20. Hukuk Dairesi 2018/4322 E. , 2019/1770 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar ... ve Arkadaşları vekili Av. ... ile davalı Hazine vekili Av. ... tarafından istenilmekle, tayin olunan 26/06/2018 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden ve duruşma talebinde bulunan davacılar ... ve Arkadaşları vekili Av. ... ile davalı Hazine vekili Av. ...geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar 26.02.2009 tarihli dilekçe ile; miras bırakanları ...'ın 45 ada 1 parsel sayılı taşınmazı 1946 yılında ...'ndan satın aldığını, köy tüzel kişiliği tarafından miras bırakanları aleyhine açılan davanın kabul edilerek, taşınmazın Mer'a Yaylak, Kışlak Kütüğüne tescil edildiğini, daha sonra 4342 sayılı Mer'a Kanununun 14/C maddesi uyarınca mer'a vasfı değiştirilerek 500.000 m² kısmının Hazine adına tescil edildiğini, taşınmazın kendilerine iadesi gerektiğini ileri sürerek, müfrez 45 ada 24 ve 25 parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile adlarına tesciline, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline karar verilmesi istemiyle dava açmışlardır.
Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacılar tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 22/12/2009 gün ve 2009/9795 E. - 13638 K. sayılı kararı ile bozulmuştur.
Bozma kararında özetle; “...Davacıların miras bırakanı bakımından kesin hüküm bulunduğu belirlenmek suretiyle tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı, ancak davacılar yararına makul bir tazminata hükmedilmesi gerektiği...' belirtilmiştir. Bozma sonrasında davacılar dava dilekçesini ıslah ederek 9.892.613,79.-TL tazminat isteminde bulunmuşlardır.
Mahkemece; bozma sonrası ıslah olmayacağı gerekçesiyle dava dilekçesinde belirtilen 10.500 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiş, hükmün davacılar ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 27/03/2012 gün ve 2011/13897-2012/3483 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararı özetle '...Mahkemece, bozma kararına uyulmak suretiyle davacılar yararına tazminata hükmedilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmadığı, ne var ki; davanın tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğiyle açıldığı, dava dilekçesinde 10.500.00.-TL'nin dava değeri olarak gösterildiği, mahkemece bu rakam üzerinden tazminata hükmedilmiş ise de; davanın kademeli olması sebebiyle dilekçede gösterilen değerin tapu iptal ve tescil isteğine münhasır bulunduğu, mahkemece, iptal- tescil isteğinin reddine dair
karar Dairece benimsenerek tazminat isteği bakımından keyfiyetin değerlendirilmesi öngörüldüğüne göre; ıslah yoluna gerek bulunmaksızın tazminat isteğinin kendiliğinden gözetilmesi gerekeceği, keşfen belirlenen değer üzerinden harç ikmal edilmekle beraber mahkemece, değer tespiti bakımından yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın hükme elverişli nitelikte olmadığı, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle taşınmazın nitelik ve değerinin saptanması...' gerektiği belirtilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davanın kısmen kabulüne; ... aleyhindeki davanın husumet yönünden reddine, 4.679.493,66 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden alınarak davacılara ödenmesine karar verilmiş, hükmün davacılar ve davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 20.12.2016 gün 2016/7004-2016/12383 sayılı ilâmıyla düzeltilerek onanmasına karar verilmiş, süresi içinde davacılar vekili ve davalılardan Hazine vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenildiğinden bu kez dairenin 15/06/2017 gün ve 2017/5738-5454 sayılı kararı ile önceki düzeltilerek onama kararı kaldırılarak hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararı özetle; 'Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 25.04.1946 tarihinde yapılan kadastro sırasında 45 ada 1 parsel sayılı 1.368.465 m2 yüzölçümündeki taşınmazın mera niteliği ile Hazine adına tespit ve tescil edildiği, ... tarafından tapu kaydına dayalı açılan dava üzerine ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1946/119-1946/1059 sayılı ilamıyla 45 ada 1 parselin tapu kaydının iptaline, ... adına tesciline karar verildiği, temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, 05.07.1948 tarihinde çayırlık niteliği ile ... adına tescil edildiği, aynı gün satış yoluyla ...'a geçtiği, Oymaağaç K.TK. tarafından açılan dava üzerine, ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1977/526-1986/697 sayılı ilamıyla 45 ada 1 parselin kadim mera olduğu gerekçesiyle tapu kaydının iptaline, köy merası olarak tespitine karar verildiği, temyiz incelemesinden geçerek 21.10.1988 tarihinde kesinleştiği, irtifak kamulaştırması sebebiyle 04.02.1987 tarihinde 45 ada 16, 17, 18 ve 19 parsellere ayrıldığı, 45 ada 19 parselin 1.368.273 m2 yüzöçümlü çayırlık niteliği ile ... adına tescil edildiği, beyanlar hanesine 20.057 m2 saha üzerinde TEK Genel Müdürlüğü lehine daimi irtifak hakkı şerhinin yazıldığı, ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1977/526-1986/697 sayılı ilamının 09.04.2007 tarihinde infaz edilerek 45 ada 19 parselin mera yaylak kışlak kütüğüne yazıldığı, İl Sağlık Müdürlüğünün Şeker mahallesinde hastane yapılması için 45 ada 19 parselin 500.000 m2 yüzölçümlü kesiminin mera vasfının değiştirilmesi talebinde bulunması üzerine, 23.10.2007 tarihinde 45 ada 19 parselin 500.000 m2 yüzölçümlü kesiminin 4342 sayılı Kanunun 14/c maddesi uyarınca mera vasfından çıkarıldığı, 45 ada 24 ve 25 parsellere ayrıldığı, 45 ada 24 parsel sayılı 868.273 m2 yüzölçümlü taşınmazın mera yaylak kışlak kütüğüne tescil edildiği, 45 ada 25 parsel sayılı 500.000 m2 yüzölçümlü taşınmazın ise ham toprak niteliği ile 18.01.2008 tarihinde Hazine adına tescil edildiği, daha sonra 45 ada 24 ve 25 parsellerin 3402 sayılı Kanunun 22/a uygulamasıyla 7093 ada 19 ve 20 parsel numarasını aldıkları, davacıların 24.02.2009 tarihinde tapu iptali tescil; olmazsa tazminat istemiyle dava değerini 10.500 TL belirterek eldeki davayı açtıkları, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 22/12/2009 gün ve 2009/9795-2009/13638 sayılı bozma ilamından sonra yapılan bilirkişi incelemesi sonucu davacıların dava dilekçesini ıslah ederek 9.892.613,79.-TL tazminat isteminde bulundukları, mahkemece bozma sonrası verilen ıslah dilekçesi esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Her ne kadar hükmüne uyulan Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 27/03/2012 gün ve 2011/13897-2012/3483 sayılı kararında '...Davanın tapu iptali ve tescil; olmadığı takdirde tazminat isteğiyle açıldığı, dava dilekçesinde 10.500.00.-TL'nin dava değeri olarak gösterildiği, mahkemece de bu rakam üzerinden tazminata hükmedilmesinin doğru olmadığı, davanın kademeli olması sebebiyle dilekçede gösterilen değerin tapu iptal ve tescil isteğine münhasır bulunduğu, mahkemece, iptal- tescil isteğinin reddine dair karar Dairece benimsenerek tazminat isteği bakımından keyfiyetin değerlendirilmesi öngörüldüğüne göre; ıslah yoluna gerek bulunmaksızın tazminat isteğinin kendiliğinden gözetilmesi gerektiği...' belirtilmiş ise de; dava,
terditli (kademeli) olarak açılmış olup, dava dilekçesinde belirtilen 10.500.-TL dava değeri, hem tapu iptali tescil; hem de tazminat isteklerine ilişkin harca esas değerdir. Eş söyleyişle tapu iptali ve tescil isteği yönünden dava değeri 10.500.-TL olduğu gibi, terditli istek olan tazminat yönünden de dava değeri 10.500.-TL'dir. Diğer taraftan ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176. ve devam eden maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. 176. maddede, davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 177. maddede, ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği belirtilmiştir. Sonraki hükümler, ıslahın şekline ve sonuçlarına ilişkin düzenlemeleri içermektedir. Islah, iyiniyetli tarafın, davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.
Ne var ki, taraflardan birine davanın herhangi bir aşamasında ıslah olanağı tanınması, davaların sonu alınamayacak şekilde uzamasına neden olmak gibi bir sakıncayı da içermektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177. maddesinde, ıslahın yalnızca tahkikat bitinceye ve hüküm verilinceye kadar yapılabileceği öngörüldüğüne ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığına göre, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilmelidir. Dolayısıyla, bu istisnai yolun bozmadan sonraki aşamalara da yaygınlaştırılması, bozmaya uyulmasıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi, davanın tamamen ıslah edildiği hallerde, işin sonuçlandırılmasını da güçleştirir. O halde, ıslahla ilgili kuralların, yargılamanın sadeliği, basitliği ve çabukluğunu amaçlayan diğer usul hukuku ilkeleriyle bağdaşacak şekilde yorumlanması; bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
04.02.1948 tarih ve 10/3 sayılı ve 06.05.2016 gün 2015/1 E. - 2016/1 K. İçtihadı Birleştirme Kararları uyarınca da soruşturma ve yargılama bitinceye kadar bir defaya mahsus olmak üzere ıslah yapılabilir. Yargıtayca karar bozulduktan sonra bu yoldan yararlanmaya olanak yoktur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177/1. maddesi ile mülga 1086 sayılı HUMK'nın 84. maddesi aynı doğrultuda olup ıslahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği hükümlerini içermektedir. Bozmadan sonra ıslahın olanaklı olduğuna dair açık ya da örtülü bir hüküm kanunda yer almamaktadır. Dolayısıyla bozmadan sonra ıslah olmayacağından koşullarının varlığı halinde ancak ek dava açılabilir.
Her ne kadar yerel mahkemece Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 27/03/2012 gün ve 2011/13897-2012/3483 sayılı kararına uyularak hüküm kurulmuş ise de; yukarıda açıklanan hususlar, 04.02.1948 tarih ve 10/3 sayılı ve 06.05.2016 gün 2015/1 E. - 2016/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları karşısında 1. Hukuk Dairesinin bozma kararı maddi yanılgıya dayalı olup davacılar yararına usuli kazanılmış hak oluşturmaz.
Hal böyle olunca, bozma kararından sonra ileri sürülen ıslah isteğinin reddedilmesi ve dava dilekçesindeki istekle bağlı kalınarak hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozma nedenidir.
Bu hususlar karar düzeltme isteği üzerine yeniden yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, davalı Hazine vekilinin karar düzeltme isteğinin kabulüyle Dairenin 20.12.2016 gün 2016/7004 E. - 2016/12383 K. sayılı düzeltilerek onama kararının kaldırılıp hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.' şeklindedir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan ve davacılar tarafından açılan 2017/572 sayılı ek dava dosyası da bu dava ile birleştirildikten sonra 2017/559 (Bozma öncesindeki 2012/483 esas sayılı) dava dosyası bakımından; davalı ... Belediyesi açısından husumetten reddine, Hazine açısından kabulü ile 10.500,00.-TL’nin dava tarihi olan 26.02.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara veraset ilamındaki payları nispetinde verilmesine; birleşen 2017/572 sayılı dava dosyası bakımından; davanın kabulüne
4.668.993,66.-TL’nin dava tarihi olan 15.08.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara veraset ilamındaki payları nispetinde verilmesine karar verilmiş, hüküm davacılar ve davalı Hazine vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK'nın 1007. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
1- Mahkemenin 2017/559 E. - 2017/125 K. sayılı asıl davasında taraf vekillerinin temyiz itirazları bakımından;
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, TMK’nın 1007. maddesine dayalı olarak açılan tazminat davasında Hazinenin sorumlu olduğu belirlenerek ve arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metodu kullanılarak değer belirlenmesinde isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan mahkemenin 2017/559 E. - 2017/125 K. sayılı asıl davasına ilişkin hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Mahkemenin asıl dava ile birleştirilen 2017/572 E. - 2017/827 K. sayılı davasında taraf vekillerinin temyiz itirazları bakımından;
15.08.2017 tarihinde açılan birleşen davanın dava dilekçesi davalı Hazineye 21.09.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı Hazine vekilince 02.10.2017 tarihinde süresinde verilen cevap dilekçesi ile de zamanaşımı def'inde bulunularak zararın oluşumuna sebebiyet veren mahkeme kararının kesinleşme tarihi olan 21.10.1988 tarihinden itibaren zamanaşımı süresinin dolduğu belirtilmiştir. Mahkemece davanın belirsiz alacak davası olduğu, ana davada zamanaşımını ileri sürmeyen Hazinenin birleşen davada zamanaşımını ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olacağı gibi çeşitli gerekçelerle zamanaşımı itirazına değer verilmemiştir.
6100 sayılı HMK'nın 107. maddesi ile 1086 sayılı HUMK'da bulunmayan ''belirsiz alacak davası'' türü kabul edilmiştir. Buna göre; “Madde 107: (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmî eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.''
Yukarıda açıklanan madde hükmüne göre; alacaklının belirsiz alacak davası açabilmesi için, dava açacağı miktarı ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı veya bu durum objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tesbit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacak olup böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez (Prof. Dr. Baki Kuru, Medeni Usul hukuku Ders Kitabı 2011 Baskı sf.277).
Somut olayda ise; davacılar, tapusu iptal edilen taşınmazlarının değerini talep etmiştir. Davacıların dava açıldığı tarihte taşınmazının değerini belirlemesi objektif olarak mümkün olduğundan davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü mümkün değildir. Bu husus Dairemizin yerleşmiş içtihatları ile de sabittir. TMK'nın 1007. maddesine dayanılarak açılan tazminat davaları için kanunda ayrıca bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden, 6098 sayılı Borçlar Kanunun 146. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunun 125.) maddesinde yazılı 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği ve birleşen dava tarihi itibarıyla zamanaşımı gerçekleştiğinden birleşen davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmeyip birleşen davaya ilişkin hükmün bozulması gerekmiş, bozma nedenine göre davacılar vekilinin temyiz itirazları da reddedilmiştir.
Kabule göre de, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davalar nispi harca tâbi davalardandır. Davacılar tarafından maktu harç yatırılmasına ve harcın da ikmal edilmemesine rağmen birleşen dava için davacılar lehine nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ: 1- Yukarıda bir nolu bentde açıklanan nedenlerle; Mahkemenin 2017/559 E. - 2017/125 K. sayılı asıl davasında taraf vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, temyiz isteminin duruşmalı yapılması nedeni ile Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1.630,00.-TL vekalet ücretinin taraflardan alınarak birbirlerine verilmesine,
2- İki nolu bentde açıklanan nedenlerle; Mahkemenin asıl dava ile birleştirilen 2017/572 E. - 2017/827 K. sayılı davasında davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, temyiz isteminin duruşmalı yapılması nedeni ile Yargıtaydaki duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 1.630,00.-TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı Hazineye verilmesine 14/03/2019 günü oy birliğiyle karar verildi.