Hukuk Genel Kurulu 2019/396 E. , 2022/891 K.
MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulüne ve HMK'nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine ilişkin hükmün davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Giresun ili Merkez ilçesi Çıtlakkale mahallesinde bulunan 478 ada 98 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, söz konusu taşınmazın bir kısmından yüksek gerilim hattı telleri geçirildiğini ve taşınmaza direk dikildiğini, geri kalan kısmın bu tellerin salınım payları nedeni ile değersizleştiğini, davalı kurum tarafından dava konusu yerin bir kısmına el atıldığını, kalan kısmının da gerek nakil hattından kaynaklanan ve gerekse tellerin salınım payından kaynaklanan değer düşüklüğüne uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 20.000TL'nin davacının hissesi oranında el atma tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 11.10.2016 harç tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini artırmıştır.
Davalı Cevabı:
5. Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; davanın hak düşürücü sürede açılmadığını, ayrıca, kesin hüküm, derdestlik ve husumet itirazlarının bulunduğunu bildirerek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
6. Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.10.2016 tarihli ve 2016/85 E., 2016/385 K. sayılı kararı ile; davalı tarafça her ne kadar dava konusu parsel hakkında daha önce kamulaştırma işlemi yapıldığı iddia edilmiş ise de dosyada bulunan 1988/390 E., 1988/433 K. sayılı dosyada yapılan incelemede kamulaştırma tebligatlarının tapu maliklerinden Ruhan Öktem'e tebliğ edildiği, mahkemece davaya konu taşınmazda yapılan keşif sonucu alınan 01.07.2016 tarihli raporda taşınmazın fındık bahçesi vasfında olduğunun kabul edildiği, emsallerle kıyaslanmak suretiyle eksik ve üstün yönlerinin açıklandığı gerekçesiyle davanın kabulüne, 478 ada 98 parsel yönünden 354.176TL kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, dava konusu taşınmazda teknik bilirkişilere ait 01.07.2016 tarihli rapor ve krokide gösterilen kırmızı renge boyalı 4.989,05 m2'lik kısım üzerinde daimi irtifak hakkının davalıya ait olduğunun tapuya şerh edilmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı idare vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
8. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 02.12.2016 tarihli ve 2016/67 E., 2016/67 K. sayılı kararı ile; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca açılan tescil davasında dava dilekçesi ile gerekçeli kararın ilgililere usule uygun olarak tebliğ edilmesi sebebiyle kamulaştırma işleminden haberdar olunduğu, ayrıca davacının taşınmazı tapu kaydındaki şerhi görerek satın aldığı hâlde bu tarihlerden itibaren Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesi gereğince 30 gün içerisinde kamulaştırma bedeline karşı bedel artırım davası açılmadığı, bu nedenle kamulaştırma işleminin ve bedelinin kesinleştiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davacının kamulaştırmasız el atma sebebiyle açtığı tazminat davasının reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 07.02.2019 tarihli ve 2017/23193 E., 2019/1536 K. sayılı kararı ile; “…Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre; dava konusu Giresun ili, Merkez, Çıtlakkale mahallesi 478 ada 98 parsel sayılı taşınmazın geldisi olan 363 ada 7 parsel üzerinden geçen 154 kV MCM çift devre Ordu-Giresun enerji nakil hattı sebebiyle 1984 tarihli kamu yararı kararına istinaden irtifak kamulaştırması yapıldığı, TEK Genel Müdürlüğü tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 17. maddesi uyarınca irtifak hakkının idare adına tescili istemi ile açılan Giresun Asliye Hukuk Mahkemesinin 1986/390 E. - 433 K. sayılı dava dosyasında 363 ada 7 parselin 5.630 m2’lik kısmında TEK lehine irtifak hakkı tesisi ile bu hakkın tapuya tesciline karar verilmesi üzerine irtifak hakkı şerhinin 27.07.1989 tarihinde tapuya işlendiği, davacı ...’ün 18.02.2005 tarihinde taşınmazı satış yolu ile edindiği, 01.07.2016 tarihli fen bilirkişi rapor ve krokisine göre 363 ada 7 parselden ifrazen oluşan 478 ada 98 parselin üzerindeki enerji nakil hattının irtifak alanının 4.989,05 m2 olarak tespit edildiği, ilk derece mahkemesince usule uygun bir kamulaştırma işlemi bulunmadığından davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı idare vekilinin istinaf başvurusu üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 17. maddesi uyarınca açılan tescil davasında dava dilekçesi ile gerekçeli kararın ilgililere usule uygun olarak tebliğ edilmesi sebebiyle kamulaştırma işleminden haberdar olunduğu, ayrıca davacının taşınmazı tapu kaydındaki şerhi görerek satın aldığı halde bu tarihlerden itibaren Kamulaştırma Kanununun 14. maddesi gereğince 30 gün içerisinde kamulaştırma bedeline karşı bedel artırım davası açılmadığından kamulaştırma işleminin ve bedelinin kesinleştiği gerekçesiyle kamulaştırmasız el atmadan kaynaklı tazminat istemli iş bu davanın hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 25. maddesi uyarınca hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi mal sahibi açısından usulüne uygun olarak yapılan tebligatla başlar. Aynı yasanın 13. maddesi gereğince mal sahibine noter aracılığı ile tebligat yapılması zorunludur.
Yapılan incelemede; dava konusu taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin noter tebligatlarının tümünün aynı adrese (Çıtlakkale mahallesi/Giresun) çıkartıldığı, kamulaştırma tarihindeki maliklerden Türkmen Saraçoğlu, İbrahim Lütfi, Arif Hikmet, Ahmet Reşat, Seher ve Osman Nuri Pamukoğlu'na çıkartılan noter tebligatlarının bila tebliğ iade edildiği, Arif Hikmet Çakır, Bekir Külünkoğlu ve Hasan Hüseyin Külünkoğlu'na çıkartılan noter tebligatlarının ise kime tebliğ edildiği anlaşılamadığından usulsüz olduğu, usulüne uygun kamulaştırma tebligatı yapılmamış kişi açısından kamulaştırma işlemi başlamayacağı gibi taşınmazın hükmen idare adına tescili için 17. madde uyarınca açılan davada yapılan tebligatların kamulaştırma işleminin tebliği yerine geçmeyeceği, tapuda ferağ verilmediği ve kamulaştırma bedelinin ödendiğine dair herhangi bir belge de ibraz edilemediğinden kesinleşmiş bir kamulaştırma işleminin varlığından söz edilemeyeceği, 13.03.2015 gün ve 29294 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Anayasa Mahkemesinin 13.11.2014 gün ve 2013/95-2014/176 sayılı kararın 14.09.2015 günü yürürlüğe girmesi ile, 6487 sayılı Yasanın 22. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 7. maddesi iptal edildiğinden somut olayda bu maddenin uygulanmasının da mümkün olmadığı, bu itibarla ilk derece mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararın yerinde olduğu anlaşıldığından davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği halde yazılı şekilde davanın reddine dair yeniden esas hakkında hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 19.03.2019 tarihli ve 2019/887 E., 2019/1376 K. sayılı kararı ile; davacının taşınmazı tapu kaydındaki şerhi görerek satın aldığı hâlde bu tarihten itibaren Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesi gereğince 30 gün içerisinde kamulaştırma bedeline karşı bedel artırım davası açılmadığından kamulaştırma işleminin ve bedelinin kesinleştiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmazın irtifak kamulaştırma işleminin kesinleşip kesinleşmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nu yürürlükten kaldıran ve 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun ilgili hükümlerinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
15. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 05.05.2001 tarihinde 4650 sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi 25/1. maddesinde 'Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işlemi mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılan tebligatla başlar' hükmü öngörülmüş; 14. maddesinde ise, taşınmaz mal sahibi, zilyet ve diğer ilgililer yönünden 30 günlük dava açma süresinin, noter vasıtasıyla tebligat yapılmış olanlar hakkında tebliğ tarihinden, tebligat yapılamayanlar hakkında noter tebligatı yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilân tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı hüküm altına alınmıştır.
16. Kanun koyucunun kamulaştırmada özel bir önem gösterdiği tebligatın ne şekilde yapılacağı 13. maddede açıklanmış, prensip itibariyle doğrudan doğruya ve mal sahibinin tespit olunan adresine noter vasıtasıyla tebligat yapılması esası kabul edilmiştir. İdare tarafından noter vasıtası ile yapılacak olan tebligata; kamulaştırması kararlaştırılan taşınmazın kamulaştırılmasına esas uygun ölçekli bir plan ya da krokisi, kamulaştırma kararı, idarece takdir olunan kıymeti, kamulaştırma karşılığının veya ilk taksidinin milli bankalardan birine hak sahibi adına yatırıldığına dair belge, kamulaştırmanın hangi idare yararına yapıldığı ve açılacak davalarda husumetin kime yöneltileceği hususlarına ilişki belgeler eklenmelidir.
17. Burada noter kanalı ile çıkarılan tebligatın, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre mal sahibine tebliğ edilmesi gerektiği; aksi hâlde tebligatın geçersiz olacağı ve dava açma için zorunlu olan 30 günlük hak düşürücü sürenin mal sahibi yönünden başlamayacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
18. Bu hâliyle mal sahibi yönünden açılacak davalarda, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin başlangıcında ilke olarak tebliğ tarihinin esas alınması gerektiği açıktır. Anılan ilkeye tek istisna Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 24.06.1994 tarihli ve 1993/3 E., 1994/2 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı ile getirilmiştir. Anılan kararda, mal sahibine daha önce kamulaştırma işlemi ile ilgili yasaya uygun bir bildirim yapılmamış olması hâlinde, Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesinde öngörülen 30 günlük hak düşürücü sürenin tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihte başlayacağı benimsenmiştir.
19. Açıklanan yasal durum çerçevesinde; mal sahibi takdir edilen bedele ve maddi hatalara karşı kamulaştırma işlemi tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden, yasaya uygun bir tebligat yapılmamış ise tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihten itibaren ancak 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde dava açabilecektir.
20. Bu aşamada 6487 sayılı Kanunun 22. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa eklenen Geçici 7. maddesine değinmek gerekmektedir. Geçici 7. madde “Mülga 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı İstimlak Kanununun 16 ve 17 nci maddeleri ile 2942 sayılı Kanunun mülga 16 ve 17 nci maddeleri uyarınca mahkemelerce idare adına tescil kararı verilen kamulaştırmalarda tebligatlar ve diğer kamulaştırma işlemleri tamamlanmış sayılır. Bu kamulaştırma işlemleri sebebiyle hiçbir hak ve alacak talebinde bulunulamaz; kamulaştırmaya veya bedeline karşı itiraz davaları açılamaz; açılmış ve devam eden davalar bu madde hükmü uygulanarak sonuçlandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, Anayasa Mahkemesinin 13.11.2014 tarihli ve 2013/95 E., 2014/176 K. sayılı kararı ile Geçici 7. maddenin iptali ile iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine ilişkin kararı 13.03.2015 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Dolayısıyla anılan madde hükmünün somut olayda uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
21. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri ışığında somut olay incelendiğinde, dava konusu 478 ada 98 parsel sayılı taşınmazın geldisi olan 363 ada 7 parsel sayılı taşınmaz üzerinden geçen enerji nakil hattı nedeniyle 1984 tarihli kamu yararı kararına istinaden irtifak kamulaştırması yapıldığı, maliklere noter aracılığı ile tebligat gönderildiği, kamulaştırma tarihindeki maliklerden Türkmen Saraçoğlu, İbrahim Lütfi, Arif Hikmet, Ahmet Reşat, Seher ve Osman Nuri Pamukoğlu'na çıkartılan noter tebligatlarının bila tebliğ iade edildiği, Arif Hikmet Çakır, Bekir Külünkoğlu ve Hasan Hüseyin Külünkoğlu'na çıkartılan noter tebligatlarının ise kime tebliğ edildiğinin anlaşılamadığı, TEK Genel Müdürlüğü tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun (mülga) 17. maddesi uyarınca irtifak hakkının idare adına tescili istemi ile açılan davada, Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/390 E., 1988/433 K. sayılı kararı ile 363 ada 7 parsel sayılı taşınmazın 5630 m2’lik kısmında TEK lehine irtifak hakkı tesisi ile bu hakkın tapuya tesciline karar verilmesi üzerine, 27.07.1989 tarihinde irtifak hakkı şerhinin tapuya işlendiği, davacı ...’ün de dava konusu 478 ada 98 parsel sayılı taşınmazı satış suretiyle 18.02.2005 tarihinde temlik aldığı anlaşılmaktadır.
22. Bu durumda kamulaştırma tarihindeki taşınmaz maliklerine (Ruhan Öktem hariç) usulüne uygun kamulaştırma işlemi tebliği yapılmadığı, tapuda ferağ verilmediği, kamulaştırma bedelinin ödendiğine ilişkin belge ibraz edilemediği, ayrıca şerhi görerek satın alma olgusunun tebliğ veya ferağ niteliğinde bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, davacı açısından kesinleşmiş bir kamulaştırma işleminden söz etmenin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacının iddiasının kamulaştırmasız el atma olarak değerlendirilmesi durumunda davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığı, somut olaydaki aşamalar değerlendirildiğinde idarenin kamulaştırma işlemlerine giriştiği, tebliğler yaptığı, irtifak hakkının tescil edilmiş olduğu, dolayısıyla davanın kamulaştırma bedelinin tespiti davası olarak açıldığının kabulü gerektiği, bedel artırım davası bakımından da davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığı, bu nedenle direnme kararının gerekçesi düzeltilmek suretiyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
24. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
25. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 14.06.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Davaya konu edilen elektrik iletim hatlarının geçirilmesi için idarece kamulaştırma işlemlerine 1984 yılında başlanmış, aşamalarda kamulaştırma hükümleri doğrultusunda maliklere tebligatlar yapılmaya çalışılmış tebligat örnekleri dosyaya gelmiştir. Sonrasında 1988 yılında verilen tescil kararı ile kamulaştırmaya konu irtifak hakkı 1989 yılında tapuya tescil edilmiştir. Davacının bu yeri önceki maliklerden satın aldığı tarih ise bundan çok sonra olmak üzere 18.02.2005’tir. Bu durumda davacı taşınmazda irtifak hakkı tesis edilmiş iken taşınmaza malik olduğundan ediniminin kapsamı irtifak hakkının varlığını da kapsamaktadır.
Taşınmazı irtifak hakkı tescilli iken satın alan kişinin ödediği taşınmaz bedelinin de irtifak hakkından doğan değer düşüklüğü ölçüsünde gerçek bedelden daha düşük olacağı açıktır. Diğer bir ifadeyle bu satım sırasında irtifak hakkından doğan değer düşüklüğüne alıcı davacı değil, satıcı üçüncü kişi önceki malikler katlanmış durumdadır.
Taşınmazı irtifak hakkı tescilli iken satın alan kişinin öncesinde geçirilen iletim hatları nedeniyle mülkiyet hakkına kamulaştırmasız bir el atma bulunduğundan da söz edilemez.
Davacı taşınmazı irtifak hakkı henüz tescil edilmeden almış olsa idi kamulaştırmasız el atmanın varlığı hâlinde el atma ve zarar kendi mülkiyet hakkı kapsamında gerçekleşeceğinden tazminat isteyebilecek olsa da somut olayda bu durum gerçekleşmiş değildir.
Kamulaştırmasız el atma hükümleriyle bakıldığında yukarıda açıklanan nedenlerle el atmadan kaynaklanan iddia olunan zarar, davacının mülkiyet hakkı kapsamında ve davacı uhdesinde gerçekleşmediğinden davacının aktif dava ehliyeti yani davacı sıfatı bulunmamaktadır.
Konuya kamulaştırma hükümleriyle de bakmak gerekir. İdarece yapılmış olan kamulaştırma işlemleri 2001 yılından önce gerçekleşmiştir. 4650 sayılı kanunla 2001 yılında yapılan Kanun değişiklikleri ile kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırma konusu hakkın tescili için dava açılması gerekmekte ise de bu değişiklikten önceki hükümlere göre kamulaştırma tebliği ile idari yargıda kamulaştırmanın iptali için adli yargıda ise bedel artırımı için malikin dava açma hakkı vardır.
Değişiklik öncesi hükümlerle değerlendirildiğinde malik için kamulaştırma tebliğle başlar. Kamulaştırma işlemleri 2001 değişikliklerinden önce başlamış ise tebliğ sonra yapılmış olsa bile kamulaştırma işlemlerinin önceki hükümlere göre tamamlanması gerekir. Bu durumda davacının taşınmazı satın aldığı maliklere öncesinde tebliğ yapılmamış olsa bile tebliğden itibaren 30 gün içinde bedele ilişkin olarak açılacak olan dava kamulaştırma bedelinin artırılması davası olacaktır. Bu kişiler henüz bedel artırım davası açmadan önce kamulaştırmaya konu irtifak hakkı tescil edilmiş hâlde bu taşınmazı sattıklarından bedel artırım davası açma hakkının da irtifak hakkının tescil edildiği tarihte taşınmaza malik olan ve bu tescil ile mülkiyet hakkı kısıtlanan satıcı maliklere ait olduğunun kabulü gerekir.
Kamulaştırma hükümleriyle bakıldığında da bedeli ödenmemiş irtifak hakkına katlanmak durumunda kalan kişiler taşınmazı satın alan davacı değil, taşınmazı irtifak hakkıyla yükümlü olarak satmak durumunda kalan önceki maliklerdir. Şayet bu kişiler için geçerli biçimde kamulaştırma tebliğleri yapılmamış ise doğan zarar da bu önceki malikler uhdesinde gerçekleşmiş olacaktır. Bu durumda kamulaştırma bedelinin artırılması davası bakımından davacılık sıfatı da davacıya ait olmayıp taşınmazı satın aldığı kişilere ait olacaktır.
Özetlemek gerekirse davacı iddiası kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası olarak da değerlendirilse, kamulaştırma bedelinin artırılması davası olarak da değerlendirilse davacının aktif dava ehliyeti yani davacı sıfatı bulunmamaktadır.
Dava kamulaştırmasız el atma nedeniyle değerlendirilse dahi davacının, davacılık sıfatı ve aktif dava ehliyeti yok ise de somut olaydaki aşamalar değerlendirildiğinde idare kamulaştırma işlemlerine girişmiş, tebliğler yapmış sonrasında mahkeme kararına da dayalı olarak kamulaştırma işlemlerine konu irtifak hakkı tescil edilmiş olduğundan bu davanın kamulaştırma bedelinin tespiti davası olarak açıldığının kabulü gerekmektedir. Bedel artırım davası bakımından davacı sıfatı bulunmadığından davanın aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle reddi gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece davanın reddine karar verilmesi sonucu itibarıyla doğru olmuştur. Bu durumda direnme hükmünün gerekçesi düzeltilerek onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan özel daire bozma kararı yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.