Hukuk Genel Kurulu 2017/2708 E. , 2020/768 K.
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasında karşılıklı boşanma ve ziynet alacağı davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesince verilen asıl davanın kabulü, karşı dava ile ziynet alacağı davasının ise reddine ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda kısmen bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı-Karşı Davalı İstemi:
4. Davacı-karşı davalı vekili 18.10.2011 tarihli dava dilekçesinde; karşı tarafın sadakatsizlik boyutuna varan güven sarsıcı davranışları nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını belirterek tarafların boşanmalarına, velâyetlerin müvekkiline verilmesine ve müvekkili yararına 60.000,00TL maddi, 80.000,00TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı-Karşı Davacı İstemi:
5. Davalı-karşı davacı vekili 02.04.2012 tarihli karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla karşı tarafın müvekkiline baskıcı davranışlar sergilediğini, kötü muamelede bulunduğu, ailesinin evliliğe müdahâlesine sessiz kaldığını, sürekli küçük düşürülmesi nedenleriyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını belirterek tarafların boşanmalarına, velâyetlerin müvekkiline verilmesine, her bir çocuk yararına aylık 500,00TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına ise aylık 300,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 40.000,00TL maddi ve 50.000,00TL manevi tazminata, ayrıca düğünde takılan tüm takıların evlilik birliği içerisinde bozdurularak davacı-karşı davalı tarafından harcanması ve kendisine iade edilmemesi nedeniyle 11 adet bilezik, 8 adet çeyrek ve 1 adet reşat altının aynen iadesine olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak 13.000,00TL ziynet eşyası bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesinin 07.07.2014 tarihli ve 2011/748 E., 2014/659 K. sayılı kararı ile boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı eşin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle, erkeğin davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocukların velâyetlerinin anneye verilmesine, her bir çocuk yararına aylık 200,00TL tedbir-iştirak nafakasına, boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu kabul edilen kadının boşanma davası ile yoksulluk nafakası ve tazminat taleplerinin reddine, kusursuz olduğu anlaşılan erkek yararına 3.500,00TL manevi tazminata hükmedilmesine, maddi tazminat talebinin şartları oluşmadığından reddine, kadının ziynet alacağı davasına yönelik ise; ziynet eşyalarının davacı-karşı davalıda kaldığı veya onun tarafından harcandığının ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 26.05.2015 tarihli ve 2014/21814 E., 2015/10566 K. sayılı kararı ile; mahkemece boşanmaya sebep olduğu kabul edilen olaylardan sonra tarafların barışıp evliliği devam ettirdiklerinin anlaşılması karşısında davacı-karşı davalının da boşanma davasının reddi gerektiği ayrıca davalı-karşı davacıya düğünde takılan 5 adet bileziğin davacı-karşı davalı eş tarafından bozdurularak harcandığının ispatlandığı buna bağlı olarak da beş adet bilezik yönünden ziynet alacağı davasının kabulünün gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma sebebine göre davacı-karşı davalının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
8. Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesinin 22.02.2016 tarihli ve 2015/932 E., 2016/157 K. sayılı kararı ile bozma öncesi önceki kararda yer alan gerekçeye ilave olarak; Özel Dairece belirlenen her iki bozma sebebine ilişkin olarak mahkemenin önceki kararı yerinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tarafların, boşanmaya sebep olduğu kabul edilen olaylardan sonra barışarak evliliği devam ettirip ettirmedikleri, burada varılacak sonuca göre; davacı-karşı davalı erkeğin davasının reddinin gerekip gerekmediği ve davalı-karşı davacıya düğünde takılan beş adet bilezik hakkında 'davacı-karşı davalı tarafından bozdurularak harcandığı' iddiasının ispatlanıp ispatlanmadığı, burada varılacak sonuca göre beş adet bilezik yönünden ziynet alacağı davasının kabulüne karar verilip verilmeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; mahkemece verilen ilk kararda “…ortak çocukların velayetlerinin anneye verilmesine, baba ile aralarında kişisel ilişki kurulmasına ve her bir çocuk yararına 200,00TL tedbir ve iştirak nafakası ödenmesine…” karar verildiği hâlde bozma sonrası yapılan yargılama sonunda direnmeye yönelik kısa karar ve gerekçeli kararda boşanma kararının sonucu olarak kurulması gereken velâyet ve buna bağlı kişisel ilişki hakkında '…Küçükçekmece 5. Aile Mahkemesinin 2015/116-593 E-K sayılı ve 10/06/2015 tarihli kararı ile müşterek çocuklar ... ile Hakan Yılmaz'ın velayetleri babaya verildiğinden ve çocuklar fiilen baba yanında bulunduğundan, dolayısıyla da velayet ve kişisel ilişki bu kararla yeniden düzenlendiğinden mahkememizce bu hususlarla ilgili karar verilmesine yer olmadığına…' şeklinde karar verilmesi ve karar gerekçesinde ilk karar ile direnme kararı arasında yapılan hüküm değişikliğine hiç yer verilmemesi karşısında, direnme adı altında verilen kararın usul hükümlerine uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
12. Ön sorunun çözümünde mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemenin değerlendirilmesi zorunludur.
13. Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
6100 sayılı HMK'nın “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesi;
“(1) Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmünü taşımaktadır.
14. Yasal düzenlemeye göre bir mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
15. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
16. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendi kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz. Hukuki dinlenilme hakkı, mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini de içerir (Kuru B. Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Mart 2020, C.1-s.889-890).
17. Anayasa’nın 141. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlı hâldedir.
18. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
19. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
20. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.03.2008 tarih, 2008/15-278 E. ve 2008/254 K.; 21.10.2009 tarih, 2009/9-397 E. ve 2009/453 K.; 07.05.2014 tarih, 2013/4-1121 E. ve 2014/626 K.; 13.04.2016 tarih, 2014/11-638 E. ve 2016/501 K.; 31.05.2017 tarih, 2017/12-1151 E. ve 2017/1053 K.; 08.11.2017 tarih ve 2017/13-1699 E., 2017/1300 K.; 04.04.2018 tarih, 2015/9-2883 E. ve 2018/675 K.; sayılı kararlarında yazılı hususlar aynen benimsenmiştir.
21. Nitekim 07.06.1976 tarih ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
22. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
23. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür. Yerel mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren, temyizi mümkün kararlardandır. Mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
24. Bu nedenle; bir davanın taraflarının, o dava yönünden mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur. Mahkeme, bozma nedenlerinden her birine, hangi sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymalıdır.
25. Zira, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine yerel mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
26. Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
27. Genel açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; TMK’nın 336. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca boşanma kararı veren hâkimin evlilik içinde doğan çocukların velâyeti ile ilgili düzenleme yapması zorunludur. Nitekim mahkemece ilk kararda “…ortak çocukların velâyetlerinin anneye verilmesine, baba ile aralarında kişisel ilişki kurulmasına ve her bir çocuk yararına 200,00TL tedbir ve iştirak nafakası ödenmesine…” karar verilmiştir. Bozma sonrası yapılan yargılama sonunda ise direnmeye ilişkin kısa karar ve gerekçeli kararda boşanma kararının doğal sonucu olarak kurulması gereken velâyet ve buna bağlı kişisel ilişki hakkında '…Küçükçekmece 5. Aile Mahkemesinin 2015/116-593 E-K sayılı ve 10/06/2015 tarihli kararı ile müşterek çocuklar ... ile Hakan Yılmaz'ın velâyetleri babaya verildiğinden ve çocuklar fiilen baba yanında bulunduğundan, dolayısıyla da velâyet ve kişisel ilişki bu kararla yeniden düzenlendiğinden mahkememizce bu hususlarla ilgili karar verilmesine yer olmadığına…' karar verilmiştir.
28. Bu hâliyle bozulan ilk karar ile direnme kararı arasında farklılık bulunduğundan yerel mahkemece usule uygun direnme hükmü kurulması için işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiş olup; mahkemece direnme kararı verilirken yapılacak iş; boşanma kararı ile birlikte karar verilmesi gereken velâyet ve buna bağlı kişisel ilişki hakkında bir başka mahkemenin henüz kesinleşmemiş kararına atfen hüküm oluşturmak yerine, Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut düzenleme içeren HMK’nın ilgili maddeleri de gözetilerek, ayrıntılı şekilde kısa karar ve gerekçeli kararın hüküm fıkralarını düzenlemek olmalıdır.
29. O hâlde, ortada, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda Hukuk Genel Kurulu tarafından üzerinde inceleme ve denetleneme yapılabilecek nitelikte bir direnme kararının olmadığı da her türlü duraksamadan uzaktır.
30. Öyleyse; direnme kararının, yukarıda işaret olunan ilkelere, usul ve yasaya uygun şekilde oluşturulmak üzere, salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak bozulması gerekir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma sebebine göre işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,14.10.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.