Ceza Genel Kurulu 2018/185 E. , 2021/279 K.
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 137-473
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ...'ın TCK'nın 85/1, 62/1 ve 51/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin Menderes 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.12.2014 tarihli ve 137-473 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 14.09.2017 tarih, 1762-6355 sayı ve oy çokluğuyla 'Gerekçeli karar başlığında suç tarihinin '05.11.2012' yazılması gerekirken, '06.11.2012' olarak yazılmış olması, mahallinde düzeltilmesi mümkün bir yazım yanlışlığı olarak kabul edilmiştir.' eleştirisiyle onanmasına karar verilmiş,
Daire Üyeleri ... ve ...;
'Sanık ... hakkında, taksirli suçtan dolayı mahkûmiyet kararı verilirken; sanık müdafinin 05.12.2014 tarihli son oturumda; 'Lehe olan hükümlerin uygulanmasını talep ediyorum.' şeklindeki talebine rağmen, sanık hakkında hükmedilen uzun süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50/1. maddesindeki adli para cezasına çevrilmesine yasal engel bulunmadığı hâlde; hapis cezasının TCK'nın 50. maddesindeki adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği irdelenmeden hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine karar verilmiştir. Taksirli suçtan dolayı hükmedilen uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmasına karşın, hükmedilen cezanın TCK'nın 50/1-a maddesindeki adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmadığı yada ertelemenin daha lehe olduğu gibi yanlış gerekçelerle, yada somut olayımızda olduğu gibi lehe hükümlerinin uygulanması yönündeki talebe rağmen hapis cezasının TCK'nın 50/1-a maddesindeki adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği tartışılmadan hükmedilen hapis cezasını erteleyen Yerel Mahkemelerce verilen mahkûmiyet hükümlerini temyizen inceleyen Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin benzer olaylardaki içtihatlarında; TCK'nın 50 ve 51. maddelerinin her ikisinin de kişiselleştirme kurumu olup, birbirlerine karşı önceliklerinin bulunmadığı sonucuna varıldığı ve bu sonucun herhangi bir istisnası belirtilmeksizin yerleşik uygulamaya dönüştüğü daha önceki karar içeriklerinden anlaşılmıştır. Somut olayımızda da Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi; Yerel Mahkemece verilen erteli hapis cezasından ibaret mahkûmiyet hükmünü düzelterek onamak suretiyle; dolaylı bir şekilde erteli hapis cezalarının; TCK'nın 50/1-a maddesindeki adli para cezalarından daha lehe olduğu sonucuna ulaştığı net bir şekilde görülmektedir. TCK'nın 50/1-a maddesindeki adli para cezalarının, erteli hapis cezalarından daha lehe olup olmadığı tartışmasının sonucuna bağlı olarak Yerel Mahkeme tarafından hükmedilen hapis cezasının ertelenmesine karşın, talebe rağmen adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin tartışılmamasının sanık aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı konusunda Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Gerek Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 23.11.2010 gün, 2010/181 E- 2010/234 K., 23.11.2010 gün, 2010/2-180E-2010/233 K. sayılı ilamları, gerekse Özel Dairelerin içtihatlarının tamamında; erteli hapis cezasının, adli para cezasından daha ağır olduğu özellikle vurgulanmış, hatta bu kurala uyulmaması hâlinde çok istisnai olarak kullanılan ve olağanüstü kanun yolu olarak adlandırılan kanun yararına bozma yoluna gidilerek, sanıklar aleyhine oluşan sonuçlar düzeltilmiştir. Yerleşik içtihada dönüşen bu uygulamalardan, özellikle taksirli suçlardan dolayı uzun süreli hapis cezalarının, adli para cezasına çevrilmesi hâlinde çok yüksek miktarlara ulaşması nedeniyle ekonomik durumu itibariyle ödeme olanağı bulunmayan sanıklar açısından; ödenmeyen adli para cezalarının tekrar hapis cezasına çevrilmesi durumunda sanıklar aleyhine sonuç doğuracağı endişesiyle Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi tarafından vazgeçilmiş, somut bir olaya özgü olarak verilen karara itiraz edilmesi üzerine; Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından ödenmeyen adli para cezalarının tekrar hapis cezasına çevrilmesi durumunda sanıklar aleyhine sonuç doğuracağı sonucuna varılmıştır. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 02.10.2007 ve 04.06.2013 tarihli kararlarının da aynı doğrultuda olduğu görülmüştür.
Ancak TCK'nın 51. maddesi ile ertelenen hapis cezasının, hapisten çevrilen yada doğrudan doğruya hükmedilen adli para cezalarından daha ağır sonuçlar doğurabileceği yerleşik yargı kararları ve kanuni düzenlemeler ışığında şu şekilde özetlemek mümkündür.
1-) TCK'nın 51. maddesine göre ertelenen hapis cezası için öngörülen denetim süresi suç işlenmeden geçirilse dahi, ceza infaz edilmiş sayılacağından; sonradan suç işlenmesi hâlinde tekerrüre esas alınabilecek ve sonradan işlenen suçtan dolayı, belkide sonraki cezanın ertelenmesine engel teşkil edeceği gibi ayrıca adli para cezaları ile hapis cezalarının seçenek ceza olarak düzenlendiği suçlar açısından da TCK'nın 58/3. maddesi uyarınca hapis cezalarının tercih edilmesi zorunlu hale gelecektir.
2-) 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin A fıkrasının 5. bendinde yer alan suçların dışındaki suçlardan dolayı hükmedilen 1 yıl hapis cezasının ertelenmesi durumunda dahi memurluk görevinin sona ermesine karşın, aynı süredeki cezanın adli para cezasına çevrilmesi halinde; memuriyet görevine devam edilebilecektir.
3-) Deneme süresi içerisinde suç işleyen kişi hakkında daha önce hükmedilen erteli hapis cezasının aynen yada kısmen infazına karar verilebilmesine karşın, 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun'un 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanun'un 106. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları değiştirilerek on birinci fıkrasına 'infaz edilen hapsin' ibaresinden sonra gelmek üzere 'veya kamuya yararlı işte çalışmanın' ibaresinin eklenmesiyle, bu tarihten sonraki değişiklikten sonra ödenmeyen adli para cezalarının, hapis cezasına çevrilmesinden sonra 1 gün hapis cezasına karşılık olmak üzere, 2 saat kamuya yararlı bir işte çalışmasına olanak tanınarak, hapis cezası olarak infaz etme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
Adli para cezalarının, erteli hapis cezalarından daha lehe sonuçlar doğurduğunun, yukarıda açıklandığı şekilde özetlenmesinden sonra; şimdide lehe hükümlerin uygulanması yönündeki talebin; adli para cezasına çevirmeyi içerip içermediğinin ve buna bağlı olarak somut olayımızda olduğu gibi sonuç cezanın ertelenmesi durumunda, hapis cezasının, adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin irdelenmemesinin bozma sebebi sayılıp sayılmayacağının yerleşik uygulamalardan yararlanılarak belirlenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.09.2014 tarih, 2014/237 E-2014/407 K. sayılı ilamında; sanık müdafinin 'lehe olan hükümlerin uygulanmasını istiyoruz' şeklindeki talebinin, taksirle ölüme neden olma suçundan verilen 5 yıl hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği hususunda değerlendirme yapılmasını gerektirip gerektirmediğinin irdelenmesi sonucunda aşağıda özetlenen sonuca ulaşılmıştır.
5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin gerekçesinde; '...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...' denilmek suretiyle şartların oluşması hâlinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması hâlinde ceza uzun süreli de olsa paraya çevrilebileceğini kabul etmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir kişiselleştirme hükmüdür.
Kanun koyucu cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime TCK'nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde, hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusunda gerekçe göstermesi zorunlu olup, bu gerekçenin de dosya içeriği ile kanuna uygun ve yeterli olması gerekir. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.09.2014 tarih, 2013/567 E-2014/409 K sayılı ilamında; somut olayın özelliğine göre talep olmamasına karşın, sanığın ekonomik durumu dikkate alınarak hükmedilen adli para cezasının, takside bağlanmamasını dahi kanuna aykırı görerek, özel dairece verilen kararın doğru olduğu belirtilmiştir.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan bilgiler ile benzer olaylarda benimsenen içtihatlar ışığında somut olayımıza baktığımızda; Yerel Mahkeme tarafından mahkûmiyet kararı verilirken, işlenen suçun taksirli suç olması nedeniyle hapis cezasının, adli para cezasına dönüştürülebileceği dikkate alınmamış, talebe rağmen hapis cezasının, adli para cezasına dönüştürülmeme nedeni karar yerinde irdelenmemiştir. Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin TCK'nın 50 ve 51. maddelerinin her ikisinin de kişiselleştirme kurumu olup, birbirlerine karşı önceliklerinin bulunmadığı yönündeki görüşünün doğru olduğu bir an için kabul edilse dahi somut olayımızda, Yerel Mahkeme tarafından erteli hapis cezası ile adli para cezasının hangisinin lehe olduğu tartışılmamış, hükmedilen hapis cezasının; adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmasına karşın, talebe rağmen bu husus irdelenmemiştir. Bir başka deyişle yasal engel bulunmadığı hâlde hapis cezasını, adli para cezasına çevirmeme gerekçesini denetime olanak sağlayacak şekilde açıklamayan Yerel Mahkemece, hükmedilen hapis cezası ertelemiştir. Cezanın bireyselleştirilmesi sırasında; somut olayın özelliğine göre dosya içeriğine uygun yasal gerekçelerle hürriyeti bağlayıcı cezayı erteleyebileceği gibi adli para cezasına çevirme olanağı bulunan Yerel Mahkemenin böyle bir değerlendirme yapmadan hapis cezasının ertelediği anlaşılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşı oy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi ise 1412 sayılı CMUK'un 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-g bendi uyarınca hukuka kesin aykırılık hâlini oluşturacaktır. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçesinde, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması, ceza kanununda öngörülen sıra ve esaslara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkûmiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususa ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçede hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve yasal olması gerekmektedir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır.
Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmakta olup, somut olayda, sanık müdafiinin sanık hakkında lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönündeki talebini kapsayan uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesini olanaklı kılan TCK'nın 50/1-a, 50/4. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması suretiyle Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 230. maddelerine muhalefet edilmesinin ötesinde sanık hakkında anılan madde hükümleri dosya kapsamı ve kanun hükümleri ile bağdaşmayacak şekilde uygulanmamıştır.
Böyle bir durumda verilen hükmü denetlemekle görevli olan Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi, daha önceki bizce iştirak edilmeyen içtihatlarına uygun olacak şekilde hapis cezasının ertelenmiş olması nedeniyle, adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin irdelenmemesini dikkate almayarak sanık aleyhine bir sonucun doğmasına yol açmıştır. Yerel Mahkemenin, hükmedilen cezanın uzun süreli olması nedeniyle, adli para cezasına çevrilemeyeceği düşüncesinden hareketle hapis cezasını erteleme ihtimalide mevcuttur. Çünkü bu husus karar yerinde denetime olanak sağlayacak şekilde açıklanmamıştır. Böyle bir durumda; Yerel Mahkemece verilen kararı denetlemekle görevli olan Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin, Yerel Mahkemenin yerine geçerek, Yerel Mahkemece hiç irdelenmeyen bir hususu düzelterek onama gerekçesinde dikkate almış olması gerekir ki! Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere, gerek hukuk sistemimizin gerekse yerleşik uygulamaların böyle bir uygulamaya izin vermesi düşünülemez.
Bütün ihtimalleri değerlendirmek suretiyle olayın özelliği ile sanığın kişisel durumuna göre yasal gerekçelerle bireyselleştirme yapmakta tamamen özgür olan yerel mahkeme tarafından verilen hapis cezasının yasal engelin bulunmaması nedeniyle adli para cezasını çevrilip çevrilmeyeceği irdelenmediğinden bahisle bozulmasına karar verilmesi gerekirken, Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğunun yerel mahkemece verilen mahkûmiyet kararının onanmasına dair kararına yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir.' düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.12.2017 tarih ve 35521 sayı ile;
“...5237 sayılı TCK'nın 'Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar' başlıklı 50. maddesinin 1. fıkrasına göre; 'Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir'
Aynı maddenin 4. fıkrasındaki; 'Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz' şeklindeki düzenleme uyarınca taksirli suçlarda diğer şartların da varlığı hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.
5237 sayılı TCK'nun 50. maddesinin gerekçesinde; '...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...' denilmek suretiyle şartların oluşması hâlinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması halinde ceza uzun süreli de olsa paraya çevrilebileceğini kabul etmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir kişiselleştirme hükmüdür.
Kanun koyucu cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime TCK'nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde, hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusunda gerekçe göstermesi zorunlu olup, bu gerekçenin de dosya içeriği ile kanuna uygun ve yeterli olması gerekir. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır.
Ayrıca 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun'un 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanun'un 106. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları değiştirilerek on birinci fıkrasına 'infaz edilen hapsin' ibaresinden sonra gelmek üzere 'veya kamuya yararlı işte çalışmanın' ibaresinin eklenmesiyle, bu tarihten sonraki değişiklikten sonra ödenmeyen adli para cezalarının, hapis cezasına çevrilmesinden sonra 1 gün hapis cezasına karşılık olmak üzere, 2 saat kamuya yararlı bir işte çalışmasına olanak tanınarak, hapis cezası olarak infaz etme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
5237 sayılı TCK'nın 'Hapis cezasının ertelenmesi' başlıklı 51. maddesinin birinci fıkrası;
'İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir, bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır, ancak erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir...' şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olanlar bakımından bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önceden kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyetin bulunması hâlinde kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının ayrıca değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesine imkan bulunmamaktadır.
Erteleme, 5237 sayılı TCK’nın 51. maddesinde düzenlenmiş, koşullu bir af olmaktan çıkarılıp, ceza infaz kurumu hâline getirilmiş ve sadece hapis cezası bakımından öngörülmüştür. Cezası ertelenen hükümlü hakkında, mahkûm olunan ceza süresinden az olmamak kaydı ile bir yıl ila üç yıl arasında bir denetim süresi belirlenecektir. Mahkemece denetim süresi içinde; meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine, meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, on sekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine karar verilebilir. Cezası ertelenen hükümlü denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezasını infaz etmiş sayılacak, ancak denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi hâlinde; ertelenen cezasının kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilecektir.
TCK'nın 51. maddesi ile ertelenen hapis cezasının, hapisten çevrilen yada doğrudan doğruya hükmedilen adli para cezalarından daha ağır sonuçlar doğurabileceği yerleşik yargı kararları çerçevesinde, kabul edilmektedir. buna göre,
1- TCK'nın 51. maddesine göre ertelenen hapis cezası için öngörülen denetim süresi suç işlenmeden geçirilse dahi, ceza infaz edilmiş sayılacağından; sonradan suç işlenmesi hâlinde tekerrüre esas alınabilecek ve sonradan işlenen suçtan dolayı, belkide sonraki cezanın ertelenmesine engel teşkil edeceği gibi ayrıca adli para cezaları ile hapis cezalarının seçenek ceza olarak düzenlendiği suçlar açısından da TCK'nın 58/3. maddesi uyarınca hapis cezalarının tercih edilmesi zorunlu hale gelecektir.
2- 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin A fıkrasının 5. bendinde yer alan suçların dışındaki suçlardan dolayı hükmedilen 1 yıl hapis cezasının ertelenmesi durumunda dahi memurluk görevinin sona ermesine karşın, aynı süredeki cezanın adli para cezasına çevrilmesi hâlinde; memuriyet görevine devam edilebilecektir.
3- Deneme süresi içerisinde suç işleyen kişi hakkında daha önce hükmedilen erteli hapis cezasının aynen yada kısmen infazına karar verilebilmesine karşın, 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun'un 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanun'un 106. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları değiştirilerek on birinci fıkrasına 'infaz edilen hapsin' ibaresinden sonra gelmek üzere 'veya kamuya yararlı işte çalışmanın' ibaresinin eklenmesiyle, bu tarihten sonraki değişiklikten sonra ödenmeyen adli para cezalarının, hapis cezasına çevrilmesinden sonra 1 gün hapis cezasına karşılık olmak üzere, 2 saat kamuya yararlı bir işte çalışmasına olanak tanınarak, hapis cezası olarak infaz etme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
Adli para cezalarının, erteli hapis cezalarından daha lehe sonuçlar doğurduğunun, yukarıda açıklanan nedenler kapsamıda lehe hükümlerin uygulanması yönündeki talebin; adli para cezasına çevirmeyi kapsadığı ve sanık hakkında kişiselleştirme yapılarak çözümlenmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, maddi olayda,
Sanık ... hakkında; Menderes 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; 05.12.2014 gün, 2013/137 E-2014/473 K. sayılı karar ile taksirle öldürme suçundan dolayı TCK'nın 85/1, 62, 51/1-3. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezasına hükmedilerek verilen ceza TCK'nın 51. maddesi uyarınca ertelenmiştir.
Bu karara karşı sanık müdafi tarafından süresinde açılan temyiz davası üzerine, Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda, 14.09.2017 tarih, 2016/1762 E-2017/6355 K sayılı karar ile sanık hakkında Yerel Mahkemece verilen mahkumiyet kararının; onanmasına karar verilmiştir.
Sanık müdafii, 05.12.2014 tarihli duruşmada, sanık hakkında lehe olan hükümlerin uygulanması isteminde bulunduğunun anlaşılması karşısında, meydana gelen trafik kazasının oluş şekli ile sanığın kişisel durumuna göre yasal gerekçelerle bireyselleştirme yapmakta tamamen özgür olan Yerel Mahkemece, sanık hakkında verilen hapis cezasının, adli para cezasını çevrilip çevrilmeyeceği konusunda genel bir değerlendirme ve irdeleme yapılması gerekmektedir.
Sanık hakkında verilen 1 yıl 8 ay hapis cezasının olayın işleniş biçimi ve sanığın, sosyal ekonomik durumu değerlendirilerek sanık hakkında TCK'nın 50/1-a maddesinin uygulama olanağının bulunup bulunmadığı konusunda olumlu yada olumsuz bir karar verilmesi ve gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Bu durum keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, önem arzetmektedir.
Maddi olayda, sanık müdafiinin sanık hakkında lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönündeki talebini kapsayan uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesini olanaklı kılan TCK'nın 50/1-a, 50/4. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması suretiyle Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 230. maddelerine muhalefet edilmesinin önüne geçecektir.
Bu itibarla, sanık müdafiinin 'lehe hükümlerin uygulanması' isteminde bulunması karşısında, sanık hakkında verilen hapis cezasının lehe değerlendirmesi yapılırken TCK'nın 50/1-a, 50/4. maddesi kapsamında paraya çevrilmesinin hem de TCK'nın 51/1. maddesince erteleme hükümlerini uygulama olanığının tartışılmasında yasal zorunluluk bulunmaktadır. Bu nedenle, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 14.09.2017 gün ve 2016/1762 Esas, 2017/6355 Karar sayılı onama kararına itiraz edilmiştir.' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 08.03.2018 tarih ve 11911-2657 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğuyla ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK'nın 85/1, 62/1 ve 51/1-3. maddeleri uygulanarak verilen hapis cezasının ertelenmesine ilişkin kararda, Yerel Mahkemece aynı Kanun’un 50/4. maddesi uyarınca ayrıca hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin de tartışılması gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...’ın, 05.11.2012 tarihinde saat 20.15 sıralarında yönetimindeki araçla Kuşadası istikametinden Menderes istikametine doğru seyir hâlinde iken Sancaklı Shell benzin istasyonu yakınına geldiğinde yol kenarında yürüyen yaya ...’ü fark ederek direksiyonu sola kırdığı, ancak buna rağmen aracın sağ ön kısmıyla yaya ...’ya çarptığı, çarpmanın etkisiyle adı geçen yayanın yolun sağ tarafındaki toprak zemine düşmesi neticesinde hayatını kaybettiği, yapılan keşif ve alınan adli tıp raporuna göre meydana gelen kazada sanığın tali, ölenin ise asli kusurlu olduğu,
Sanık aşamalarda; olayın saat 21.00 sıralarında meydana geldiğini, havanın karanlık olduğunu, olay yerinde herhangi bir aydınlatmanın bulunmadığını, ölenin birden yola çıktığını, ilk etapta gördüğü şeyin insan olduğunu bile anlayamadığını, yine de çarpmamak için direksiyonu sola doğru kırdığını, bu sırada yönetimindeki aracın devrildiğini, kendisinin de yaralandığını, kusurunun bulunmadığını savunduğu,
Sanığın, cezanın şahsileştirilmesine ilişkin olarak herhangi bir talepte bulunmadığı, sanık müdafisinin ise son oturumda sanığın beraatine karar verilmesini, hakkında lehe hükümlerin uygulanmasını ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ettiği,
Sanığın sosyal ve ekonomik durumuna ilişkin tespitlere göre; sabıkasız, evli, çocuksuz, kuruyemiş işi ile uğraştığı ve aylık gelirinin 1.000 TL olduğu,
Yapılan yargılama sonucunda, sanığın 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, zararı gidermediğinden hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına, hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine, 1 yıl 8 ay denetim süresine tabi tutulmasına, denetim süresinde herhangi bir yükümlülük belirlenmesine yer olmadığına karar verildiği, bu hükmün de sadece sanık müdafisi tarafından temyiz edildiği, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde, sanığın beraatına karar verilmesi gerektiğini ifade ettiği, adli para cezasının uygulanmamasının yasal olmadığına ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı gibi gerek sanığın gerekse müdafisinin verilen hükmün paraya çevrilmesi ya da ertelenmesi gerektiği konusuyla ilgili olarak özel bir talepte bulunmadıkları,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle erteleme ve hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi kurumları üzerinde kısaca durulmalıdır.
Hapis cezasının ertelenmesi, Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesinde;
“İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir...” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
TCK'nın 'Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar' başlıklı 50. maddesinin 1. fıkrasına göre ise; 'Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir.'
Aynı maddenin 4. fıkrasındaki; 'Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz' şeklindeki düzenleme uyarınca taksirli suçlarda diğer şartların da varlığı hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.
TCK'nın 50. maddesinin gerekçesinde, “...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...” denilmek suretiyle şartların oluşması hâlinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birine hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilebileceğini kabul etmiştir.
07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, “erteleme” ve “hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi” cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme kurumlarıdır.
Mahkemece, hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir kullanılırken, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilmeli ve tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir. Diğer taraftan yerel mahkemece gösterilen gerekçenin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya kapsamıyla uyumlu olup olmadığının Yargıtay denetimine tabi olacağında da şüphe bulunmamaktadır. Yine kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime TCK'nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının adli para cezası seçenek yaptırımına ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50/1. maddesindeki adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birisine çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusundaki dayandığı gerekçenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli olması gerekir.
Bu aşamada erteleme ve hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi kurumlarının hukuki nitelikleri ile sonuçları üzerinde durulmalıdır.
Erteleme, TCK’nın 51. maddesinde düzenlenmiş, şartlı bir af olmaktan çıkarılıp, hürriyeti bağlayıcı cezanın bir infaz şekli hâline getirilmiştir. Cezası ertelenen hükümlü hakkında, mahkûm olunan ceza süresinden az olmamak kaydı ile bir yıl ila üç yıl arasında bir denetim süresi belirlenecektir. Mahkemece denetim süresi içinde; meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine, meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, on sekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine karar verilebilir. Cezası ertelenen hükümlü denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezasını infaz etmiş sayılacak, ancak denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi hâlinde, ertelenen cezasının kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilecektir.
Hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi ise TCK’nın 50. maddesinde düzenlenmiş, bu madde ile, kısa süreli ya da uzun süreli olmakla birlikte taksirli suçtan dolayı hapis cezasına mahkûm olan kişilerin, belirlenecek bir miktar adli para cezasını ödemek suretiyle infaz kurumuna girmelerinin önlenmesine imkan tanınmıştır. Hapisten çevrilen adli para cezalarının infazı TCK'nın 50. maddesinin 6 ve 7. fıkraları uyarınca yapılmakta iken, 01.03.2008 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5739 sayılı Kanun ile 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin 6. fıkrasında yer alan 'yaptırım' ibaresinin 'tedbir' olarak değiştirilmesi ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 106. maddesinin 4 ila 9. fıkralarının yeniden düzenlenip, 10. fıkrasının yürürlükten kaldırılması ile 5275 sayılı CGTİHK'nın 106. maddesindeki esaslara tabi kılınmış ve bu suretle doğrudan hükmolunan ve hapisten çevrilen adli para cezalarının infazında birlik sağlanmıştır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un suç tarihi itibarıyla 'Adli para cezasının infazı' başlıklı 106. maddesinin uyuşmazlıkla ilgili birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları;
'(1) Adlî para cezası, Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen usule göre tayin olunacak bir miktar paranın Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.
(2) Adlî para cezasını içeren ilâm Cumhuriyet Başsavcılığına verilir. Cumhuriyet savcısı otuz gün içinde adlî para cezasının ödenmesi için hükümlüye 20 nci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca bir ödeme emri tebliğ eder.
(3) Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adlî para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca hapsedilir.' şeklinde iken 6545 sayılı Kanun'un 81. maddesi ile maddenin üçüncü fıkrası, 'Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün, hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.' şeklinde değiştirilmiştir. Maddeyle getirilen düzenlemelere göre, TCK'nın 52. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen usul uyarınca tayin olunan adli para cezası hükmünü içeren ilâm kesinleştiğinde Cumhuriyet Başsavcılığına verilecek ve Cumhuriyet savcısı tarafından hükümlüye bir ay içerisinde adli para cezasının ödenmesi için ödeme emri tebliğ edilecektir. Hükümlüye tebliğ olunan ödeme emri üzerine adli para cezası belli bir süre içinde ödenmediği takdirde, Cumhuriyet savcısı tarafından verilecek karar ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca adli para cezası hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilecektir.
Erteleme de, hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevirmesi de cezanın suçlunun kişiliğine uydurulması, yani bireyselleştirilmesinin yollarından birisi olup mutlak olarak birinin diğerinden daha lehe olduğundan söz edilemeyecektir. Bu bağlamda ödeme gücü bulunmayan bir sanık için ertelemenin, ödeme gücü yerinde olan ve bu yönde talepte bulunan bir sanık için ise adli para cezasına çevirmenin daha lehe olduğunun kabulü mümkündür. Her somut olayda sanığın sosyal ve ekonomik durumu ile kişiliğine göre bir belirleme yapmak gerekir.
Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 04.06.2013 tarihli ve 1526-286 ile 02.10.2007 tarihli ve 160-192 sayılı kararların da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan yapılan yargılamanın son oturumunda sanık müdafisinin lehe hükümlerin uygulanması yönündeki talebine karşın Yerel Mahkemece hükmedilen hapis cezasının TCK’nın 50. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğine ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın “sanığın sabıkasının bulunmaması ve yargılama sürecindeki davranışları dolayısıyla tekrar bir suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde olumlu kanaatin oluşması” şeklindeki gerekçeyle TCK’nın 51. maddesi gereğince hapis cezasının ertelenmesine karar verilen dosya kapsamında,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık hakkında TCK’nın 50/1-a ve 50/4. maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda da olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi ve bu kararın gerekçelendirilmesi gerektiği düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurulmuş ise de;
Gerekçeli kararda değinilen “sanığın sabıkasının bulunmaması ve yargılama sürecindeki davranışları dolayısıyla tekrar bir suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde olumlu kanaatin oluşması” şeklindeki gerekçenin hem hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevirilmesi hem de hapis cezasının ertelenmesi bakımından uygulanabilir olması, adli para cezasının ertelenmesine yasal olanak bulunmaması sebebiyle TCK’nın 50. maddesinin öncelikle tartışılmasının hapis cezasının ertelenememesi sonucunu doğurması, sanık ve müdafisi tarafından anılan kişiselleştirme kurumlarından hangisinin uygulanacağı yönünde açık bir tercih veya talebin ileri sürülmemesi ve mevcut yasal düzenlemeler göz önönde bulundurulduğunda söz konusu kurumlardan birinin mutlak olarak diğerinden daha lehe olduğundan söz edilememesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sosyal ve ekonomik durumunu da tespit ettiği sanığı bizzat gözlemleyen Yerel Mahkemece TCK’nın 50. maddesi ile ilgili olarak ayrıca bir değerlendirme yapılmadan takdir hakkının hapis cezasının ertelemesi yönünde kullanılmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı ve söz konusu uygulamanın hâkimlerin kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vereceklerine ilişkin Anayasa’nın 138. maddesi ile uyum içerisinde olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedenlere dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; 'itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği' düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.06.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.