Hukuk Genel Kurulu 2016/1082 E. , 2018/1719 K.
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 2. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.03.2013 tarihli ve 2010/132 E., 2013/201 K. sayılı karar davacı ... Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 13.03.2014 tarihli ve 2013/11232 E., 2014/5709 K. sayılı kararı ile;
(…Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremez duruma giren sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirler nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuen ödetilmesi istemine ilişkin olup, davacı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla oluşan zararından %10 kusur karşılığı 12.294,08 TL'nin davalıdan tahsilini talep etmiş. Mahkemece, davalının %50 kusur karşılığından sorumlu olduğu kabul edilmiştir.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir. Mahkemece, anılan maddenin “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere” bölümünün Anayasa Mahkemesinin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonucu oluşan hukuki durum dikkate alınarak karar verilmiş ise de, Kurumun rücu alacağı, 80.874,54 TL peşin sermaye değerli gelir, 605,57 TL sosyal yardım zammı ve 41.460,76 TL geçici iş göremezlik ödeneği ve tedavi masrafı olmak üzere toplam 122.940,87 TL’nin anılan Yasa’nın 26. maddesine göre, davalının %50 kusuruna isabet eden 61.470,43 TL ile sınırlı olup, iş bu davada Kurumca sigortalıya bağlanan gelir ve yapılan ödemelerin 12.294,08 TL’sinin talep edilmiş olması karşısında, kurum zararının %50 kusur karşılığı içinde kalan talebin kabulüne karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, davacının talebinin 12.294,08 TL olduğu göz ardı edilerek %10 kusur karşılığını istenmiş olduğundan bahisle, kurum zararının %10'una %50 davalı kusurunun uygulanması sonucu eksik rücu alacağına hükmedilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davacı ... Başkanlığı vekili, sigortalı Bekir Büyükadam’ın 11.03.2006 tarihinde davalıya ait işyerinde geçirdiği iş kazası sonucu % 66 oranında sürekli iş göremez durumuna girdiğini, iş kazasının meydana gelmesinde kusurun işverene ait olduğunu, iş kazası nedeniyle müvekkili Kurum tarafından sigortalıya 122.940,87 TL ödeme yapıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla uğranılan Kurum zararının %10’una tekabül eden 12.294,08 TL’nin gelirler yönünden tahsis onay tarihinden itibaren, masraflar yönünden ise sarf ve ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, kazanın meydana gelmesinde müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, kazanın sigortalının kusurlu davranışından kaynaklandığını, diğer taraftan sigortalıya bağlanan gelirin fahiş olduğunu, müvekkilinin de sigortalıya yardımda bulunarak destek olduğunu, bu nedenle peşin değerin yeniden hesaplanması gerektiğini belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmi dava niteliğinde olduğu, davadaki sorumluluğun tarafların kusur oranına göre değişebileceği, kısmi davada talep edilen miktarın toplam miktar içinde kaldığından hareketle davanın kabulüne karar verilmesinin tarafların eşitliği ilkesine aykırı olacağı, kısmi davanın taraflar arasındaki hukuki ilişkiye göre kalan kısma atıf yapılmadan çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle davacının talep etmiş olduğu miktar üzerinden kusur oranı kadar indirim yapılarak açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı ... Başkanlığı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı ... Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, açılan kısmi davada yapılan kusur incelemesi neticesinde talep edilebilecek alacağın kısmi olarak talep edilen alacak miktarından daha yüksek olduğunun tespiti hâlinde, kısmi dava ile talep edilen miktar üzerinden kusur indirimi yapılarak sonuca gidilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle kısmi dava kavramı üzerinde durmakta yarar vardır.
Kısmi dava, aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağın veya hakkın tamamının değil de, belirli bir kısmının talep edilerek açıldığı davalardır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya ''kısmi dava'' denir.
Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve E:2003/4-260, K:271 sayılı kararı; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, s.320; Kuru/Arslan/Yılmaz:Medeni Usul Hukuku, 22.Bası, s.286).
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) açıkça kısmi dava düzenlenmemiştir. Ancak 1086 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde kısmi dava açılması mümkün bulunmaktadır. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle 1086 sayılı Kanun döneminde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” denilerek kısmi dava açılabilmesi mümkündür.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 109’uncu maddesinde ise kısmi dava ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre;
“(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.)
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” şeklindedir.
Maddenin birinci fıkrasında, kısmi dava kurumunun ne zaman işlerlik kazanabileceği hususu hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, talep konusu niteliği itibarıyla bölünebiliyor ise onun sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün olacaktır. Alacağın tamamı aynı hukuki ilişkiden doğup, şimdilik sadece bir kesimi dava ediliyorsa kısmi davadan söz etmek gerekecektir. Bu dava çeşidine müracaat edebilmek için talebin konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olması gerekir.
Anılan maddenin ikinci fıkrası “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.” şeklindeyken 01.04.2015 tarih 6644 sayılı Kanunun 4’üncü maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Maddenin üçüncü fıkrasında ise dava açılırken fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına ilişkin bir kayda yer verilmemiş olmasının, dava dışı tutulan kesim bakımından feragat edilmesi anlamına gelmeyeceği hususu açıkça hüküm altına alınmış, bu konudaki suskunluğun ileride ek dava açma imkânını ortadan kaldırmayacağına işaret edilmiştir. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmişse, bu durumda feragat nedeniyle alacak da zaten sona ermiş olacağından ek dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün bir alacaktan söz edilemeyecektir.
Davacının aynı davalıdan farklı hukuki ilişkilere dayanarak birden fazla talebi varsa, bunlardan sadece birini veya birkaçını talep ederek açtığı dava kısmi dava değildir. Çünkü, davacı farklı ilişkilerden kaynaklanan alacaklarını tam olarak istemektedir.
Bir kimsenin kısmi bir dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılır. Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnız bir kesiminin dava edildiğinin anlaşılması yeterlidir. Özellikle davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini” belirterek açtığı davalar kısmi dava niteliğindedir.
Kısmi dava açılması hâlinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dâhil edilmesi mümkündür.
Kısmi dava açıkladıktan sonra uyuşmazlığın çözümünde Sosyal Güvenlik Kurumunun rücu hakkının kapsamının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
506 Sayılı Kanun’un “İşverenin sorumluluğu” başlıklı 26’ıncı maddesi:
“(Değişik birinci fıkra: 20/6/1987-3395/2 md.) İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22'nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı (sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere-Any. Mhk 23.11.2006 tarih 2003/10 esas-2006/106 kararı ile iptal) Kurumca işverene ödettirilir (Ek cümle:29/7/2003-4958/28 md.), İşçi ve işveren sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.
İş kazası veya meslek hastalığı, 3'üncü bir kişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3'üncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir.
(Ek: 24/10/1983-2934/3 md.) Ancak; iş kazası veya meslek hastalıkları sonucu ölümlerde bu Kanun uyarınca hak sahiplerine yapılacak her türlü yardım ve ödemeler için, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde kasdı veya kusuru bulunup da aynı iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine Kurumca rücu edilemez.”
Hükmünü içermektedir.
Madde hükmüne göre, iş kazası nedeniyle Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarından dolayı Kuruma karşı sorumlu olanlar; işverenler ve üçüncü kişilerdir. Maddenin birinci fıkrası, işverenin hangi hâllerde sorumlu tutulacağına ilişkin hükümler içermekte olup, Kurum ve işveren dışındaki kişileri ifade eden üçüncü kişinin sorumluluğu ise ikinci fıkrada düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere madde kusur esasına dayalı olarak düzenlenmiştir. Kurumun, ödettirme hakkının doğumu, bir başka anlatımla, zarardan sorumlu tutulma, maddenin öngördüğü koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Anılan koşullar, Kurumun ödettirme hakkını kendilerine yöneltebileceği kişilere göre değişiktir. Bununla birlikte koşulların bir kesimi, zarardan sorumlu olanların tümü için ortaklaşadır (Çenberci M.; Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Olgaç Matbaası, 1977, s.302, 303).
Sonuç itibariyle 506 sayılı Kanun’un 26’ıncı maddesi uyarınca Kurum tarafından talep edilebilecek zarar, işverenin kusur karşılığına göre tespit edilecektir.
Somut olayda, sigortalı Bekir Büyükadam’ın geçirdiği iş kazası nedeniyle ... tarafından 41.460,76 TL tedavi masrafı ve geçici iş göremezlik ödemesi yapıldığı, öte yandan sigortalıya 80.874,54 TL ilk peşin sermaye değerli gelir bağlandığı, 605,57 TL sosyal yardım zammı ödendiği, Kurum tarafından zararın tahsili amacıyla açılan rücuen tazminat davası ile fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla Kurum zararının şimdilik %10’nuna tekabül eden 12.294,08 TL’sinin işverenden tahsiline karar verilmesinin talep edildiği, hükme esas alınan kusur raporu ile meydana gelen iş kazasında sigortalı Bekir Büyükadam’ın %50, davalı işverenin %50 kusurlu görüldüğü, mahkemece davanın kısmen kabulü ile Kurumun talep ettiği %10’luk tutarın kusur karşılığı olan 6.147,04 TL’ye hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki bilgiler birlikte değerlendirildiğinde, Kurum tarafından sigortalı Bekir Büyükadam’ın geçirdiği iş kazası neticesinde yaralanması üzerine işverenden Kurum zararının %10’u talep edilerek kısmi dava açıldığı, açılan davada işverenin meydana gelen iş kazasında tam kusurlu olduğu iddiasının da bulunmadığı, talep edilen alacak miktarının ise toplam alacak miktarı içerisinde kaldığı, Kurumun kısmi dava açma hakkı olduğu gibi kalan alacağını ek bir dava ile talep etme imkânının da bulunduğu göz önünde alındığında, mahkemece, Kurumun talep ettiği miktarın, kusur karşılığının hüküm altına alınmış olması nedeniyle mükerrer indirim yapılarak eksik rücu alacağının tahsiline karar verilmesi yerinde değildir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı ... Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.11.2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.