kararı yerine esas hakkında karar verilmesi yerinde görülmemiş kararın bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin kiraladığı dairede daha önce pronet güvenlik sistemi kurulu olduğunu, davalı şirketin bu güvenlik sistemi ile ilgili hizmeti müvekkiline de vermek amacıyla yeni bir sözleşme ile devir yapıldığını ancak güvenlik sisteminin gereği gibi çalışmaması nedeniyle evine hırsız girdiğini, bu olay nedeniyle maddi ve manevi zararının oluştuğunu, bu zararın tazmininden gereği gibi hizmet vermeyen davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek, 10.000,00TL maddi, 15.000,00TL manevi olmak üzere toplam 25.000,00TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 18.09.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 54.000,00TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili; alarm sisteminin gereği gibi çalışmadığı yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını, alarm haber alma merkezinin abone adresinden kendisine bir sinyal ulaştığı zaman öncelikle aboneye veya o anda aboneye ulaşılamaması hâlinde abonenin belirlediği listede isimlere ulaşarak kendilerini durumdan haberdar ettiğini, dava konusu olayda bütün işlemlerin güvenlik şirketi tarafından üç dakika içinde gerçekleştirildiğini, sağlanan hizmete rağmen meydana gelebilecek hırsızlık olayları nedeniyle müvekkili şirketin sorumlu tutulamayacağını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının değerli mücevherlerini yatak odasına koyarak ve evinin kapılarını kilitleyerek üzerine düşen edimini yerine getirdiği, hatta hırsızları caydırmak amacıyla evine alarm sistemi kurdurarak kolayca çalınma imkânını önleyici tüm tedbirleri aldığı, buna rağmen eşyaların çalındığı, olayın meydana geldiği dairenin davalının hizmet sunduğu elektronik güvenlik hizmetine ilişkin alarm sisteminin kurulduğu yer olduğu, davacının güvenliği ile ilgili her türlü tedbirleri alması gereken davalının kurmuş olduğu sistemle ilgili denetimleri yapmayarak hizmet kusuru işlediği gerekçesiyle davacının maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, hizmet sözleşmesi ve eser sözleşmesinin birbirine yakın kavramlar olup, hizmet sözleşmesinde, ücret, bağımlılık ve devamlılık unsurlarının, eser sözleşmesinde ise bir şeyin ücret karşılığı imâl edilmesinin söz konusu olduğu, tüketici, satıcı ve hizmet tanımlarının bu olay içinde değerlendirildiğinde davacının kanundaki tüketici, davalının ise hizmet satan satıcı tanımına uyduğu, somut olayda davacı ile davalı arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi ilişkisinden ziyade hizmet sözleşmesi kapsamında tüketici ile sağlayıcı arasında hizmetin yapılmasına ilişkin bir tüketici işlemi olduğu, bu nedenle tüketici mahkemesinin görevli olduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda yanlar arasında imzalanan 14.10.2010 tarihli sözleşmenin hizmet alım sözleşmesi mi yoksa eser sözleşmesi mi olduğu, sonucuna göre dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca görevli mahkemenin tüketici mahkemesi mi yoksa asliye hukuk mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle eser sözleşmesine ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Dava tarihinde yürürlükte olan ve uygulanması gereken mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 355. maddesinde eser sözleşmesi;
“İstisna bir akittir ki onunla bir taraf diğer tarafın vermeyi taahhüt ettiği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder”
şeklinde tanımlanmıştır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde de eser sözleşmesi aynı doğrultuda ve fakat daha açık bir ifade ile “yüklenicinin bir eser meydana getirmesi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak nitelendirilmiş, sözleşmenin tarafları yüklenici ve iş sahibi olarak isimlendirilmiştir.
Bir sözleşme ilişkisinin kurulabilmesi için sözleşme yapmaya ehil (ehliyet) olanlar arasında, öneri ve kabulün gerçekleşmesi, yani tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları (tarafların anlaşması), sözleşme içeriği ve amacının kanunda kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi tutulmamış yani yasaklanmamış (meşru içerik) ve sözleşmenin kanunda öngörülen biçimi varsa buna uyularak (şekil) yapılması, sözleşmenin genel unsurlarıdır.
Sözleşmeye ilişkin bu temel unsurlar yanında her sözleşme türünün kendine özgü unsurları bulunmaktadır. Eser sözleşmesinin de kendine özgü olan iki temel unsuru vardır. Bunlar eser ve bedeldir. Bu sözleşme ile bir taraf (yüklenici) istenen özellikle sonucu (eser) meydana getirmeyi, diğer taraf (iş sahibi) ise bu çalışma karşılığında ivaz ödemeyi (bedel) üstlenmektedir.
Eser sözleşmesinde tarafların edimleri birbirinin karşılığını oluşturmakta olduğundan tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmedir. Ayrıca niteliği itibariyle sürekli bir sözleşme olmayıp ani edimli bir sözleşmedir.
Bu sözleşmenin unsuru olan meydana getirilecek eser, aynı zamanda sözleşmenin konusunu oluşturur. Ayırt edici diğer bir temel unsuru ise bedeldir. Meydana getirilecek bir sonuç bulunmasına rağmen bedel ödenmeyeceği kararlaştırılmış ise eser sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Bedel, eser sözleşmesinin unsuru ise de tarafların anlaşırken bedeli kararlaştırmamış olmaları sözleşmenin kurulmasına etki etmez. Taraflar kararlaştırmamış olsa da bedel ödeneceğini taraflar biliyor veya bilmesi gerekiyor ise eser sözleşmesinin bulunduğu yine kabul edilecektir.
Eser sözleşmesinin konusu, meydana getirilmesi istenen sonuçtur. İstenen sonuç, bir şeyin yapılmasına ilişkin olabileceği gibi, ortadan kaldırılmasına, iyileştirilmesine veya montajına ilişkin de olabilecektir. Diğer bir ifadeyle baştan yeni bir eser meydana getirilmesine ilişkin olabileceği gibi mevcut bir eserde yapılacak değişiklik veya ilavelerle farklı bir hale getirilmesine de ilişkin olabilir.
Eser sözleşmesi tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulur ve sözleşmenin geçerliliği kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı değildir.
Bir sözleşme ilişkisinin eser sözleşmesi mi yoksa hizmet alımına dair sözleşme mi olduğunun belirlenmesine gelince; mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında hizmet alım sözleşmesi emek ağırlıklı iken, eser sözleşmesi beceriye dayalı sonuç ağırlıklıdır. Hizmet alımına dair sözleşmede ortaya konan emek nedeniyle ücrete hak kazanılır. Eser sözleşmesinde ise ortaya konan beceri ile oluşturulan eser nedeniyle ücret alınır. Hizmet alım sözleşmesinde; zamana bağlı süreç ağırlıklı çalışma söz konusu iken, eser sözleşmesinde sonuca bağlı çalışma esastır.
Eser sözleşmesinde yüklenici, iş sahibinin istemi üzerine kural olarak bir şey meydana getirmeyi ve bedel karşılığında teslim etmeyi üstlenmektedir.
Sözleşmede beceriye dayalı sonuç unsuru yerine emek verilmesi üstün ise eser sözleşmesi değil, hizmet alımına dair sözleşme söz konusu olacaktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde; davacı, davalı ile imzaladığı 14.10.2010 tarihli sözleşme uyarınca davalı şirketin edimini gereği gibi yerine getirmediği iddiası ile meydana gelen hırsızlık eylemi nedeniyle uğranılan zararın tahsilini talep etmiştir.
Yanlar arasında imzalanan sözleşmenin 2. maddesinde sözleşmenin konusu ve kapsamı “Müşterinin istekleri doğrultusunda tasarlanmış ve mülkiyeti Pronet’e ait olan elektronik güvenlik sistemlerinin temini, tesisi ve bu sistemlerin telefon hatları ile Pronet alarm merkezine bağlantısı, Pronet alarm merkezinden gelen sinyalleri 24 saat gözetmeyi, gerektiği takdirde ilgili mercilere, müşteri ve müşterinin belirleyeceği kişi ve kuruluşlara haber vermek ile ilgili usul ve esasları, bu hizmetlerin ödeme şekil ve şartları ile müşteri, Pronet ve Pronet alarm merkezi yükümlülükleri ve sorumluluklarını içerir belgedir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Sözleşmenin 7. maddesinde ise hizmet sonlandırılması ve fesih konusu düzenlenmiş olup, 7.5. maddesi “Bu sözleşmenin her ne sebeple olursa olsun sonlandırılması halinde müşteri, Pronet’e mekanındaki sistemleri sökme izni vermeyi, bu maksatla mülkiyeti Pronet’e ait olan cihazların Pronet yetkilileri tarafından sökülerek iade alınması için müşteri her türlü yardımda bulunmayı…kabul eder” şeklinde düzenlenmiş, ayrıca sözleşmenin 7.6. maddesinde de sözleşmenin herhangi bir nedenle sona ermesi hâlinde tüm sistemlerin davalı şirkete iade edileceği kararlaştırılmıştır.
Her ne kadar yanlar arasındaki sözleşmeye göre davalı şirket tarafından davacının evine elektronik güvenlik sistemlerinin temin edilerek tesisi kararlaştırılmış ise de az yukarıda da belirtildiği üzere davacının evine kurulan güvenlik sisteminin mülkiyeti davalı şirkete ait olup, sözleşmenin sona ermesi hâlinde söz konusu sistemlerin davalıya iade edileceği kararlaştırılmakla, burada sözleşmedeki ağırlıklı edimin güvenlik hizmeti temin etmeye ilişkin olduğunun kabulü gerekir. Nitekim, dosya içerisinde yer alan 28.04.2011 tarihli servis formundan sözleşmeye konu güvenlik sisteminin sökülerek davalı şirket tarafından teslim alındığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, davacının iddiası, davalı tarafından güvenlik sistemlerine ilişkin tesisatın montaj işleminin hatalı yapılmasına ilişkin olmayıp, verilen güvenlik hizmetinin ayıplı olduğu yönündedir.
Bu nedenle somut uyuşmazlıkta, davacıya yönelik özel olarak üretilen ve mülkiyeti davacıya geçecek bir malzeme bulunmadığı, kurulan güvenlik sisteminin mülkiyetinin davalı şirkete ait olduğu, sözleşmedeki ağırlıklı edimin de güvenlik hizmeti verilmesine ilişkin olduğunun anlaşılmasına göre yanlar arasında imzalanan sözleşmenin hizmet alımına dair sözleşme olduğunun kabulü gerekir.
Sözleşmenin hukuksal niteliğinin bu şekilde saptanmasından sonra davada görevli mahkemenin belirlenmesine gelince;
Mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (mülga 4077 sayılı TKHK) hükümlerine dayanarak tüketici mahkemesinde talepte bulunulmuş olması karşısında, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan mülga 4077 sayılı TKHK hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup,
Mülga 4077 sayılı TKHK’nın 3. maddesinin (e) bendinde tüketici “Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişi”, (f) bendinde ise satıcı “Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişiler” olarak tanımlanmış; (h) bendinde ise tüketici işlemi kavramının “Mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi” ifade edeceği belirtilmiştir.
Aynı Kanunun 23. maddesinde de, bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılacağı düzenlenmiştir.
Açıklanan nedenlerle, yanlar arasındaki ilişkinin hizmet alımına dair sözleşmeden kaynaklandığı ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan mülga 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun uyarınca görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğu anlaşılmakla, mahkemece somut uyuşmazlıkta tüketici mahkemelerinin görevli olduğu yönündeki direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, davanın esasına ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup davanın esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 15. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.02.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.