Ceza Genel Kurulu 2013/773 E. , 2015/284 K.NİTALİKLİ YAĞMA SUÇUHÜKMÜN ALEYHE BOZULMASIDURUŞMAYA KATILMAZORUNLU MÜDAFİİLİKTÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 106TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 58TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 63TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 148TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 149TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 168CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 326CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 307CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 150CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 188CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 289
Sanıklar İ.. Y.., C.. Y.. ve O.. G..'in katılan M..U..'a, sanıklar İ.. Y.., C.. Y.., E.. E.. ve C.. A..'in katılan Ç.. T..'e, sanıklar Y.. K.., O.. G.. ve C.. A..'in şikayetçi Ö.. T..'ye yönelik yağma suçundan beraatlerine, sanıklar G.. E.., Y.. K.. ve O.. G..'in katılan Ç.. T..'e, sanıklar Y.. K.., C.. A.. ve G.. E..'ün katılan M.. U..'a, sanık G.. E..'ün şikayetçi Ö.. T..'ye yönelik tehdit suçundan 5237 sayılı TCK'nun 106/2, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin, İzmir 8. Ağır Mahkemesince verilen 23.03.2010 gün ve 290-66 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı, katılan Ç.. T.. vekili ve sanıklar C.. A.., G.. E.., Y.. K.., O.. G.. müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 26.06.2012 gün ve 24351-12778 sayı ile;
'Oluş ve dosya kapsamına göre; Uşak ilinde faaliyet gösteren U. şirketinin 1991 yılında kurulduğu, 1997 yılından itibaren halka açılarak Holding olarak ticari faaliyetlerine devam ettiği, katılan M.. U..'ın 24.07.2004 tarihine kadar U..Holding Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptığı, 2001 yılında ortaya çıkan ekonomik kriz sonucu holdingin ekonomik durumunun kötüye gittiği ve bu nedenle de şirketin çıkardığı nama yazılı hisse senetlerinin piyasada nominal değeri altından el değiştirmeye başladığı, bunu fırsat bilen yönetim kurulu üyeleri Y.. K.. ve C.. A..'in söz konusu senetleri değerinin altında piyasadan toplayarak holding bünyesindeki şirketlere satmaya ve bu işlemi yapmaya yetkili olan yakınan M.. U..'a hisse senetlerini alması konusunda baskı yapmaya çalıştıkları, yakınan M.. U..'ın şirketin mali krizde olduğundan bahisle hisse senedi alımına yanaşmadığı, bunun üzerine sanıklar Y.. K.. ve C.. A..'in yönetimi ele geçirmek ve hisse alımı konusunda yakınana baskı yapmak amacıyla suç örgütü lideri G.. E..'ü Uşak iline getirdikleri, holdinge hisse senedi alımını sağlamak amacıyla, 2003 yılı içerisinde sanık G.. E..'ün suç örgütü üyeleri İbrahim ve C.. Y.. ile birlikte yakınanın önünü keserek tehdit ettikleri, sanık G.. E..'ün 2004 yılında yapılan genel kurul toplantısına gelip tartışma çıkarması üzerine toplantının ertelendiği, yine yönetim kurulu başkanlık seçimi öncesinde sanık G.. ve C..'in aday olmaması konusunda yakınanı tehdit ettikleri, yakınan M.. U..'ın bu baskı ve tehditler sonucu sanıklardan hisse senedi almak zorunda kaldığı, 24.07.2004 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında yakınan Ö.. T..'nin yönetim kurulu başkanı seçildiği, sanık G.. E..'ün bu dönemde de holdinge hisse alımı konusunda Yönetim Kurulu Başkanı'na baskı yapmaya başladığı, Yönetim Kurulu Başkanı seçildikten hemen sonra yakınan Ö.. T..'yi 'bu iş olacak, biz yapmasını biliriz' şeklinde tehdit ettiği, 2006 yılının Ekim ayında iki adamıyla birlikte yakınanın iş yerine gelerek, silahla havaya ateş edip yakınanı tehdit ettiği, tehditlere dayanamayan yakınan Ö.. T..'nin sanık G.. E..'den nominal değeri üzerinden hisse senedi alımı yapmak zorunda kaldığı ve bu baskılar nedeniyle yönetimden çekildiği, yerine 16.02.2007 tarihinde katılan Ç.. T..'ün seçildiği, katılanın da hisse alımı yapılmasına karşı çıktığı, Yönetim Kurulu Üyeleri O.. G.. ve Y.. K..'ın doğrudan ve sanık G.. E.. aracılığıyla şirket yönetimi üzerinde baskı kurmaya devam ettikleri, 2007 yılı içerisinde sanık G.. E..'ün katılanı telefonla arayarak tehdit ettiği ve 11.11.2007 tarihinde de örgüt üyeleri E.. E.. ve C.. Y..'ın suç örgütü lideri G.. E..'ün azmettirmesiyle yakınanı kasten yaraladıkları, bu cebir ve tehditler sonucu katılan Ç.. T..'ün de sanıklardan hisse alımı yapmak zorunda kaldığının kabul edilip anlaşılması karşısında; sanıkların U.. Holding Anonim Şirketinin yönetim kurulu başkanı olan yakınanları tehdit ve cebirle baskı altına alarak piyasadan nominal değerinin altında topladıkları nama yazılı holding hisse senetlerini, nominal değer üzerinden U...holding bünyesindeki şirketlere zorla satmaları şeklinde gelişen eylemlerinin yağma suçlarını oluşturduğu gözetilmeden, kanıtların takdirinde ve suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 30.11.2012 gün ve 225-321 sayı ile;
“...Yağma suçu TCK'nun 148 ve 149. maddelerinde düzenlenmiş olup, hangi hallerin yağma suçunu oluşturacağı kanunilik ilkesi gereğince TCK'nun 148. maddesinde açıkça belirtmiştir. Buna göre yağma suçunun oluşması için öncelikle bir başkasının kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği veya mal varlığına büyük bir zarar verileceği belirtilerek tehdit veya cebir kullanılması, bu cebir ve tehdidin soncu olarak bir malın teslimine veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması gerekmektedir. Somut olayda ilgili olmaması nedeniyle yağmanın senet ve belge ile ilgili kısmı tartışma konusu içerisine alınmamıştır. TCK 148’de zorla bir malın satılması ya da alınmasını sağlamak bir unsur olarak yoktur. Bir malın zorla satılmasının sonucu olarak bir paranın ya da maddi değerin karşılık olarak alınması durumu ortaya çıkacak ise de, kanunda bu eylem açıkça yağmanın bir unsuru olarak sayılmadığını yorum yoluyla bu sonucuna ulaşılması mahkememiz çoğunluğunun kanaatine göre kanunilik ilkesinin aşılması anlamına gelir. Eylemin yağma olarak vasıflandırılması halinde TCK 168’de etkin pişmanlık hükümlerinin de nasıl uygulanacağı tartışma konusu olacaktır. TCK 168/3. fıkrada yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösterecek kişiye yağma suçundan indirim öngörülmüştür. TCK 168/1. maddesinde sanığın pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle gidermesi halinde şartı getirmiştir. Somut olayda sanık hisse senetlerini üzerindeki yazılı değer esas alarak şirkete devretmiştir. Diğer bir anlatımla şirket kendi ihraç ettiği senetleri yine aynı değer üzerinden geri almıştır. Dolayısıyla bu hisse senetlerini bir başka hissedara satması halinde aynı değer üzerinden satacaktır. Ya da gelir kaydı yapılırken hisse senetlerinin üzerindeki değer esas alınacaktır. Dolayısıyla şirketin uğradığı bir zarardan bahsetmek mümkün değildir. Sanık mahkememize ceza alması ihtimalini göz önüne alarak pişmanlık gösterdiğini beyan ederek şirketin uğradığı zararı geri vermeyi teklif ettiğinde şirketin uğradığı bir zarar olmaması nedeniyle ödeyebileceği her hangi bir miktar bulunmamaktadır. Şirkete zarar olmamasına rağmen hisse senetlerinin parasını ödeyerek etkin pişmanlıktan yararlanmak istemesi halinde ise şirket bu hisse senetlerini sattığından sanığa paranın karşılığı her hangi bir hisse senedi de verememesi gibi bir durum da ortaya çıkabilecektir. Tüm bu durumlar göz önüne alındığında hisse senetlerinin ihraç edilen şirkete tehdit altında iadesinin sağlanması halinde sanığın etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmasının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bu gerekçelerle mahkememiz eylemin yağma suçunu değil tehdit suçunu oluşturduğunu kabul etmiş olup, sanıklar G.. E.., İ.. Y.. ve C.. Y.. haklarında direkt olarak, sanıklar Y.. K.., C.. A.. ve O.. G.. haklarında da azmettiren sıfatı ile müşteki M.. U..’a karşı yağma suçundan dolayı dava açılmış ise de, eylemin vasıf değiştirdiği ve yağma niteliğinde olmadığı ve bir kısım sanıkların da bu eylemlere katılmadıkları...' gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan Ç.. T.. vekili ile sanıklar C.. A.. ve G.. E.. müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının 21.11.2013 gün ve 317471 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar G.. E.., Kasım Parlak, İ.. Y.., H.Ş., C.. Y.., E.. E.., Y.. K.., C.. A.., O.. G.., L. Y., N. D. hakkında suç işlemek amacıyla silahlı örgüt kurmak, yönetmek, üye olmak, örgüte yardım etmek; sanıklar N. Da. ve H. Ş. hakkında yağma; sanıklar G.. E.. ve ..P.. hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet; sanık Kasım Parlak hakkında resmi belgede sahtecilik ve iftira suçlarından kurulan hükümler kesinleşmiş olup direnme ve temyizin kapsamına göre, sanıklar İ.. Y.., C.. Y.., C.. A.. ve E.. E.. hakkında katılan Ç.. T..'e yönelik yağma suçundan kurulan beraat; sanıklar G.. E.., Y.. K.. ve O.. G..'in katılan Ç.. T..'e, sanıklar G.. E.. ve C.. A..'in şikayetçi M.. U..'a, sanık G.. E..'ün şikayetçi Ö.. T..'ye yönelik tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükümleriyle sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar İ.. Y.., C.. Y.., C.. A.. ve E.. E.. hakkında katılan Ç.. T..'e yönelik yağma eylemlerinin sabit olup olmadığı ile sanıklar G.. E.., Y.. K.. ve O.. G..'in katılan Ç.. T..'e, sanıklar G.. E.. ve C.. A..'in şikayetçi M.. U..'a, sanık G.. E..'ün şikayetçi Ö.. T..'ye yönelik eylemlerinin nitelikli yağma suçunu mu yoksa tehdit suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, aleyhe olan bozma kararına karşı bir kısım sanıkların beyanı alınmadan ve yüklenen suçun alt sınırı itibariyle bazı sanıkların müdafii hazır bulunmaksızın duruşma yapılıp direnme hükmü verilip verilemeyeceği hususlarının öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece, sanıkların aleyhine olan bozma kararından sonra yapılan yargılamada, duruşma gün ve saatini bildirir tebligatın sanıklara ve müdafilerine tebliğ edildiği ancak sanıklar Y.. K.., G.. E.., İ.. Y.., C.. Y.. ve C.. A..'in duruşmaya katılmadıkları, bu nedenle beyanlarının alınmadığı, aynı duruşmada sanıklar O.. G.. ve C.. Y.. müdafilerinin yokluğunda hüküm kurularak direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup aynı kurala 5271 sayılı CMK'nun 307/2. maddesinde de yer verilmiştir. Anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/3. maddesi uyarınca ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın vazgeçilmez ve en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK'nun 308/8 maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamalarda ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönünde bulunmaktadır.
Öte yandan 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 150/3. maddesinde, üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanığın müdafisinin bulunmaması halinde talebi aranmaksızın kendisine müdafii atanacağı hüküm altına alınmış iken, 19.12.2006 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 21. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nun 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu zorunluluk, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, bu şekilde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır.
5271 sayılı CMK'nun “Duruşmada hazır bulunacaklar” başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrası “Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır” şeklinde düzenlenmiş olup, kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hallerde müdafiin karar duruşması da dahil tüm duruşmalarda hazır bulunması şarttır.
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308. maddesinin 5. fıkrası ile 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun hukuka kesin aykırılık hallerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması durumunda da hukuka kesin aykırılık hali bulunduğu kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından aleyhine bozulması nedeniyle bozmaya karşı sanıklar Y.. K.., G.. E.., İ.. Y.., C.. Y.. ve C.. A..'in beyanının alınması gerektiğinin gözetilmemesi ve alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren nitelikli yağma suçundan yargılanan sanıklar O.. G.. ve C.. Y.. müdafileri hazır olmaksızın duruşma yapılarak hükmün tefhim edilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, saptanan bu usuli nedenlerden dolayı direnmeye konu tüm sanıklar yönünden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.11.2012 gün ve 225-321 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanıklar Y.. K.., G.. E.., İ.. Y.., C.. Y.. ve C.. A..'in beyanları alınmadan ve alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren nitelikli yağma suçundan yargılanan sanıklar O.. G.. ve C.. Y..'ın da müdafileri hazır bulunmaksızın duruşma yapılıp direnme hükmü kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin direnmeye konu tüm sanıklar yönünden BOZULMASINA,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.09.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.