Hukuk Genel Kurulu 2021/371 E. , 2022/548 K.
MAHKEMESİ : Yargıtay 10. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “Tazminat” davasından dolayı Yargıtay 10. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı ... kendi adına asaleten, davacı ... Şekerleme ve Gıda Sanayi Ticaret Limited Şirketini temsilen dava dilekçesinde; başka bir işyerinde çalışmakta iken emekli olarak davacı şirkette işe başlayan dava dışı Süleyman Kılıç’ın çalışma süresi itibariyle yıllık izne hak kazanmadığı için 04.07.2009 tarihinde bir gün ücretsiz izin yaptığını, 10-11-12.07.2009 tarihlerinde de ücretsiz izin kullandığını, bu durumun Sosyal Güvenlik Kurumuna (Kurum/SGK) verilen eksik gün bildirim belgeleri ile bildirildiğini, 04.08.2016 tarihinde tebliğ edilen Kurum yazısından işyeri dosyasının Keçiören Sosyal Güvenlik Merkezinden Ostim Sosyal Güvenlik Merkezine nakli sırasında bu belgelerin kaybolduğunun anlaşıldığını, Kurumun idari para cezasına ilişkin 17.01.2017 tarihli yazısının da şirket müdürü olan kendisine tebliğ edildiğini, Kurumdan idari para cezasının nedeninin sorulduğunu, eksik gün bildirim belgelerinin verilmemesinden kaynaklandığının bildirilmesi üzerine borca itiraz edilip yatırılan paranın da iadesinin istendiğini, itirazın reddi üzerine Ankara 5. İş Mahkemesinde 2017/77 E. sırasına kayden dava açıldığını, tebligat zarfı içinden çıkan tensip zaptının ıslak imzasız ve onaysız olması nedeniyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 445. maddesindeki niteliklere sahip bir nüshasının teslimi ve cevap dilekçesi verilmiş ise bunun tebliği için gerek yazılı gerekse duruşmada sözlü talepte bulunulduğunu, mahkeme hâkiminin duruşmada Kuruma dava açılmasının yeterli olmadığını, sigortalıya da davanın yöneltilmesi gerektiğini bildirdiğini ancak duruşma zaptına davaya dahil etme ifadesini yazdığını, cevap dilekçesinin verilmediğinin duruşma zaptına geçirilmesi isteminin hâkim tarafından sözlü olarak reddedildiğini, daha sonra mahkeme hâkimi tarafından eski çalışma arkadaşının davaya dahil edilmemesi durumunda davanın reddedileceğinin duruşma tutanağına geçirildiğini, duruşma tutanaklarının onaylı örneğinin alındığını, suret harçlarının tahakkuku için mahkeme yazı işleri müdürüne yapılan başvurunun duruşma tutanaklarının suret harcına tabi olmadığı gerekçesiyle yerine getirilmediğini, ısrarlarının da sonuç vermediğini, en son vezne görevlisinin telefonla araması üzerine suret harçlarının tahakkuk ettirildiğini, nihayet çalışma arkadaşına karşı dava açmayı reddetmesi nedeniyle dava şartı yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verildiğini, kanuna aykırı olarak Kurum lehine vekâlet ücreti takdir edildiğini, kararın tebliği üzerine dava dosyası içinde bulunan ve kendileri tarafından sunulmayan evrakın iki suret onaylı örneklerinin mahkeme kaleminden alındığını, onaylı nüshalarda sayfa numaraları olmadığını bildirmesinden sonra yazı işleri müdürünün “ben senin uşağın mıyım” diye bağırarak şirket müdürü olan kendisinin üzerine yürüdüğünü, mahkeme yazı işleri müdürü hakkında karakola giderek şikâyetçi olduğunu, daha sonra istinaf başvuru dilekçesini mahkeme kalemine verdiğini, bu arada durumu ispat için cep telefonu ile kayıt yapmaya başladığını, bunun üzerine güvenlik görevlilerinin çağrıldığını, polis memurunun kaydı durdurmasını istediğini, yazı işleri müdürünün daha önce üzerine saldırması nedeniyle güvenlik amacıyla kayıt yapıldığının bildirildiğini, istinaf başvurusunda bulunduğuna dair imzalı ve kaşeli belge talep ettiğini, müdürün karalama imza ile belge vermek istemesi üzerine belgeleri bırakıp karakola giderek şikâyetçi olduğunu, ertesi gün karakoldan aranarak hakkında şikâyet olduğunun bildirildiğini, daha sonra göz altına alınarak Ankara Adliyesine götürüldüğünü, savcı tarafından azarlanıp başvuruların PTT aracılığıyla yapılması ve kalem personelinin rahatsız edilmemesi konusunda uyarılarak serbest bırakıldığını, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 2018/132863 ve 2018/88019 sayılı kararlar ile Ankara 5. İş Mahkemesi kalem personeli hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, kendisi hakkında ise 2018/132863 sor., 2018/26544 E., 2018/23209 K. sayılı iddianame ile yazı işleri müdürünün çalışma hürriyetini ihlal ettiği iddiası ile kamu davası açıldığını, Ankara 43. Asliye Ceza Mahkemesinde 2018/1352 Esas numarası ile görülen davada Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi psikiyatri polikliniğine sevkedildiğini, 649 sayfalık itiraz ve istinaf başvurusuna ilişkin evrakın mahkeme tarafından alınmayarak nöbetçi asliye ceza mahkemesine yönlendirildiğini, buradan tekrar Ankara 43. Asliye Ceza Mahkemesine gönderildiğini, kalem personelinin kendisini görünce kaçtığını, ancak daha sonra başvurunun bir nüshasına alındı şerhi oluşturulduğunu, bu arada Ankara 5. İş Mahkemesindeki davada davalı Kurum lehine takdir edilen vekâlet ücretinin ödenmemesi nedeniyle başlatılan icra takibi nedeniyle Kurum hesabına belirtilen miktarı yatırdığını, 11.10.2019 tarihli başvurusunun dilekçenin arkasına yazılan notla Ankara 43. Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi tarafından reddedildiğini, duruşmanın sesli ve görüntülü kaydedilmesi talebinin kabul edilmediğini, hâkimin reddi talebinin Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/892 D. İş ve Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/296 D. İş sayılı kararları ile reddedildiğini, bu süreçte şirkete ve şirket müdürü olarak kendisine karşı işlenen suçların görmezden gelindiğini, suçlulara ceza verilmediğini, tebliğ edilen belgelerin mevzuata aykırı olduğunu, dilekçe ve başvurularının teslim alınması sırasında alındı belgesi düzenlenmediğini, duruşma tarih ve saatlerinin tebligat zarfının üzerine veya zarfsız çağrı kağıdında herkesin görebileceği şekilde tebliğ edildiğini, savunma hakkının kısıtlandığını, duruşmalarda sesli ve görüntülü kayıt yapılmasını yasaklayan kanun hükümleri ile tanıklara doğrudan soru sorulmasını engelleyen kanun hükümlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla belirsiz alacak davası olarak açılan davada maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; iddianın dayanağı olan vakıaların açık özeti ve açık şekilde talep sonucu gösterilmediğinden dolayı öncelikle dava dilekçesinin bu nedenle reddi gerektiğini, öte yandan HMK’nın 46. maddesinde yer alan sınırlı ve sayılı sorumluluk nedenlerinin açıkça belirtilmediği gibi sorumluluğu ispata yarayacak delil de sunulmadığını ve davanın süresinde açılmadığını, bu nedenlerle yapılan yazışmalar kapsamında gelecek bilgi ve belgelere göre cevap verme hakkı saklı kalmak kaydıyla davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 19.01.2021 tarihli ve 2019/1 E., 2021/2 K. sayılı kararı ile; “…1- Dava, geniş kapsamlı açılmıştır. Tüm yargılama süreci boyunca hem iş mahkemesi hakiminin işlemi nedeniyle hem değişik ceza mahkemesi hakimlerinin işlemleri nedeniyle hukuki sorumluluk davası açılmış, tazminat talep edilmiştir.
Ceza mahkemesi hakimleriyle ilgili açılan dava, mahkememizin bu dosyasından tefrik edilip ayrı esasa kaydedilmiştir. Bilahare 27.11.2019 gün 2019/2 E. 2019/1 K. ile ceza mahkemesi hakimlerine ilişkin sorumluluk davalarının 28.6.2914 gün 6545 sayılı Kanunla değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.141 ve 142 uyarınca Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden görevsizlik ile karar kesinleştiğinde talep halinde dosyanın görevli nöbetçi Ankara Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
2-Böylece bu dava dosyası kapsamında sadece iş mahkemesi hakimi ...’nun işlemleri nedeniyle tazminat davası bırakılmıştır.
Ankara 5. İş Mahkemesinin 2017/77 E. nolu dosyası getirtilip incelenmiştir: Davacı Elif Şekerleme ve Gıda Sanayi Ticaret Ltd. Şti tarafından davalı SGK aleyhine işlem iptali ve menfi tespit davası açıldığı; SGK tarafından 2009 yılı Temmuz ayına ilişkin şirket çalışanı Süleyman Kılıç’ın izin belgesi ve eklerinin verilmesinin istendiği, verilmemesi üzerine prim ve idari para cezası tahakkuk ettirildiği, davacının da bu dava ile Kurum işleminin iptali ve borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesinin istendiği; Mahkemede görülen davada ise davaya konu işlemin Süleyman Kılıç isimli çalışana ilişkin eksik bildirimler hakkında olduğu, açılan davanın bu kişinin hak alanını etkileyecek nitelikte olduğu sebebiyle 18.7.2017 günlü (1.) celsesinde çalışan Süleyman Kılıç’a da husumet yöneltilmesinin istendiği; mahkemenin ara kararının yerine getirilmediği; 30.1.2018 günlü (2.) celsesinde aynı sebeple davacıya, Süleyman Kılıç’a husumet yöneltmesi için kesin süre verildiği gerekli ihtarın yapıldığı; mahkemece verilen kesin süreye rağmen davaya dahil edilmediği, 29.5.2018 tarihli (3.) celsede davacının açıkça dahili davalı yapmayacaklarını beyan edip duruşma tutanağını imzaladığı, bunun üzerine Mahkemece HMK m.114/1-d ve 115/2 uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verildiği görülmüştür (Ankara 5. İş Mahkemesi 29.5.2018 gün 2017/77 E. 2018/268 K.). Kararın davacı tarafından istinaf edildiği, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 16.4.2019 gün 2018/2505 E. 2019/728 K. sayılı Kararıyla istinaf talebinin esastan reddine karar verildiği; davacı tarafından bu karar aleyhine temyiz yoluna da gidildiği, Yargıtay 21. H.D 2.10.2019 gün 2019/3473 E. 5724 K. sayılı kararıyla hükmün onandığı böylece kararın kesinleştiği görülmüştür.
3- Davalı hazine vekili, öncelikle zamanaşımı definde bulunmuştur.
6100 sayılı HMK m.46'da, hakimin hukuki sorumluluğu konusundaki davanın açılmasında özel bir zamanaşımı süresi kabul edilmemiştir. Bu durumda 6098 sayılı yeni BK m.72'de düzenlenen zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yıllık genel zamanaşımı kuralı uygulanmalıdır.
Olayda davacının iş bu davasını açmasından sonra, iş mahkemesi kararının istinaf ve temyiz aşamasından geçtiği görüldüğünden, Hazine vekilinin zamanaşımı definin yerinde olmadığı kabul edilmiştir.
Böylece esasın incelenmesine geçilmiştir.
4- Dava, HMK m.46’ya dayalı hakimin hukuki sorumluluğundan kaynaklı tazminat davasıdır. HMK m.46’da, bu konudaki davaların ancak kanunda belirtilen sebeplere dayanılarak açılabileceği kabul edilmiştir.
Buna göre, hakimin;
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı karar vermesi,
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı karar vermesi,
c) Farklı anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar vermesi,
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan sebebe dayanılarak karar vermesi,
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilerek yahut tahrif edilerek karar vermesi,
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması,
Hallerinde tazminat davası, açılabilecektir.
Somut davada ise yasada belirtilen sebeplerden herhangi birisi oluşmamıştır. Davacı şirket, SGK’nun işlemi nedeniyle kendisinden istenen prim ve idari para cezası hakkında Kurum işleminin iptali ve menfi tespit talebiyle iş mahkemesine dava açmıştır. Bu davada; davanın sigortalının hukukunu etkileyecek nitelikte olması nedeniyle, sigortalıya da husumet yöneltilmesine dair, ara kararı verilmiştir. Ara kararının yerine getirilmemesi üzerine bu defa kesin süre verilmiştir. Yine husumet yöneltilmemesi ve ara kararını yerine getirmeyeceklerini belirtmeleri üzerine dava şartları yönünden davanın usulden reddine karar verilmiştir. Bunun üzerine davacılar tarafından, iş hakiminin işlemleri nedeniyle zarar gördükleri ileri sürülerek işbu tazminat davası açılmıştır. Söz konusu, Mahkemenin kararı, davacı şirket tarafından istinaf edilmiş, talebi reddedilmiş, ayrıca temyiz edilmiş ve karar, onanarak kesinleşmiştir. Yargılama aşamasında mahkeme çalışanları ile çeşitli tartışmalar yaşanmış, karşılıklı olarak birbirlerine şikayet etmişler, olay ceza mahkemelerine aksetmiştir. Davacılar, tüm yargılama sürecinde sıkıntılar yaşamışlardır. Yaşadıkları bu olaylar nedeniyle tazminat talebinde bulunmuşlarsa da bu sebepler yukarıda belirtilen HMK m.46’daki tazminat sebeplerinden herhangi birisine girmemektedir. Davacının da aksi yönde bir açıklaması yoktur. Bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir. HMK m.49 uyarınca hakimin hukuki sorumluluğuna dair davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasının takdir edilerek hüküm altına alınması gerekir. Bu konuda, para cezası alt sınırdan takdir edilmiş ve yeniden değerleme oranına göre yapılması gereken artırım miktarına göre belirlenmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- HMK'nun 46. maddesindeki hakimin hukuki sorumluluğuna ilişkin koşullar oluşmadığından DAVANIN REDDİNE.
2- HMK'nun 49. maddesi uyarınca 1.292,68-TL disiplin para cezasının davacılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazineye gelir kaydına.
3- Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına.
4- Karar tarihinde yürürlükte bulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 4.950,00.-TL maktu avukatlık ücretinin davacılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davalıya verilmesine,
5- Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı ... tarafından kendi adına asaleten, davacı şirketi temsilen temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmış olup anılan maddede; “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat davası açma şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Öte yandan 6545 sayılı Kanun’un tarihi 18.06.2014 olduğu hâlde Özel Daire kararının gerekçe bölümünde “28.6.2914” olarak yazılmış ise de bu yanlışlık mahallinde her zaman düzeltilebilecek maddi hata olarak kabul edilmiş ve işin esasına etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında davacıların davayı belirsiz alacak davası olarak açtığı, bu tür davaların belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün olmadığından, davanın hukukî yarar yokluğundan dolayı reddi gerekirken esastan reddine karar verilmesinin hatalı olduğu, bu nedenle Özel Daire kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.
13. Hâl böyle olunca yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacıların temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 14.04.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava, yargısal faaliyetten kaynaklı 6100 sayılı HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Tazminat istemine konu davada, davacı şirket, SGK’nın işlemi nedeniyle kendisinden istenen prim ve idari para cezası hakkında kamu işleminin iptali ve menfi tespit talebi ile iş mahkemesine dava açmıştır. Söz konusu davada sigortalının hukukunu etkileyecek nitelikte olması nedeniyle, davada sigortalıya da husumet yöneltilmesine dair, ara kararı verilmiştir. Ara kararının yerine getirilmemesi üzerine verilen kesin süre sonrası husumet yöneltilmemesi ve ara kararını yerine getirmeyeceklerini belirtmeleri üzerine dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir. Bunun üzerine davacılar, iş hâkiminin işlemleri nedeniyle zarar gördüklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalma kaydı ile belirsiz alacak davası olarak açtıkları davada dava değeri 0,01 TL (1 kuruş) olarak gösterilmiştir.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla davaya bakan Yargıtay 10. Hukuk Dairesi HMK’nın 46. maddesindeki hukukî sorumluluğa ilişkin koşullar oluşmadığından davanın reddine karar vermiş, karar davacı tarafça temyiz edilmiştir.
HMK’nın 107. maddesi ile birlikte mülga 1086 sayılı HUMK’da yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. Belirsiz alacak davasının açılabilmesi için davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının yahut değerinin tam ve kesin olarak belirleyebilmenin davacıdan beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerin söz konusu olması gereklidir.
HMK’nın 107/2. bendinde karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği düzenlenmektedir.
Bu maddeye ve gerekçesine göre açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyor ise bu dava açılmaz. Aksi bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Hukukî yarar dava şartı olup, bu şartın yokluğu hâlinde davanın HMK’nın 115. maddesi uyarınca davanın usulden reddi gerekir. Belirsiz alacak davası istisnai nitelikte bir dava türüdür. Her somut olayda belirsiz alacak davasının şartları olup olmadığı incelenmelidir. Hâkimlerin hukukî sorumluluğunu düzenleyen HMK’nın 46. ve devamı maddelerinde ayrı bir yargılama usulü öngörülmediğinden hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı tazminat istemlerine ilişkin yargılama HMK’da yazılı usule göre yapılacaktır. Bu bakımdan bu davaların belirsiz alacak davası olarak açılması da şartları varsa mümkün olabilir. Bu tazminat davalarında dava dilekçesinde sınırlı bir biçimde sayılmış olan sorumluluk sebeplerinden hangisine dayanıldığının açıkça belirtilmiş ve belirtilen sorumluluk sebebini ispatta kullanacak delillere açıkça işaret edilmiş ve var ise belgelerinin de dilekçe ile birlikte mahkemeye sunulmuş olması gerekir. Hâkimlerin bütün hatalı kararlarından sorumlu olmaları, onlara serbestçe işlem yapıp vicdani karar vermesine engel olup, çekingen ve ürkek davranmalarına engel olabilir. Öte yandan hâkimlerin hiçbir şekilde sorumlu tutulmaması da keyfiliğe yol açabilir değildir (Arslan Ramazan/Yılmaz Ejder/Ayvaz Taşpınar Sema/Hanağası Emel: Medeni Usul Hukuku, Ankara 25019 s.126).
Bu nedenlerle hâkimlerin hukukî sorumluluğu HMK 46. ve devamı maddelerinde özel olarak düzenlenmiş ve bazı şartlara tabi tutulmuştur.
Bu şartlardan HMK 46. kapsamında tazminat davasında belirsiz alacak davası şartlarının oluşup oluşmadığı bu özel düzenlemenin şartları ve amacı göz önünde tutularak değerlendirilmelidir.
Somut olayda davacı taraf SGK’nın işlemi nedeni ile kendisinden istenen prim ve idari para cezası hakkındaki kamu işleminin iptali ve menfi tespit davası açtığına göre açılan davanın konusu olan prim ve idari para cezası belirli olup, bu prim ve cezanın haksız yere ödendiği iddiası ile açılan dava sonucu verilen karardan dolayı ne kadar zarara uğradını da bilebilecek durumdadır. Bu nedenle HMK 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası açmasında hukukî yarar yoktur. Bu nedenle HMK 115/2 uyarınca dava şartı yokluğundan davanın usulden reddi yerine ilk derece mahkemesi sıfatı ile davayı gören Yargıtay 10. Hukuk Dairesince davanın esastan reddine kararı verildiğinden kararın bu gerekçe ile bozulması gerekirken onanması yönündeki çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.