Ceza Genel Kurulu 2011/1-24 E. , 2011/124 K.
Tebliğname: 2010/345312
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : MERSİN 1. Ağır Ceza
Günü : 25.05.2010
Sayısı : 225-279
İki kişiyi kasten öldürme suçundan sanık O..P..’ın, 765 sayılı TCY’nın 450/4. maddesi uyarınca iki kez ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis, ruhsatsız silah taşıma suçundan ise, 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis ve 445,62 YTL ağır para cezası ile cezalandırılmasına, 765 sayılı Yasanın 70 ve 73. maddeleri uyarınca müebbet ağır hapis cezalarının toplanması sonucu 1 yıl, süreli hapis cezasının içtimaı sonucu da 1 ay olmak üzere toplam 1 yıl 1 ay geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle cezalarının infazına, mahsuba, zoralıma, hak yoksunluğuna ve tutukluluk halinin devamına ilişkin, Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.01.2005 gün ve 100-17 sayılı re’sen temyize tabi olan hüküm, sanık müdafii tarafından da temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.03.2006 gün ve 1644-535 sayı ile;
“Hükme esas teşkil eden ayrı ayrı her iki maktule ait 15.03.20004 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanaklarının birinci sayfalarının zabit kâtibi tarafından imzalanmamış olması” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesince 09.05.2006 gün ve 175-288 sayı ile, Özel Daire bozma ilamına uyularak, sanığın, iki kişiyi kasten öldürme suçundan, 765 sayılı TCY’nın 450/4. maddesi uyarınca iki kez ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis, ruhsatsız silah taşıma suçundan ise, 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis ve 445,62 YTL ağır para cezası ile cezalandırılmasına, 765 sayılı Yasanın 70 ve 73. maddeleri uyarınca müebbet ağır hapis cezalarının toplanması sonucu 1 yıl, süreli hapis cezasının toplanması sonucu da 1 ay olmak üzere toplam 1 yıl 1 ay geceli gündüzlü bir hücrede tecrit edilmek suretiyle cezalarının infazına, mahsuba, zoralıma, hak yoksunluğuna ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
Öldürme suçu yönünden re’sen temyize tabi olan hükmün, sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince, 20.02.2008 gün ve 5525-1187 sayı ile;
“1) Kararın, müdahiller vekilinin yüzüne karşı 09.05.2006 tarihinde tefhim edildiği ve süresinden sonra 17.05.2006 tarihinde temyiz edildiği anlaşılmakla süresinden sonra yapılan temyiz talebinin CMUK’nın 317. maddesi uyarınca reddine,
2) 765 sayılı TCK’nın 31 ve 33. maddeleri ile ilgili hüküm kurulmaması infazda nazara alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
3) Sanıktan tahsiline karar verilen vekâlet ücretinin eksik tayini, bu yöne ilişkin temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
4) Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın tasarlayarak insan öldürme suçları ile 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, cezayı azaltıcı bir sebep bulunmadığı takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümlerde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin temyiz dilekçesi ve duruşmalı incelemede suçların vasfına, 59. maddenin uygulanması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
a) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 17.04.2007 gün ve 1/32-97 sayılı kararı uyarınca, 01 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlarda, her suç yönünden ayrı ayrı yapılan değerlendirme sonucu, her suçla ilgili lehe yasa ve buna göre her suçun sonuç cezası belirlendikten sonra cezaların toplanmasına 765 sayılı TCK’nın 68 ila 77. maddelerindeki ilkelere göre karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
b) 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükümde, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinin gerekmesi,
c) Kabule göre de; öldürme suçlarından biri için verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası muhafaza edilerek, diğer ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile izinsiz silah taşımaktan verilen 1 yıl hapis cezası için ayrı ayrı hücrede bırakılma süresi belirlenmesi gerektiğinin düşünülmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece, bozma ilamından sonra tanık dinlemek suretiyle bu kez sanığın;
5237 sayılı TCY’nın 82/1-a, 29 ve 62/1. maddeleri uyarınca maktul sayısınca olmak üzere iki kere 20’şer yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba, hak yoksunluğuna, zoralıma ve tutukluluk halinin devamına; ruhsatsız silah taşıma suçundan ise, 6136 sayılı Yasanın 13/1 ve 765 sayılı Yasanın 59. maddesi uyarınca 10 ay hapis ve 366 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Öldürme suçu yönünden re'sen temyize tabi olan hükmün, sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece;
“Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın maktuller Z.. ve Z..G..’i tasarlayarak öldürme ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümlerde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin temyiz dilekçesi ve duruşmalı incelemede suçların vasfına, tahrikin ağır boyutta olduğuna, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçunda CMK’nın 231. maddesinin uygulanması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,
1- 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu yönünden kurulan hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına onanmasına,
2- Tasarlayarak insan öldürme suçları yönünden;
a) Sanık ile maktul Z..’in 01.02.1995 tarihinde evlendikleri, evlilikleri süresince sanığın Zeynep’i dövdüğü, hakaret ve küfür ettiği, aralarındaki geçimsizliğin çekilmez hale geldiği gerekçesiyle maktul Z..’in boşanma davası açtığı, sanığın da davayı kabul ettiği, 04.07.2001 tarihinde boşanmalarına karar verildiği, temyizden feragatle boşanma kararının 11.10.2001 tarihinde kesinleştiği, maktullerin 23.10.2001 tarihinde evlendikleri anlaşılmakla, maktul Z..’in sanıkla evliliği süresince maktul Z..ile ilişkisi olduğu kabul edilse bile, evliliğin boşanma ile sonuçlanmış olması, suç tarihinin 14.03.2004 olduğu da gözetilerek aradan geçen zaman nazara alındığında sanık lehine tahrik hükümlerinin uygulanamayacağı düşünülmeksizin, yazılı şekilde eksik ceza tayini,
b) Dairemizin 20.02.2008 tarihli bozma kararına uyulduğu halde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 17.04.2007 gün ve 2007-1/32-97 sayılı kararı uyarınca, 01 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlarda, her suç yönünden ayrı ayrı yapılan değerlendirme sonucu, her suçla ilgili lehe yasa ve buna göre her suçun sonuç cezası belirlendikten sonra, cezaların toplanmasına 765 sayılı TCK’nın 68 ila 77. maddelerindeki ilkelere göre karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece, öldürme suçu yönünden önceki hükümde ısrar edilerek sanığın; 5237 sayılı TCY’nın 82/1-a, 29 ve 62/1. maddeleri uyarınca maktul sayısınca olmak üzere iki kez 20’şer yıl hapis ve 765 sayılı TCY’nın 77. maddesi uyarınca hapis cezaları toplanarak 36 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba, hak yoksunluğuna, zoralıma ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
Re’sen temyize tabi olan bu hükmün, sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.01.2011 gün ve 345312 sayılı “onama” istemli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yerel mahkeme direnme hükmünün ve temyizin kapsamına göre inceleme; sanık hakkında iki kişiyi kasten öldürme suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanığın, boşanmış olduğu eşi ile onun daha sonra evlendiği kişiyi kasten öldürmesi suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı Yasanın 102/1. maddesinin 31.12.2010 günü yürürlüğe girmesi üzerine, tebligat eksikliği nedeniyle esasının incelenmesine geçilemeyen dosya; sanığın tutukluluğu yönünden ele alınmış ve 01.02.2011 tarihinde Ceza Genel Kurulunca oyçokluğu ile sanığın tahliyesine karar verilmiştir.
Sanığın tahliye edilmemesi yönünde oy kullanan bir kısım Genel Kurul Üyesi ise; “yerel mahkeme hüküm tarihinden sonra geçen sürenin, 5271 sayılı Yasanın 102. maddesinde belirtilen sürelerin hesabında gözönüne alınamayacağı” görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanık ile maktul Z..'in, 01.02.1995 tarihinde evlendikleri, bu evliliklerinden 16.01.1996 ve 08.01.1997 doğumlu olmak üzere iki çocuklarının bulunduğu,
Maktul Z..’in açtığı ve sanığın da kabul ettiği boşanma davası sonucunda İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.07.2001 gün ve 65-557 sayılı ilamıyla, şiddetli geçimsizlik sonucu evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmalarına ve her iki çocuğun velayetinin sanığa bırakılmasına karar verildiği, kararın tarafların temyizden feragat etmeleri nedeniyle 11.10.2001 tarihinde kesinleştiği,
Maktullerin 23.10.2001 tarihinde resmi nikâh yaparak evlendikleri ve bir süre sonra da İzmir'den ayrılarak Mersin'e taşındıkları, bu evliliklerinden de bir çocuklarının bulunduğu,
Sanığın da 15.01.2004 tarihinde Mersin’de bir iş yeri ve ev kiraladığı,
Dosyada bulunan otopsi raporlarının incelenmesinde;
Maktul Z. G..’e; toplam altı adet mermi çekirdeği isabet ettiği, ölümün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı iç organ yaralanmalarından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği,
Maktul Z.. G..’e de; toplam beş adet mermi çekirdeği isabet ettiği ve ölümün ateşli silah mermi çekirdekleri yaralanmasına bağlı iç organ yaralanmalarından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi İ..Y.. beyanında; “Maktul Z..’in babası, sanığın büyük abisinin kayın biraderi ve iş ortağıyım. Halen sanık ve diğer abisi ile de mülk ortağıyım. Sanıkla iş ortaklığı da yaptım. Sanık ile kızım nişanlı idi. Ancak kızımın isteği üzerine ayrılmışlardı. Bir süre sonra sanık kızımı kaçırmış ve bu şekilde evlenmişlerdi. Evlendikten sonra sanık kızımı sürekli dövdü ve kötü muamelede bulundu. Sanığın babası acıyarak; ‘senin dayak yemeni istemem, babanın evine git’ diye öğüt veriyordu. Bunun üzerine kızım baba evine döndü. 2001 yılında boşandılar. Sanık boşandıktan sonra kızımı öldüreceğini söylüyordu. Tehdit nedeniyle kızım aynı iş yerinde daha önce birlikte çalıştıkları Z..ile evlendi. Ancak sanığın tehditleri nedeniyle kızıma ev verdiğim ve büfe de açtığım halde İzmir’den ayrılmak zorunda kalarak Mersin’e yerleştiler. Sanık, H.. B.. ve K.. K.. isimli şahısların yardımıyla kendilerini Mersin’de buldu ve öldürdü” ,
Şikâyetçi B.. G.. beyanında; “Maktul Ziya’nın babasıyım. Maktuller birbirini sevip anlaşarak nikâh yaptılar. Ancak sanığın çevredekilere; ‘onları vuracağım’ demesi üzerine üç ay sonra İzmir’den ayrılıp gizlice Mersin’e geldiler. Sanık Mersin’de oturduklarını öğrenip maktulleri öldürdü” ,
Tanık A..G..beyanında; “Mersin’de emlakçılık yapmaktayım. Sanık iki ay önce benden dükkân ve ev kiralamıştı. Bekâr evinde bir ay kadar oturduktan sonra evi sahibine teslim etmiş” ,
Tanık B.. G..beyanında; “Silah sesleri üzerine dışarı çıkıp baktığımda iki üç metre mesafeden bir şahsın tabanca ile bir erkek ve bir bayana ateş ettiğini, önce erkeğin, sonra bayanın düştüğünü, sanığın yerdeki çocuğu kucağına alıp sağa sola bakıp karşıya geçtiğini ve ekip otosuna bindiğini gördüm” ,
Tanık F.M.. olaydan bir saat sonra kollukta alınan beyanında; “Olay günü saat 15:00 sıralarında cadde üzerinde yürüyordum, o sırada bir bayan ve bir erkeğin de geldiğini gördüm, bayanın kucağında bir bebek vardı, bu şahısların birkaç metre arkasından otuz yaşlarında, uzun boylu, hafif sakallı, kumral bir şahıs gelmekte idi, bu şahıs aniden belinden tabanca çıkartarak eline aldı ve bayan ve erkeğin önünü kesti, elinde silah olan şahısla bayanın birbirlerine bir iki kelime söylediğini duydum, ancak konuşmayı duymadım, elinde silah olan şahıs, bayanın yanında bulunan erkeğin yüz kısmına bir kaç el ateş etti, bu şahıs yere düştü, daha sonra iki üç el daha ateş etti, bayan da bebekle birlikte düştü, tekrar erkeğe dönerek bir kez daha erkeğin yüzüne ateş etti ve bayanın kucağındaki bebeği alıp caddenin diğer tarafına geçti, geçmekte olan polisi durdurup onlara teslim oldu” ,
Mahkemedeki yeminli beyanında ise; “Z.., sanığa; ‘şerefsiz, yine karşıma çıktın’ şeklinde sözler sarf etti, yanındaki erkek de elini arkasına götürüp sağını solunu yokladı, daha sonra sanık maktullere ateş etti, olayın şoku ile poliste nasıl ifade verdiğimi hatırlamıyorum, ben iki tarafı da tanımam” şeklinde anlatımda bulunmuşlardır.
Sanık müdafiinin talebi üzerine yerel mahkeme tarafından bozma ilamından sonra dinlenen tanık F. P..; “Sanığın ve maktulün kızıyım. Altı yaşlarında iken annemin beni dövmesi ve babamın da karşı çıkması nedeniyle aralarında tartışma çıktı. Babam ve annem ayrıldı. Babamın Didim’deki işleri nedeniyle ben annemin yanında kaldım. Bir süre sonra annem bir şahsa kaçtı. Kim olduğunu bilmiyordum. Anneannemle birlikte kalmaya başladım. Ancak anneannemin beni istememesi nedeniyle amcamın evine taşındım. Babam ara sıra bizimle görüşüyordu. Mersin’e gideceğini ve yeni bir düzen kuracağını söylüyordu. Mersin’i neden tercih ettiğini bilmiyorum. Daha sonra babamın annemi ve diğer maktulü vurduğunu duydum. Henüz beş yaşlarında iken yani annem ve babam evli iken annem, beni ve kardeşimi bazen Z.D..dediği bir şahsın evine götürürdü. Bazen de o bize gelirdi. Bu şahıs evimize geldiği zaman annem, beni ve küçük kardeşimi döverek odaya kapatırdı. Bu şahsın evi, bizim eve yürüyerek gidilebilecek mesafededir. Evimize geldiğinde bana ve kardeşime oyuncak türünden hediyeler getirirdi” ,
Tanık A. K..; “Sanığı patronumun kardeşi olması, maktul Z. G..’i sanığın işyerinde çalışması nedeniyle tanırım. 2002 yılı başlarında sanıkla Didim’den, eşini ve çocuklarını görmek için İzmir’e gitmiştik. Bir gün maktul bana; ‘İzmir'e geldiğinizde beni niçin aramadın’ dedi. Ben de; nasıl arayayım, telefon numaran yok dedim. Maktul; İzmir’e geldiğinizde, yani sanığın eşinin yanına çıktığında kendisinin de evde olduğunu, karyolanın altında olduğunu, az kalsın sanığa yakalanacağını söyledi” ,
Tanık M. A..; “Sanığı tanırım. Bodrum’da işyerim vardı. Z.., 2001-2002 yılları yaz aylarında işyerimde çalıştı. O dönemde sık sık İzmir’e gidip gelmeye başladı. Bir seferinde gözü şiş, dayak yemiş şekilde geldi. Ne olduğunu sorduğumda, kız arkadaşının abileri tarafından dövüldüğünü söyledi. İş yerimde çalışan Ö.. ise; Z.’nın, O.’ın eşi ile beraber olduğunu duyduğunu söyledi. Her iki tarafı ve akrabalarını tanıdığım için Z.’yı işten çıkardım. İki ay sonra da Z.’in Z. ile kaçtığını duydum” ,
Tanık M.Ö. I..; “Sanığı aynı köyden olmamız nedeniyle tanırım. 1997 yılından bu yana M.A..ı’nın işyerinde çalışmaktayım. M. Z. da 2001 yılı yaz aylarında aynı yerde çalıştı. O dönemde sık sık İzmir’e gidip gelmeye başladı. Çalışırken sık sık telefon görüşmesi yapıyordu. Kimle görüştüğünü bilmiyorum. Bir İzmir dönüşünde yüzü gözü mor gelince aramızdaki samimiyet nedeniyle ne olduğunu sordum. Z. ile ilişkisi olduğunu söyledi. Bunu M.A.’ya bildirdim. Z. işten çıkartıldı. O tarihlerde Z. ile O.’ın evli olup olmadıklarını bilmiyorum. Sonradan boşanma davaları olduğu dönemde olduğunu duydum” ,
Tanık F.B..; “Sanığın pastanesinin karşısındaki çay ocağını işletiyordum. Maktul Z. da aynı pastanede çalışıyordu. Daha sonra çay ocağını kapatıp sanığın işlettiği pastanenin diğer şubelerinde çalışmaya başladım. 2001 yılı Ocak ve Temmuz ayları arasında bir gün Z..; kendisine ait telefon hattının kapatılmış olması nedeniyle yeni telefon hattı alamadığını söyledi ve adıma telefon hattı alarak kendisine vermemi rica etti. Ben de telefon aldım ve Z.’ya verdim. Onbeş gün sonra Z.; telefonun kendisinde olmadığını, Z.’e verdiğini söyledi. Sebebini sorduğumda; böyle olması gerektiğini söyledi. Z.’i hem sanığın eşi, hem de bir ara babasının da aynı işyerinde çalışması nedeniyle tanırım. Bu konuşmaların olduğu tarihte sanıkla Z.’in evlilikleri devam ediyordu. Z.’in Z. ile ilişkisi olduğunu adıma aldığı telefonu Z.’e vermesi ve bizzat kendisinin söylemesi nedeniyle biliyordum. Bu konuda bildiklerimi sanığa söylemedim. Zira yalanlanabileceğimi ve olayın başka boyutlara gidebileceğini düşündüm. Z.’in annesi ile Z.’nın annesi o tarihlerde aynı işyerinde çalışıyorlardı. Z.’nın annesi, Z.’in, oğlu ile ilişkisi olduğunu biliyordu. Annesinin bildiği tarihlerde sanık, Z. ile evli idi. Z.’nın annesi oğlunun bu ilişkisine şiddetle karşı çıktı. Bu ilişkiyi bitirmek için gayret gösterdi. Bunu nasıl bitirebiliriz diye sorduğunda; Z.’in ailesinden biriyle görüşerek bitirebileceğimizi söyledim. Bu durumu samimi olduğum Z.’in erkek kardeşi O.’a söyledim. Kendisinin belirlediği bir yerde Z.’nın annesi H. ile O.görüştü. Ben yanlarından yoktum. Görüşmenin sonucunu bilmiyorum” ,
Tanık Y.Ş.; “Sanığı aynı köylü olmamız nedeniyle tanırım. 1995 yılından beri M. A.’ya ait işyerinde çalışırım. Z.da 2001 yılında aynı işyerinde kardeşi ile birlikte çalışmaya gelmişti. Kendisini bu vesileyle tanıdım. Maktul Z.’i tanımam. Ancak Z.’in babasını ve kardeşlerini tanıyorum. Maktul Z., bizimle birlikte çalıştığı dönemde birkaç sefer İzmir’e gidip geldi. Bir gün gözü morarmış şekilde geldi. Ne olduğunu sorduk. Kız arkadaşının kardeşleri ile kavga ettiğini söyledi. Sonraki günlerde Z.. ile ilişkisi olduğunu söyledi. Z.’in babası ve kardeşleri ile O.’ı tanıdığımız için ilişkiyi tasvip etmedik. Durumu M. A.’ya ilettik. O da Z.’yı işten çıkardı. Daha sonra Z.ve Z.’in birlikte kaçtıklarını duydum. İki üç yıl sonra da öldürüldüklerini duydum. Z.’nın Z. ile ilişkisini Z.’in eşi O.’a hiçbir zaman söylemedim” ,
Tanık İ. S.; “Sanığı aynı köylü ve okul arkadaşı olmamız nedeniyle otuz yıldır tanırım. Eşi Z. ve ailesini de tanırım. Sanık ile Z.arasında geçimsizlik olduğunu duydum. Sekiz on yıl kadar önce memlekette, Z.’in, O.’a agresif çıkışlar yaptığına şahit oldum. Aralarındaki geçimsizliğin asıl nedenini bilmiyorum. Ancak etraftan sanığın eşine açık giyinme, şöyle giyin, şöyle hareket et şeklinde uyarılarda bulunduğunu duydum. Z.’in bu uyarıları dikkate alıp almadığını bilmiyorum. Daha sonra kavga nedeniyle geçinemediklerini ve boşandıklarını duydum. Sanıkla görüştüğümüzde ruh hali iyi idi. Bir sıkıntısının olmadığını gözlemledim. Ancak etraftan, özellikle de hemşehri grubundan Z.’in, Z. ile kaçtığı tarihten sonra namusunu temizlemesi yönünde sanığın baskılara maruz kaldığını biliyorum. Bir keresinde sanığın teyzesinin veya halasının oğlu olan Y.Y. isimli şahıs, sanığın abisi ile münakaşa ederken ‘siz adam değilsiniz, kardeşinin eşi kaçtı, başkaları kardeşinin eşine böyle böyle yapıyor, siz bir şey yapmıyorsunuz’ türünden tahrik edici sözler söyledi. Bu olayı muhtemelen sanık da duydu. Etraftaki bu dedikodu ve söylentiler nedeniyle sanığın psikolojisinin bozulduğunu ve üzüldüğünü gördüm. Bana, bu hareketleri hak etmediğini söyledi. Sohbetlerinde; ‘buralardan gideceğim’ diye konuşmaya başladı. Sanık bir yıl önce CD işi yapan D. isimli bir arkadaşına; ‘buralardan gideceğim, böyle bir işyeri açmak istiyorum’ diyerek fikir aldı. Daha sonra olayı duydum. Bu süre içerisinde sanığın ne yaptığını, Mersin’e gelip gelmediğini, geldi ise ne zaman geldiğini bilmiyorum. Olay tarihinden sonra ortak arkadaşlarımız D. ile görüştüklerinde sanığın Mersin’e gittiğini öğrendik. Hangi tarihte gittiğine dair bir şey söylenmedi. Duruşmaya gelmeden üç gün kadar önce D..ile görüşerek ona sanığın CD işine girmesine biraz da sen vesile oldun, nedir bu diye sorduğumda; sanığın Mersin’de CD dükkânı açtığını, hatta kendisinin 250-300 kadar CD gönderdiğini, ancak kayıtlarda bulunmadığını, bu konuda şahitlik yapabileceğini söyledi. Maktullerin öldürüldüğü tarihten bir gün sonra Mersin’e geldiğimizde sanığın kiralandığı dükkânın içerisinde 100-150 kadar satışa arz edilmiş CD olduğunu, dükkânın bir paravanla bölündüğünü, arka tarafta yatıp kalkacağı yeri olduğunu gördük. Otuz yıldır tanıdığım sanığın böyle canice bir suç işleyeceği kanaatinde değilim. Karadeniz kültüründe silah taşıma alışkanlığı vardır. Ancak ben sanıkta silah görmedim. Silah taşımasını gerektirecek husumeti olan bir olayı da yoktu” ,
Tanık Ş. Ş.; “M. A.’nın abisi T.ile dostluğumuz vardır. Sanığı ve eşini çocukluğumdan beri tanırım. 2001 veya 2002 yılında T. beni arayarak sanığın eşinin, kendi işyerinde çalışan Z. isimli bir şahısla ilişkisi olduğunu duyduklarını söyledi. Konuşmasından bu olaydan çok etkilendiği anlaşılıyordu. Ben Z. ismini ilk defa o zaman duydum ve işten çıkarmalarını tavsiye ettim. Daha sonra sanıkla Z.’in boşandıklarını duydum. Daha sonra Z.in birlikte kaçtığı Z.ile, evli olduğu dönemde de ilişkileri olduğuna dair dedikodular çıktı. Bu dedikodular sanığın ağırına gidiyordu ve sanığı çok rahatsız ediyordu. Artık toplumdan uzaklaşmak istiyordu. Sanığa çevreden uzaklaşmasının uygun olacağını söyledim. Hatta abisine de, O.’a psikolojik destek gerekebilir dedim. Sekiz yıl kaldığım Malatya’yı sanığa tavsiye ettim ve oraya gidebileceğini söyledim. Ancak o tarihlerde Mersinli olduğunu bildiğim ancak uzun süredir Didim’de kalan K.isimli şahıs da, hemşehrilerinin az olması nedeniyle dedikodunun az olacağı ve dedikodudan uzak kalacağı gerekçesiyle sanığa Mersin’i tavsiye etti. Bu konuşma hatırladığım kadarıyla 2002 yılında oldu. Z.’in Z.ile kaçtığı tarihten sonra görüştüğüm Z.’in babası İ. Y. bana; kızı Z.’in kendilerini çok üzdüğünü, bu işin artık namus davası olduğunu ve kendilerinin temizleyeceğini söyledi. Ben de bir daha böyle konuşma, zamana bırakalım, zaman her şeyin ilacıdır diye telkinlerde bulundum. Olay tarihinde sanığın abisi H.beni arayarak O.’ın Mersin’de bir olaya karıştığını ve Mersin’e gitmekte olduklarını söyledi. Ben de maktullerin vurulduğunu böylelikle öğrenmiş oldum. Olay tarihinden önce sanık ve arkadaşları ile görüştüğümde; sanığın, Mersin’e geleceğini ve CD üzerine işyeri açacağını, bazı kişilerle görüştüğünü duydum. Becerebilir misin diye sordum. Sanık; araştırdım, benim yapabileceğim en basit, en kolay iş bu demişti. Daha sonra Mersin’e geldiğini ve bir dükkân açtığını duydum. Ancak Mersin’e geldiği tarihten sonra sanıkla görüşmedim. Dolayısıyla Mersin’e ne zaman geldiğini ve işyeri açtığını bilmiyorum. Maktullerin vurulması nedeniyle cenaze için Marmaris’ten İzmir’e gittiğimde, Z.’in defni sırasında görüştüğüm kardeşi Y.; ‘geberdi kurtulduk’ dedi. Niye öyle söylüyorsun dediğimde; ‘abi, bilmiyorsun, bizi çok üzdü, insan içerisine çıkamaz hale geldik’ demişti. Hatta bir keresinde kardeşi O.’ın, Z. ve Z. ile kavga ettiğini ve O.’ın kolunun kırıldığını söyledi” ,
Tanık O. Y.; “Maktul Z.’in kardeşiyim. Ablam şiddetli geçimsizlik nedeniyle sanıktan boşandı. Boşandıktan yedi sekiz ay sonra bir gün F.B.arayarak Z.’nın annesi Hatice’nin benimle görüşmek istediğini söyledi. F., H.’yi benimle buluşturdu ve yanımızdan ayrıldı. H. bana; ablamın, oğlu Z.ile ilişkisi olduğuna dair şüphesi olduğunu anlattı. Önce nasıl olur diye sinirlendim. Sonra da F.’ı arayıp H. ile yaptığım görüşmeyi anlattım. Ablamın Z.ile önceden ilişkileri olup olmadığını anlamaya çalıştım. F.; ilişkileri olduğunu duyduğunu, ancak öncesini bilmediğini söyledi. Z.’i arayarak görüşmek istediğimi söyledim. Buluşunca durumu sordum. Önce inkâr etti. Daha sonra doğruladı. Nasıl yaparsın diye sinirlenmem üzerine; ‘benim özel hayatım’ dedi. Ben de sinirlenip bir iki yumruk vurdum. Bu sırada elimi duvara çarptım ve parmağım kırıldı. Olay sırasında ablam, bana anlatacağı başka şeyler olduğunu söyledi. Ertesi sabah arayarak, dokuz yaşlarında iken sanığın abisi H. tarafından iğfal edildiğini, sonraki tarihlerde, hatta evli iken de eylemlerini sürdürdüğünü söyledi. H.’in bu eylemlerinde ablamın rızası ile olup olmadığını bilmiyorum. Ablamın Z. ile kaçmasından sonra; F.P., R. P., S. Y. ve E.Y.; Hü.’in ablama, O.ile evli olduğu dönemde de tacizkar eylemlerde bulunduğunu gördüklerini söylediler. H...e konuşmak istedim. Ancak görüşemedim. Duyduklarımın yarattığı sinirle iş yerinde bulunan yeğenine vurdum. Z.’nın annesi de aynı işyerinde işçi olarak çalışıyordu. Bana; ‘haklı iken haksız duruma düşmeni istemem’ dedi. Sanık ile maktullerin vurulduğu tarihten onbeş yirmi gün öncesine kadar zaman zaman İzmir'de görüşürdüm. Birlikte büyüdük. Konuşmalarımızda ablam Z.’ten hiç bahsetmedim. O da konuşmadı. O günlerde ablam Z.’in Z.ile birlikte Mersin taraflarında olduğunu Tarsus’taki akrabalarım vasıtası ile duydum. Sanığın da bunu bildiğinden haberim olmadı. Sanıkla görüşmelerimizde Mersin tarafına gideceğine veya burada yeni bir iş kuracağına dair bir şey duymadım. Sanığın abisi H. ile birkaç sefer benim onu aramama, onun da beni aramasına rağmen buluşamadık. Ablamın kendisi tarafından iğfal edildiğine dair iddialarını kendisine söyleyemedim. Ancak ablam Z.’in bu olayların sorumlusu olarak Hüseyin’i gösterdiği ve onun tarafından iğfal edildiğine dair anneme mektup bıraktığını annemden duydum, fakat mektubu görmedim” şeklinde anlatımda bulunmuşlardır.
Sanık, aşamalarda özetle; “Z.ile evli idik. Dört yıl önce geçimsizlik nedeniyle boşandık. Boşandıktan beş altı ay sonra Z..ile Z.birlikte kaçıp evlendiler. Nereye gittiklerini öğrenemedim. Biz boşandıktan sonra Z. ile ağabeyimin pastanesinde çalışan Z.’nın, evliliğimizin devamı sırasında da ilişkisi olduğunu öğrendim. Bu dedikoduları sürekli duydum ve rahatsız oldum. Bu nedenle İzmir’den ayrılmak istedim. Abimin Didim’deki pastanesinin ortağı olan K.K.’ya sohbet sırasında Mersin’deki iş durumunu sordum. Mersin’de iş yeri açmak istersem bana yardımcı olacağını söyledi. Bunun üzerine olaydan iki ay önce dükkân ve ev kiraladım. CD satmaya başladım. Silah taşımam alışkanlık gereğidir. Olay günü alışveriş için olay yerinden geçiyordum. Maktullerin Mersin’de olduklarını bilmiyordum. Z.’nın silah taşıdığını biliyordum. O gün tesadüfen maktullerle karşılaştık. Eski eşim beni görünce; ‘terbiyesize bak, utanmadan karşımıza çıkıyor’ diye hakarette bulundu. Yanında bulunan Z. da bazı hareketler yaptı. Ceketini toplamaya, elini beline götürmeye çalıştığını fark ettim. Silah çekeceğini zannederek üzerimde bulunan ondörtlü tabir edilen silahı çıkardım. İçerisinde ondört tane mermi vardı. İki üç metre mesafeden Z.’ya ateş etmeye başladım. Kaç el ateş ettiğimi hatırlamıyorum. O sırada Z.bağırmaya ve konuşmaya devam ediyordu. Bana; ‘şerefsiz’ dedi. Bu nedenle kendime hâkim olamayarak ona da ateş etmeye başladım. Kaç el ateş ettiğimi hatırlamıyorum. İkisi de yere düştü. O sırada yerdeki çocuğu fark ettim. Çocuğu alıp oradan geçmekte olan bir polis ekibine teslim oldum” şeklinde savunmada bulunmuştur.
Haksız tahrik, 5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinde; “Haksız bir fiilin meydana getir¬diği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir, diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir.
Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder ki, bu durumda fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan bir fiil olmalı,
b) Bu fiil haksız bulunmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
d) Failin işlediği suç bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
f) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 sayılı Yasada, tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCY’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay Özel Ceza Dairelerince duraksamasız olarak sürdürülen uygulamaya göre; failin, ilk haksız hareketin mağdurdan veya maktulden kaynaklandığına ilişkin savunmasının aksinin ispatlanamaması durumunda “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca sanık yararına haksız tahrik hükümleri uygulanmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece ilk hükümde ve Özel Dairenin ilk bozma ilamından sonra kurulan ikinci hükümde, sanığın eylemlerini haksız tahrik altında gerçekleştirdiğine ilişkin bir değerlendirmede bulunulmadığı halde, Özel Dairenin ikinci bozma ilamından sonra, sanık müdafii tarafından temin edilen yeni tanıklar dinlenip, bu tanık beyanlarına dayalı olarak sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına karar verilmiştir.
Soruşturmanın başlangıcından beri dinlenen tanık ve şikâyetçi beyanları ile boşanma kararı birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, maktul Z.’e, evlilik birliğinin devam ettiği süre içerisinde kötü davrandığı, hatta maktulü dövdüğü, maktulün açtığı boşanma davasının sanık tarafından kabul edildiği ve mahkemece verilen boşanma kararının temyizden feragat üzerine kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece, beyanları haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına esas alınan ve sonradan dinlenen tanıkların, somut olaya veya maktuller arasında, maktul Z.ile sanığın evli oldukları dönem içerisinde de ilişki bulunduğuna ilişkin görgüye dayalı bir bilgileri bulunmamaktadır.
Sanık, açılan boşanma davasını kabul etmekle ve verilen boşanma kararını da temyiz etmemekle, maktul Z.ile olan bütün ilişkilerini sonlandırdığını ortaya koymakta, maktul Z. ile aralarında hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirecek nitelikte önceye dayalı hiçbir husumet bulunmamaktadır.
Maktullerin evlilikleri boşanma davasının kesinleşmesinden sonra gerçekleşmiş olup maktuller arasında, sanık ile maktul Z.’in evli oldukları süre içerisinde de duygusal ilişki bulunduğuna dair görgüye dayalı bir tanık beyanı veya somut bir delil bulunmamaktadır.
Bu durum karşısında sanığın maktullerden kaynaklanan haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek atılı suçu işlediğine yönelik sanık müdafiince Özel Dairenin ikinci bozma ilamından sonra bulunarak yerel mahkemeye getirilen ve dinlenmeleri sağlanan ve somut olay ile maktuller arasında, boşanma davasından önce de bir ilişki bulunduğuna ilişkin görgüye dayalı bilgileri bulunmayan tanık beyanları dışında somut delil bulunmamaktadır. Kaldı ki, aradan geçen zaman da nazara alındığında olayda sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanması koşullarının gerçekleşmediğinin kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli bulunduğundan, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Genel Kurul Üyesi ise; “sanığın eylemlerini haksız tahrik altında gerçekleştirdiği, bu nedenle isabetli olan yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği” görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.05.2010 gün ve 225-279 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, tutukluluk halinin incelenmesine yönelik olarak 01.02.2011, dosyanın esasına ilişkin olarak da 14.06.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.