Ceza Genel Kurulu 2017/253 E. , 2021/634 K.
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Sayısı : 606-56
Temyiz Edenler : Katılan ve Cumhuriyet savcısı
Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Sultanbeyli 2. Asliye Ceza Mahkemesince 19.03.2010 tarih ve 176-185 sayı ile; sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesince 22.09.2011 tarih ve 320-271 sayı ile; meşru savunmada sınırın aşılması şartları gerçekleştiğinden sanık hakkında TCK’nın 25/1. maddesi delaletiyle 27/2. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmün katılan ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.11.2012 tarih ve 1440-7911 sayı ile;
“...Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanık ... ile mağdur ... arasında sanığın, mağdurun yaşı küçük olan kız kardeşi ...'i kaçırması nedeniyle husumet bulunduğu, olay günü sanık ... ile mağdurun karşılaştıklarında aralarında tartışmaya başladıkları, tartışma sırasında sanığın mağdurun üzerinde bulunan kurusıkı tabancayı görmesi üzerine yanında bulunan bıçağını çekerek mağduru batın, lomber, temporal bölgelerinden ince ve kalın bağırsakta yaralanmaya, böbreğin alınmasına, organlarından birinin işlevini yitirmesine ve yaşamsal tehlike geçirmesine neden olacak şekilde yaraladığı olayda; yasal savunma koşullarının oluşmadığı ve sanığın tahrik bulunmaksızın 18 yaşından küçük mağdur ...'u kasten öldürmeye teşebbüs suçundan TCK'nın 82/1-e, 35, 29. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, 5237 sayılı TCK'nın 25/1 ve 27/2. maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının maddi hatanın düzeltilmesi talebi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.03.2013 tarih ve 423-1737 sayı ile; '...İlamın ilgili bölümündeki '82/l-e, 35, 29' ibaresinin çıkartılarak yerine '82/l-e, 35' ibaresinin eklenmesine, yazıma ilişkin maddi hatanın bu şekilde düzeltilmesine, ilamdaki sair yönlerin aynen korunmasına' karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 11.02.2014 tarih ve 606-56 sayı ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılan ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.04.2015 tarihli ve 167436 sayılı 'bozma' istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 401-683 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.03.2017 tarih ve 215-670 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 27/2. maddesinde düzenlenen meşru savunmada sınırın aşılması şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığı ve CMK'nın 216. maddesine aykırılık bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Nitelikli kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda TCK’nın 25/1. maddesi delaletiyle 27/2. maddesi uyarınca sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.09.2011 tarihli ve 320-271 sayılı hükmün katılan ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.11.2012 tarih ve 1440-7911 sayı ile; meşru savunma şartlarının oluşmadığı ve sanığın nitelikli kasten öldürme suçuna teşebbüsten cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği; bozmadan sonra Yerel Mahkemece 25.06.2013 tarihli oturumda bozma ilamı okunarak Cumhuriyet savcısı ile katılandan bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, 18.07.2013 tarihli oturumda hazır edilen sanıktan bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, 08.10.2013 ve 24.12.2013 tarihli oturumlardan sonra 11.02.2014 tarihli oturumda sanık müdafisinin önceki beyanlarını tekrarla yetindiği, duruşmada hazır bulunan katılana herhangi bir söz hakkı verilmediği, yine herhangi bir söz hakkı verilmeyen Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın 'Delillerin tartışılması' başlıklı 216. maddesi;
'1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.' şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya 'Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.' cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 251 ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanun'da da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; 'İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.' (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., s.193, 936-937.); 'Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her hâlde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hâllerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir.' (Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, ..., 1970, s.258-262.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine 5271 sayılı CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 25.06.2013 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan “Bozma ilamına uyulsun” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Öte yandan direnme kararına konu hükmün kurulduğu 11.02.2014 tarihli oturumda sadece sanık müdafisine söz hakkı verilmesi, duruşmada hazır bulunan katılan ve Cumhuriyet savcısına hiçbir söz hakkı tanınmaması CMK'nın 216/1. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılıklar nedeniyle Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükmün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan, hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve CMK'nın 216/1. maddesine aykırı olacak şekilde duruşmada hazır bulunan katılan ve Cumhuriyet savcısına hiçbir söz hakkı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.02.2014 tarihli ve 606-56 sayılı direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan, hazır bulunan sanık müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan ve CMK'nın 216/1. maddesine aykırı olacak şekilde duruşmada hazır bulunan katılan ve Cumhuriyet savcısına hiçbir söz hakkı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.12.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.