Hukuk Genel Kurulu 2019/499 E. , 2022/949 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki 'Kurum işleminin ve tespit' davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 11. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkiline babasından dolayı bağlanan ölüm aylığının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığından bahisle kesilerek 01.04.2010-16.12.2010 tarihleri arasında yapılan ödemelerin borç çıkarıldığını, ancak sosyal güvenlik denetmeni tarafından taşındığı adreste araştırma yapıldığını, beyanı alınan kişilerin boşandığını bilmediklerini, hatalı işlemin düzeltilmesi için Kuruma yapılan başvuruya cevap verilmemekle birlikte Ankara 9. İcra Müdürlüğünün 2011/963 sayılı dosyasından gönderilen ödeme emri ile 5.346,48TL yersiz ödemenin iadesinin talep edildiğini, 07.03.2011 tarihinde yapılan itiraz üzerine takibin durduğunu, ölüm aylığının hukuka aykırı olarak kesilmesi nedeniyle müvekkilinin mağdur olduğunu ileri sürerek ölüm aylığının kesilmesine ve 01.04.2010-16.12.2010 tarihleri arasında yapılan ödemelerin iadesine ilişkin Kurum işleminin iptaline, aylığın 16.12.2010 tarihinden itibaren yeniden bağlanarak aylıklarının hak ediş tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeniyle aylığının kesildiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Ankara 11. İş Mahkemesinin 28.05.2014 tarihli ve 2011/686 E., 2014/937 K. sayılı kararı ile; davacı tanıklarının davacının eşinden boşandıktan sonra çocuklarıyla birlikte başka bir yere taşındığını söyledikleri, denetmence beyanı alınan ...'ın mahkemedeki tanıklığında yurt dışında yaşadığını, bu nedenle ilgililerle fazla görüşmediğini, ilgililerin Sancaktepe Mahallesindeki gecekondu evde 16 yıl beraber oturduğunu, 3 yıl önce oturdukları evin müteahhide verildiğini ve yerine apartman yapıldığını, apartman yapıldıktan sonra ilgililerin orada hiç oturmadığını, memurlar geldiğinde davacı ile kardeşinin resmîyette boşandığını öğrendiğini, boşandıklarını bilmediğine dair tutanağı imzaladığını belirttiği, Kurum görevlisi tarafından düzenlenen tutanakta sözü edilen 20 numaralı dairede oturan kişinin açık kimliğinin tespit edilemediği, celbedilen kayıtlara göre davacının 12.08.2010 tarihinden itibaren yerleşim yerinin Mamak General Zeki Doğan Mahallesi; boşandığı eşinin yerleşim yerinin ise 28.08.2012 tarihinden itibaren Mamak Abidinpaşa Mahallesi olduğu, öncesinde eski evinde ve akrabalarının yanında kaldığının tanıklarca ifade edildiği, davacı ve boşandığı eşinin seçim kayıtlarındaki adreslerinin de farklı olduğu ve farklı yerlerde oy kullandıkları, oturduğu eve ilişkin aidat makbuzu ve sabit telefon faturaları sunan davacının tahsis talebinde bildirdiği ve Kurum görevlilerince eski eşin akrabalarının oturduğu belirtilen adreste ödeme emrinin davacının akrabası olan kişiye tebliğ edildiği, bu itibarla davalı Kurumca yapılan araştırmanın yüzeysel olduğu, mahkemece yapılan ayrıntılı araştırma sonucunda davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşamadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Ankara 11. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 16.01.2015 tarihli ve 2014/25045 E., 2015/486 K. sayılı kararı ile; davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak uyuşmazlık konusu dönem (01/04/2010-16/12/2010 ) belirtilmek suretiyle bu döneme ilişkin olarak ilgili muhtarlıktan ikâmetgâh senetleri elde edilmesi, Kurum görevlisi tarafından yapılan soruşturmada ifadesine başvurulan ...'ın mahkemeye çağrılarak somut olayla ilgili bilgisine başvurulması, eski eşin seçimlerde nerede oy kullandığı ve seçmen bilgi sistemindeki adresinin neresi olduğu araştırılması, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adreslerinin dikkate alınması, banka hesabının bulunup bulunmadığının belirlenmesi, anılan mahallelerde görev yapmış ve yapmakta olan muhtar ve azalardan uyuşmazlık konusu dönem hakkında kanaat edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulması, davacı ve boşandığı eşinin medula sisteminde kayıtlı adreslerinin araştırılması, böylelikle boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulması gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Ankara 11. İş Mahkemesinin 08.09.2016 tarihli ve 2015/356 E., 2016/576 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu önceki gerekçeye ilaveten bozma ilamı doğrultusunda tanık olarak bilgisine başvurulan ...'ın Kurum görevlilerinin İsmail Kılıç'ın orada oturup oturmadığını sorduğunu, kendisinin de orada oturduğunu söylediğini, eşi ile ilgili herhangi bir beyanda bulunmadığını belirttiği, davalı Kurum elemanları tarafından düzenlenen belgede bu tanığın imzasının olmadığı, yine tanık olarak dinlenen mahalle muhtarları ve azalarının davacıyı ve boşandığı eşini tanımadıklarını beyan ettikleri, davacının 18.11.2010 tarihinde Özel Lokman Hekim Hastanesindeki tedavisi sırasında bildirdiği adresinin 19 Mayıs Mahallesi Berat Sk. No: 4/11 Ankara olduğu, eski eşin çalıştığı Çankaya Belediye Başkanlığı kayıtlarındaki adresinin ise Keçiören Sancaktepe Mahallesi 21. Sokak No: 16 ve Keçiören Yükseltepe Mahallesi 1580/1 Sokak No: 17; maaşını aldığı banka şubesindeki adreslerinin de Ayvalı Sancaktepe Mahallesi 20. Sokak No: 16 Keçiören ve Çankaya Belediyesi Ziya Gökalp Caddesi No: 47 olduğu, bozma ilamı gereğince yapılan araştırma ve alınan tanık beyanlarının da davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşamadığı kanaatini oluşturduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Ankara 11. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 25.09.2017 tarihli ve 2017/3185 E., 2017/6050 K. sayılı kararı ile; '...Somut davada; bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine rağmen bozma ilamı gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği ve toplanan delillerin hüküm kurmaya yeterli olmadığı görülmüştür. Zira, boşanılan eşe ait uyuşmazlık dönemine ilişkin (01.04.2010-16.12.2010) muhtarlıktan ikametgah senedinin temin edilmediği, davacı ve boşandığı eşine ait GSM operatörlerinden adres araştırması yapılmadığı, davacının su aboneliğinin, davacı ve boşandığı eşine ait doğalgaz aboneliklerinin araştırılmadığı, dosyada mevcut kolluk araştırmalarının yetersiz olduğu hangi tarihler arasına ilişkin araştırma yapıldığı hususunun cevabi yazılarda belirtilmediği gibi bilgilerine başvurulan kişilerin isim ve imzalarının alınmadığı, kurum denetmen raporunun düzenlendiği Sancaktepe Mahallesi 1580 Sk.1/17 Keçiören Ankara adresinden ve dosyada mevcut seçim ve nüfus kayıtları ile diğer gelen cevabi yazılardaki diğer adreslerden kolluk araştırması yaptırılmadığı, dinlenen tanıklar ... ve ...'ın beyanları arasında çelişki bulunduğu bu çelişkinin giderilmediği anlaşılmakla, belirtilen eksiklikler giderilmek suretiyle ve bu tür davalarda kurum denetmen raporunun aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olduğu hususu da gözetilerek, uyuşmazlık döneminde birlikte yaşama olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır….” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Ankara 11. İş Mahkemesinin 11.04.2018 tarihli ve 2017/673 E., 2018/195 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten yapılabilecek tüm araştırmaların yapıldığı, toplanan deliller kapsamında davacının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamadığı kanaatine ulaşıldığı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşayıp yaşamadığının tespiti yönünden uyulan bozma kararı gereklerinin tam olarak yerine getirilip getirilmediği, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre bozma kararında belirtilen araştırmalar yapıldıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Davanın yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 56. maddesinin 2. fıkrasıdır.
16. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” kenar başlıklı 56. maddesinde: “Ölen sigortalının hak sahiplerinden;
a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hâle veya malul duruma getirdiği,
b) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları,
hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.
Eşinden boşandığı hâlde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesi yer almaktadır.
17. 01.10.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan ve sosyal güvenlik mevzuatının temelini teşkil eden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nda yer almayan dava konusu düzenleme ilk kez 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun'da yer almıştır.
18. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin 2. fıkrasının madde başlığında “bağlanmayacak” sözcüğüne yer verildikten sonra fıkra metninde “bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir” ibareleri kullanılmış, böylelikle daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, “boşandığı eşiyle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama” olgusu, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, aynı zamanda gelir/aylık bağlama engeli olarak kabul edilmiştir.
19. Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, düzenleme ile hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde, ilgiliyi haktan yararlandırmama; hak sahipliğine son verilmesi ve dolayısıyla gelir veya aylık bağlanmaması esası kabul edilmiştir.
20. Gerçekten de ölüm aylığı almak üzere boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya kişiyi sürükleyen etkenin niteliği ve türü, hukuk düzeni açısından önem taşımamaktadır. Çünkü, hakkın kötüye kullanılması hangi dürtüyle (saikle) ortaya çıkarsa çıksın, sonuçta hukuk bakımından sadece ve sadece “kötüye kullanma” olup, hukuk düzeni tarafından korunmamaktadır (Centel, Tankut: 'Boşandığı Eşiyle Birlikte Yaşayanın Aylığının Kesilmesi', MESS Sicil Dergisi, Mart 2012, s. 195).
21. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki; hak sahibinin, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşaması her ne saikle olursa olsun, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda (Anayasa) öngörülen bireysel özgürlük kapsamında kalmakta ise de sosyal görevlerini, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceğine ilişkin Anayasa’nın 65. maddesindeki hüküm uyarınca Devlet, sosyal sigorta yardımlarına hak kazanma koşullarını düzenleme yetkisine sahip olduğu gibi boşanan eşlerin birlikte yaşamasına yasak getirmesi mümkün olmamakla birlikte bu durumda olan kişileri sosyal sigorta yardımları kapsamı dışında bırakabilir.
22. Bilindiği üzere 5510 sayılı Kanun’un 56/2. maddesinin Anayasa’nın 2, 5, 10, 11, 12, 17, 20, 35, 60 ve 138. maddelerine aykırılığı iddiası ile iptali için Anayasa Mahkemesine başvurular yapılmıştır.
23. Anayasa Mahkemesi yapılan başvurular üzerine yaptığı değerlendirme sonucunda 28.04.2011 tarihli ve 2009/86 E., 2011/70 K. sayılı kararında, “…ölüm aylığını alabilmek için evli olmamak koşulunu aşmak amacıyla iyi niyete dayanmayan ve dürüst olmayan boşanma isteği ve çabası ile boşanma kararı elde edilip, buna bağlı olarak ölüm aylığı alınması, açıkça hakkın kötüye kullanılmasıdır. Hakkın kötüye kullanılması, hukuk devletinin koruması altında değerlendirilemez. Bu nedenle hakkın kötüye kullanılmasını engellemeyi amaçlayan itiraz konusu kural hukuk devletine aykırı bir düzenleme olarak görülemez. Resmî evliliği olmadan birlikte yaşayanlar ile ölüm aylığı alabilmek için hakkını kötüye kullanarak resmî evliliğini boşanma ile sonlandırıp boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşamaya devam edenler, söz konusu hakkı kullanmak bakımından eşit kabul edilemeyeceklerinden, bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz. Ölüm aylığı yasa koyucunun sosyal güvenlik konusuna geniş bir yaklaşımının sonucu sigortalının ölümü ile aranan koşulların sağlanması hâlinde sigortalının geride kalan hak sahipleri açısından getirdiği bir ödemedir. İtiraz konusu kural, hak edilmediği hâlde ölüm aylığı alınarak hakkın kötüye kullanılmasına engel olma amacını taşıdığından, ölüm aylığı almayı hak edenler açısından SGK’nın mali kaynakları çerçevesinde Anayasa’nın 60. maddesinde ifade edilen güvenceyi sağlamaya çalışmanın bir gereğidir. Ölüm aylığı alabilmek için öngörülen koşulun hakkın kötüye kullanılarak sağlanmak istenmesi sosyal güvenlik hakkıyla bağdaştırılamaz” şeklindeki gerekçeyle hükmün Anayasa’nın 2, 10 ve 60. maddelerine aykırı olmadığına; 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138. maddeleri ile ilgisi bulunmadığına karar verilmiş ve hükmün iptali yönündeki başvurular oy çokluğuyla reddedilmiştir.
24. Sonuç olarak davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemenin, ölüm aylığından yararlanma hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla getirilmiş olması, Anayasa Mahkemesince düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verilmesi ve yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı organları tarafından uygulanmasının zorunlu olması karşısında, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı tespit edilen hak sahiplerine gelir veya aylık bağlanmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesi usul ve yasaya uygundur.
25. Gelinen bu noktada sözü edilen hükmün zaman bakımından uygulanması konusu üzerinde durulmalıdır.
26. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlıklı 17.04.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değişik geçici 1. maddesinde: “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında; 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanunlara göre bağlanan veya hak kazanılan aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.
Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılanlara ve bunların hak sahiplerine bağlanmış olan aylık ve gelirler, 55 inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır…” düzenlemesi bulunmaktadır.
27. Kanun koyucu tarafından geçici 1. madde ile 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğünden önce Sosyal Güvenlik Kanunları uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylıkların durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerin esas alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle fiili olarak birlikte yaşama olgusu, gelirin veya aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin zaman bakımından uygulanması hususu da çözüme kavuşturulmalıdır.
28. Toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında kural olarak her kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Bu ilke ile güdülen amaç; hukukî güvenliği temin etmek, kişileri ancak işlemi yaptıkları sırada yürürlükte olan kurallara göre sorumlu tutmak, böylece kazanılmış haklara saygıyı ve kazanılmış hakların korunmasını sağlamaktır. Zira hukukî güvenlik; hukuk devletinin temel taşlarındandır.
29. “Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması)” kuralının bazı istisnaları olup bu kapsamda yeni düzenleme kamu düzeni ve genel ahlâka ilişkin ise geçmişe etki eder şekilde uygulanması gerekir. Yine beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Bunlardan başka yargılama hukukuna ilişkin kurallar da ilke olarak geçmişe etkilidir.
30. Bu durumda 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin 2. fıkrasındaki hükmün zaman bakımından uygulanması yönünden herhangi bir istisnai durumun söz konusu olmaması nedeniyle madde ile getirilen düzenleme 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, fiili birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük tarihi öncesine ilişkin işlem yapılarak borç tahakkuk ettirilmesi mümkün değildir. Ancak 01.10.2008 tarihinden itibaren boşanılan eşle fiili birliktelik sözkonusu ise bağlanan aylığın kesilerek borç çıkarılması ve yersiz ödemeye ilişkin olarak 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesine göre uygulama yapılması gerekmektedir.
31. Ayrıca belirtilmek gerekir ki, Sosyal Sigortalar Hukukunda kazanılmış (müktesep) haklar dinamik nitelik taşırlar. Değinilen özellikleri gereği dış etkiye açık olan, güncellenen kazanımlardır. Sürekli iş göremezlik geliri ve aylıklar bu özellikleri taşırlar. Çünkü, onlar bir kere tanınmış olmakla alacaklının dış alemle (edim borçlusu ile kendi alacaklıları ile) ilişkisi son bulmamakta aksine yeni başlamakta, sunum koşulları ortadan kalkıncaya kadar mevcudiyetlerini sürdürmektedirler. Dolayısıyla, yaşayan birer varlık olarak haklarında güncellenmeleri (maaş artışları), korunmaları (üçüncü şahıslara karşı) amacıyla yeni düzenlemeler yapılması mümkündür. Önceden doğmuş olmaları yeni düzenlemelerden etkilenmeyecekleri anlamına gelmemektedir (Sözer, Ali Naim: 'Kanunların Önceye Etki Yasağı: Sosyal Sigortalar Hukuku Bakımından Bir Değerlendirme', Journal of Yaşar University, Cilt 8, Sayı Özel, Ocak 2013, s.2529).
32. Bu nedenle 5510 sayılı Kanun’un 56/2. maddesi uyarınca kesme veya iptal işlemine konu ölüm aylığının veya gelirinin 01.10.2008 tarihinden önce bağlanmış olması da sonuca etkili değildir. Diğer bir ifadeyle Kurum tarafından bağlanan ölüm aylığı veya geliri dış etkiye açık olan, güncellenen bir kazanım olduğundan 5510 sayılı Kanun öncesinde bağlanmış olması kazanılmış hakkın konusunu oluşturmayacaktır.
33. Diğer taraftan, yine maddenin amacında da belirtilen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Dürüst davranma” başlıklı 2. maddesinde yer alan ve maddenin düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı çerçevesinde çözüme gidilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
34. Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesine göre; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”.
35. Bu maddedeki hüküm uyarınca bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacağı gibi, “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesi de gözetilmek suretiyle 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesi açısından 01.10.2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, anılan yasal düzenleme öncesinde ilgililerin her ne amaçla boşanmış olursa olsunlar, fiili birlikteliklerini 5510 sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya söz konusu düzenlemenin yürürlüğünden itibaren belirtilen nitelikte bir beraberliğe başlandığının tespiti hâlinde TMK’nın 2. maddesi kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz hak sahibine fiili birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren diğer koşulların da varlığı durumunda yeniden gelir veya aylık bağlanabileceği açıktır.
36. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin uygulanmasında üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, maddede yer alan “boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşama” unsurunun diğer bir ifade ile boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusunun nasıl kanıtlanması gerektiğidir.
37. Türk Medeni Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde, Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Aynı yöndeki düzenleme 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinin 1. fıkrasında “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” şeklinde ifade edilmiştir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir (HMK m.190/2).
38. Bu noktada 5510 sayılı Kanun’un 59 ve 100. maddelerindeki hükümlerine kısaca değinmekte fayda vardır.
39. 5510 Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 59. maddesinde Kurumun denetleme ve kontrol yetkisi düzenlenmiş, maddenin 2. fıkrasında “Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında tespit ettikleri Kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemler, yemin hariç her türlü delile dayandırılabilir. Bunlar tarafından düzenlenen tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 100. maddesinde ise bilgi ve belge isteme hakkı, bilgi ve belgelerin Kuruma verilme usulü hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlere göre Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından tutulan tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerli kabul edilmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 13.02.2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun’un 78. maddesi ile değişik 92. maddesinin son fıkrasında da çalışma hayatını izleme, denetleme ve teftişe yetkili iş müfettişleri ile işçi şikayetlerini incelemekle görevli bölge müdürlüğü memurları tarafından tutulan tutanakların aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli olduğu hükme bağlanmıştır.
40. Somut olayda; davacının eşinden Ankara 9. Aile Mahkemesinin 24.03.2010 tarihli ve 2010/399 E., 2010/423 K. sayılı kararı ile boşandığı, tarafların 1986 ve 1989 doğum tarihli bir kız ve bir erkek çocuklarının bulunduğu, davacının annesinin 07.08.1982; babasının 15.09.1984 tarihinde vefat ettiği, davacıya Kurum kayıtlarına 05.05.2010 tarihinde giren tahsis talebine istinaden babasından dolayı 01.04.2010 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlandığı, davacının tahsis talep dilekçesinde bildirdiği adresinin Ata Mah. 4. Cad. No: 132/11 Dikmen/Ankara olduğu, Kurum tarafından re'sen başlatılan soruşturma kapsamında sosyal güvenlik kontrol memuru tarafından düzenlenen 16.09.2010 tarihli ve 186 sayılı durum tespit raporunda boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşadığı yönünde yapılan tespit üzerine ölüm aylığının kesilerek 01.04.2010-16.12.2010 tarihleri arasındaki ödemelerin borç kaydedildiği, Kurumca itirazının reddine karar verilen davacı aleyhinde Ankara 9. İcra Müdürlüğünün 2011/963 sayılı dosyası ile 5.117,99TL asıl alacak ve 228,49TL işlemiş faizin tahsili için ilamsız icra takibi başlatıldığı, davacının itirazı nedeniyle takibin durduğu, ölüm aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptali ve aylığın yeniden bağlanması istemiyle eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
41. Mahkemece ilk bozma kararı öncesinde yapılan yargılamada getirtilen mernis kayıtlarına göre davacının 2007 yılından 21.10.2008 tarihine kadar olan dönemdeki adresinin Esertepe Mah. 243 Sok. Asmek Blok No: 9/6 Keçiören/Ankara; 21.10.2008-12.08.2010 tarihleri arasında Yayla Mah. Seyitler Sok. Tuna Apt. No: 35/14 Keçiören/Ankara, 12.08.2010 tarihinden sonraki dönemde General Zeki Doğan Mah. 497. Sok. No:26/25 Mamak/Ankara; eski eşin adresinin 28.08.2012 tarihi itibariyle Abidinpaşa Mah. Bağlarbaşı Cad. Elbasan Blok No: 3 İç Kapı No: 1 Mamak/Ankara olduğu, seçim sisteminde eski eşin 08.04.2010 tarihindeki adresinin Yayla Mah. Seyitler Sok. No: 35/34; 03.10.2010 tarihli seçimdeki adresinin Sancaktepe Mah. 1580/1 Sok. No:16; 21.09.2011 tarihindeki adresinin Ergazi Mah. 1826 Sok. Çağlarkent Sitesi Küme Evleri No: 7/2 Yenimahalle olarak göründüğü, davacının ise 12.06.2011 tarihindeki seçime ilişkin adresinin General Zeki Doğan Mah. 497 Sok. No: 26/25 Mamak/Ankara olarak kayıtlı bulunduğu, davacının bu adresinden yapılan kolluk araştırmasında davacının çocukları ile birlikte oturduğu, eski eşin ikâmet etmediği; Sancaktepe Mah. 1580 Sok. No: 1/20 Keçiören adresinde yapılan kolluk araştırmasında ise davacının muhtarlıkta kaydının olmadığı, çevreden tanıyan ve bilenin bulunmadığının belirtildiği, davacı yönünden General Zeki Doğan Mah. 497 Sok. No: 26/25 Mamak/Ankara adresi için elektrik, su ve telefon aboneliği araştırması yapıldığı, davacı tanıkları ..., ... ve aynı zamanda Kurum görevlisi tarafından yapılan soruşturmada bilgisine başvurulan ...'ın beyanlarının alındığı, eski eşin yengesi olan tanık ...'ın 21.02.2012 tarihli duruşmada davacının eşinden boşandıktan sonra ayrı eve taşındığını, eski eşin 6 aydan beri kendisinin yanında kaldığını; tanık ...'ın boşandıktan sonra davacının ayrı eve çıktığını, eski eşin ayrıldıklarından beri yengesinin evinde yaşamaya başladığını; tanık ...'ın ise davacı ve kardeşinin boşandığını bilmediğine dair tutanağı imzaladığını, yurt dışında yaşaması nedeniyle taraflarla pek görüşmediğini ve evlerine gidip gelmediğini beyan ettiği, ilk bozma kararına uyularak yapılan yargılamada ise Sancaktepe, Yayla ve General Zeki Doğan Mahallerinin muhtarları ile azalarının beyanlarının alındığı, ayrıca tutanak tanığı ...'ın bilgisine başvurulduğu, bu tanığın Kurumdan gelen memurların eski eş İsmail Kılıç'ın orada oturup oturmadığını sorduklarını, kendisinin de oturduğunu söylediğini, davacı ile ilgili herhangi bir beyanda bulunmadığını belirttiği, Çankaya Belediyesinden eski eşin işyerine bildirdiği adresler ile maaşını aldığı bankada kayıtlı adreslerinin sorulduğu, yine medula kayıtlarının istendiği, medula kayıtlarında davacı ve eski eşe ait adres bilgisi bulunmadığının bildirildiği, davacının Lokman Hekim Hastanesi kayıtlarındaki adresinin 19 Mayıs Mah. Berat Sok. No: 4/11 Ankara olarak göründüğü, ödeme emrinin Ata Mah. 4. Cad. No: 132/11 Dikmen/Çankaya adresinde Belgüzar Kamanlı imzasına tebliğ edildiği tespit edilmiştir.
42. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; bozma ilamına uyulmasına rağmen davacının eski eşine ait uyuşmazlık dönemine ilişkin (01.04.2010-16.12.2010) muhtarlıktan ikâmetgâh senedinin getirtilmediği, davacı ve eski eşe ait GSM operatörlerinden abonelik ve adres araştırması yapılmadığı; davacı adına su, davacı ve eski eş adına doğalgaz aboneliği bulunup bulunmadığının araştırılmadığı, yapılan kolluk araştırmalarının yetersiz olduğu gibi hangi tarihler arasına ilişkin araştırma yapıldığının tutanaklarda belirtilmediği, kollukça bilgisine başvurulan kişilerin isim ve imzalarının alınmadığı, Kurum görevlisi tarafından araştırma yapılan Sancaktepe Mah. 1580/1 Sok. No: 17 Keçiören adresi ile dosyada mevcut seçim ve nüfus kayıtları ile gelen cevabi yazılarda belirtilen adreslerden kolluk araştırması yapılmadığı, tanıklar ... ile ...'ın beyanları arasında çelişki bulunduğu hâlde bu çelişkinin giderilmediği görülmüş olup mahkemece sözü edilen bu eksiklikler giderildikten sonra bu tür davalarda Kurum görevlisi tarafından düzenlenen raporunun aksi ispat edilinceye kadar geçerli belgelerden olduğu hususu da gözetilerek uyuşmazlık konusu dönem itibariyle boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılarak tüm deliller birlikte değerlendirilip karar verilmesi gerektiği, bu nedenle kararın eksik araştırma ve incelemeye dayandığı sonucuna varılmıştır.
43. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
44. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usülü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.