Hukuk Genel Kurulu 2015/3382 E. , 2017/1361 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 5. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 09.09.2013 gün ve 2012/307 E.-2013/479 K. sayılı kararın temyiz incelemesi davalılar vekillerince istenilmesi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 26.02.2015 gün ve 2015/3019 E.-2015/2685 K. sayılı kararı ile;
(...1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı, iş sözleşmesinin emeklilik nedeniyle sona erdiğini öne sürerek kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacının 18/03/2006-21/09/2010 ve 08/06/2011-08/06/2012 tarihleri arasında kesintili olarak 2011 gün hizmet süresi bulunduğu, dosya içerisinde mevcut davalı şirket ile davacı arasında düzenlenen 15.2.2009 - 1.8.2009 ve 15.8.2009 - 31.12.2009 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin düzenlenen ibranamelerin geçerli olmadığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında, davalı şirket ile davacı arasında düzenlenen 15.2.2009-1.8.2009 ve 15.8.2009-31.12.2009 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin düzenlenen ibranamelerin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlülüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:
Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkündür,
İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez .
İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21'inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31'inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir . Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir .
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir).
İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir.
Somut olayda, davalı şirket tarafından davalı şirket ile davacı arasında düzenlenen 15.02.2009-14.08.2009 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin ve 3.785,09 TL ödeme yapıldığını belirten 16.08.2009 tarihli ibraname ile 15.08.2009-31.12.2009 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin 31.12.2009 tarihli ve 3.218,05 TL kıdem tazminatı ödemesi yapıldığını belirten ibranamenin örnekleri mahkemeye sunulmuştur.
Mahkemece, her ne kadar ibranamelerin geçersiz olduğu gerekçesiyle ibranamelere nazara alınmadan hüküm kurulmuş ise de; ibranamelerin asılları getirtilerek davacının ibranamenin içeriği ve ibranamenin altında bulunan imzasına ilişkin beyanlarının alınması, imza inkarında bulunulması halinde imza incelemesi yaptırılması ve yukarıda değinilen ilkeler de gözetilerek sonucuna göre hükme esas alınan bilirkişi raporunda değinildiği üzere mahsuba karar verilecek ise buna yönelik yapılan alternatif hesaplamaya itibar edilerek hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir...)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalı ... Bakanlığına bağlı Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde alt işveren firma yanında, yemekhane kısmında 18.03.2006 tarihinde işe başladığını, çeşitli alt işverenler yanında çalıştığını, 21.09.2010 tarihinde alt işveren olan dava dışı ...-... tarafından iş sözleşmesinin nedensiz olarak feshedildiğini, 08.06.2011 tarihinde aynı işyerinde ihaleyi üstlenen davalı alt işveren şirket bünyesinde tekrar işe başladığını ve son olarak 09.06.2012 tarihinde emeklilik nedeniyle iş sözleşmesini kendisinin feshettiği tarihe kadar çalışmasını sürdürdüğünü emeklilik nedeniyle iş sözleşmesini feshetmesine rağmen kıdem tazminatının ödenmediğini ve yıllık izinlerini de kullanmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kıdem tazminatı ile yıllık izin ücret alacağının davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili davalı Bakanlığın ihale makamı olup asıl işveren sıfatı bulunmadığından işçilik alacaklarından sorumluluğunun olmayacağını beyanla davanın reddini savunmuştur.
Davalı Nif-tem Tem. Malz. Gıda Turz. İnş. Özel Sağlık Hizm. San. Tic. Ltd. Şti. vekili müvekkili şirketin davalı Bakanlığın temizlik ihalesini 01.01.2008 tarihinde üstlendiğini ve davacının bu tarihte davalı şirket bünyesinde çalışmaya başladığını, davacının emeklilik nedeniyle iş sözleşmesini feshettiğini dava dilekçesinin tebliği üzerine öğrenildiğini, davacıya işçilik alacaklarının dönemsel olarak ödendiğini, buna ilişkin 16.08.2009 ve 31.12.2009 tarihli iki adet ibraname başlıklı belge imzalamak suretiyle işverene teslim ettiğini, iş sözleşmesi devam ettiği esnada davacı tarafça düzenlenen belgenin davacının kıdem tazminatı alacaklarından mahsubu gerektiğinin Yargıtayın yerleşik uygulaması olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece davalı Bakanlık ile davalı şirket ve dava dışı şirketler arasında asıl-alt işveren ilişkisi bulunup ilk dönem çalışmasının dava dışı alt işveren ... tarafından haksız olarak feshedildiği, sunulan ibranamede 3.218,05 TL kıdem tazminatı adı altında ödeme yapıldığı bildirilmiş ise de, bu miktarın ödendiğine dair herhangi bir belge sunulmadığı, davacının da bu ödemenin yapıldığı iddiasını kabul etmediği, ikinci dönem çalışmasının ise emeklilik nedeniyle sona erdiği belirtilerek bilirkişi raporunun kıdem tazminatı yönünden ibranamenin dikkate alınmaması halinde hak kazandığı kıdem tazminatı hesaplama seçeneği esas alınarak kıdem tazminatı yönünden davalıların sorumlu oldukları miktarlar açıkça gösterilerek, yıllık izin alacağı yönünden ise sadece davalı Bakanlıktan tahsiline şeklinde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün davalı ... vekili ile davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece ibranameler değerlendirilerek söz konusu ibranamelerin hizmet süresi içerisinde ve aynı asıl-alt işveren nezdindeki çalışma sırasında imzalandığı, iş sözleşmesi devam ederken imzalanan ibranamenin geçersiz olduğu, işçinin baskı altında imzalamış olduğu, 31.12.2009 tarihli ibranamenin de kendi içerisinde çelişki barındırdığı, kıdem tazminatına esas sürenin bir yılın altında olup işveren yönünden kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünün doğmadığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davalı ... vekili temyiz etmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda 16.09.2009 ve 31.12.2009 tarihli ibranamelerin geçerli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının kıdem tazminatı alacağından mahsup yapılması gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce mahkemece bozma öncesi verilen kararda “sunulan ibranamede 3.218,05.-TL kıdem tazminatı adı altında ödeme yapıldığı bildirilmiş ise de; bu miktarın ödendiğine dair herhangi bir belge sunulmadığı ve davacı taraf da bu ödemenin yapıldığı iddiasını kabul etmediği” gerekçesiyle sonuca gidildiği, kararın davalılar vekillerince temyizi üzerine Özel Dairece 3.785,09.-TL ödeme yapıldığını gösteren 16.08.2009 tarihli ibraname ile 3.218,05.-TL ödeme yapıldığını gösteren 31.12.2009 tarihli ibranamelerin asıllarının getirtilerek davacının ibranamenin içeriği ve altında bulunan imzasına ilişkin beyanları alınarak sonucuna göre hükme esas alınan bilirkişi raporunda değinildiği üzere mahsuba karar verilecek ise buna yönelik yapılan alternatif hesaplamaya itibar edilerek hüküm kurulması gerektiğinden bahisle bozulduğu, mahkemece 3.785,09.- TL ödeme yapıldığı belirlenen 16.08.2009 tarihli ve 3.218,05.- TL kıdem tazminatı ödemesi içeren 31.12.2009 tarihli ibranameler ile ilgili olarak hizmet ilişkisi devam ederken imzalandığı yönünde tereddütün olmadığı, aynı alt işveren ve asıl işveren nezdinde çalışma sırasında imzalandığı, keza ibranamede yazılı bedelin ödendiğine dair herhangi bir ödeme belgesi de sunulmadığı, yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultusunda iş sözleşmesi devam ederken imzalanan ibranamenin geçersiz olduğu, işçinin baskı altında imzalamış olduğunun kabulü gerektiği, bu suretle ibraname asıllarının celp edilerek imza incelemesi yapılmasının sonuca etkili olmayacağı ve davayı uzatacak nitelikte görüldüğü, ayrıca 3.218,05.-TL kıdem tazminatı ödemesi içerir 31.12.2009 tarihli ibranamenin de kendi içerisinde çelişki barındırdığı, kıdem tazminatına esas sürenin bir yılın altında olduğu ve işveren yönünden kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünün doğmadığı, bu belgenin de çalışırken baskı altında alındığının açık olup geçersiz olduğu gibi ödeme belgesi de sunulmadığı gerekçeleriyle direnme kararı verildiği, ilk kararda bulunmayan bu gerekçeler ile direnilmesinin yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun’un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi).
Eş söyleyişle mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda mahkemece, verilen ilk kararın Özel Dairece bozulması üzerine mahkemece ön sorunda belirtilen gerekçelerle önceki hükümde direnilmiştir.
Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı bu karar gerçekte direnme olmayıp, verilen ilk kararda sadece 31.12.2009 tarihli ibraname ile ilgili olarak değerlendirme yapılarak sonuca gidilmiş iken, bozma üzerine gerek 16.08.2009 gerekse 31.12.2009 tarihli ibranameler ile ilgili olarak söz konusu ibranamelerin hizmet ilişkisi devam ederken ve aynı asıl-alt işveren nezdindeki çalışma sırasında imzalandığı, iş sözleşmesi devam ederken imzalanan ibranamenin geçersiz olduğu, işçinin baskı altında imzalamış olduğu, 31.12.2009 tarihli ibranamenin de kendi içerisinde çelişki barındırdığı, kıdem tazminatına esas sürenin bir yılın altında olduğu, işveren yönünden kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünün doğmadığı ek gerekçeleriyle temyize konu kararın verildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemenin direnmeye konu hükmü yeni hüküm niteliğindedir.
Hâl böyle olunca kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede mahkemenin direnme gerekçesi dikkate alındığında önceki gerekçenin genişletildiği sonucuna varıldığı ve buradan hareketle ön sorun bulunmadığı görüşü belirtilmişse de bu görüş çoğunluk tarafından benimsenmemiştir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı ... vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar
düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.11.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.