4. Ceza Dairesi 2019/6223 E. , 2019/17969 K.
Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve silahla tehdit suçlarından sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 05/03/2013 tarihli ve 2010/849 esas, 2013/132 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinden bahisle yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanması ile adı geçen sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına dair Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararının, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 20/03/2019 gün ve 94660652-105-01-2827-2019-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/03/2019 gün ve 2019/31460 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daire'ye gönderilmesi sonucunda, Dairemizin 29/05/2019 gün ve 2019/2673 esas, 2019/10189 sayılı kararıyla;
' I-Olay:
Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve silahla tehdit suçlarından sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 05/03/2013 tarihli ve 2010/849 esas, 2013/132 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinden bahisle yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanması ile adı geçen sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına dair Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararının, benzer bir olayla ilgili olarak, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 28/11/2018 tarihli 2014/34014 esas, 2018/20606 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, sanığın olay tarihinde yanında bulunan diğer sanıklarla birlikte hareket ederek katılanın evine doğru ateş etmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-a-c maddesinde tanımlanan birden çok kişi ile birlikte silahla tehdit ve aynı Kanun'un 170/1-c maddesinde yer alan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturması karşısında, 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde düzenlenen fikrî içtima kuralı gereğince en ağır cezayı gerektiren silahla tehdit suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, ayrıca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan da mahkûmiyet hükmü kurulmasında isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Sanık ...'in, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve silahla tehdit suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmasında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
TCK'nın 106/2-a maddesinde tehditin silahla işlenmesi halinde fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolacağı düzenlenmiş, yine anılan Kanun'un 'Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması' başlıklı 170. maddesinin birinci fıkrasının c bendinde kişilerin hayatı,
sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan kişinin altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Ceza Genel Kurulu'nun 18/10/2018 tarihli ve 2015/1-158 esas, 2018/444 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; 'Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır' şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonunun 03.08.2004 tarih ve 1/593-60 sayılı raporu). Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir. 765 sayılı TCK’da, aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima tek madde halinde 79. maddede düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’da bu iki hâl birbirinden ayrılarak, aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise Kanun'un 44. maddesinde düzenlenmiştir.
Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanun'un 44. maddesinde; “(1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 44. maddesinde yer alan “bir fiil” ibaresi ve aynı Kanun'un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun açıklanması gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. 5237 sayılı TCK’nın genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması hâlinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hâllerde bu kuralın uygulanması imkânı bulunmamaktadır. Nitekim, 5237 sayılı TCK'nın 212. maddesinde, sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir. Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir. Bu bağlamda 'aynı suç' ile 'farklı suç' kavramlarının da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nın 44. maddesinin gerekçesinde; 'Bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak kabul edilmelidir' şeklinde açıklamalara yer verilmiştir. Buna göre, anılan maddede yer alan 'farklı suç'tan kastedilen, bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışında kalan ve Türk Ceza Kanunu'nda ya da özel ceza kanunlarında yer alan, yani ceza hukuku mevzuatındaki diğer suç hükümleridir. Bunun yanında, bir suçun basit hâli ile nitelikli hâli ya da unsurları aynı olan suçlar aynı suç sayılacağı gibi, bir suçun teşebbüs hâlinde kalması ile tamamlanması veya olası kastla işlenmesi ile doğrudan kastla işlenmesi hâllerinde de aynı suç söz konusu olacaktır.
İncelenen dosyada;
Sanık ... ve inceleme dışı sanıklar hakkında 25/08/2010 tarihli eylemleri nedeniyle yapılan yargılama neticesinde, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 05/03/2013 tarihli ve 2010/849 esas, 2013/132 sayılı kararıyla sanığın, TCK'nın 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, anılan kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinin ihbar edilmesi üzerine yapılan yargılama sonucunda Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararıyla '..., ..., ... ve ...'un şikayetçinin konutunun önüne gelerek av tüfeğiyle tehdit amaçlı ateş ettikleri, camlarını kırdıkları, eylemlerinin silahla tehdit, genel güvenliği tehlikeye sokmak suçlarını oluşturduğu...' şeklindeki gerekçeyle hükmün açıklanmasına ve sanığın TCK'nın 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına hükmolunduğu, hükümlerin kanun yoluna konu edilmeksizin kesinleştiği, 13/02/2019 tarihinde hükümlerin infazlarının durdurulduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; sanık ...'in, inceleme dışı sanıklarla birlikte şikayetçinin konutunun önüne gelerek av tüfeğiyle tehdit amaçlı ateş ettiklerinin kabul edilmesi karşısında, eylemin bir bütün halinde TCK'nın 106/2-a maddesinde tanımlanan silahla tehdit ve aynı Kanunun 170/1-c maddesinde tanımlanan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturduğu, TCK'nın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren silahla tehdit suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın hem silahla tehdit hem de genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarından cezalandırılmasına dair Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA' şeklinde karar verilmiştir.
I-İTİRAZ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 24/07/2019 gün ve KD-2019/31460 sayılı yazısı ile;
'Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve silahla tehdit suçlarından sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 05.03.2013 tarihli ve 2010/849 esas, 2013/132 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinden bahisle yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanması ile adı geçen sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına dair Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 22.11.2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde, sanığın olay tarihinde yanında bulunan diğer sanıklarla birlikte hareket ederek katılanın evine doğru ateş etmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-a-c maddesinde tanımlanan birden çok kişi ile birlikte silahla tehdit ve aynı Kanun'un 170/1-c maddesinde yer alan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturması karşısında, 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde düzenlenen fikrî içtima kuralı gereğince en ağır cezayı gerektiren silahla tehdit suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, ayrıca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan da mahkûmiyet hükmü kurulmasında isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 22.11.2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararının bozulması lüzumu T. C. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.03.2019 tarihli yazılı istemlerine dayanılarak ihbar olunmakla, anılan kararın 5271 sayılı CMK'nin 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.03.2019 günlü ve 2018/51636 sayılı tebliğnamesiyle bozma talebi sunularak ilgili dosya Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanlığına gönderilmiştir.
Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 29.05.2019 gün ve 2019/2673 esas, 2019/10189 sayılı kararı ile özetle, 'Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 22.11.2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK'nin 309/4. maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine' karar vermiş, 5271 sayılı CMK'nin 308. maddesi çerçevesinde yapılan incelemede, Yüksek 4. Ceza Dairesinin anılan kararına karşı aşağıda açıklanmaya çalışılacak nedenlerden dolayı itiraz edilmesi zorunluluğu doğmuştur.
İTİRAZ NEDENLERİ : İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık; Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçundan kurulan 6 ay hapis cezasından ibaret mahkûmiyet hükmünün kaldırılması gerekliliğinden bahisle düzenlenen ihbarname içeriğini yerinde gören Dairece kanun yararına bozma kararı verilmesi halinde, bozma nedenine göre sanık hakkındaki cezanın kaldırılmasına 5271 sayılı CMK'nin '309/4-d' maddesi uyarınca Yüksek Dairece mi yoksa Yerel Mahkemece mi karar verileceğinin belirlenmesine ilişkindir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur. 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle 'karar' ve 'hüküm' ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür. Bozma nedenleri; 5271 sayılı CMK'nin 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, aynı Kanun'un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise anılan fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, 'tekriri muhakeme' yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir. 5271 sayılı CMK'nin 4. fıkrasının (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde ise cezanın kaldırılmasına karar verilecek, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi durumunda bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, bozma konusu yapılan kararın yerine verilmesi gereken karar, doğrudan ilgili daire tarafından verilecektir. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.06.2006 gün ve 151-157 , 13.02.2007 gün ve 349-35, 18.09.2007 gün ve 186-178, 13.05.2008 gün ve 84-111, 14.04.2009 gün ve 75-101, 27.12.2011 gün ve 205-291, 27.03.2012 gün 493-127, 05.06.2012 gün 6-215, 29.01.2013 gün 1324-27 ve 08.04.2018 gün 72-73 sayılı kararlarında da, mahkûmiyet hükümleri yönünden verilen kararların, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi kapsamında kaldığı kabul edilerek, hukuka aykırılıkların bizzat Özel Dairelerce giderilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 22.01.2019 tarih ve 6779-944, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 22.12.2010 tarih ve 17808-13157, 27.10.2010 tarih ve 10590-11108 sayılı kararlarında ise aynı eylem nedeniyle sanık hakkında kurulan ikinci hüküm yönünden TCK'nin 44. maddesi dikkate alınarak CMK'nin 309/4-d maddesi uyarınca yerel mahkemece verilen cezaların kaldırılmasına Özel Dairelerce karar verildiği görülmüştür.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünü inceleyen Yüksek Daire tarafından, yerel mahkemece hükmolunan 6 ay hapis cezasının kaldırılması gerekliliği vurgulanarak kanun yararına bozma kararı verildiğinden, 5271 sayılı CMK'nin 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca cezanın kaldırılmasına Yargıtay ceza dairesinin doğrudan hükmetmesi gerekmektedir. Özel Dairece, yeniden yargılama yasağı olduğu halde, ceza kaldırılmayıp, hukuka aykırılığın giderilmesinin yerel mahkemeye bırakılması halinde, bu aşamada yerel mahkemenin vereceği karar yok hükmünde olacağından, hükümlü lehine sonuç doğuracak olan hukuka aykırılık da yasal olarak giderilmemiş olacaktır. Bu nedenle Yüksek Dairece yeni bir hüküm kurulmadan dosyanın merciine gönderilmesi Kanuna aykırı görüldüğünden olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurulmuştur.
SONUÇ VE İSTEM : Açıklanan gerekçelerle;
1)Yüksek Dairenizin, 29.05.2019 ve 2019/2673 esas, 2019/10189 karar sayılı İLAMININ KALDIRILMASI,
2)Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin sanık hakkında genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçundan kurduğu 22.11.2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 karar sayılı kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca kanun
yararına bozulmasına karar verildikten sonra Yüksek Daire tarafından, yerel mahkemece hükmolunan cezanın kaldırılması sonucunu doğuracak yeni bir karar verilmesi,
3) Yüksek Daireniz aksi kanaatte ise dosyanın Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi, 5271 sayılı CMK'nin 308. maddesi uyarınca itirazen arz ve talep olunur.' biçiminde istemde bulunulması üzerine, dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
II-İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve silahla tehdit suçlarından sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına dair, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararına karşı yapılan kanun yararına bozma başvurusu üzerine, Dairemizin 29/05/2019 gün ve 2019/2673 esas, 2019/10189 sayılı kararının, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu açısından hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III-KARAR:
Sanık ...'in 25.08.2010 tarihli eylemlerinin, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve silahla tehdit suçlarını oluşturması karşısında, TCK'nın 44. maddesi uyarınca, en ağır cezayı gerektiren silahla tehdit suçundan sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, her iki suçtan ayrı ayrı hapis cezalarına hükmedilmesine dair, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararında isabet olmadığında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte, dosyanın yeniden incelenmesinde; Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 20/03/2019 gün ve 94660652-105-01-2827-2019-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/03/2019 gün ve 2019/31460 sayılı ihbarname içeriğinin, yalnızca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan verilen hapis cezasına yönelik olduğu, silahla tehdit suçundan kurulan hükme yönelik bir başvuru bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itiraz gerekçesi yerinde görülmekle, 6352 sayılı Kanunun 99 maddesiyle eklenen, 5271 sayılı CMK'nın 308. maddesinin 3. fıkrası uyarınca İTİRAZIN KABULÜNE,
Dairemizce verilen 29/05/2019 gün ve 2019/2673 esas, 2019/10189 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
Dosyanın yeniden incelenmesi neticesinde;
Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 170/1-c maddesi gereğince 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 05/03/2013 tarihli ve 2010/849 esas, 2013/132 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinden bahisle yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanması ile adı geçen sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 170/1-c maddesi gereğince 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararının, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'nün 20/03/2019 gün ve 94660652-105-01-2827-2019-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/03/2019 gün ve 2019/31460 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
Benzer bir olayla ilgili olarak, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 28/11/2018 tarihli 2014/34014 esas, 2018/20606 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, sanığın olay tarihinde yanında bulunan diğer sanıklarla birlikte hareket ederek katılanın evine doğru ateş etmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-a-c maddesinde tanımlanan birden çok kişi ile birlikte silahla tehdit ve aynı Kanun'un 170/1-c maddesinde yer alan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturması karşısında, 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde düzenlenen fikrî içtima kuralı gereğince en ağır cezayı gerektiren silahla tehdit suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, ayrıca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan da mahkûmiyet hükmü kurulmasında isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
1-Olay:
Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 170/1-c maddesi gereğince 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 05/03/2013 tarihli ve 2010/849 esas, 2013/132 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinden bahisle yapılan yargılama sonucunda hükmün açıklanması ile adı geçen sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 170/1-c maddesi gereğince 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararının, benzer bir olayla ilgili olarak, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 28/11/2018 tarihli 2014/34014 esas, 2018/20606 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, sanığın olay tarihinde yanında bulunan diğer sanıklarla birlikte hareket ederek katılanın evine doğru ateş etmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-a-c maddesinde tanımlanan birden çok kişi ile birlikte silahla tehdit ve aynı Kanun'un 170/1-c maddesinde yer alan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturması karşısında, 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde düzenlenen fikrî içtima kuralı gereğince en ağır cezayı gerektiren silahla tehdit suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, ayrıca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan da mahkûmiyet hükmü kurulmasında isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
2- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Sanık ...'in, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan cezalandırılmasında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
3- Hukuksal Değerlendirme:
TCK'nın 106/2-a maddesinde tehditin silahla işlenmesi halinde fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolacağı düzenlenmiş, yine anılan Kanun'un 'Genel Güvenliğin Kasten Tehlikeye Sokulması' başlıklı 170. maddesinin birinci fıkrasının c bendinde kişilerin hayatı,
sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan kişinin altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Ceza Genel Kurulu'nun 18/10/2018 tarihli ve 2015/1-158 esas, 2018/444 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; 'Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır' şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonunun 03.08.2004 tarih ve 1/593-60 sayılı raporu). Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir. 765 sayılı TCK’da, aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima tek madde halinde 79. maddede düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’da bu iki hâl birbirinden ayrılarak, aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise Kanun'un 44. maddesinde düzenlenmiştir.
Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanun'un 44. maddesinde; “(1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 44. maddesinde yer alan “bir fiil” ibaresi ve aynı Kanun'un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun açıklanması gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. 5237 sayılı TCK’nın genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması hâlinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hâllerde bu kuralın uygulanması imkânı bulunmamaktadır. Nitekim, 5237 sayılı TCK'nın 212. maddesinde, sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir. Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir. Bu bağlamda 'aynı suç' ile 'farklı suç' kavramlarının da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nın 44. maddesinin gerekçesinde; 'Bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak kabul edilmelidir' şeklinde açıklamalara yer verilmiştir. Buna göre, anılan maddede yer alan 'farklı suç'tan kastedilen, bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışında kalan ve Türk Ceza Kanunu'nda ya da özel ceza kanunlarında yer alan, yani ceza hukuku mevzuatındaki diğer suç hükümleridir. Bunun yanında, bir suçun basit hâli ile nitelikli hâli ya da unsurları aynı olan suçlar aynı suç sayılacağı gibi, bir suçun teşebbüs hâlinde kalması ile tamamlanması veya olası kastla işlenmesi ile doğrudan kastla işlenmesi hâllerinde de aynı suç söz konusu olacaktır.
İncelenen dosyada;
Sanık ... ve inceleme dışı sanıklar hakkında 25/08/2010 tarihli eylemleri nedeniyle yapılan yargılama neticesinde, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 05/03/2013 tarihli ve 2010/849 esas, 2013/132 sayılı kararıyla sanığın, TCK'nın 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, anılan kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinin ihbar edilmesi üzerine yapılan yargılama sonucunda, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararıyla '......, ..., ... ve ...'un şikayetçinin konutunun önüne gelerek av tüfeğiyle tehdit amaçlı ateş ettikleri, camlarını kırdıkları, eylemlerinin silahla tehdit, genel güvenliği tehlikeye sokmak suçlarını oluşturduğu...' şeklindeki gerekçeyle hükmün açıklanmasına ve sanığın TCK'nın 106/2-a-c ve 170/1-c maddeleri gereğince 2 yıl hapis ve 6 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına hükmolunduğu, hükümlerin kanun yoluna konu edilmeksizin kesinleştiği, 13/02/2019 tarihinde hükümlerin infazlarının durdurulduğu, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan kurulan hükmün kanun yararına bozma talebine konu edildiği anlaşılmıştır.
Sanık ...'in, inceleme dışı sanıklarla birlikte şikayetçinin konutunun önüne gelerek av tüfeğiyle tehdit amaçlı ateş ettiklerinin kabul edilmesi karşısında, eylemin bir bütün halinde TCK'nın 106/2-a maddesinde tanımlanan silahla tehdit ve aynı Kanunun 170/1-c maddesinde tanımlanan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturduğu, TCK'nın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren silahla tehdit suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın ayrıca genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan da cezalandırılmasına dair, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.
4-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
a-Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/11/2018 tarihli ve 2018/565 esas, 2018/793 sayılı kesinleşen kararının, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu açısından, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
b-Karardaki hukuka aykırılık, sanığın cezasının kaldırılmasını gerektirmekle, aynı Kanun maddesinin 4-d fıkrası uyarınca,
Sanığın, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan mahkumiyetine dair hüküm fıkrasının,
'Sanığın, inceleme dışı sanıklarla birlikte şikayetçinin konutunun önüne gelerek, av tüfeğiyle tehdit amaçlı ateş etmesi biçiminde gerçekleşen eylemlerinin, TCK'nın 106/2-a maddesinde tanımlanan silahla tehdit ve aynı Kanunun 170/1-c maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturduğu, bu durumda, TCK'nın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren silahla tehdit suçundan mahkumiyet kararı verilmesinin gerektiği, Mahkememizce de silahla tehdit suçundan sanığın cezalandırıldığı anlaşıldığından, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan açılan kamu davası hakkında ayrıca bir HÜKÜM KURULMASINA YER OLMADIĞINA,' şeklinde DÜZELTİLMESİNE, bozulan kararda yer alan diğer hususların olduğu gibi bırakılmasına, 14/11/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.