Ceza Genel Kurulu 2014/14 E. , 2015/273 K.MALA ZARAR VERME SUÇUHIRSIZLIK SUÇUİDDİANAMEDEKİ FİİLİN DIŞINA ÇIKILMASIDAVASIZ YARGILAMA OLMAZ İLKESİTÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 141TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 35TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 58TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 37TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 151TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 152CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 308CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 170CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 225CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 2261982 ANAYASASI (2709) Madde 141
Sanık F.. R.. hakkında mala zarar verme suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda eylemin hırsızlık suçuna teşebbüsü oluşturduğundan bahisle 5237 sayılı TCK’nun 141/1, 35/2, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.11.2010 gün ve 87-870 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 30.10.2013 gün ve 2157-20973 sayı ile hak yoksunluğu yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.11.2013 gün ve 94530 sayı ile;
“...Yerel mahkemece sanık hakkında ek savunma hakkı verilmek suretiyle hırsızlığa teşebbüs suçundan hüküm kurulmuş ise de; sanık hakkında mala zarar verme eyleminden bahisle kamu davası açılmış olup, iddianame içeriğinde hırsızlığa teşebbüs suçunun unsurlarını oluşturabilecek açık bir anlatıma yer verilmemiş, dolayısıyla iddianamede anlatılmayan fiil hakkında hüküm tesis edilmiştir.
Bu itibarla; hırsızlığa teşebbüs suçundan açılmış bir dava bulunmadığı halde, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkarak yargılama yapan ve dava konusu yapılmayan fiilden dolayı hüküm kuran yerel mahkeme kararının düzeltilerek onanmasına karar veren Özel Dairenin kararı usul ve kanuna aykırı olup, bozulmasına karar verilmelidir' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 20.12.2013 gün ve 33396-25669 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında mala zarar verme suçundan açılan ancak değişen suç vasfına göre hırsızlık suçundan mahkûmiyetine karar verilen olayda; hırsızlık suçundan dava açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında asliye ceza mahkemesine hitaben düzenlenen 18.01.2010 günlü iddianamede suç adının mala zarar verme, sevk maddesinin de buna uygun biçimde TCK’nun 37. maddesi delaletiyle 151/1 ve 53/1. maddeleri olarak gösterilip, anlatım kısmında “15.12.2009 tarihinde Konak 924, No:4 sayılı yerde bulunan metruk haldeki kapıları açık binanın ahşaplarının şüpheliler tarafından yakılmak amacıyla sökülerek 60 TL zarar verildiği, zararın şüphelilerce karşılanmadığı, müştekinin şikâyetçi olduğu dosya kapsamından anlaşılmakla” ifadelerine yer verildiği,
Yerel mahkemece ek savunma hakkı verilmek suretiyle “Her ne kadar sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan kamu davası açılmış ise de sanıkların daha önceden yangın geçirmiş bulunan metruk binaya girip kendi evlerinde yakmak amacı ile binadaki kapıları ve diğer ahşap malzemeleri söküp götürmek istedikleri sırada yakalanmaları şeklinde oluşa gelen ve sübut bulan eylemleri TCK'nun 141/1. maddesinde belirtilen hırsızlık suçunu oluşturduğu” gerekçesiyle hırsızlık suçundan hüküm kurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi ayrık hükümler bulunmakla birlikte, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nun 225. maddesinde yer alan; “hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir” şeklindeki düzenleme gereğince de hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6/3-a maddesine göre de; 'bir suç ile itham edilen herkesin kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek' hakkı bulunmaktadır. İsnadın sebebi yargılama konusu fiildir, mahiyeti ise hukuki vasıflandırılmasıdır. İsnat hem yargılamanın konusunu hem de sınırını teşkil etmektedir.
Anılan bu düzenlemeler uyarınca iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya açıkça aykırılık oluşturacaktır.
Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuksal çözüme kavuşturacaktır.
Bu bağlamda davasız yargılama olmaz ilkesinin bir anlam ifade edebilmesi için isnadın dava açan belgede açıkça ve etraflıca açıklanması ve mahkemenin de dava açan bu belgedeki fiil ve fail ile bağlı olması gerekir. Aksi takdirde davasız yargılama olmaz ilkesinin ihlal edilerek dava konusu yapılmayan bir fiil ve fail hakkında yargılama yapılıp karar verilmesi durumunda iddia edenle yargılayan aynı makamda birleşmiş olacağından yapılan yargılamanın adil bir yargılama olduğundan da söz edilmemez.
Ceza Muhakemesi Kanunun 226. maddesi ile de; “sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” hükmü getirilmiştir.
Ancak kanun koyucu bu düzenlemeyle; iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olmakla birlikte, o eylemin hukuksal niteliğinde değişiklik olmasını anılan ilkeye aykırı görmemiş, bu gibi hâllerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına olanak sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin, suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkeme, sanığa ek savunma hakkı vermek suretiyle suç eşyasının kabul edilmesi suçundan hüküm kurabilecektir. İddianamede anlatılan olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde de gerekli görüldüğünde her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidebilecektir.
Öte yandan uyuşmazlığa konu suçlardan “mala zarar verme” suçu 5237 sayılı TCK’nun 151/1. maddesinde:
“(1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” ,
Hırsızlık suçu ise 141/1. maddesinde:
“(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Mala zarar verme suçunun konusu, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz maldır. Suçla korunan hukuki yarar mülkiyet hakkı olup suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması, kullanılamaz hâle getirilmesi ya da kirletilmesidir.
Mala zarar verme manevi unsuru genel kast olup faildeki saikin bir önemi bulunmamaktadır. Ancak mala zarar verme suçunun failinde yarar sağlama amacı olmamalıdır. Bu şart mala zarar verme suçunu hırsızlık ve diğer mala karşı suçlardan ayıran en önemli unsurdur. Buna karşılık fail başka bir suçu işlemek için, örneğin yarar sağlamak amacıyla bir malın zilyetliğini elde etmek isterken başka bir mala zarar verirse, hem mala zarar verme hem de hırsızlık suçunu işlemiş olacaktır.
Hırsızlık suçunun konusu ise taşınır mallardır. Bu suçla korunan hukuki değer de mülkiyet hakkı ve zilyetliktir. Suçun manevi unsuru genel kasttır fakat bu yeterli olmayıp ayrıca failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmiş olması da gerekir. Bu yarar, maddî bir yarar olabileceği gibi manevi bir yarar da olabilir. Failin bu maksatla hareket etmiş olması yeterli olup, ayrıca fiilen de amaçladığı yararı sağlamış olması şart değildir.
Hırsızlık suçunun oluşması için suça konu taşınır malın bulunduğu yerden alınması gerekmektedir. Mal zilyedin egemenlik alanından çıkıp failin egemenlik alanına sokulmasıyla başka bir anlatımla mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesiyle tamamlanmış olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İddianamede yargılama konusu fiilin '15.12.2009 tarihinde Konak 924, No: 4 sayılı yerde bulunan metruk haldeki kapıları açık binanın ahşaplarının şüpheliler tarafından yakılmak amacıyla sökülerek 60 TL zarar verildiği ' şeklinde anlatıldığı, suç adının mala zarar verme, sevk maddesinin de buna uygun biçimde 5237 sayılı TCK’nun 151/1. madde ve fıkrası olarak gösterildiği olayda; iddianamede sökülen ahşapların bulundukları yerden alınıp götürülmesinden ve failin faydalanmak maksadı ile hareket ettiğinden söz edilmemesi karşısında, yerel mahkemece dava konusu fiilin hukuksal niteliğinin değil kendisinin değiştirilmesi suretiyle iddianamede açıklanan fiilin dışına çıkılarak dava konusu yapılmayan hırsızlık suçundan ek savunma hakkı tanındığından bahisle mahkûmiyet hükmü kurulmasında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün iddianamede açıklanan fiilin dışına çıkılarak dava konusu yapılmayan hırsızlık suçundan mahkumiyet hükmü kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi R. Özkepir; '5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 225. maddesinin 1. fıkrasına göre, hükmün konusunu sınırları belirtilerek dava konusu yapılan eylem oluşturur.
Anılan maddenin 2. fıkrasına göre de; son kararı veren hakim eylemin niteliğini tayin ve takdirde iddianamedeki hukuki görüş ve sevk maddelerince bağlı olmayıp, kanıtları serbestçe takdir ederek suç vasfını belirler.
İtiraza konu eylemle ilgili düzenlenen iddianame;
'15.12.2009 tarihinde Konak 924 No: 4 sayılı yerde bulunan metruk haldeki kapıları açık binanın ahşaplarının şüpheliler tarafından yakılmak amacıyla sökülerek 60 TL zarar verildiği, zararın Şüphelilerce karşılanmadığı, müştekinin şikayetçi olduğu dosya kapsamından anlaşılmakla;
Şüphelilerin yargılamalarının yapılarak suçlarının sabit olması halinde yukarıda yazılı kanun maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur'
Şeklinde olup; sevk maddeleri olarak da TCK'nın 37, 151/1, 53/1 maddeleri gösterilmiştir.
Yerel Mahkemece sanığın eylemi hırsızlık suçu olarak nitelendirilmiş sanığa ek savunma hakkı verilmek suretiyle TCK'nın 141/1, 35, 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezasına hükmedilmiştir.
TCK'nın 152. maddesinde öngörülen mala zarar vermek suçu; başkasına ait taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yakılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması, kullanılmaz hale getirilmesi veya kirletilmesi suretiyle işlenebilir.
Dosya kapsamından suça konu binanın daha önceden yangın geçirdiği, kapı ve pencerelerinin olmadığı, çatısının çöktüğü anlaşıldığı gibi iddianamede de binanın metruk olduğu açıkça belirtilmiştir.
Hırsızlık suçu, zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma eylemidir.
İddianamede açıkça metruk haldeki binanın ahşaplarının yakılmak amacıyla söküldüğünden söz edildiğine göre sanığa yüklenen suç hırsızlık suçudur. Böyle bir anlatım karşısında hırsızlık suçundan kamu davası açılmadığı söylenemez. İddianamede sevk maddesi yanlışlıkla TCK'nın 152. maddesi olarak gösterilmiştir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6/1 inci maddesinde' her şahıs ……. bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkına haizdir' denilmekte, Anayasamızın 141/son maddesinde de davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu açıklanmaktadır.
İtiraza konu olayda suç tarihi 15.12.2009 olup Yargıtay Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihine kadar aradan altı yıla yakın süre geçmiştir.
Çoğunluk görüşüne göre hırsızlık suçundan yeniden kamu davası açıldığında dosyada mevcut delil durumuna göre beraat etme olanağı bulunmayan sanık hakkındaki dava bir kaç yıl daha sürecektir.
İddianamedeki mevcut anlatım karşısında sanığın savunma hakkının kısıtlandığından kesinlikle söz edilemez. Zira hırsızlık suçundan tekrar dava açılması halinde de iddianamede 'sanığın yakmak amacıyla metruk binadaki ahşapları söktüğünden söz edilecektir.' Eylemin başka bir şekilde izah edilme olanağı bulunmamaktadır.
Sanık soruşturma ve kovuşturma evrelerinde iddianamede anlatılan suça yönelik savunma yapmış ve suçu iddianamede anlatıldığı şekilde de kabul etmiştir. Bu nedenle yeniden yapılacak yargılama önceki yargılamanın tekrarı olacaktır.
Ayrıca tek olan eylemin bir niteliğinden (mala zarar verme), beraat, diğer niteliğinden (hırsızlığa teşebbüs) mahkumiyet kararı verilmesi de CMK'nın 225. maddesine aykırılık oluşturacaktır.
Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi görüşünde olduğumuzdan itirazın kabulüne dair çoğunluk görüşüne katılmıyoruz' düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan yirmi Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle itirazın reddi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 30.10.2013 gün ve 2157-20973 sayılı düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
3- İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 04.11.2010 gün ve 87-870 sayılı hükmünün sanık F.. R.. yönünden, iddianamede açıklanan fiilin dışına çıkılarak dava konusu yapılmayan hırsızlık suçundan mahkumiyet hükmü kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.06.2015 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 15.09.2015 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.