18. Ceza Dairesi 2019/6570 E. , 2020/1050 K.
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hakaret
HÜKÜM : Beraat
KARAR
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü.
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; Mahkemenin takdiri ve gerekçesi yeterli kabul edilerek, tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Eyleme ve yükletilen suça yönelik O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 15/01/2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
Olay: İftira suçundan sanık ... hakkında Kahramanmaraş 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 03/06/2014 tarih ve 2014/14 esas sayılı talimat evrakı gereğince savunmasının alındığı 17/09/2014 tarihli oturumda duruşma hakimine 'siz beni dinlemiyorsunuz, belli oldu siz de İbrahim Gök'ün adamısınız o da burayı da etkisi altına almış' diye hakaret içeren beyanlarda bulunmuş.
Bu eylemi nedeniyle ... hakkında 14/2135 sayılı iddianame ile TCK 125/3-a, 125/1-4, 53 maddeleri uyarınca cezalandırılması için kamu davası açılmış, iddianamenin kabulüne karar veren Malatya 4. Asliye Ceza Mahkemesi yaptığı yargılama sonrası sanığın beraatine karar vermiş, karar süresi içerisinde Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmiş.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı hükmün bozulmasını mütaala etmiş ve Yargıtay 18. Ceza Dairesi 15/01/2020 gün ve 2020/1050 sayılı kararı ile oy çokluğuyla beraat hükmünün onanmasına karar vermiştir.
Yargıtay 18. Ceza Dairesinin bozma düşüncesine katılmıyorum.
Nedenler: Sanık talimatla savunması alındığı duruşmada görevli hakime yargılandığı dosyada müşteki olan İbrahim Gök'ün adını kullanarak 'siz beni dinlemiyorsunuz, belli oldu siz de İbrahim Gök'ün adamısınız o da burayı etkisi altına almış' diyerek isnatta bulunduğu kabul edilmiştir.
Sorun: Bu ifadenin hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığı hususu ile ilgilidir
Madde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır..
Bu suçta korunan hukuki yarar gerçek kişinin şerefidir, şerefe ne anlam vermesi tartışmalıdır.
Fiili şeref kavramından hareket eden yazarlara göre, şeref kişinin şerefli olduğu olgusunun gerçekliğine dair beslediği kanaati ifade eder. Başka bir ifadeyle kişinin kendisi hakkındaki iyi duygusudur.
Normatif şeref kavramından hareket eden düşünürlere göre şeref insan onuruna dayanan bir insana haklı olarak tanınan değer ve buna saygı gösterilmesine yönelik taleptir. Toplumun bir kişinin itibar ve saygınlığı konusundaki düşüncesini ifade eder.
Düalist şeref kavramında ise şeref karma bir hukuksal yarar olup, gerek bir insanın kendisine karşı beslediği içsel değeri gerekse başkalarının gözündeki değeri ihtiva etmektedir. Bu anlayış TCK 125 maddesinde kendisini göstermektedir. Bir taraftan onur ve şereften söz edilirken iç şeref diğer taraftan saygınlıktan söz edilirken dış şeref korunmaktadır.
Hakaret suçundan mağdurun belirli veya belirlenebilir bir veya birden fazla gerçek kişi olması gerekir.
Hakaret suçu tehlike suçudur. Bunun soyut tehlike suçu mu yoksa somut tehlike suçu mu olduğu konusunda görüş birliği yoktur. Mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte bir isnat veya değer yargısının açıklanması ile birlikte suç da gerçekleşmiş olacağı ve mağdurun gerçekten onur, şeref ve saygınlığının rencide edilmiş olması aranmayacağı için burada soyut tehlike suçunun varlığı söz konusudur.
Suçun faili herkes olabilir. Ancak tüzel kişiler bu suçun faili olamaz.
Her hangi bir gerçek kişi bu suçun mağduru olabilir. İnsan olması nedeniyle tanınan değere sahip olan herkes bu suçun mağduru olabilir. Ölü kişilerin bu suçun mağduru olmaları hususu tartışmalıdır. TCK 130/1 maddesi ölmüş kişinin hatırasını korurken, mağdur şikayet etmeden ölürse TCK 131/2 maddesi ölenin belli derecede ki yakınlarına şikayet etme hakkı tanımaktadır. Kişi hayatta iken hakarete uğramış ve şikayet hakkını kullanmadan öldüğü için yasa koyucu belli yakınlara şikayet etme hakkı tanımıştır. Hakaret suçunun işlenmesinde fiilin kime yöneldiğinin duraksanmadan belli olması gerekir. Farklı bir ifadeyle duraksanmadan mağdurun belirlenebilir olması gerekir.
Öğretide çoğunluk görüşü kişi topluluklarının da belirli koşullar altında hakaret suçunun mağduru olabileceklerini kabul etmektedir. Suç topluluğu oluşturan herkese karşı işlenmiş sayılır ve her biri tek başına suçun kovuşturulmasını isteyebilir. Topluluğa karşı tek fiil ile işlenmesi halinde TCK 43/2 maddesi ile cezanın arttırılması gerekir. İlgili topluluk açıkça sınırlandırılmış ve belirlenmiş olmalı, belli ve teşhis edilebilir kişilerle ilişkilendirilmesi gerekir.
Suçun oluşması için mağdurun sıfatı önemli değildir. Bununla birlikte mağdur kamu görevlisi olup da hakaret onun yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmiş ise bu durum suçun nitelikli halidir.
Bazen belirli bir kişiye hakaret başka bir kişiyle tahkir edici nitelik taşıyabilir. Öğreti ve uygulamada dolaylı hakaret adı verilen bu gibi durumlarda dolaylı tahrik edilen kişinin de doğrudan hedef alınan kişiden ayrı ve bağımsız şikayet hakkının varlığı kabul edilmelidir. Burada tek bir fiille işlenmiş birden fazla hakaret suçunun bulunduğu kabul edilir. Ve TCK 43/2 maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerekir. Ancak hazır bulunmayan mağdur açısından ıhtilat unsurunun aranması gerekir. Örneğin eşlerden birinin yüzüne karşı diğer eşin başkasıyla cinsel ilişkide bulunduğunu tahrik edici anlamda ifade edilmesi.
Suçun maddi unsurları; isnat başkasının onur, şeref ve saygınlığını rencide edici nitelikte olmalıdır. Hareketin bu nitelikte olması yeterli olup, bu nedenle mağdurun gerçekten onur, şeref ve saygınlığının rencide olması aranmaz, soyut tehlike yeterlidir.
Hareketin bu nitelikte olup olmadığı konusunda Türk toplumunda geçerli ortalama örf ve adet kurallarına göre belirleme yapılır, fiilin işlendiği sırada geçerli olan değer yargıları dikkate alınmalıdır.
İsnat edilen fiilin mutlak suç oluşturmasına gerek yoktur, isnat edilen fiilin örf ve adetçe şeref ve onuru lekeleyecek nitelikte olması yeterlidir, aşırı duyarlılık, alınganlık değil ortalama duygular dikkate alınmalıdır. İsnat edilen fiilin tahkir edici sayıp sayılmayacağı mağdurun sıfatı, sosyal konumu, fiilin işlenmesi sırasındaki hal ve şartları da göz önünde bulundurularak belirlenmelidir.
Somut bir fiil veya olgu isnat etmek suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketlerden biridir. Bunun anlamı gerçekleşmiş belirli bir olayın veya işlenmiş bir fiilin mağdura yüklenmesidir. Burada somut bir fiil veya olgu isnadı arandığından bir değer yargısını ifade eden sözler somut fiil isnadı sayılmaz, bu yüzden de suçun diğer seçimlik hareketi olan sövme kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Fiil ve olgu isnadı somut olmalıdır, doğruluğu veya yanlışlığı ortaya çıkabilecek nitelikte bir fiil söz konusudur. Somutluk yer, konuya, zamana, gerçekleşme biçimine ilişkin tamamlayıcı koşullarla ortaya konulmalıdır. Fiilin somutlaştırılmış olması yeterlidir. Örneğin kişiye hırsızdır demek sövme, Veli'nin evinden saat çaldı demek somut olgu isnadıdır.
Hakaret suçunun fiili unsuru sözle, yazıyla, görüntüyle veya herhangi bir davranışla işlenebilir. İsnad edilen fiilin gerçeğe uygun olması suçun oluşması bakımından önem taşımaz ise de TCK 127. maddesi bazı durumlarda isnadın gerçeğe uygunluğunun ispatına olanak verdiği gibi özellikle haber verme ve eleştiri hakkı çerçevesinde işlenen fiilin hukuka uygun olmasına imkan vermiştir.
Sövmede de hakaret suçunun unsurları aynıdır, ancak somut bir fiil veya olgu isnadında sövme yoktur. Sövme bir kimse hakkında soyut olarak şeref, onur ve saygınlığı rencide edici, olumsuz bir değer yargısının belirtilmesi söz konusudur.
Bu suç ancak icrai hareketle işlenebilir. Sövme kavramında kişinin soyut olarak tahkir edilmesi söz konusudur.
Hakaret suçu huzurda ve gıyapta işlenebilir. Huzurda hakaret eyleminde her hangi bir aracı olmadan doğrudan mağdur tarafından duyulmuş olması gerekir. Suçun sesli, yazılı veya görüntülü ileti ile işlenmesi halinde TCK 125/2 maddesi uyarınca uygulama yapılmalıdır. Resmi Dairelere verilen dilekçenin ilgiliye tebliğ edilmesi zorunlu ise mağdura yazılmış mektup gibi kabul edilmelidir. Gıyapta hakaret mağdurun yokluğunda fiilin işlenmesidir, bu durumda en az 3 kişinin isnad edilen fiil ve olgu ya da sövmeyi öğrenmiş olması gerekir. Öğrenme olanağı yeterli değildir. Hakaretin en az 3 kişinin bilgisine ulaştırmaya elverişli araçlarla işlenmesi gerekir. Bu kişilerin bir arada olması veya aynı anda öğrenmesine gerek yoktur. Yine ihtilat koşulunun gerçekleşmesi için isnad edilen fiilin, olgunun veya sövmenin aynı veya benzer olması gerekir. İhtilat söz, yazı veya her hangi bir araçla gerçekleştirilebilir. İhtilat edilecek kişinin söylenen sözlerin hakaret oluşturduğunu algılayabilecek durumda olması gerekir, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı gibi hallerde ihtilat edilen kişinin hakareti anlama durumu araştırılmalıdır.
Suçun nitelikli halleri; TCK 125/3-a maddesi suçun nitelikli halini düzenlemiştir. Nitelikli halde cezanın alt sınırı 1 yıldan aşağı olamaz öngörülmektedir, adli para cezasına ilişkin bir düzenleme yoktur. Yıl üzerinden ceza yalnızca hapis cezası bakımından söz konusu olabileceği için TCK 125/3 maddesinin adli para cezasını öngörmediği, hapis cezasına hükmedilmesi gerektiği, bu cezanın tayini halinde koşulları varsa TCK 50 maddesinin uygulanması mümkündür. TCK 125/3 maddesinde seçimlik ceza olmadığı kanaatindeyim.
Suçun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi, mağdurun yerine getirdiği görev ile işlenen hakaret suçu arasında nedensellik bağlantısının bulunması gerekir. Görevi dolayısıyla işlenmesi gerekir, görevi sırasında işlenmesi gerekmez, görevden ayrıldıktan sonra da bu suçun işlenmesi mümkündür.
Hakaretin kamu görevlisinin sanığa karşı doğrudan veya dolaylı görev yapmasından kaynaklanması koşulu aranmaz. Hakaret doğrudan görevle ilgili olabileceği gibi görevin yerine getiriliş yöntemine ya da sonuçlarıyla ilgili de olabilir. Önemli olan görevle suç arasında nedensellik bağının bulunmasıdır.
Suçun manevi unsuru genel kasttır, bu suç olası kast ile de işlenebilir.
Bu suçun hukuka aykırılığını ortadan kaldıran nedenler olarak özellikle ihbar, şikayet hakkı, savunma dokunulmazlığı, haber hakkı ve mağdurun rızasının varlığından söz etmek mümkündür. Yine meşru savunma ve zorunluluk hali bu suçu içinde uygulama alanı bulabilir.
Kamu görevlilerinin katlanması gereken eleştiri sınırı diğer insanlara göre daha geniş, siyasilere göre ise daha dardır. Görevlerini hakkıyla yerine getirmek için kamu güvenine sahip olmaları gerektiğini, bunun asılsız suçlamalara karşı korunmaları halinde mümkün olduğunu kabul etmek gerekir.
Kamu görevlilerinin korunması gerekenlerin ilk sırasında yargıçlar yer almalıdır. Sanık olarak yargılandığı davada müşteki olan hakime yönelik belirtilen ifadelerin hakimi etkilediği onun onur, şeref ve saygınlığını rencide ettiği açıktır. Bu sözler yargı otoritesinin sarsılmasına ve tarafsızlığından şüphe edilmesine ortam doğurmaktadır. Bu fiiller ile hakimin kişilik hakları rencide edici boyutta ihlali niteliğindedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyen, saygınlıklarına zarar vermeyen amaçlı eleştirilere daha hoşgörülü bakılması gerektiğini belirtmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargının otoritesi ve tarafsızlığına ilişkin özel bir korumaya sahip olmaları gerektiğini bir çok kararında belirtmiştir, mahkeme yargı mensuplarına kamunun güveninden yararlanmaları gerektiğini ve bu nedenle her hangi bir somut dayanaktan yoksun yıkıcı saldırılara karşı korunmaları gerektiğini kabul etmiştir.
Kural olarak bir hakimin kişilik haklarının saldırıya uğraması yargı sisteminin düzgün işlememesi veya hakimlerin bağımsızlığı veya tarafsızlığından şüphe edilmesiyle ilgili bir tartışmanın parçası olarak gerçekleşebilir, bu tür meseleler kamuoyu için her zaman önemlidir. özellikle bağımsız ve etkili bir yargıya geçiş aşamasında olan ülkelerde hakimlerin kamusal tartışmaların dışında tutulması önemlidir.
Ulusal mahkemelerin hakimlerin ve diğer adli aktörlerin eleştirildiği vakalarla ilgili değer ve menfaatleri iyi tartması gerekir. Mahkemeler ilgili yargıcın şerefini ilgilendiren konularda dikkatli olmalı demokratik bir toplumda gerekli olan hassasiyeti göstermeli yargı mensuplarına hakaret etmeyi ya da kişilik haklarına saldırıda bulunulmayı amaçlayan ve yargılamanın yürütülmesi konusundaki kamu yararı güden tartışmaya bir katkısı bulunmayan ifadeler dikkatle değerlendirilmeli ve hakimin tarafsız hareket etmesi için gerekli ortam yaratılmalıdır. Mahkemeler itibarin korunması ihtiyacı ile kamu yararı arasında bir dengeleme çabası göstermelidir.
Bir hakime karşı tarafın etkisi altında kaldığını, onun adamı olduğunun ima edilmesi halinde hakimin görevini kötüye kullandığı doğrultusunda bir kanaat doğacaktır. Mahkeme 3. kişiler nezninde yargının itibarını korumak, yargının otoritesini ve tarafsızlığını sürdürmek için demokratik bir toplumda gerekli olan hassasiyeti göstermesi gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Peruzzi İtalya davasında hakimin etik yükümlülüklerini göz ardı ettiği ve hatta suç işlediğini ima etmiş ve suçun doğruluğunu kanıtlamaya çalışmaması, yargının itibarını korumak, yargı otoritesi ve tarafsızlığını sürdürmek açısından değerlendirme yaparak verilen mahkumiyet kararının hak ihlal niteliğinde olmadığını belirtmiştir. Toplumun yargıya duyduğu güven duygusunun sarsılmaması, yargının itibarının korunması ve bu kapsamda yargı çalışanı olan hakimin tarafsızlığına yönelik söylemlere karşı korunması gerekir.
Sonuç: Tüm bu nedenlerle hakime yöneltilen isnad niteliğindeki sözlerin yargının tarafsızlığını, otoritesini ve yargıcın kişilik haklarını ihlal ettiği için, hakaret suçunun unsurlarının oluştuğu ve bu nedenle Yerel Mahkemenin Beraat kararının Bozulmasına karar verilmesi gerektiği kanısındayım.