Hukuk Genel Kurulu 2020/106 E. , 2022/562 K.
MAHKEMESİ : Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
.
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 11. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın davacı ... yönünden açılmamış sayılmasına, diğer davacılar yönünden esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacılar ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar dava dilekçesinde; kendilerinin Yağcı Kardeşler Gıda San. ve Tic. A. Ş.’nin hissedarları olduklarını, şirketin 31.10.2008 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların ticaret siciline tescili için yapılan başvurunun Ticaret Sicil Müdürlüğünce reddedildiğini, bu karara itiraz için açılan davanın Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/505 E., 01.12.2008 tarihli yönetim kurulu toplantısında alınan kararların ticaret siciline tescili için yapılan başvurunun Ticaret Sicil Müdürlüğünce reddedildiğini, bu karara itiraz için açılan davanın Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/19 E., dava dışı ortakların 31.10.2008 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların iptali için açmış oldukları davanın Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/23 E., yine dava dışı ortakların şirketin organsız kalmasından bahisle şirkete kayyum atanması talebini içeren davanın Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/24 E., eski yönetici tarafından şirketin malvarlığının tespiti, feshi ve tasfiyesi, şirkete kayyum tayini, ortaklıktan çıkarılmaya dair kararların iptali istemli davanın Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/20 E., şirketin eski ortağı tarafından tüm ortakları hasım gösterilerek hisse iadesi, maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan davanın Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/74 E., yine aynı mahkemede kesinleşen dosya hakkında eski ortak tarafından yargılamanın yenilenmesi istemiyle açılan davanın Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/4 E. sayısına kaydedildiğini, anılan tüm bu dosyaların aralarında irtibat bulunmamasına rağmen aynı mahkemenin 2008/505 E. sayılı dosyasında usulsüz olarak birleştirildiğini, bu suretle dosyaların içerisinden çıkılamaz hâl aldığını, kayyum tayini talebiyle açılan ve yukarıda anılan 2008/505 E. sayısı ile birleştirilen dosyalarla ilgili olarak hâkim ... tarafından asliye ticaret mahkemesinin görevinde olmasına rağmen Uzunköprü Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açılması için süre verildiğini, bu ara karara istinaden Uzunköprü Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/203 E. sayılı davasının ikame edildiğini, bu davada verilen kabul kararının temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05.03.2012 tarihli ve 2010/12223 E., 2013/3176 K. sayılı kararıyla asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle verilen bozma kararı sonrasında yine Uzunköprü Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/257 E. sayılı dosyası kapsamında, görevsizlik kararı verilip dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi talebinin ileri sürülmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, bu kararın onanarak kesinleştiğini, yine hâkim ...’in kayyum tayini talepli olarak açılan davaları Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/505 E. sayılı dosyasından tefrik ettiğini, tefrik edilen dosyaların görüldüğü davada verilen 27.07.2010 tarihli ve 2010/309E., 2010/326 K. sayılı kararın temyizi sonrasında anılan karar Yargıtay tarafından bozularak aynı mahkemeye gönderilmesi sonrasında verilen 24.09.2013 tarihli ve 2013/713 E., 2013/546 K. sayılı karar ile karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm ile davanın sonuçlandırıldığını, aynı hâkimin Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/309 E. sayılı dosyasında karar verirken tedbiren görevlendirdiği kayyumların faaliyetleri nedeniyle şirketin zarara uğradığını, bu sebeple yapılan tüm uyarı ve itirazlara rağmen bu karardan dönülmediğini, anılan dosyanın bozulması sonrasında kayyum heyetinin görevine son verildiğini, hâkim ...’in ağır ihmali sonucu vermiş olduğu kararların yasalara aykırı olması sebebiyle yargılamanın uzayıp zarara neden olduğunu, sonrasında davaya bakan hâkim ...’ın Uzunköprü Sulh Hukuk Mahkemesinde kayyum tayini için açılan davanın sonucunu gereksiz yere bekleyip sonra bu ara karardan dönüp dosyada karar verdiğini, verilen kararda hiçbir gerekçe gösterilmeksizin birleşen davaların reddedildiğini, bu kararın Uzunköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/505 E. ve birleşen 2009/19 E. yönünden temyiz edildiğini, temyiz üzerine verilen kararın Yargıtay tarafından gerekçesizlikten bahisle bozulduğunu, temyiz edilmeyen birleşen davalar bakımından şirket vekili tarafından ileri sürülen kesinleştirme taleplerinin usul ve yasaya aykırı şekilde reddedildiğini, karar düzeltme talebi olmamasına rağmen verilen kararın hangi birleşen dosyalar yönünden bozulduğunu netleştirmek için şirket vekilince karar düzeltme isteminde bulunulması üzerine Yargıtay tarafından karar düzeltme isteminin reddine karar verildiğini, verilen bu kararda hangi birleşen davalar yönünden bozma kararı verildiğinin açıklandığını, ancak Yargıtay kararına rağmen hâkim ... ve sonradan gelen hâkim ... tarafından şirketin kesinleştirme taleplerinin reddedildiğini, son olarak dosyaya bakan hâkim ... tarafından verilen nihai kararın da hatalı bilirkişi raporlarına dayalı olarak verildiğini, bozma kapsamı dışında kalan davalar bakımından hatalı kararlar verildiğini, bu safahat sonrasında mahkemeden alınan izinle şirketin genel kurul toplantıları yapılıp şirket organları oluşturularak ticareti sicil gazetesinde tescil edilmesi sebebiyle verilen kararın taraflarca temyiz edilmediğini, ilk bozma kararı kapsamı dışında kalan kararlar için reddedilen kesinleşme talepleri sonrasında 04.02.2015 tarihinde kesinleştirme şerhinin verildiğini, tüm hatalı karar ve uygulamalar nedeniyle şirket kâr ederken zarara uğradığını, kendilerinin ticarî itibarlarının zarar gördüğünü, manevi anlamda zarara uğradıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 20.000TL maddi zararın şirket payları oranında tahsiline, her bir davacı için 20.000TL manevi tazminatın faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; hâkimlerinin sorumluluğuna dair 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesindeki koşulların gerçekleşmediğini, tazminat talebinin yasal dayanağının bulunmadığını, verilen kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiğini, tazminat talebine dayanak olarak yeterli delilin sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 24.09.2019 tarihli ve 2016/1 E., 2019/3 K. sayılı kararı ile; “…Yargılamanın devamı sırasında davacılardan ...'nın vefatı nedeniyle mirasçıları davacı olarak davaya dahil edilmiş, ancak mirasçılarla dava takip edilmemesi nedeniyle bu davacılar yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde, davada HMK m. 46'nın koşullarının oluşmadığını savunmuş ve davanın reddini talep etmiştir.
Davacı vekili tüm delillerini ibraz etmiş, dayanılan bir kısım mahkeme kararları UYAP ortamından aktarılmış, taraflar toplanmasını istedikleri başkaca bir delil bulunmadığını beyan etmişlerdir.
İhbar olunanlardan ... ve ... yazılı beyanlarında, yargılamada her hangi bir hatalarının bulunmadığını iddia ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
Dava 6100 sayılı HMK ve devam maddelerinde düzenlenen hakimin hukuki sorumluluğu nedeniyle Devlet aleyhine maddi - manevi tazminat istemine ilişkindir.
HMK 46.madde uyarınca hakimlerin yargılama faaliyeti sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açabilmek için
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması sebeplerinden en az birinin gerçekleşmesi gerekmekte olup, somut olayda tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, dava dilekçesinde bahsi geçen dosyalardaki yargılamaların halen devam etmekte olduğu ve bilirkişi aşamasında olduğu, yapılan yargılamalar sırasında yukarıda sayılı hallerden birinin gerçekleştiğine yönelik somut bir delile rastlanmadığından davanın esastan reddine karar verilmesine, HMK m. 49 uyarınca davacı tarafın 500,00 TL disiplin para cezasına çarptırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davacı ölen ... tarafından açılan ve mirasçıları tarafından takip edilmeyen davanın HMK m.150/5 uyarınca AÇILMAMIŞ SAYILMASINA,
2- Davacılar Ali Rıza YAĞCI ve ... tarafından açılan davanın ESASTAN REDDİNE,
3- HMK'nın 49. maddesi uyarınca takdiren 500,00 TL disiplin para cezasının davacılardan Ali Rıza Yağcı ve ...'dan müteselsilen tahsiliyle Hazineye irad kaydına,
4- Yargılama giderlerinin davacılara tahmiline, kullanılmayan avans giderinin bulunması halinde kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde davacı tarafa iadesine,
5- Alınması gereken 44,40 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 27,70 TL'nin mahsubu ile kalan 16,70 TL karar ve ilam harcının davacılardan tahsili ile Hazineye gelir ve iraat kaydına,
6- Maddi tazminat davası yönünde takdiren 4.125 TL maktu vekalet ücreti ile manevi tazminat davası yönünden takdiren 4.125.00 TL maktu vekalet ücreti olmak üzere cem'an 8.250.00 TL vekalet ücretinin davacılar Ali Rıza Yağcı, ... ve ... mirasçılarından, müştereken ve müteselsilen alınıp davalı tarafa verilmesine ...” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacılar Ali Rıza Yağcı ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. ÖN SORUN
8. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacılar vekilinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
III. GEREKÇE
Ön sorun yönünden;
9. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.
10. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında:
'Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.' hükmü yer almaktadır.
11. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.
12. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin 1. fıkrası :
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.
13. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. 'Duruşmalı yargılama hakkı' her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usül ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).
14. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada, tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukukî ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).
15. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).
16. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay, istinaf mahkemesi gibi, bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı incelenerek, hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.
17. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
18. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında, duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlali olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.
19. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 E., 2021/571 K.; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 E., 2019/879 K.; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 E., 2017/1398 K. ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 E., 2017/1399 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
20. Somut olayda dava, HMK'nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup, karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.
21. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan HMK’nın 46 ve devamı maddeleri gereğince, Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.
22. Şu durumda, Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken, diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görülmemektedir.
23. Bu nedenle mümeyyiz davacılar vekilinin duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Esas Yönünden;
24. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
25. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.
26. Somut olayda HMK'nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
27. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 14.04.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.