21. Hukuk Dairesi 2015/22343 E. , 2016/1948 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar, mahkeme kararıyla kesinleşen manevi tazminata ilişkin faiz alacağının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, davacılar tarafından ... 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin (iş mah sıfatıtyla) 2013/578 E -2013/2796 K sayılı dosyasında görülen manevi tazminat davasında ,dava dilekçesinde kaza tarihinden itibaren faiz talepleri olmasına rağmen, ilamda faize ilişkin olumlu olumsuz bir karar verilmediği ileri sürülerek manevi tazminatlara ilişkin toplam 24.249.00 TL faiz alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davacı ... için 11.552.00 TL ,davacı ... için 5.776.00 TL ,davacı ... için 6.931.00 TL olmak üzere toplam 24.259.00 TL faiz alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesine ,davacı tarafın faize yönelik istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından ,davacıların ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/630 E -2012/295 K sayılı dosyasında davalı ... İNŞ.LTD.ŞTİ aleyhine murisleri ... 'un 01.05.2011 tarihinde meydana gelen iş kazası sebebiyle vefat etmesi nedeniyle toplamda 240.000.00 TL manevi tazminat talepli dava açtıkları , mahkemece davacı ... için 70.000.00 TL ,davacı ... için 35.000.00 TL ,davacı ... için 50.000.00 TL manevi tazminatın davalı ... Ltd Şti nden tahsil olunarak davacılara verilmesine karar verildiği ,kararın davalı tarafça temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 09.07.2013 tarih ,2012/19649 E-2013/14748 K sayılı ilamı ile hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlarının fazla olduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği ,mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada davacı ... için 50.000.00 TL ,davacı ... için 25.000.00 TL ,davacı ... için 30.000.00 TL manevi tazminatın davalı ... Ltd Şti nden tahsil olunarak davacılara verilmesine ,fazlaya ilişkin istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.Kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 23.09.2014 tarih 2014/1752 E-2014/18350 K sayılı ilamı ile onanmasına karar verildiği ,onanan bu dosyadaki davacı yan temyizinde faize ilişkin bir hususu ileri sürmediği anlaşılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun 294/1 maddesinde mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hakimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Nihai kararlar, usule ilişkin nihai kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Usule ilişkin nihai kararlar, davanın esasıyla ilgili olmayan kararlar olup, başka bir ifade ile mahkemenin maddi hukuk bakımından değil de usul hukuku bakımından verdiği kararlardır (Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, ... 2011, s.540). Bu nedenle, mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen, usulden ret kararları (HMK m.115/2) da, usule ilişkin nihai kararlardır. Esasa ilişkin kararlar ise, hakimin uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır(HMK m. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır(Pekcanıtez/Atalay/Özekes: age., s.540). Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303)(Kuru, Baki:Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
Yukarıda da değinildiği üzere davacılar aynı olay nedeni ile aynı davalı aleyhine öncesinde manevi tazminat davası açmış, ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/578 E -2013/2796 K sayılı dosyasında görülen dava Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
Hal böyle olunca davacıların murisinin 01.05.2011 tarihinde meydana gelen iş kazası neticesinde vefatı nedeniyle manevi tazminat kapsamındaki talebinin öncesinde açılan ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/578 E -2013/2796 K sayılı tazminat davasındaki hüküm ile kesinleştiği gözetildiğinde eldeki davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 15.02.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
İncelemeye konu somut uyuşmazlıkta, üç davacı için toplam 240.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı taraftan tahsili için dava açILmıştır. Mahkeme asli talep olan manevi tazminat taleplerini kısmen kabul etmiş, fazlaya ilişkin istemlerin reddine şeklinde hüküm kurmuş, ancak fer'i nitelikli faiz hakkında herhangi
bir hüküm kurmamıştır. Davalı tarafın temyizi üzerine karar yüksek mahkeme tarafından incelenmekle tazminatın fazla olduğundan bahisle karar bozulmuş, yerel mahkemece uyulması üzerine bu kez miktarlar düşürülmek suretiyle tazminata hükmedilmiş, ancak yine faiz hakkında herhangi bir hüküm kurulmamıştır. Bu kez karar, hem davacı hem davalı tarafça temyiz edilmiştir. Davacı tarafın temyiz dilekçesinden, kararda faize karar verildiğini zannettiği anlaşılmaktadır. İş bu temyiz üzerine karar onanmıştır. Kesinleşen hükmü davacı taraf icraya koymuş olmakla birlikte, faiz hakkını saklı tuttuğuna ilişkin çekince beyanında bulunmuştur. Daha sonra faiz hakkını ayrı bir davaya konu etmiştir. Mahkeme davanın kabulüne karar vermiştir. Karar dairemizce önceki hüküm onanmakla kesinleştiğinden, artık faizin dava konusu edilemeyeceği ve eldeki davanın reddi gerektiği gerekçesiyle oy çokluğu ile bozulmuştur. Bozmaya ilişkin çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.
Açılan dava üzerine mahkemece tarafların talepleri hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekir. Mahkeme talep hakkında herhangi bir karar vermemiş ise, o talep hakkında bir hüküm, dolayısıyla bir kesin hüküm de ortaya çıkmayacaktır. Zira maddi anlamda kesinlik, kural olarak hüküm fıkrası için geçerlidir.
Hangi talebin reddedildiği hükümde açıkça gösterilmediği sürece karşılıksız bırakılan talep hakkında karar verilmemesi, başka bir ifadeyle hüküm fıkrasında yer verilmemesi nedeniyle talebin zımnen reddedildiği, böyle bir karara karşı talepte bulunan tarafın temyiz yoluna başvurmamasının o tarafça kesin hüküm oluşturduğu sonucuna varılamaz. Kesin hüküm olmayınca, söz konusu talebin yeniden dava edilmesi mümkündür. Kesin hüküm oluşturduğu belirtilen önceki kararda, mahkeme faiz hakkında herhangi bir hüküm kurmamakla birlikte gerekçesinde de faiz hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır. Sorun, hakkında hüküm kurulmayan faiz talebinin, mahkemece fazlaya ilişkin taleplerin reddine denilmekle zımnen red kapsamında olup olmadığı, dolayısıyla kesin hüküm oluşturup oluşturmadığı hakkındadır. Davacı taraf faizi bağımsız bir talep haline getirip dava konusu yapmış olsa idi, bu konuda bir kesin hükümden bahsedilebilirdi. Faiz fer'i nitelikli bir alacak olup, asıl alacağa bağlı olarak istenmiştir. Hükmün içeriği asıl talep hakkında kısmen kabul şeklindedir. Faiz talebinin unutulduğu açıktır. Ortada kesinlik değerlendirmesine tabi tutulacak bir hüküm yoktur. Dolayısıyla, önceki karar faiz bakımından kesin hüküm oluşmamaktadır.
Aksine bir değerlendirme yüksek mahkemenin kararlarında istikrar açısından uygun düşmeyecektir. Zira Yüksek 21. Hukuk Dairesi 08.7.2014 tarih, 2013/21383-16203 tarihli kararında aynen şu ifadelere yer vererek;
“...Faiz talebi hakkında tazminat davasında hüküm kurulmadığı durumlarda bunun istemin zımnen reddi anlamına gelmeyeceği ayrı bir dava ile istenilmesinin mümkün bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık tazminat davasında faiz konusunda bir karar verilip verilmediği giderek kesin hükmün bulunup bulunmadığına ilişkindir. Somut olayda, kesinleşen tazminat davasında, davacının faiz istemiyle ilgili olarak gerek bozma konusu ilk kararda ve gerekse bozmaya uyularak verilen ikinci kararda olumlu olumsuz herhangi bir hüküm mevcut değildir. Tazminat davasında bozma sonrasında verilen kararın gerekçesinde hakim, bozmaya konu kararın faiz yönünden temyiz edilmemesi nedeniyle ve faize ilişkin bir bozma nedeni de bulunmadığından davacı lehine faize hükmedilmeyeceğini açıklayarak, maddi tazminat istemini reddetmiş, manevi tazminat istemini ise kısmen kabul ederek, manevi tazminattan fazlaya ilişkin istemin reddine karar vermiştir. Görüldüğü üzere faiz istemiyle ilgili bir karar verilmesi söz konusu değildir. Gerekçedeki davacı lehine faize karar verilmediğine ilişkin açıklamanın faiz isteminin reddine ilişkin hüküm kurulması olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla faize ilişkin bir hüküm bulunmadığına göre kesin hükmün varlığından söz etmek de mümkün değildir. Öte yandan asıl alacağın tahsiline kadar faizin ayrı bir dava ile istenilmesi mümkün bulunduğuna göre, tazminat davasında faiz istemi hakkında karar verilmeyen davacının bu yönü temyiz nedeni olarak getirmemesinin, faiz isteminden zımnen feragat ettiği olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.” Öte yandan Yüksek 3. Hukuk Dairesi 29.4.2010 tarih 2010/3736-7646 sayılı kararında; “Davacı, açtığı ilk davada faiz talep etmiş, ilk kararın 13.Hukuk Dairesi tarafından bozulmasından sonra verilen kararda faize hükmedilmemiştir. Olumlu veya olumsuz olarak karara bağlanmamış bir iddia yeni bir dava konusu yapılabileceğinden, kesin hükmün varlığından söz edilemez. Mahkemece, faiz isteğinin karar dışında bırakılmış olması, bu isteğin zımnen reddedildiği anlamına gelmez. Her şeyden önce aksi düşünce tarzı, HUMK.388.maddesine aykırı düşer. Davacı, istemlerinden biri hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle temyiz yoluna başvurmazsa, hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olan bu talep zımnen reddedilmiş sayılamaz. Bu konuda yeni bir dava açılabilir.” ifadelerine yer vermiştir.
Yüksek 5. Hukuk Dairesi' de 27.11.2012 tarih, 2012/10765-24007 sayılı kararında; “Bu durumda, açılan bir davada faiz isteği hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş ise, hükmü temyiz etmeyen davacının sonradan faiz istemiyle dava açmasına engel bir durum yoktur. Davada, faiz bölümü, asıl alacaktan ayrı bir nitelik taşıdığı için, bu haktan açıkça vazgeçilmedikçe ileride yeni bir dava ile isteğin tekrarlanması mümkündür.” ifadelerine yer vermiştir. Kaldı ki Yüksek Hukuk Genel Kurulu da 06.02.2008 tarih, 2008/20-105 sayılı kararında aynı hususa değinmiştir.
Yargıtay'ın bu yönde oluşan görüşünün öğretide de destek bulduğu görülmektedir (Pekcanıtaz/Hakan/Atalay Oğuz/Özekes Muhammet, Medeni Usul Hukuku, ... 2013, s. 852;Karslı Abdurrahim, Medeni Muhakeme Hukuku, İstanbul 2012, s. 604;İyilikli Ahmet Cahit, Hukuk Yargılamasında Kesin Hüküm, 2016, s. 368 vd..). ... (Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı Cilt III, İstanbul 2001, s. 3122 vd..) kitabında ;“mahkemenin hakkında hiçbir karar vermediği bir talep için davalı lehine bir karar mevcut olmadığı için, bu talebin incelenmesine ilişkin Yargıtay kararı, gerçek anlamda (hükmü temyiz etmiş olan davalı aleyhine) bir bozma kararı sayılamaz. Yukarda görüldüğü gibi davacı, hakkında karar verilmemiş olan talebi için ayrı bir dava açma hakkının bulunması nedeniyle, lehine verilmiş olan (diğer taleplerine ilişkin) hükmün bir an önce kesinleşmesini sağlamak için temyiz yoluna başvurmamış olabilir. Şimdi davalının temyizi üzerine hüküm bozulduğuna ve bu nedenle mahkemede yeniden tahkikat yapılacağına göre, davacının, hakkında hiçbir karar verilmemiş olan talebinin de bu yeni tahkikat sırasında inceleme konusu yapılması, yeni bir dava açmasına oranla daha basit, çabuk ve az masraflı bir yoldur. Yani unutulmuş olan talebin, bozma üzerine o davada inceleme konusu yapılması usul ekonomisine de uygundur.” ifadelerine yer vermiştir. Öğretiden de destek bulan ve Yargıtay'ın belirtilen kararları ile istikrar kazanan uygulamanın aksi yönde bozmaya ilişkin çoğunluk görüşüne katılmayarak kararın onanmasından yanayım.