Hukuk Genel Kurulu 2019/794 E. , 2022/896 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “ortak olunmadığının tespiti ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438/2 maddesi gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; davalıların her istendiği an geri ödeneceği ve yatırılan paralar karşılığı yüksek kâr payı verileceği garantisiyle binlerce kişiden para topladıklarını, bu kapsamda müvekkilinden de “hisse senedi devir ve kabul sözleşmesi” başlıklı belge karşılığında 03.08.2000 ve 10.08.2000 tarihinde toplam 84.000,00 DM alındığını, ancak müvekkilince istenmesine rağmen alınan paranın geri ödenmediğini, davalıların eylemlerinin hukukî dayanağının bulunmadığını, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK), Bankalar Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu hükümlerinin ihlâl edildiğini, anılan kanunlar uyarınca müvekkilinin şirket ortağı olmadığını ve davalıların sebepsiz zenginleştiklerini, şirket yönetim kurulu üyelerinin yürütülen bu faaliyetler nedeniyle defalarca yargılandıklarını ve mahkum edildiklerini, yapılan bu yargılamalar neticesinde şirket defterlerinde bulunan kayıtların gerçeği yansıtmadığının tespit edildiğini, 6762 sayılı TTK'nın 336. maddesi uyarınca yönetim kurulu başkanı olan davalı ...'ın da sorumlu olduğunu ileri sürerek geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine, kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğüne, 84.000,00DM (42.948,52Euro) karşılığı 84.509,80TL alacağın faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalılar vekili; davacının müvekkili şirketin ortağı olduğunu, bu ortaklığın mevzuata uygun ve geçerli bir ortaklık niteliğinde bulunduğunu, müvekkili şirketin Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) kaydında olan, bu kurul ve diğer ilgili tüm resmî makamlar ile özel denetçiler tarafından faaliyetleri denetlenen çok ortaklı halka açık anonim şirket olduğunu, 6762 sayılı TTK'nın 329. ve 405. maddeleri gereğince anonim şirket ortaklarının sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemeyeceklerini, müvekkili şirketin tasfiye hâlinde olmadığını, ayrıca zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. 1. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 25.09.2012 tarihli ve 2010/608 E., 2012/359 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiş; davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.03.2013 tarihli ve 2012/19028 E., 2013/6360 K. sayılı kararı ile eksik araştırma yapıldığı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
6. 2. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 30.01.2014 tarihli ve 2013/534 E, 2014/78 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak, davacının davalı şirkette geçerli bir ortaklığının olduğu ve 6762 sayılı TTK hükümlerine göre sermaye olarak verdiğini geri isteyemeyeceği, davalı ...'ın davacının iradesini fesada uğratacak, haksız fiil teşkil edecek bir eylemi bulunduğunun yasal delillerle ispatlanamadığı, davalılar hakkında dolandırıcılık veya başka bir eylem teşkil edebilecek olan haksız fiil sorumluluğundan dolayı yapılmış herhangi bir ceza soruşturması ve kovuşturmasının olmadığı ve haksız fiil teşkil edecek nitelikteki eylemlerin davacı tarafça yasal delillerle ispatlanamadığı, kaldı ki davalıların eylemi haksız fiil olarak kabul edilse bile davalıların usulüne uygun zamanaşımı def'înde bulundukları, davacının davalı şirkete ortak yapıldığı 03.08.2000 tarihinin haksız fiil tarihi sayılacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29.05.2015 tarihli ve 2014/15310 E., 2015/7246 K. sayılı kararı ile; “…Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tesbiti, hukuka aykırı şekilde kurulan yatırım ilişkisinin hükümsüzlüğü ve davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadı istemine ilişkindir.
Dairemizden geçen emsal dosyalardan anlaşılacağı üzere, davalı şirket hakkında düzenlenen SPK raporlarında, hisse senetlerinin izinsiz halka arz edildiği, sermaye artırım kararı verilmesine ilişkin genel kurul toplantısından önce halka arz işlemine başlandığı, Yimpaş Grubu şirketleri tarafından yasal kayıtlara aktarılması zorunlu hususların yerine getirilmediği, muhasebe kayıtlarında gerçeğe aykırı kayıtlar bulunduğu, kar ve zarar kalemlerinin gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu, hisse devir sözleşmelerinde bazı kişilerin ortaklık pay defterinde gözükmediği, kanun dışı yollardan para toplandığı belirtilmiş, bu kapsamda içinde davalı şirket yöneticisinin de bulunduğu sanıklar hakkında Yozgat 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2006/253 Esas sayılı davasında ihraç edilecek hisse senetlerinin SPK'ya kaydettirilmesi aşaması tamamlanmadan halka arz işlemine başlandığı, pay bedellerinin usulsüz tahsil edildiği belirlenerek mahkumiyet kararı verilmiş, Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin 13.06.2007 tarihli ilamı ile onanmış, Yozgat 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2006/121 Esas sayılı dosyasında SPK'dan izin alınmadan hisse senetleriyle ilgili aracılık faaliyetinde bulunulduğu iddiasıyla dava açılmış, sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararları Yargıtay 7. Ceza Dairesi'nin ilamı ile zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmış, yine usulüne uygun olarak defterlerin tutulmaması nedeniyle davalı şirket yöneticisi hakkında mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmıştır.
Taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşme ehliyeti, hukuka, ahlaka, adaba uygunluk, ifa imkansızlığının bulunmaması, irade ile beyan arasında uyum, geçerlilik şeklinin arındığı hallerde bu şekle uygunluk gerekmekte olup, bu unsurlardan birinin eksikliği halinde ortada irade açıklaması bulunmasına rağmen, bu irade bir borç doğurmayacaktır. (Bkz. Prof Dr. Ahmet Kılıçoğlu Borçlar Genel Hukuku Genel Hükümler, 2. baskı, sayfa 50)
Mülga 818 sayılı BK'nın 28. maddesine göre hile, diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran ya da bu düşünceyi güçlendiren gerçeğe aykırı eylem ve davranışları ifade eder. Hile nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için kişide aldatma kastının bulunması gerekir. Buna göre kişinin ileri sürdüğü ya da açıklanan zorunluluğu bulunmadığı halde susmuş olduğu nitelikler, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etme veya sözleşme düşüncesini pekiştirme amacıyla ortaya konulmuş olmaktadır. Kişi bu eylem ve davranışlarda bulunmasaydı diğer tarafın bu sözleşmeyi yapmayacağı bilinç ve düşüncesinde olmalıdır. Aldatma kastında, kişiyi gerçek dışı eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle sözleşme yapmaya ikna etme düşüncesi vardır. Bir başka ifadeyle, sözleşmenin yapılması ile aldatma eylemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Hileye uğrayan kişinin iradesi sakatlanmıştır. Bu nedenle sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir. Sözleşmenin iptali halinde tarafların aldıklarını iade yükümlülüğü doğacaktır.
Somut olayda, mahkemece uyulan bozma ilamına istinaden alınan ek bilirkişi raporu doğrultusunda yukarıda yazılı gerekçe ile tüm davalılar hakkında dava ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiş ise de, öncelikle davacının sahih bir şekilde davalı şirkete ortak olup olmadığının belirlenmesi gerektiğinden mahkemece bilirkişi kuruluna davalının tüm ticari defter ve kayıtları ve ayrıca hisse devir tarihlerinden dava tarihine kadar davalı şirketin yapmış olduğu genel kurullara ait tutanaklar ve hazirun cetvelleri incelettirilmek suretiyle davacıya verilen hisse senedinin bir değerinin bulunup bulunmadığı, bu hisselerin davalı şirketin sermayesinde temsil edilip edilmediği, davacının hisse devir aldığı şirketlerin devir tarihi itibariyle davalı şirkette ortak olup olmadığı, genel kurullarda sermayenin ne şekilde temsil edildiği hususlarının yeterince ve denetime elverişli bir şekilde açıklığa kavuşturulması gerektiği açıktır. Bu bağlamda mahkemece davacının hisse devraldığı şirketlerin paylarının davalı şirketin sermayesi içinde temsil edilip edilmediği, hisse devreden şirketlerin devir tarihi itibariyle hisselerini devrettiği şirketin ortağı olup olmadığı yeterince incelenmediği gibi, davalı şirketin sicil dosyaları tümü ile dosyaya ibraz edilmediğinden belirtilen hususun denetimi de yapılamamıştır.
Nitekim Dairemizden geçen emsal dosyalarda, Dairemizin bozma ilamına benzer bozma ilamları sonrası alınan bilirkişi kurulu raporlarında şirket muhasebe kayıtlarında davacının pay sahibi olduğuna ilişkin bir kayda rastlanılmadığı, defterlerin mevcut durumu nazara alındığında pay sahipliği durumunun şirket kayıtlarından tespit edilemeyeceği belirlenmiştir.
Bu itibarla, mahkemece bilirkişi kuruluna, davalının tüm ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılarak, davalı şirketin devir tarihleri itibariyle sicil dosyaları ile davalı şirket yöneticileri hakkındaki ceza dosyalarının birer suretleri getirtilerek, davacıya devredilen hisselerin davalı şirketin sermayesinde temsil edilip edilmediği, davacının söz konusu hisseleri devraldığı şirketlerin devir tarihi itibariyle davalı şirketlere ortak olup olmadığı, genel kurullarda sermayenin ne şekilde temsil edildiği hususları açıklığa kavuşturularak, bu inceleme sonucunda davacının ortaklığının sahih olmadığı anlaşıldığı taktirde davacının zararından davalıların haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durularak, haksız fiil, hile ve aldatma olgusunun tespiti yapılırken de yukarıda bahsi geçen SPK, TBMM ve MASAK raporları, davalı şirketin yöneticileri hakkındaki ceza dosyaları, bu dosyalardaki tanık beyanları da nazara alınarak, her bir davalının hukuki durumu buna göre tayin ve takdir edilerek, sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken belirtilen yönler yeterince tartışılmadan düzenlenen bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. 1. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 24.03.2016 tarihli ve 2015/937 E. 2016/355 K. sayılı kararı ile direnme kararı verilmiş; davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31.01.2019 tarihli ve 2017/11-149 E., 2019/49 K. sayılı kararı ile direnme kararının usulden bozulmasına karar verilmiştir.
9. 2. Yozgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 05.07.2019 tarihli ve 2019/84 E., 2019/473 K. sayılı kararı ile; usul bozmasına uyularak, davacının davalı şirkete ortak olduğu, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 405/2 maddesi gereğince anonim şirketlerde pay sahiplerinin şirketten payını talep edemeyeceği, bu nedenle davalı şirkete ortak olan davacının payını talep edemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı ile davalı şirket arasında sahih bir ortaklık ilişkisinin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının davalılar tarafından tahsil edilen paranın istirdadını talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
14. Mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez. Başka bir deyişle mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar, direnme kararı olmayıp bozmaya eylemli uyma sonucunda verilen yeni hüküm olarak kabul edilir.
15. Somut olayda ise Özel Dairece, davacının zararından davalıların haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durulmak suretiyle SPK, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ve Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) raporları, davalı şirketin yöneticileri hakkındaki ceza dosyaları, bu dosyalardaki tanık beyanları da nazara alınarak sonucuna göre bir karar verilmek gerektiği gerekçesiyle mahkemenin kararı bozulmuştur. Mahkemece bozma kararı sonrasında; SPK, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), TBMM raporları ile davalı şirketin yöneticileri hakkındaki ceza dosyaları, bu dosyalardaki tanık beyanları araştırılarak bunlar nazara alınmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
16. Açıklanan bu maddi ve hukukî olgulara göre, mahkemece önceki kararda direnildiği belirtilmiş ise de; esasen Özel Dairenin bozma kararında belirtilen şekilde dava konusu ortaklık ilişkisi konusunda araştırma ve değerlendirme yapmak suretiyle bozma kararında belirtilen hususlar yerine getirilmiştir. Bu hâliyle verilen direnme kararının gerçekte bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm niteliğinde olduğu açıktır.
17. Hâl böyle olunca; mahkemece verilen bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir. Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.