23. Hukuk Dairesi 2014/3059 E. , 2014/6328 K.
MAHKEMESİ : Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 12/12/2013
NUMARASI : 2013/132-2013/350
Taraflar arasındaki kooperatife kayyım atanması davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatifin ortağı olduğunu, 05.06.2011 tarihli genel kurulda yönetime seçilen davalıların, 2706.2013 tarihli genel kurul toplantısında ibra edilmemiş olması sonucu yeniden aday olamadıklarını, başka adayların da seçilemediğini, kooperatif anasözleşmesi ve yasaya uygun olarak kooperatif yönetim kurulunun seçilemediğini, davalı kooperatifin 05.06.2011 tarihinden itibaren ibra edilmiş bir yönetim bulunmadığından organsız durumda olduğunu ileri sürerek, kooperatife kayyım veya kayyım heyeti atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar A.. D.., Ş.. Ş.. ve H.. D.., davaya cevap vermemiştir.
Davalı kooperatif vekili, davacının kooperatiften ihraç edilmiş eski bir ortak olduğunu, ihraç kararına ilk genel kurulda itiraz edilmediğinden kesinleştiğini, bu nedenle davacının dava açma ehliyeti bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; davacının dava tarihinden önce 22.05.2013 tarihli yönetim kurulu kararı ile kooperatiften ihraç edildiği, ihraç kararının 29.05.2013 tarihli noter ihtarnamesi ile davacıya tebliğ edildiği, ihraç kararına karşı yasal süresi içerisinde açılmış bir dava bulunmadığı, 27.06.2013 tarihli genel kurulda görüşülmek üzere itiraz edilmediği, 12.12.2013 tarihli oturumda ihraç iptal davası açmadıklarını davacı vekilinin beyan ettiği, bu durumda ihraç kararının kesinleştiği, bu haliyle dava tarihi itibariyle aktif dava ehliyeti bulunmadığı, aktif dava ehliyetinin bulunduğu kabul edilse bile, kooperatif genel kurulunun yapıldığı ve organlarının tamamlandığı gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, yönetim kurulunun seçilememesi nedeniyle kooperatife kayyım atanması istemine ilişkindir.
Davacının 22.05.2013 tarihinde kooperatiften ihraç edildiği, bu ihracın 06.06.2013 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davacının ihraç kararına karşı 17.07.2013 tarihinde noter aracılığı ile itirazda bulunduğu anlaşılmakta ise de, ihtarnamenin davalı kooperatife tebliğ edilip edilmediği, ihtarname sonrasındaki genel kurulda itirazın görüşülüp görüşülmediği mahkemece araştırılmamıştır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 16/4. maddesi uyarınca, yönetim kurulunun alacağı ihraç kararı üzerine ortak, genel kurula itiraz edebileceği gibi, mahkemeye iptal davası da açabilir.
Anılan Kanun'un 16/3 ve 4. ve davalı kooperatif anasözleşmenin 14/2. ve 3. maddelerinde 'Ortak çıkarma kararının tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde iptal davası açabilir. Tebliğ edilen karar yönetim kurulunca verilmiş ise ortak üç aylık süre içinde genel kurula da itiraz edebilir. Bu itiraz, ilk toplanacak genel kurula sunulmak üzere, yönetim kuruluna noter aracılığı ile tebliğ ettirilecek bir yazı ile yapılır. Genel kurula itiraz edildiği takdirde yönetim kurulunun çıkarma kararı aleyhine itiraz davası açılamaz. İtiraz üzerine genel kurulca verilecek karara karşı itiraz davası hakkı saklıdır. Üç aylık süre içinde genel kurula veya mahkemeye başvurmak suretiyle itiraz edilmeyen çıkarılma kararları kesinleşir. ' hükmüne yer verilmiştir. Bir üyenin yönetimin ihraç kararına itirazı ihraç kararının iptali davasından önce yönetimce genel kurula intikal ettirilmiş ve üye aleyhine davadan önce karar verilmiş ise, davanın yönetim kurulu kararına karşı açılmadığı, genel kurulca verilen karara karşı süresinde itiraz davası olarak açıldığı kabul edilerek, bundan sonra davanın esasına girilmesi; genel kurulca itirazın kabulüne karar verilmesi halinde, ortaklık devam ettiğinden davanın reddine karar verilmesi; şayet yargılama aşamasında bu itiraz genel kurula intikal ettirilmiş ise, genel kurul kararı sonucu beklenilerek bu karar ortak aleyhine çıktığı takdirde davaya genel kurul kararının iptali olarak devam edilmesi; genel kurulca itirazın kabulüne karar verilmesi halinde davanın konusunun kalmayacağının düşünülmesi; itiraz genel kurula davadan önce ya da sonra intikal ettirilmemiş ve intikal ettirilmeyecekse, üyeliğin askıda ve devam ettiği, yönetim kurulunun ihraç kararına karşı dava açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekir. Genel kurulun, üyenin ihraç kararına yaptığı itirazı üzerine esasen yetkisinde olan itirazı görüşerek karara bağlaması halinde, artık itirazın geç yapıldığına bakılmaksızın, davanın ihracı onaylayan genel kurul kararının tebliğinden itibaren üç ay içerisinde açılıp açılmadığı belirlenmelidir.
Somut olayda, 17.07.2013 tarihli itirazdan sonra toplanan 24.10.2013 tarihli oturumda, sadece üye Osman Turan'ın ihracı görüşülmüş, bu kişinin tutanağa geçen muhalefet şerhinde, davacı M.. N..'nin ihracı kesinleşmediği halde hazirun cetveline adının yazılmadığı, oy kullanma hakkının elinden alındığı belirtilmiş olup, mahkemece davalının yukarıda sözü edilen kanun ve anasözleşme hükümlerine uygun olarak itiraza ilişkin ihtarnamenin kooperatife tebliğ edilip edilmediği ve genel kurulca itirazla ilgili görüşme yapılıp yapılmadığı araştırılarak, görüşme yapılmamış veya yapılıp ta karar alınmamış ise ihraç kararı askıda kalmaya devam ettiğinden, üyelik sıfatının devam ettiği gözetilmeli, ihraç kararı genel kurulda onaylanmış ise, kararın tebliğinden itibaren üç ay içinde dava açılıp açılmadığı, açılmış ise davanın sonucu üzerinde durularak, ihraç kararının kesinleşip kesinleşmediği, diğer anlatımla davacının üyelik sıfatının devam edip etmediği, üzerinde durulmalıdır. Üç aylık itiraz süresi geçse de, genel kurulun itirazı işleme alması ve ihraç kararını onaylaması ya da onaylamaması halinde bu karar geçerlidir. Davacının 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 16. ve anasözleşmenin 14. maddeleri uyarınca, ihracının kesinleşip kesinleşmediği anlaşılamamaktadır.
Ortaklık hak ve sıfatına bağlı olarak dava açan kişinin, şayet yargılama sırasında bu sıfatı sona erecek olursa artık davayı takip ve sonuçlandırmakta hukuki yararı kalmaz. Zira, bu husus dava koşulu olup, davacının bu sıfatının yargılama sonuna ve hükmün kesinleşmesine kadar devam etmesi zorunludur ve bu yön mahkemece re'sen gözönünde bulundurulmalıdır.
Diğer Yandan, davacının üyeliğinin askıda ve devam ettiği sonucuna varılması halinde;Yeni yönetim kurulu seçilene ve göreve başlayana kadar eski yönetimin görevine
devam edeceğinin kabulü gerekir. Zira, görev süresi sona eren yönetim kurulunun bu sıfatlarının, sürenin salt sona erme ile kendiliğinden düşeceğine ilişkin anasözleşmede, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nda ve bu Kanun'un 98. maddesinin atıf yaptığı 6762 sayılı eski TTK'nda ve 6102 sayılı yeni TTK'nda hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla, eski yönetim kurulunun görev süresinin bitmesi ile ortaklığın kendiliğinden organsız kaldığı söylenemeyecektir. Kaldı ki, eski yönetim, bu tarz bir yorum sayesinde şirket için acil ve önemli bulunan iş ve işlemleri yapma olanağına da kavuşmuş ve şirketin devamlılığı sağlanmış olur. Bu sonuca, yönetim kurulu ile ortaklık arasındaki vekalet sözleşmesine ilişkin BK'nın 397/2. maddesi uyarınca da varılabilir.(Bkz: Çamoğlu/Poroy/Tekinalp, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, 2009, İstanbul, sh, 324; Dairemizin 08.02.2013 tarih ve 2012/6935 E, 2013/672 K sayılı ilamı) Yeni yönetimin seçilmesine kadar kooperatifte organ boşluğu söz konusu olmayacağından, 1163 sayılı Yasa'nın 98. maddesi yollamasıyla TTK'nın 435. maddesinde yazılı organ boşluğu halinde uygulanması gereken usulün uygulanmasına, başka bir ifade ile kooperatife kayyım tayinine gerek bulunmamaktadır.
Bu durumda, mahkemece, davacının dava tarihi itibariyle kooperatif ortağı olmadığının tespiti ile yetinilemeyeceği gözetilerek, dava tarihinden sonra kooperatif ortaklığı sona ermişse bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı belirtilerek, davanın HMK'nın 114/1-h ve 115/2. madde hükümleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi; üyeliğin devam ettiği sonucuna varılırsa, davanın organ boşluğu bulunmadığı gerekçesiyle esastan reddine karar verilmesi gerekirken, dava tarihi itibariyle ihracın kesinleştiği, buna göre davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi doğru olmamıştır.
2-Kabule göre;
a)Yargılama devam ederken kooperatif genel kurulunun 24.10.2013 tarihinde toplanıp yönetim kurulunun seçimini yapmış olması karşısında davanın konusu kalmadığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi ve yargı harçları, vekalet ücreti ve diğer yargılama giderlerinin taraflardan hangisine yükletileceğinin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmamıştır.
b)6100 sayılı HMK'nın dava şartlarını düzenleyen 114/1-d maddesindeki dava ehliyeti, fiil ehliyetinin medeni usûl hukukunda büründüğü şeklidir. Fiil ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir.
Aynı Kanun'un 114/1-e maddesindeki dava takip yetkisi, davada taraf olan kişinin o davayı kendi adına yürütebilme ve talep sonucu hakkında kendi adına hüküm alabilme yetkisidir (HMK md. 53). Sözü edilen kurum, şeklî taraf kuramının kabulünün sonucu olarak ortaya çıkmış ve sözü edilen kuramı tamamlamak amacıyla geliştirilmiştir. Davayı takip yetkisi, maddi hukuktaki tasarruf yetkisinin usul hukundaki karşılığını oluşturur. Ayrıca, bu kavram, davada taraf olmadığı hâlde kanun gereği taraf gibi davranmakla görevli kılınmış olanların hukukî konumlarının açıklanmasında başvurulan bir kavram konumundadır. Kural olarak taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin dava takip yetkisi vardır. Ancak bazı istisnai durumlarda davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti olmasına rağmen dava takip yetkisi olmayabilir. Örn: Hakkında iflas kararı verilen kişinin taraf olduğu hukuki davalarda da istisnai durumlar dışında davayı takip yetkisi iflas idaresine aittir.
Taraf sıfatı (husumet) ise, maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Taraf ehliyeti; davada taraf olabilme, usulî hukuki ilişkinin süjesi olabilme ehliyetidir. Taraf ehliyetine sahip olan kişi, davada davacı veya davalı olabilecektir. Bu nedenle, taraf ehliyeti usûli bir kavramdır. Taraf ehliyetine sahip olabilmek için medeni hukuktaki hak ehliyetine sahip olmak gerekir. HMK'nın 50. maddesine göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, taraf ehliyetine de sahiptir. Buna göre tüm insanlar, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Dava ehliyeti ise, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. (HMK md. 51) Fiil ehliyetine sahip olan kişi, dava ehliyetine de sahiptir ve davayı yürütebilir, usûl işlemlerini yapabilir. Reşit olan ve temyiz kudretine sahip olan kişiler fiil ehliyetine sahiptir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, 'sıfat' yerine 'husumet' terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur.
Bu husus mahkemece re'sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def'i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde re'sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur.
Bu durumda mahkemece, davacının (aktif dava ehliyetine sahip olduğu gözetilerek) aktif dava sıfatını haiz olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi de hatalı olmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.