Ceza Genel Kurulu 2013/282 E. , 2014/192 K.HIRSIZLIKFİKRİ İÇTİMASEÇİMLİK HAREKETLİ SUÇLARTÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 42TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 43TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 58TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 142
Hırsızlık suçundan sanık C.. A..’ın 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 2 kez 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hak yoksunluğuna, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin, Kocaeli 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.09.2010 gün ve 79-467 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 13.11.2012 gün ve 28994-23754 sayı ile;
'...Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
1- 5237 sayılı TCK'nun 43/2. maddesinin yollamasıyla 43/1. maddesine göre sanığın tek bir hareketle birden fazla müştekiye karşı aynı suçu işlemiş olması nedeniyle müteselsilen sorumlu tutulması gerekirken mağdur sayısınca suç oluştuğunun kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Sanık hakkında Körfez 1.Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2007/17-2008/310 sayılı ilamı ile hükmolunan 400 YTL para cezası ile Körfez Sulh Ceza Mahkemesinin 2008/115-2008/454 sayılı ilamı ile hükmolunan 3.000 YTL adli para cezasının birlikte tekerrüre esas alınarak sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi' isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.12.2012 gün ve 99602 sayı ile;
“Sanığın eylemi, bina vasfındaki işyerine girerek iki ayrı müştekiye ait olduğu anlaşılan 20 TL, cep telefonu ve kredi kartlarını çalma şeklinde sübut bulduğu, dosya kapsamına göre 20 TL paranın ayrı bir müştekinin, 1 adet cep telefonu ve kredi kartlarının ise diğer müştekinin ceplerinden alındığı anlaşılmaktadır.
Türk Ceza Hukukunda fiil'n tek olup olmadığını belirlemek açısından, hareketin mi yoksa neticenin mi esas alınması gerektiği konusunda doktrinde tartışma var ise de, ağırlıklı görüşün fiilin tekliği veya çokluğunun belirlenmesinde, neticenin esas alınması gerektiğini kabul eden görüş olduğu anlaşılmaktadır.(Nitekim Dönmezer E.., II (12), no 1130;İçel Suçların İçtimaı, s,34, Hakeri, Ceza Hukuku,(5) s,400, Centel/Zafer/Çakmut,(4) s,480-481) Bu görüşe göre fiil denilince akla netice gelir. Hareket, netice ve bu ikisi arasındaki nedensellik bağı fiili oluşturmaktadır. Bir fiil yani netice, içerisinde birden fazla hareketler olabileceği gibi netice tek bir hareket ile de meydana getirilebilir. Bu sebeple hareketin tekliği yada çokluğu ile fiilin tekliği yada çokluğu kavramlarını birbirine karıştırmamak gerekir. Kaç tane netice var ise o kadar fiil ve dolayısıyla o kadar da suç vardır.
Bu açıklamalar çerçevesinde değerlendirildiğinde, sanığın müştekiler H.. T.. ve G.. B..’nın çalıştıkları işyerine geceleyin gelerek şikâyetçi Hakan'ın askıda bulunan pantolonun cebinden 20 TL para ve cüzdanını, müşteki Gökhan'ın ise askıda bulunan pantolonun cebinden, banka kredi kartları ve cep telefonunu çaldığı sabittir. Bu durumda, sanığın eylemlerinin, işyerinin niteliği, eşyaların bulunduğu yer ve konumu itibariyle ayrı iki müştekiye ait olduğunu bildiğinin kabul edilmesi gerekecektir. Bu durumda ortada iki ayrı netice olup, sanığın her bir hareketi ile iki ayrı fiil dolayısıyla da iki ayrı netice meydana geldiğinden, yerel mahkemenin oluşa uygun düşen kabulünün doğru kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Öte yandan 2 no’lu Bozma ilamına konu, Körfez 1.Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararı sanık fiilin işlendiği sırada çocuk olduğundan tekerrüre esas alınamayacağı anlaşılmaktadır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün tekerrür uygulamasına ilişkin hüküm fıkrasından Körfez 1.Asliye Ceza Mahkemesi'nin ilamının çıkartılması suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Dairesince 15.01.2012 gün ve 27089-280 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; aynı işyerinden yazıhane bölümünde elbise askılığında duran 2 ayrı mağdura ait pantolon cebindeki, birinde para ve nüfus cüzdanı diğerinde ise nüfus cüzdanı, sürücü belgesi ve banka kartları bulunan cüzdanları ve masa üstünde duran mağdurlardan birine ait cep telefonunu çalan sanık hakkında, iki ayrı hırsızlık suçundan mı hüküm kurulması, yoksa 5237 sayılı TCK'nun 43/2. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin mi uygulanması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın olay tarihinde sabahleyin tam olarak belirlenemeyen bir saatte Bahattin ’e ait hurdacı dükkanına girerek burada yazıhane bölümünde duran elbise askılığındaki müştekiler H.. T.. ve G.. B..’ye ait pantolonların ceplerinden cüzdanlarını ve masanın üzerinde duran müşteki Gökhan’a ait cep telefonunu çaldığı, müşteki Hakan’ın cüzdanında nüfus cüzdanı ve bir miktar para, müşteki Gökhan’ın cüzdanında ise nüfus cüzdanı, sürücü belgesi ve banka kartlarının bulunduğu, sanığın çaldığı cep telefonunu tanık Hikmet İnaç’a sattığı, bu tanığın beyanlarından hareketle sanığa ulaşıldığı, sanığın aşamalarda önce suçlamaları kabul etmediği, bilahare duruşmada suçunu ikrar ettiği, cüzdanlardan birinde 20-30 TL para çıktığını ifade ettiği anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza' söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; 'Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır' şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun 'suçların içtimaı' bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Zincirleme suç, 765 sayılı Kanunun 80. maddesinde; 'Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır' şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanunun 43. maddesinin ilk fıkrasında; 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır' biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır' denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; 'Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz' düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK'nun 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK'nun 43/1. maddesi düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK'nun 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
TCK'nun 43. maddesinin ikinci fıkrası; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır' hükmünü içermekte olup, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın kanunun 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bazen suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki 'tek bir fiili' oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin herbiri tek başına öldürücü nitelikte 5 bıçak darbesi ile işlenmesi vb. gibi. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide “seçimlik hareketli suçlar” olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması halinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan sözedebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir.(İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. bası, Ankara, 2010, s.155 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 5. bası, Ankara, 2011, s.110 vd.)
5237 TCK’nda bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür (TCK’nun 172/2. md.). Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
1- Hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması,
2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
3- İşlenen birden fazla suçun 'aynı suç' olması,
4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
Bu dört şart birlikte gerçekleştiğinde, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları, içerisinde beş kişiye ait cüzdanların bulunduğu çantanın çalınması hallerinde aynı neviden fikri içtima söz konusu olup, TCK'nun 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nun 19.04.2007 gün ve 38-35 sayılı kararında da; 'Sanık, çaldığı eşyaların farklı arkadaşlarına ait olduğunu, olay öncesinde özellikle bilmekte olduğundan, mağdurlara ait eşyaların aynı valizlikte bulunması, sanığa atılı suçlara tek bir fiil niteliği kazandırmayıp, her bir mağdura yönelik eyleminin bağımsız birer arkadaşının eşyasını çalmak suçunu oluşturduğu' sonucuna ulaşılmıştır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın aynı işyerinden yazıhane bölümünde elbise askılığında duran 2 ayrı mağdura ait pantolon cebindeki, birinde para ve nüfus cüzdanı diğerinde ise nüfus cüzdanı, sürücü belgesi ve banka kartları bulunan cüzdanları ile masa üstünde duran ve mağdurlardan birine ait olan cep telefonunu çalması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın eşyaların niteliği ve bulunma şekilleri itibariyle farklı kişilere ait olduğunu bildiği kabul edilmelidir. Bu nedenle, sanığın 2 ayrı mağdura ait olduğunu bildiği cüzdanlar ve cep telefonunu çalması nedeniyle tek bir fiilden bahsedilemeyeceği gibi eylemin gerçekleştirilme şekli itibariyla da hukuki anlamda tek bir fiilin söz konusu olmadığı anlaşıldığından, mağdur sayısınca hırsızlık suçundan sanığın cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Öte yandan, sanığın adli sicil kaydında yer alan ve tekerrüre esas alınan iki adet ilamdan Körfez 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.06.2008 gün ve 17-310 sayılı ilamının suçun işlendiği tarihte sanığın onsekiz yaşından küçük olması ve hükmolunan cezanın da miktar itibariyle kesin nitelikte bulunması nedeniyle tekerrüre esas nitelikte olmadığı gözetilmeksizin tekerrüre esas alınması kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, tekerrüre esas alınamayacak nitelikte bulunan Körfez 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.06.2008 gün 17-310 sayılı ilamının tekerrüre esas alınması isabetsizliğinden bozulmasına, ancak bu hususun düzeltilerek onanması mümkün olduğundan, hüküm fıkrasının tekerrürün uygulanmasına ilişkin kısmından 'karar, Körfez 1. ASCM'nin 2007/17 dosya 2008/310 kararlarıyla' ibaresinin çıkarılıp yerine 'kararıyla' kelimesinin eklenmesi suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 13.11.2012 gün ve 28994-23754 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Kocaeli 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.09.2010 gün ve 79-467 sayılı hükmünün, tekerrüre esas alınamayacak nitelikte bulunan Körfez 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.06.2008 gün ve 17-310 sayılı ilamının tekerrüre esas alınması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak, 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 322. maddesi uyarınca bu aykırılığın yeniden yargılama yapılmaksızın düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının tekerrür uygulamasına ilişkin bölümünden 'karar, Körfez 1. ASCM'nin 2007/17 dosya 2008/310 kararlarıyla' ibaresinin çıkarılıp yerine 'kararıyla' kelimesinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.04.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.