Ceza Genel Kurulu 2017/784 E. , 2021/390 K.
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 17. Ceza Dairesi
Sanık ...'ın hırsızlık suçundan iki kez olmak üzere TCK'nın 142/1-e, 143, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezaları ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına ilişkin ... 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.04.2014 tarihli ve 4-234 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 17. Ceza Dairesince 23.11.2016 tarih ve 18542-12262 sayı ile;
'Sanığın 25.08.2013 tarihinde M. Aksoy Caddesi üzerinde müştekiye ait park hâlinde bulunan BMC marka çekici ... makinesinden; 11.09.2013 tarihinde...Caddesi üzerindeki inşaat alanında müştekiye ait bulunan ekskavatör ... makinesinden mazot çalma biçimindeki eylemleri nedeni ile,
1- Hırsızlık eylemlerinin gerçekleştiği semt ve mahallelerin farklı olması,
2- Hırsızlık konusu mazotun çalındığı araçların marka ve modelleri, nitelikleri ve plakalarının farklı olması,
3- Araçlar üzerinde aynı müştekiye ait olduklarını gösterir şekilde amblem veya yazı bulunduğuna dair dosyada mevcut olan tutanaklarda bilgi bulunmaması,
4- Sanığın savunmalarında da araçların aynı müştekiye ait olduğunu bilerek suçları işlediğine ilişkin anlatımın bulunmaması nedenleri ile 5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesi kapsamında sanığın aynı mağdura karşı bir suç işleme kararı kapsamında eylemlerini gerçekleştirmediğinin anlaşılmasına göre, tebliğnamedeki eylemlerin zincirleme suç kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.' açıklamasıyla, TCK'nın 53. maddesinin uygulanması yönünden eleştirilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.12.2016 tarih ve 214968 sayı ile;
'...TCK'nın 43. maddesi hükmüne bakıldığında;
'(1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/6 md.) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
(2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.'
Düzenlemesi yer almakta olup maddenin bu metnine göre, hırsızlık suçlarının maddede istisna olarak sayılan suçlar kapsamı dışında mütalaa edilmesine yasal bir engel bulunmadığı görülmektedir. Ancak burada çözümlenmesi gereken birinci sorun, zaman fasılası olarak iki eylem arasındaki 15 günlük sürenin makul sayılıp sayılamayacağı hususudur. 25.08.2013 tarihi ile 11.09.2013 tarihi aralığındaki 15 güne tekabül eden süre, makul bir süre olarak kabul edilmelidir. Nitekim benzer bir olayda, Yargıtay 17. Ceza Dairesi, yakın tarihte 21.11.2016 günlü ve 9157-9782 sayılı kararıyla aynı inşaattan 14 gün arayla yapılan hırsızlığı iki ayrı suç sayan kararına karşı, eylemlerin 43. madde kapsamında kaldığı gerekçesine dayanan Başsavcılığımız itirazını kabul etmiştir. Diğer Yüksek Dairelerin uygulamaları da bu yöndedir. Çözülmesi gereken diğer sorun ise, aynı müştekiye ait araçların üzerinde aynı kişiye veya şirkete ait olduğunu gösteren bir ibarenin bulunmasının veya araçların aynı yerde bulunmasının gerekli olup olmadığı ile sanığın bu araçların aynı kişiye ait olduğunu fiilden önce bilmesinin 43. madde hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına etkisidir. Zincirleme suç hükümlerini düzenleyen Yasa maddesinde böyle bir kıstas bulunmamaktadır. 'Bir suç işleme kararının icrası' saptanırken, her suç çokluğunda fiillerin işleniş biçimlerindeki benzerlik ya da tekdüzelik, benzer fırsatları değerlendirme, yasa sistematiğine göre suçla korunan hukuki yarar, cürmi davranışın yöneldiği maddi konu olan kişi veya şeyin özellikleri, suçlar arasındaki zaman aralığı dikkate alınmalıdır. Somut olayımızda da, sanık aynı suç işleme kararıyla aynı tarz yöntemle aynı kişiye ait aynı nitelikteki iki ayrı ... makinesinden aynı tür malzemeyi 15 gün aralıklarla çalmıştır. Failin, araçların aynı kişiye ait olduğunu bilmesi veya bilmesinin beklenmesi sübjektif bir kıstas olup yasada yer almamaktadır. Aksini kabul hâlinde, aynı müştekiye ait ilçenin farklı noktalarında park hâlinde bulunan 100 ayrı ... makinesinden bir kaç gün arayla mazot çalınması durumunda 100 ayrı hırsızlık suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi sonucu çıkacaktır.' düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 01.03.2017 tarih ve 111-2433 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin Özel Dairece reddine karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme hırsızlık suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; şikâyetçiye ait araçlardan farklı zamanlarda gerçekleştirdiği hırsızlık eylemleri nedeniyle sanık hakkında hüküm kurulurken, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle mi yoksa iki ayrı hırsızlık suçundan mı uygulama yapılarak ceza verilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Mağdur ...’in, 25.08.2013 tarihinde geceleyin ikametinin karşısında park hâlinde bulunan tır çekicisinden mazot çalındığı yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlanıldığı, tahkikat devam ederken mağdurun 11.09.2013 tarihinde gece bir vakitte...Caddesi üzerinde bulunan inşaat alanındaki ... makinesinin de yakıt tankının kırılarak mazot çalındığını beyanla aynı gün saat 17.25 sıralarında yeniden polis merkezine müracaat ettiği,
28.08.2013 tarihli olay yeri inceleme raporunda; suça konu 22 RK 153 plakalı dorsenin bağlı bulunduğu 22 FA 050 plakalı tır çekicisinin, sağ ön tekerlek arka kısmında bulunan yakıt deposu kapağının iç kısmının zorlama nedeniyle iki parçaya ayrılmış olduğunun tespit edildiği,
CD inceleme tutanağında; 25.08.2013 tarihinde saat 03.28 sıralarında Hyundai marka, Accent model, beyaz renkli ve sağ stop lambası yanmayan bir aracın 22 FA 050 plakalı çekicinin yanına gelerek durduğu, araçtan inen erkek bir şahsın çekicinin yakıt deposunun olduğu tarafa doğru yöneldiği, saat 03.32 sıralarında kendi aracının bagajından iki adet bidon çıkartarak yakıt deposunun yanına bıraktığı ve yere çömelip yakıt deposuyla uğraştığı, daha sonra bir bidon daha getirerek doldurmuş olduğu bidonlarla birlikte saat 03.57 sıralarında olay yerinden uzaklaştığı, olayın gece vakti meydana gelmesi, olay yerinin kamera açısına uzak olması nedenleriyle şahsın eşkal bilgilerinin ve aracın plakasının tespit edilemediğinin bildirildiği,
11.09.2013 tarihli tutanağa göre, mağdurun beyanı doğrultusunda 11.09.2013 tarihinde gerçekleşen mazot hırsızlığı ile ilgili olarak Mobese kayıt sisteminde yapılan incelemede saat 03.04 sıralarında ...Cami yanında bulunan mobese görüntülerinde...Caddesi üzerinden Yıldırım Büfe istikametine doğru daha önceki mazot hırsızlığı olayında kullanıldığı değerlendirilen Hyundai marka, beyaz renkli, sağ stop lambası yanmayan bir aracın geçtiği, aynı cadde üzerinde birkaç sefer dönüş yapan aracın saat 03.22. sıralarında suça konu ... makinesinin bulunduğu Beyaz Sokak’a giriş yaparak bu sokak üzerinde aracı park ettiği, on dakika sonra sokaktan ayrıldığı, aynı gün 00.00 ile 06.00 saatleri arasında bahse konu araç haricinde Beyaz Sokak üzerinde başka bir aracın bekleme yapmadığının tespit edildiği,
Araç arama tutanağında; kamera kayıtlarının incelenmesinde mağdura yönelik hırsızlık olaylarını gerçekleştiren şahıs tarafından kullanıldığı tespit edilen beyaz renkli, Hyundai marka ve sağ stop lambası yanmayan aracın tespitine yönelik yapılan çalışmalar sonucunda bahse konu aracın 34 YN 2836 plakalı araç olup sanık ... tarafından kullanıldığı, uzaktan izlenmek suretiyle takip edildiğinde araç içerisinde plastik bidonlar olduğunun görüldüğü, çevrede yapılan araştırmada, sanık ...’ın, otobüs ve minibüs şoförlerine bidonlar içerisinde mazot sattığı bilgisinin edinilmesi üzerine 11.09.2013 tarihinde saat 15.50 sıralarında sanığın ikametinin önünde park hâlinde bulunan 34 YN 2836 plakalı araçta arama yapıldığı, arka koltuk üzerinde bir adet kalın demir boru ile bagaj kısmındaki paspasın altında yaklaşık iki metre uzunluğunda üzerinde mazot kokusu bulunan plastik hortumun ele geçirildiği, bagajdan yoğun bir mazot kokusu geldiği, 12.09.2013 tarihinde sanığın kendiliğinden polis merkezine gelerek teslim olduğu bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmıştır.
Mağdur ... aşamalarda; 22.08.2013 tarihinde, şirketi adına kayıtlı olan BMC marka ve 22 FA 050 plakalı çekici ile bu çekiciye bağlı bulunan 22 RK 153 plakalı dorseyi ikametinin karşısında bulunan boş arsaya park ederek yazlığa gittiğini, 27.08.2013 tarihinde ikametine geri döndüğünde çekicinin mazot deposu kapağının yerde ve kırık vaziyette olduğunu görünce yaptığı kontrolde deponun tamamen boşaltılarak yaklaşık 250-300 litre civarındaki mazotunun çalındığını, yerde mazot kalıntılarının bulunduğunu tespit ettiğini, ikametinde bulunan güvenlik kameralarını incelediğinde 25.08.2013 tarihinde gece saat 03.30 sıralarında beyaz bir araçtan inen erkek bir şahsın çekiciden mazot çaldığını ve bidonlara doldurduğunu gördüğünü, bu olayla ilgili tahkikat devam ederken 11.09.2013 tarihinde...Caddesi üzerindeki inşaat alanında bulunan,,,,, plakalı, ....Hidromek marka, şirketi adına kayıtlı paletli ekskavatör ... makinesinin yakıt tankının kırılarak 250 litre civarındaki mazotunun çalındığını, ... makinesini şoförü......ün işlerinin bitmesini müteakip kilitleyerek 10.09.2013 tarihinde inşaat alanında park ettiğini öğrendiğini, ... makinesinin çalışacak olması nedeniyle kırık kapağını değiştirdiğini, inşaat alanında bekçi bulunmadığı gibi olay yerini gösteren herhangi bir güvenlik kamerasının da olmadığını, her iki olayda da yakıt deposunun kilitlerinin kırıldığını, toplamda 2200 TL zarara uğradığını beyan etmiştir.
Sanık aşamalarda; .....plakalı Hyundai marka aracı kendisinin kullandığını, aracıyla geceleri sokaklarda gezdiğini, 25.08.2013 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında ... Caddesi üzerinde bulunup bulunmadığını hatırlamadığını, bir arkadaşını beklemek ya da araç içinde uyumak amacıyla durmuş olabileceğini,... plakalı araçtan hırsızlık yapmadığını, 11.09.2013 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında bir bayanla görüşmek üzere...Caddesi tarafına gittiğini, aynı gece bu cadde üzerinde meydana gelen mazot hırsızlığı olayı ile bir ilgisinin bulunmadığını, yakalandığı tarihten bir ay kadar önce .... arasında bir kamyon garajında tanımadığı bir kamyoncudan 360 TL’ye mazot aldığını, aldığı mazotun tamamını ... isimli arkadaşına 500 TL’ye sattığını savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir biçimde çözümlenmesi için 'zincirleme suç' hükümleri üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’ya hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza' söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus ... Komisyonu raporunda da; 'Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.' biçiminde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın 'suçların içtimaı' bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Konumuza ilişkin olan zincirleme suç, 765 sayılı Kanun’un 80. maddesinde; 'Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.' şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.' biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; 'Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.' düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesindeki düzenlemeden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi;
Aynı suç 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.” denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Örneğin, dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, 18. Bası, ..., 2012. s. 339; ...n..., Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, ..., 2014, s. 1241-1242; ... Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 9. Bası, ..., 2016, s. 500-507; Türkan Sancar Yalçın, Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253.).
765 sayılı TCK’da yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK'nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesinde bulunan “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus 5237 sayılı TCK'nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.
b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecektir. Tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur, suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-... Gökcen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, ..., 2017, s. 303-306; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, ..., 2015, s. 214-216; Koca-Üzülmez, s. 507-508; Osman Yaşar-... Tahsin Gökcan-... Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, ..., 2014, s.7958-7959.).
Yapılan açıklamalara göre, Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda ihlâli aynı kişiye karşı olmalıdır. Kanun’daki bu açık ifade nedeniyle, aynı suçu işleme kararı ile Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda, ancak farklı kişilere karşı ihlâl edilmesi hâlinde müteselsil suçtan söz edilemeyecektir. Örneğin, aynı suçu işleme kararı ile farklı zamanlarda birden fazla kişinin malına kasten zarar verilmesi hâlinde zincirleme suça ilişkin hükümler uygulanamayacaktır. Bunun yerine fail, her bir fiilinden dolayı ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Bununla birlikte bir fiil ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun'un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 tarihli ve 384-2, 03.12.2013 tarihli ve 1475-577, 30.05.2006 tarihli ve 173-145, 08.07.2003 tarihli ve 189-207, 13.10.1998 tarihli ve 205-304, 20.03.1995 tarihli ve 48-68 ile 02.03.1987 tarihli ve 341-84 sayılı kararlarında 'aynı suç işleme kararı' kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlâl etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, her hareketinin birbirinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında sübjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü birden fazla ihlâl etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi .. Ceza Hukuku, Cilt 1, 14. Bası, ..., 1999, s. 398 vd.), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Seçkin Yayınevi, ..., 1995, s.70 vd.), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, ..., 1972, s. 136-137; Koca-Üzülmez, s. 508-510.), Kanun'da kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, ... Yayınevi, 18. Bası, ..., 2015, s. 612-613.), zincirleme suç hâlinde failin somut fiiline ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 4. Bası, ..., 2015, s. 456.), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (Özgenç, s. 564.), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlâl etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Artuk-Gökcen-Alşahin-Çakır, s. 718-719.) görüşleri ileri sürülmüştür.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır.... iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Yapılan açıklamalara göre, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Zincirleme suç hükümlerine ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir çözüme ulaşılması bakımından hırsızlık suçlarında mağdur kavramı üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.
Hırsızlık suçunun mağduru, sahip veya zilyet olduğu taşınır malın rızası dışında alınması sebebiyle haksızlığa uğrayan kişidir. Yukarıda açıklandığı üzere, mağdur ancak gerçek bir kişi olabileceğinden tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de mağdur olmaları mümkün değildir. Buna göre hırsızlık suçuna konu eşyanın, bir tüzel kişiye ait olduğu hâllerde dahi tüzel kişinin suçtan zarar gören; tüzel kişiyi temsil eden yetkilinin ise mağdur olduğunu kabul etmek gerekir.
Hırsızlık suçunun oluşması için öncelikle malın bir başkasının zilyetliği altında bulunması gerekir. Buradaki “başkası” ndan ifadesiyle, sadece malın maliki değil, aynı zamanda mala zilyet sıfatıyla sahip olan kişi de kastedilmektedir. Hırsızlık suçunda ihlâl edilen menfaat sadece mülkiyet hakkı değil aynı zamanda “zilyetlik” tir. Nitekim bu husus, TCK’nın 141/1. maddesinde “zilyedinin rızası olmaksızın…” şeklinde açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla hırsızlık, zilyetliği ortadan kaldıran bir fiil olduğuna göre, suçun mağduru “zilyetliği” ihlâl edilen kişi de olabilir. Hırsızlık suçuna konu olan mal, malikin hâkimiyeti altındayken alınabileceği gibi, zilyedinin hâkimiyeti altındayken de alınabilir. Bu açıdan, suçun mağduru bakımından aranılan temel kıstas, o malın maliki ya da zilyedi olmaktır.
Öte yandan, ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2019 tarihli ve 13-618 sayılı kararında da açıklandığı üzere, her bir somut olayın özelliği dikkate alınarak, aynı tüzel kişiliğin farklı şubelerinden gerçekleşen hırsızlık eylemlerinde, şubelerin ayrı ayrı ... yerleri olması, her bir ... yeri yetkilisinin ve çalışanının ... yerinde bulunan eşya üzerinde fiilî hâkimiyetlerinin bulunması koşullarının varlığı hâlinde, hırsızlık suçunun zilyede karşı da işlenebilmesi nedeniyle eylemlerin ayrı ayrı suçları oluşturabileceği hususu gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, 25.08.2013 tarihinde gece saat 03.30 sıralarında ... Caddesi üzerinde bulunan şikâyetçiye ait BMC marka ve .... plakalı tırın mazot depo kapağını kırarak yaklaşık 300 litre mazotu çaldığı; 11.09.2013 tarihinde gece saat 03.30 sıralarında...Caddesi üzerindeki inşaat alanında bulunan yine şikâyetçiye ait ... plakalı, 22 LC Hidromek marka, ... makinesinin yakıt tankını kırarak 250 litre civarındaki mazotu bidonlara doldurup olay yerinden ayrıldığı anlaşılan olayda;
Sanığın, aynı yöntemle aynı nitelikte birden fazla suç işlemiş olmasının aynı suçu işleme kararıyla hareket ettiğinin kabulüne yeterli olmadığı, sanığın hırsızlık suçunu bir defada işlemek yerine önceden kurduğu bir plan ya da genel niyeti doğrultusunda eylemini kısımlara bölerek belli aralıklarla gerçekleştirmiş olmasının gerektiği, ancak bu hâlde, her bir hareketin birbirinin devamı niteliğinde olup hareketler arasında önceden yapılan planı gerçekleştirme amacına yönelik sübjektif bir bağlantının varlığından ve aynı suçu işleme kararından söz edilebileceği hususları dikkate alınarak,
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için sanığın eylemleri arasında geçen on yedi günlük süre, makul olarak kabul edilebilir ise de, suça konu araçların mağdura ait olduğunu bilerek atılı suçları işlediğine ilişkin bir anlatımı da olmayan sanığın, kime ait olduğu hususu önem taşımaksızın, herhangi bir araçtan hırsızlık yapma kararı ile atılı suçları işlediği, aralarında sübjektif bir bağ bulunmayan her bir hırsızlık eyleminin, çıkan fırsatların değerlendirilmesi suretiyle ve yeni bir suç işleme kararı ile gerçekleştirildiğinin anlaşılması karşısında, sanığın farklı yerlerden gerçekleştirdiği ve aynı mağdura ait olduğu sonradan anlaşılan mazot çalma eylemlerinin ayrı ayrı hırsızlık suçlarını oluşturacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ..., ... ve ...; 'Sanığın 27/08/2013 ve 11/09/2013 tarihlerinde, katılana ait iki ayrı ... makinesinden mazot çalmaktan ibaret eylemlerinden dolayı, ... makinelerinin farklı yerlerde bulunmasını ayrı suç işleme kararı kabul ederek iki ayrı suçun oluşacağını kabul eden Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için, 5237 TCK'nın 43/1. maddesinin, teoride benimsenen görüşlerden yararlanılması suretiyle açıklanmasından sonra, Türk Ceza Kanunu'nun 3. maddesinde düzenlenen hakkaniyet ilkesi ve ceza kanununun amacı ile birlikte değerlendirilerek benzer olaylardaki yargı kararlarından yararlanılması suretiyle somut olayımızda TCK'nın 43/1. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
765 sayılı Kanun müteselsil suçu tanımlarken mağdurun aynı olması şeklinde bir şart getirmemesine karşın, bazı yazarlar tarafından hayat, vücut bütünlüğü, hürriyet, cinsel özgürlük gibi münhasıran kişiye ait değerleri ihlâl eden suçların zorunlu olarak teselsül dışında kaldığı savunulmuş, ancak mala karşı işlenen suçlarda mağdurlar farklı olsa da, suç işleme kararının değişmeyebileceği kabul edilmiştir. Yargıtayın bu konudaki kararları aynı yönde olmamakla birlikte, kişilik haklarına karşı işlenen suçlarda müteselsil suçun kabul edilmediği, mala karşı işlenen suçlarda ise kabul edildiği görülmektedir.
Bu hususta en dikkat çekici yorumlardan birisi Manzini tarafından yapılmıştır. Manziniye göre; sübjektif şartın ortadan kalkması için, farklı kişilerin menfaatlerinin zarara sokulmuş veya tehlikeye konulmuş olması yeterli değildir. Ayrıca söz konusu menfaatlerin kanun tarafından kolektif olarak değil, ferdi olarak göz önüne alınmış olması gerekir. Böyle olunca, birden çok kişinin yaralanmasında kural olarak müteselsil suç kabul edilemez. Oysa İ.C.K'nın 440. maddesinde öngörülen hâlde, birden çok kişinin sağlığının tehlikeye konulmuş olması, müteselsil suçun reddini gerektirmez. Çünkü bu hâlde ..., ferdi bir değer olarak değil, kolektif bir değer olarak dikkate alınmıştır. Farklı kişilerin yaralanmasında ise fail her bir yaralama fiilinde, yeni bir suç işleme kararı vermektedir. Çünkü bu fiillerin kimlere karşı işlendiği fail için önem taşımaktadır. Fakat, hırsızlık suçunun kimlere karşı işlendiği fail bakımından hiç bir önem taşımayabilir. Ayrıca, ceza kanunları hırsızlığı cezalandırırken A'nın veya B'nin malını himaye etmemekte, aksine genel olarak malı himaye etmektedir. Mal, kolektif bir değer olarak değil, ferdileştirilmeleri, belli kimselere ait olmaları önem taşımayan bir değer olarak göz önüne alınmaktadır.
Yasa koyucu tarafından 765 sayılı TCK’nın 80. madde uygulanmasından kaynaklanan sorunları çözmek amacıyla bir taraftan 5237 sayılı TCK'nın 43/1. maddesinin uygulanabilmesi için mağdurun aynı olması şartı getirilirken, diğer taraftan da farklı mağdurlara karşı aynı zaman dilimi içerisinde işlenen aynı suçlar açısından 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenleme yapılarak işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmedilmesinin sağlanması istenmiştir.
TCK’nın 43. maddesinin 1. ve 3. fıkralarında, düzenlenen zincirleme suçun, dördü nesnel (objektif), birisi öznel (sübjektif) olmak üzere toplam beş şartı bulunur. Bunlardan nesnel şartlar; 1-)Birden çok eylemin bulunması, 2-)Eylemlerin her birinin farklı zamanlarda işlenmesi, 3-)Eylemlerin aynı suçu oluşturması, 4-Aynı suçun birden çok kez aynı kişiye karşı işlenmesidir.
Öznel şart ise; Birden çok suçun, bir suç işleme kararının gerçekleştirilmesi kapsamında işlenmesidir.
Somut olayımızdaki uyuşmazlık konusunu çok yakından ilgilendirdiği için nesnel şartlar arasında yer alan mağdurun aynı olması ile öznel şart olan bir suç işleme kararından ne anlaşılması gerektiğinin üzerinde durulması gerekmektedir.
TCK’nın 43. maddesinin ilk halinde mağduru belli olmayan suçların aynı suç işleme kapsamında çok sayıda işlenmesi halinde zincirleme suçun uygulanıp uygulanmayacağı konusunda açıklık bulunmamakta bu durum hem uygulamada hem de öğretide tereddütlere yol açmaktaydı. Zincirleme suçun düzenlendiği TCK’nın 43. maddesinin değişiklikten önceki ilk halinde 'bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda' zincirleme suçun gerçekleşebileceği düzenlemekteydi. Görüldüğü üzere bu halde zincirleme suç ancak mağdurun belli olduğu durumlarda ve aynı kişiye karşı eylemin gerçekleştirilmesi halinde uygulanacaktı. Buna göre mağduru belli olmayan suçlarda ise aynı suç işleme kapsamında da olsa her hareket ayrı birer suç olarak kabul edilip faile cezaların birleşmesi (gerçek içtima) kuralları uygulanacaktı. Oluşan bu tereddüdü ve adaletsiz durumu gidermek için 5237 sayılı TCK henüz yürürlüğe girmeden 29.6.2005 tarih ve 5377 sayılı Kanunun 6. maddesiyle, 43. maddenin 1. fıkrasına eklenen 'mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır' tümcesiyle bu sorun giderilmiştir. Buna göre özellikle topluma, millete ve devlete karşı suçlar bölümünde yer alan ve diğer bölümlerdeki aynı nitelikteki suçlarda mağdur, toplumu oluşturan bireylerin ayrı ayrı hepsi olduğu için, bu suçlardan birisinin aynı suç işleme kararıyla birden çok işlenmesi halinde zincirleme suç söz konusu olacaktır.
Suçların 'Aynı Suç İşleme Kararının İcrası Kapsamında' İşlenmesi,
Zincirleme suçun yukarıda açıklanan objektif nitelikli şartlarının yanı sıra ayrıca sübjektif nitelikli bir şart bulunmaktadır. Bu şart zinciri oluşturan suçların 'aynı suç işleme kararı' ile işlenmiş olmasıdır. Zincirleme suç bakımından karakteristik unsur, kurucu unsur, bu unsurdur. Bu unsur, birden fazla bağımsız suç arasındaki öznel bağı gösterir ve birden fazla suça tek ceza verilmesinin gerekçelerinden birini oluşturur.
Zincirleme suça asıl özelliğini veren 'sübjektif şart'tır. O nedenle bu şartın tespiti konusunda daha somut daha belirleyici ifadelerin kullanılması gerekir. Ancak ne şekilde ifade edilirse edilsin tamamen failin iç dünyasına ilişkin olan bu şartın olayda gerçekleşip gerçekleşmediğini anlayabilmek kolay değildir. Failin zihni bir faaliyetini açıklamak için hangi terimler kullanılırsa kullanılsın eksik kalacaktır. Nitekim tamamen failin dışa yansıyan davranışlarıyla varlığı saptanmaya çalışılan bu şartı ifade etmek için kullanılan 'plan' kavramı da İtalyan uygulamasında zor yorumlanmıştır.
Sübjektif şart, zincirleme suçta bulunan her bir suç için verilen münferit kararlardan farklıdır. Münferit somut istemleri birleştiren psikolojik bir bağdır. Zincirleme suçu oluşturan her bir suçun manevi unsuru zorunlu olarak ayrıdır. Aynı ve tek olan şey ister 'bir suç işleme kararının icrası' ister 'suç işleme kararında birlik' isterse 'planda birlik' densin, bağımsız kastları birleştiren ve bu nedenle kasttan başka bir anlam ifade etmek zorunda olan psikolojik bir olgudur. Bu kavram; suç kastı kavramından derece derece uzaklaştırılarak genelleştirilebilir. Fakat çok genel bir birlik de, genel bir saik birliğine kadar varabilir. Hırsızlığı kendisine meslek edinmiş bir kimsenin, birden çok hırsızlık suçları işlemesinde, hayatını gayrimeşru bir şekilde sürdürmek bakımından, genel bir saik birliği mevcuttur. Fakat bu suçlara zincirleme suç denemez. Kanun suç kararında birlik aramakta, saik üzerinde durmamaktadır.
Bu şartın önceden kurulması gereken bir plan şeklinde anlaşılması fakat plan kavramının da çok katı bir şekilde yorumlanmaması gerekir. Suç faaliyetinin icrasında, davranışın şeklinin ve araçların ayrıntılı olarak programlanması olarak anlamak aşırılıktır. Bu şekildeki bir değerlendirme, kurumu somut gerçekliğin dışına çıkarmak olur. Fiili durumlar değişkendir ve suç faaliyetine daha sonra katılabilecek fiillerin, objektif ve sübjektif şartların tahmini bir öngörüsü yeterlidir. Aksi halde; ev sahibinin olmadığı günlerde bir evi soymayı planlayan ve icraya koyan, daha sonra ev sahibinin daha çok uzun bir süre evinde bulunmayacağını öğrenen hırsızın hırsızlığa karar verip devam etmesi zincirleme suç sayılamayacaktır ki bu doğru değildir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade eder. Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer alır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemin olur.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, tek başına bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiği ya da işlenmediği anlamına gelmeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmelerin yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle suç işleme kararının yenilendiğine ya da suç işleme kararının devam ettiğine ilişkin önceden bir zaman dilimi belirlemek isabetli bir yaklaşım olmayacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenecektir.
Sübjektif şart, bir fiille diğer fiil arasına, faili planı esaslı şekilde değiştirmeye sevk eden nedenlerin girmesi halinde ortadan kalkar. Bu her somut olayda gözlenmesi, incelenmesi gereken bir husustur, kesin ölçütler koymak mümkün değildir. Ancak bazı durumlar bu konuda, 'bir suç işleme kararı'nın bulunup bulunmadığı konusunda yargıca yol gösterebilir.
Suçların işleniş şekilleri: Suçların işleniş şekillerinin birbirine benzemesi ve bağlantılı olması sübjektif şartın varlığını gösteren bir işaret olarak kabul edilebilir. Örneğin hırsızlıkta kullanılacak araçların çalınması ile bu araçlardan yararlanarak işlenen suç arasında zincirleme suç ilişkisi olabilir. Örneğin bir kuyumcunun önce anahtarlarını çalıp, sonra da dükkanı soymak gibi.
Suçların işlenme zamanları: Bu konudaki değerlendirmeler mağdurun aynı kişi olması halinde geçerli olacaktır. Çünkü artık farklı kişilere karşı tek bir hareketle işlenen suçlar arasında zincirleme suç ilişkisi olabileceğine göre, bu suçların farklı zamanlarda da işlenmeleri mümkün olmayacaktır. Aynı kişiye karşı işlenen suçlar arasında az veya çok bir zaman aralığının olması, bu suçların aynı suç işleme kararıyla işlenmediklerini göstermez. Kanun 'değişik zamanlarda' suçların işlenmesinden söz etmiş, böylece belirli olmayan bir zaman aralığını kabul etmiştir. Zamanın uzunluğu, kısalığı her ne kadar bir sonuca ulaşmada kesin ölçüt değilse de, tamamen göz ardı edilebilecek bir husus da değildir. Sübjektif şartın varlığı genellikle suçlar arasındaki zaman aralıklarıyla ters orantılıdır. Bununla beraber, suçların çok kısa aralıklarla işlenmeleri de her zaman aynı suç işleme kararıyla hareket edildiğini göstermez.
Suçların işlendikleri yer: Suçların farklı yerlerde işlenmeleri, aynı suç işleme kararının bulunmadığını gösteren kesin bir delil olamaz. Buna karşılık suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Zincirleme suç konusunda en çok tartışılan hususlardan birincisi iki suç arasındaki zaman aralığı, ikincisi ise somut olayımızda olduğu gibi suçların işlendikleri yerler arasındaki uzaklık.
Bu hususlarda öğretide ve uygulamada çok büyük çelişkiler mevcuttur.
Prof.Dr. Türkan Yalçın SANCAR;
'Suçların farklı yerlerde işlenmeleri, aynı suç işleme kararının bulunmadığını gösteren kesin bir delil olamaz. Buna karşılık suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.'
Geçmiş dönemlerde Yargıtay 3. C. Dairesi tarafından ormanda aynı bölmede değişik zamanlarda açma yapıldığında zincirleme suç hükümlerini uygularken, farklı bölmelerde yapılan açma eylemleri için ayrı suçların oluştuğuna karar verilmiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından ise, aynı yerde define aramak için farklı zamanlarda kazı yapılması halinde zincirleme suçun, farklı yerlerde kazı yapılması halinde ise ayrı suçların oluştuğuna karar verilmiştir.
Ayrı yerlerde işlenen eylemlerden dolayı suç işleme kararının değiştiğini dolayısıyla zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağını kabul etmek, failin iç dünyasını ilgilendiren suç işleme kararının varlığına coğrafi sınırlar çizmek anlamına gelir ki bunun mümkün olamayacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Gerek zincirleme suç hükümlerini aynı bölmede işlenen suçlarla sınırlayan Yargıtay 3. Ceza Dairesinin görüşüne, gerekse aynı yer, farklı yer kavramlarına açıklık getirmeyen Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin görüşlerine iştirak edilmesi mümkün değildir. Zira suç işleme kararının idari sınırlarla belirlenmesinin dolaylı olarak idareye suç ihdas etme yetkisinin tanınması bir başka deyişle düşünceye sınır çizilmesi anlamına gelir ki buna evrensel hiç bir hukuk sisteminin izin vermeyeceği gibi suç işlenen yerlerin aynı idari birimde yer almasına karşın, aradaki mesafenin farklı idari birimlere göre daha uzak olma ihtimalide her zaman mevcut olabilir. Örneğin aynı idari birimde 100 kilometrelik mesafede bulunan iki farklı yerlerde işlenen suçlara zincirleme suç hükümleri uygulanırken 100 metre mesafede yer alan iki ayrı yerde işlenen suçların bağımsız suç olarak kabul edilmesinin, ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan hakkaniyet ve eşitlik ilkelerine aykırı olacağı açıktır.
Nitekim Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, 15/03/2016 gün, 2016/128 K. sayılı ilamında; 'Sanığın aynı gün ... ve ... şehirlerinde ayrı kişiler vasıtasıyla gerçekleştirdiği uyuşturucu madde ticareti suçlarında, bir suç işleme kararı altında her iki suçu işlemesi ve mağdurun toplumu oluşturan herkesin olması nedeniyle suçların zincirleme suç kapsamında kaldığı konusunda uyuşmazlık bulunmayan olayda; ...’daki suçtan dolayı sanığın ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamasının yapılarak zincirleme suç hükümleri uygulanmadan 10 yıl hapis ve 25.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin hükmün Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin onama ilamıyla kesinleştiği, ...’da gerçekleşen suçun yargılaması sonucunda ... Ağır Ceza Mahkemesinin, ele geçirilen toplam uyuşturucu miktarını da gözetip TCK’nun 188. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca belirlediği 21 yıl hapis ve 4.500 gün adli para cezasını, zincirleme suç hükümleri uyarınca aynı kanunun 43/1. maddesi gereğince ¼ oranında artırarak ulaştığı 26 yıl 3 ay hapis ve 5625 gün adli para cezasından ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince TCK'nun 62. maddesi uygulamadan önce belirlenen cezayı indirmek suretiyle sanığın cezalandırılmasına karar vermesinde; isabetsizlik bulunmadığına hükmedilmiştir.'
Zaman aralığı;
İki fiil arasında ne kadar zaman aralığının bulunması konusunda da daireler arasında tam bir uyum olmadığı gibi zaman zaman aynı dairenin farklı kararları da mevcuttur.
Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 2016/14342 E-2017/2049 K sayılı ilamında;
Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği hususunda da kesin bir kural koymak mümkün değildir. Mesela iki suç arasında bir ay geçmemesinin kabulü durumunda otuz bir gün arayla, üç ayın kabulü halinde üç ay bir gün arayla suç işlenmesi durumunda aynı sorun yine devam edecektir. Bu nedenle, esas alınması gereken temel ölçüt zaman aralığından ziyade işlenen suçun aynı suç işleme kararının icrası kapsamında kalıp kalmadığı, suçlar arasında hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediğidir.
Bu anlayışı benimseyen Yargıtay Ceza Genel kurulu, aşağıda örnek olarak gösterilen kararlarda, son derece isabetli olarak aynı gün aynı mağdura karşı işlenen mala zarar vermek suçlarının aynı suç işleme kararının etkisi altında işlenmediklerinden bahisle zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağına karar verilirken (2013/577 K), diş hekimi olmadığı halde yaklaşık 5 ay ara ile diş tedavisi yapan sanık hakkında; aynı suç işleme kararının etkisi altında müsnet suçları işlediğinden bahisle zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına karar verilmiştir. ( 2014/276 K)
Y.C.G.K.nun 2013/577 K sayılı ilmında;
Cezaevinde bulunan sanığın ilk olarak tel örgülerin üzerindeki sigara paketini almak için pencere ızgara teli ile havalandırma bahçesinin üstünü örten tel örgülere zarar vermesi, ikinci olarak ilk eylem nedeniyle müşahade koğuşuna alınmasının meydana getirdiği öfke ile lavaboların fayanslarını kırması şeklinde gerçekleşen olaylarda, art arda iki gün aynı mağdura karşı aynı suç işlenmiş olsa dahi, her iki suça ilişkin kasttan önce gelen, genel bir niyet ve bir suç işleme kararının varlığından, diğer bir deyişle iki suçu ortak bir zemine taşıyan subjektif bir bağdan söz etmek mümkün değildir. Zira sanık, yeni bir sebep ortaya çıkması nedeniyle mala zarar vermiş ve her bir olay için yenilenmiş bir suç işleme kararı ile hareket etmiş olduğundan, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma imkanı bulunmayıp, işlenmiş iki ayrı mala zarar verme suçunun söz konusu olduğu ve her iki suçtan da ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.
YCGK 2014/276 K
03.06.2006 tarihinde bir diş hekiminin muayenehanesinde diş tedavisi yaptığı tespit edilen sanık hakkında bu eylemiyle ilgili henüz kamu davası açılmadan 15.11.2006 tarihinde muayenehane açarak diş tedavisi yaptığı ve hasta kabul ettiği belirlenen olayda, sanığın hukuki kesinti oluşmadan aynı mağdura karşı ve değişik zamanlarda 1219 sayılı Kanunun 41. maddesinde düzenlenen suçu işlediği anlaşılmaktadır.
Sanığın 03.06.2006 tarihinde hakkında soruşturma başlatıldıktan yaklaşık beş ay sonra yeniden aynı suçu işlemesi nedeniyle hakkında gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerektiği ileri sürülebilecek ise de; Ceza Genel Kurulu ve Özel Ceza Dairelerinin istikrarlı uygulamalarına göre hukuki kesintinin iddianamenin düzenlenmesiyle oluşacağının vurgulan- ması karşısında, iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar aynı mağdura karşı değişik tarihlerde işlenen aynı suçlarda şartların oluşması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür.
Yargıtaya göre aynı suç işleme kararı:
1-)Benzer fırsatları değerlendirme, 2-)Suçun yöneldiği maddi konunun ( kişi ya da şeyin) nitelik ve başkalıkları, 3-)Olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, 4-)Suçların işleniş biçimi, 5-)Fiillerin işlendikleri yer ve zamanı, 6-)Fiiller arasında geçen süre, 7-)İhlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, 8-)Olayların oluşum ve gelişimi ile; tüm özellikler değerlendirilerek belirlenecektir.
Sonuç olarak suç işleme kararındaki birliğin, suç işleme kastından derece derece uzaklaşılarak, ancak suç işlemeye sevk eden genel bir saike de varılacak şekilde ifrada kaçılmadan, her somut olayın özelliğine göre TCK'nın 3 maddesindeki orantılılık ilkesinin de göz önünde bulundurulması suretiyle belirlenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu somut olayımızda; zilyedin farklı olabileceği iddiaları gündeme getirilerek Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2019/618 K sayılı ilamı (Aynı şirkete ait marketin farklı şubelerinden işlenen hırsızlık eyleminden dolayı iki ayrı suçun oluşacağı kabul edilmiştir.) gerekçe olarak gösterilmiş ise de; suça konu yakıtın çalındığı araçların farklı şoförler tarafından çalıştırılmasının zilyetliğin devri anlamına gelmeyeceği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Aksine kabulün zaten tartışmalı olan zincirleme suçu iyice içinden çıkılması mümkün olmayan girdaba dönüştüreceği gibi son derece orantısız ve hakkaniyete aykırı cezaların ortaya çıkmasına da sebebiyet verecektir. Örneğin bir markette ... bölümü yapılarak ayrı ayrı bölümlerdeki eşyaların farklı çalışanlara teslim edilmesi, bir lokantada ödenen ücretin kasadaki görevliye teslim edilmesi, hatta lokantaya gelen müşterilerin lokantada kullandıkları eşyaların da kendilerine teslim edilmesinin zilyetlik olarak kabul edilmesi durumunda, aynı lokantadan hem para hem işyerine ait müşteriye teslim edilmemiş eşya ve müşteriye teslim edilen eşyaların çalınması, aynı markette 10 ayrı çalışana teslim edilen eşyaların çalınması durumunda çok sayıda suçun oluşacağının kabul edilmesi gerekir ki; böyle bir kabulün TCK’nın 3 maddesindeki hakkaniyet ve orantılılık ilkesine aykırı olacağı açıktır. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2019/618 K sayılı ilamına iştirak etmemekle birlikte somut olayımızla ilgisi de bulunmamaktadır. Zira şirket yetkilisinin, yakıtı çalınan ... makinelerinin zilyetliğini devrettiğine dair hiç bir delil elde olunamadığı gibi bu hususta herhangi bir iddia dahi ileri sürülmemiştir. Ayrı çalışanların ücret karşılığı ... makinelerini çalıştırması zilyetliğin devredilmesi anlamına gelmez. Sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmemekle birlikte bir an için aynı malike ait olsa da çok kısa süreliğine farklı zilyetlerin kullanımındaki eşyaların çalınması durumunda zilyet adedince suçun oluştuğunun kabul edilmesi halinde, ücret karşılığında otoparka teslim edilen araçlar ile tamir için işyerine teslim edilen başka şahıslara ait araçların çalınması durumunda zilyet tek olacağından, tek hırsızlık suçunun oluşacağının kabul edilmesi gerekir ki; böyle bir kabulün yerleşik uygulamaya dönüşen Yargıtay içtihatlarına aykırı olacağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.
Hırsızlık suçu malvarlığına karşı işlenen suçlardandır. Bu suçta korunan yarar, mülkiyetle birlikte zilyetliktir. Başka bir anlatımla, suçla, mülkiyet ve zilyetliğe karşı saldırılar korunmaktadır. Ceza hukukunda, daha üstün hâkimiyete sahip olan kimsenin gözetimi olmaksızın, şey üzerinde fiili hâkimiyetin kullanıldığı tüm haller, zilyetlik olarak değerlendirilmektedir. Kimseye bağlı olmadan, fiili hâkimiyet kullanan kimseler, yani şey üzerinde özerk olarak bir tasarrufta bulunabilecek herkes, ceza hukukunda zilyettir.
Ancak, hırsızlık suçunun mağduru klasik olarak suçun konusu oluşturan eşyanın zilyedi olarak belirtilmekte ise de; bu eşyanın malikinin mağdur olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Malik kimi durumda zilyetten önce gelmekte ve zilyet ikinci planda kalmaktadır. Kaldı ki, TCK'nın 43. maddesinde 'bir kişiye karşı' hükmünden ne zilyet, ne de malik anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar ve yargı kararları ışığında somut olayımıza baktığımızda; yakıt çalmayı kafasına koyan sanığın belki de daha az risk ile daha fazla gelir elde etmek amacıyla özellikle yakıtı fazla olan ... makinelerini seçerken, ... makinelerinin aynı kişiye ait olup olmadığını bilmemesi suç işleme kararını asla etkilemez. Zira mağdurun aynı olduğunun bilinmemesinin sanık aleyhine yorumlanmasının ceza hukukunun evrensel ilkeleri ile bağdaşmayacağı açıktır. Aksine düşüncede, hasmının daha önce öldüğünü bilmeden öldürmek amacıyla onlarca kurşun sıkan failin adam öldürmek suçundan, yine hasmını öldürmek amacıyla çok kuvvetli zehir yerine yanlışlıkla şekerli su veren failin adam öldürmeye teşebbüs suçundan sorumlu tutulmasını gerektiren yasal düzenlemelerin kanunumuz da mevcut olması gerekirdi. Oysa teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için elverişli araçla icra hareketlerine başlamayı, adam öldürmek suçu için öldürülecek kişinin sağ olması koşuluna zorunlu kılan kanun koyucunun hırsızlık suçunda, suça konu eşyaların aynı mağdura ait olduğunun fail tarafından bilinmemesinin aleyhe yorumlanmasına izin vermesi beklenemez. Suç işleme kararının aynı olup olmadığını belirlemek için somut olayımızın Yargıtay tarafından kabul edilen ve yukarıda özetlenen 8 kriter açısından benzer olaylardaki içtihatlar ışığında incelenmesi sonucunda suç işleme kararının değişmediği görülmektedir. Zira yaklaşık 15 gün ara ile iki ayrı araçtan oldukça fazla miktarda yakıt çalan sanığın, benzer fırsatları değerlendirdiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Her iki hırsızlık suçunun yöneldiği maddi konunun, suçların işlenmesindeki özelliklerin, suçların işlenişi sırasında kullanılan yöntemlerin, ihlal edilen ve korunan değer ile yararın, olayların oluşum ve gelişiminin birebir aynı olduğu, fiillerin işlendiği yer ve zaman ile iki fiil arasında geçen sürenin benzer olaylardaki içtihatlara göre aynı suç işleme kararını tamamen değiştirecek düzeyde olmadığı, sonuç itibariyle her iki suç arasında sübjektif bir bağın bulunmadığına başka bir deyişle suç işleme kararının değiştiğine dair somut verilerin elde olunamadığı çok net bir şekilde görülmektedir. İki ayrı suçun oluştuğunu kabul eden Yargıtay yüksek 17. Ceza dairesi, hırsızlık konusu mazotun çalındığı araçların marka ve modelleri, nitelikleri ve plakalarının farklı olması, araçlar üzerinde aynı müştekiye ait olduklarını gösterir şekilde amblem veya yazı bulunduğuna dair dosyada mevcut olan tutanaklarda bilgi bulunmaması ve sanığın savunmalarında da araçların aynı müştekiye ait olduğunu bilerek suçları işlediğine ilişkin anlatımın bulunmaması nedenlerine dayanırken, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından, yakıt çalınan araçların bulundukları adreslerin farklı olması gerekçesine dayanılarak suç işleme kararının değiştiği kabul edilmiştir. Gerek Yargıtay yüksek 17. Ceza Dairesinin, gerekse Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun ileri sürdüğü gerekçelerinin aynı suç işleme kararı konusundaki yargıtayın daha önce belirlediği kriterlere uymadığı gibi zincirleme suç hükümlerinin uygulanma olanağını neredeyse imkansız hale getireceği açıktır. Somut olayımızda iki suç arasında sübjektif bir bağın bulunmadığına ilişkin somut herhangi bir verinin bulunmadığı dosya içeriğinden çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu güne kadar gerek özel dairelerin gerekse ceza genel kurulunun aynı mağdura karşı işlenen suçlarda çok istisnai durumların dışında (Örneğin CGK. 2013/577 K sayılı ilamda; aynı gün işlenen suçlardan dolayı suç işleme kararının değiştiği çok net verilerle ortaya çıktığından iki ayrı suçun oluştuğu kabul edilmiştir. ) diğer koşulların gerçekleşmesi halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının gerekeceğine dair çok sayıda içtihadının mevcut olduğu bilinen bir gerçektir. Suç işleme kararı insanın iç dünyasıyla başka bir deyişle insan zihniyle ilgili bir durumdur. Suç işleme kararının bir sokağa, ya da semte ya da herhangi bir coğrafi bölgeye bağlanmasının insan zihnine coğrafi sınırlar ya da engeller konabileceği anlamına gelir ki; bunu başarabilecek herhangi bir beşeri gücün olamayacağı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Zincirleme suçta, gerçek içtima kuralının uygulanmamasının asıl sebebi, suçlar arasındaki sübjektif bağdır; bu unsurun bulunmaması zincirleme suça ilişkin hükmün uygulanmasına engeldir. ( Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, ... Yayınevi)
Sonuç itibarıyla; somut olayımızda her iki suç arasında sübjektif bağın bulunmadığına dair somut herhangi bir verinin bulunmadığı dikkate alınarak zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekirken, suça konu yakıtların aynı ilçede farklı semtlerde bulunan araçlardan çalınması nedeniyle suç işleme kararının değiştiğinden bahisle iki ayrı suçun oluşacağını kabul eden sayın çoğunluğunun görüşüne yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı iştirak edilmemiştir.' açıklamasıyla,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer gerekçelerle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
...
...
...
...
...
...
İtiraz Kabul
...
İtiraz Kabul
...
...
İtiraz Kabul
...
...
İtiraz Kabul
...
...
...
...
...
...
...
Yazı İşleri Müdürü.
A.A.