Hukuk Genel Kurulu 2019/797 E. , 2022/128 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında imzalanan 05.07.2006 tarihli sözleşme gereğince müvekkilinin yapacağı imalatlar karşılığında davalının bir tanesi 100 m², diğer ikisi 50 m² olan toplam 200 m² yüzölçümünde üç adet dükkânı peşinat olarak vermeyi üstlendiğini, dükkânların bedelinin 200.000TL tutarında olup, müvekkiline nakit olarak verilmiş gibi kabul edildiğini, ancak davalının kararlaştırılan bu peşinatı ödemediğini, sonradan müvekkilinin bu dükkânları davalı kooperatifin binanın altındaki diğer dükkânlarıyla birlikte daireye dönüştürdüğünü ve bunun için de 30.000TL masraf yaptığını, gönderilen ihtarlara rağmen davalının dairelerin mülkiyetini müvekkiline vermediğini ileri sürerek sözleşme tarihinde peşinat olarak verilen 200.000TL’nin sözleşmenin imzalandığı 05.07.2006 tarihinden, 30.000TL’nin ise dükkânların daireye dönüştürüldüğü tarihten itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte toplam 230.000TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı ile imzalanan 05.07.2006 tarihli sözleşme kapsamında müvekkilinin üzerine düşen bütün sorumluluklarını yerine getirdiğini, sözleşmede yer alan ödeme planı kapsamında C bloğun altındaki 7 ve 8 nolu dairelerin fiilen 2006 yılında davacıya verildiğini, ancak davacının ve diğer kat maliklerinin vekâletname vermemesi nedeniyle tapuların teslim edilemediğini, davacının fiilen 2006 yılında teslim aldığı 7 ve 8 nolu daireyi kiraya verip kullandığını, sonradan da dava dışı üçüncü kişilere sattığını, sözleşmenin “Hukukî Sorumluluk” bölümünün 2. ve 3. maddesi gereğince dükkânların daireye dönüştürülmesinde tadilat projesi ve masrafları ile dairelerin ince inşaat işlerinin davacıya ait olduğunu, masraf taleplerinin sözleşmeye aykırı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş; 05.11.2013 havale tarihli ıslah dilekçesinde ise; eser sözleşmesinden kaynaklanan ücret talebine ilişkin olan eldeki davada zamanaşımı süresinin beş yıl olduğunu, beş yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra 23.11.2012 tarihinde açılan davanın zamanaşımından reddedilmesi gerektiğini, davacının kooperatifin eski yöneticileri ve dava dışı yüklenici Su-Ha İnş. Ltd. Şti. ile işbirliği yaparak piyasa rayiçlerinin üzerindeki birim fiyatlardan sözleşme düzenlediğini ve böylelikle aşırı yararlandığını, davacının ancak yaptığı imalatların kârsız malzeme bedelini isteyebileceğini, sözleşmede kararlaştırılan imalatların çoğunu yapmayan davacının gerçekleştirdiği işlerin de eksik ve ayıplı olduğunu, eski kooperatif yönetim kurulu üyelerinin davacıya hak ettiğinin üstünde ödemeler yaptığını ve davacının alacağı bulunmadığını, 2006 yılından itibaren C blok 7 ve 8 nolu daireleri kullanan davacının kira alarak yararlandığını ve bu kira bedellerinin davacının olası alacağından mahsup edilmesi gerektiğini, sözleşmeye göre davacının dükkânların daireye dönüştürülme bedelini talep edemeyeceğini, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/308 E. sayılı davasında geç ödeme yapıldığı iddiasıyla faiz isteyen davacının ikinci kez ve mükerrer olarak talep ettiği faizin reddi gerektiğini, faiz talebi haklı kabul edilse dahi temerrüt ihtarı bulunmadığından sözleşme tarihinden itibaren faiz istenemeyeceğini belirterek davanın öncelikle zamanaşımından, olmadığı takdirde esastan reddini savunmuştur.
6. Davacı vekili ıslah talebine karşı verdiği dilekçesinde; davalının zamanaşımı savunmasının yerinde olmadığını, zira 01.02.2011 tarihli sözleşme ile müvekkilinin davalı kooperatifin işlerini yapmaya devam ettiğini belirtmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:
7. Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.10.2014 tarihli ve 2012/584 E., 2014/420 K. sayılı kararı ile; dosyadaki kanıt ve belgelere, bilirkişi raporuna ve davalı vekilinin beyanına göre dava konusu C blok bodrum kat 7 ve 8 nolu dairelerin tapusunun alınması imkânsız olduğundan aynen ifanın mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, taraflar arasında yapılan sözleşme gereğince 200.000TL inşaat bedeli ile 30.000TL dükkânların daireye dönüştürülme bedeli olmak üzere toplam 230.000TL alacağın 23.11.2012 dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
8. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 14.06.2016 tarihli ve 2016/151 E., 2016/3400 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Taraflar arasında imzalanan 05.07.2006 tarihli sözleşmede iş bedelinin 200.000,00 TL'lik kısmının davacıya, tadilat projesi ile dükkanları daireye dönüştürmesiyle bu dairelerin verilerek ödenmesi kararlaştırılmıştır. Davada, söz konusu dükkanların daireye dönüştürüldüğü halde tapuların devri yapılmadığından kararlaştırılan iş bedelinin ödenmesi istenmektedir. Davalı ise savunmasında, dairelerin davacıya fiilen teslim edildiğini, ancak kooperatif ortaklarından yetki alınamadığından tapuda işlem yapılamadığını, davacının ise teslim tarihinden itibaren fiilen daireleri kullanıp kiraya verdiğini, daha sonra da haricen satış yaptığını bildirmiştir. Bu haliyle davacıya tapu devri yapılamayacağı anlaşılmakla davacının iş bedelinin nakit olarak ödenmesini istemekte haklı olduğuna ilişkin mahkemenin kabulü yerindedir. Ne var ki davacının bağımsız bölümleri kiraya verdiği ve fiilen kullandığı hususunda da uyuşmazlık yoktur. Bu durumda bağımsız bölümlerin kullanım dönemine ilişkin elde ettiği kira kazanımı bilirkişiden ek rapor alınarak hesaplattırılarak, iş bedeli alacağından mahsubu ile sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken bu hususta herhangi bir inceleme yapılmadan istemin aynen kabulü doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:
10. Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.10.2017 tarihli ve 2016/1190 E., 2017/1101 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu davacının alacağından mahsup edilmesi gereken kira bedeli konusunda bilirkişiden ek rapor alındığı ve davacıya bırakılan 7 ve 8 numaralı bağımsız bölümlerin kullanım dönemleri itibariyle toplam kira getirisinin 48.250TL hesaplandığı, ancak bozma sonrasında yapılan değerlendirmede davacının kendisine bırakılması gereken bağımsız bölümleri kiraya vermiş veya bizzat kullanmış olsa bile bu bedelin alacağından mahsup edilmesinin hukuka uygun olmayacağının kabul edildiği, temyiz incelemesi sırasında veya bozma sonrasındaki yargılamada gözden kaçan bir hususun varlığı ortaya çıktığında bu yanlışa dayalı kararı hiç kabul etmemiş taraf aleyhine usulî kazanılmış hak doğmaması gerektiği, hak ve borçlarda eşitlik sağlanabilmesi için edimler arasındaki dengenin gözetildiği, davacı tarafın taşınmazı kullanması aleyhine değerlendiriliyorsa, davalının da taşınmaz bedelini ödemeyerek parayı kullanmaktan kaynaklanan kazanca sahip olduğu, ödenmesi gereken bir paranın altı-yedi yıl sonra faizsiz ödenmesinin de bir kazanç olduğu, davacının alacağından varsayımsal bir kira kadar mahsup yapılmasının haksız görüldüğü, davacının kira ve kullanımdan kaynaklanan varsayımsal kazancına karşılık davalının da mülkiyet değer artışından dolayı kazancının gerçekleştiği, bozmadan önceki kararda davacı alacağının hesabına ilişkin hususların Yargıtay tarafından da doğru bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 230.000TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
11. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 21.05.2018 tarihli ve 2018/2007 E., 2018/2067 K. sayılı bozma kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince inceleme yapılarak hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve bozmanın şümulü dışında kalarak kesinleşen cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün olmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davalı tarafın diğer temyiz taleplerine gelince; mahkemece hükmüne uyulan Dairemizin 14.06.2016 tarih ve 2016/151 Esas, 2016/3400 Karar sayılı bozma ilâmının 2. bendinde; davacının bağımsız bölümleri kiraya verdiği ve fiilen kullandığı hususunda da uyuşmazlık olmadığından bağımsız bölümlerin kullanım dönemine ilişkin elde ettiği kira kazanımı bilirkişiden ek rapor alınarak hesaplattırılarak, iş bedeli alacağından mahsubu ile sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece dairemizin bozma ilâmına uyulmuştur. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı ilâmı gereğince yerel mahkemece Yargıtay'ın bozma kararına uyulması sonucu bozmada belirtilen hususlar lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak teşkil edeceğinden bozma kararında gösterilen inceleme ve araştırma yapılarak o kararda belirtilen esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Mahkemece bozma ilâmına uyulduğu halde, bozma ilâmından sonra kira bedeli tespitine ilişkin rapor alınmasına rağmen davanın kabulü yönünde hüküm kurulmuştur. Bu nedenle; bozma ilâmından sonra alınan bilirkişi raporuna göre hesaplanan kira bedelinin mahsubu ile bakiye alacağa ilişkin hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
13. Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 12.11.2018 tarihli ve 2018/1060 E., 2018/1463 K. sayılı kararı ile; birinci bozmadan sonra verilen ikinci kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle mevcut durumda bozmaya uyularak karar verilmesinin davacı aleyhine ağır bir zarara neden olacağı, davacının kendisine bırakılması gereken bağımsız bölümleri kiraya vermiş veya bizzat kullanmış olsa dahi bu bedelin alacağından mahsup edilmesinin hukuka uygun olmayacağı, davacının kira ve kullanımdan kaynaklanan varsayıma dayalı kazancına karşılık davalı tarafın da mülkiyet değer artışından kazançlı çıktığı, davacının alacağından varsayımla hesaplanan kira kadar mahsup yapılmasının haksız olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece 14.06.2016 tarihli birinci bozma kararına uyulmakla davalı lehine usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının bağımsız bölümleri kiraya vererek fiilen kullandığı döneme ilişkin hesaplanan kira bedelinin iş bedeli alacağından mahsup edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “usulî kazanılmış hak” ile ilgili açıklama yapılmasında yarar vardır.
17. Usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).
18. “Bir mahkemenin Temyiz Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir, meğer ki bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekildeki Usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Temyizin bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukukî alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak müessesesi; usul kanununun dayandığı ana esaslardandır ve amme intizamıyla da ilgilidir.
Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması manasına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez” (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
19. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
a) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
b) Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
c) Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez.
d) Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddî hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.
20. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2021 tarihli ve 2019/(22)9-489 E., 2021/752 K.; 18.03.2021 tarihli ve 2017/(13)3-704 E., 2021/303 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
21. Şu hâlde; usulî kazanılmış hakkın hukukî sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
22. Açıklanan bu maddî ve hukukî olgular çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece birinci bozma kararına uyulmakla davalı lehine usulî kazanılmış hak oluştuğundan ve usulî kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnaî bir durum da bulunmadığından, davacı yüklenicinin bağımsız bölümleri kiraya vererek fiilen kullandığı döneme ilişkin bilirkişi heyetinden alınan ek raporda hesaplanan kira kazanımının iş bedeli alacağından mahsubu suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.
23. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.