Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2019/1178 E. , 2021/6289 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/1178
Karar No : 2021/6289
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : ... Bakanlığı
VEKİLİ : Av. ....
TEMYİZ EDEN
MÜDAHİLLER (DAVALI YANINDA) : 1- ...
VEKİLİ : Av. ...
2- ...
VEKİLİ : Av....
KARŞI TARAF (DAVACILAR) : 1- ...
2- ...
3- ...
VEKİLLERİ : Av. ...
İSTEMLERİN_KONUSU : ... Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin .... tarih ve E:..., K... sayılı kararının davalı idare ve davalı yanında müdahiller tarafından kabule ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar ... ve ....'ın anneleri, ...'ın gelini ....'ın SSK ... Hastanesi'nde 29/03/2000 tarihinde sezaryenle gerçekleştirilen doğum sonrası kan kaybından vefat etmesinde davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık .... için 100.000,00 TL maddi, 125.000,00 TL manevi, ... için 100.000,00 TL maddi, 125.000,00 TL manevi, .... için 50.000,00 TL manevi tazminatın vefat tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararıyla; dava konusu olayda hizmet kusuru bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması için ceza soruşturması ve kovuşturması aşamasında Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan ve Yüksek Sağlık Şurasından alınan raporlar ile diğer bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirildiği, olayın hastadan sorumlu doktor ve hemşirelerin takip ve tedavide gerekli dikkat ve özeni göstermemesinden kaynaklandığı ve hizmetin kusurlu işletildiği sonucuna varıldığı; davacıların maddi tazminat miktarlarının belirlenebilmesi için yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu dosyaya sunulan raporda davacı .. için 25.320,00 TL, .... için 47.338,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının hesaplandığı, söz konusu raporun hükme esas alınabilir nitelikte bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile hesaplanan toplam 72.658,00 TL maddi tazminatın ve olay nedeniyle davacıların duyduğu üzüntüye karşılık ... için 125.000,00 TL, ... için 125,000,00 TL, ... için 50.000,00 TL manevi tazminatın adli yargıda davanın açıldığı 09/05/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarece davacılara ödenmesine, maddi tazminatın fazlaya ilişkin kısmı yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ... Bölge İdare .... İdare Dava Dairesince; ... İdare Mahkemesi kararının istinaf başvurusuna konu kabule ilişkin kısmının hukuka ve usule uygun olduğu belirtilerek davalı idare ve davalı yanında müdahiller tarafından yapılan istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Sağlık Bakanlığı tarafından, usule ilişkin olarak, davanın süresinde açılmadığı, idarelerince dava aşamasında ileri sürülen süre defi hakkında herhangi bir karar verilmediği; esasa ilişkin olarak, öncelikle dava konusu olayda hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumuna bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği, hükmedilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğu, manevi tazminata faiz işletilemeyeceği, manevi tazminata faiz yürütülebileceği kabul edilse dahi faizin başlangıç tarihi olarak ölüm olayının gerçekleştiği tarihin değil ancak hüküm tarihinin esas alınabileceği, ... tarafından, davacıların yakını ....’ın ölüm tarihinin 29/03/2000 olduğu, bu olay nedeniyle ceza soruşturması başlatılarak kamu davası açıldığı ve Yargıtay ... Ceza Dairesi’nin ... tarihli kararı ile ceza davası zaman aşımı süresi dolmuş olduğundan davanın ortadan kaldırılmasına karar verildiği, olay tarihinden ceza davası zaman aşımının dolduğu tarihe kadarki süreçte kendilerinden ya da davalı idareden hiçbir tazminat talebinde bulunulmadığı, Yargıtay’ın zaman aşımı kararından 2 sene sonra ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan dava ile kendilerinden ve davalı idareden tazminat talebinde bulunulduğu, Sağlık Bakanlığı açısından dosyanın esasına girilmeksizin, davanın idari yargıda açılması gerektiği gerekçesiyle kendileri açısından da zaman aşımı nedeniyle ret kararı verildiği, zaman aşımına uğrayan taleplerin bu dava ile canlandırılmaya çalışıldığı, Mahkeme tarafından zaman aşımı konusunun hiç incelenmediği, Bölge İdare Mahkemesi tarafından da konunun hiç incelenmediği; Müdahil ...tarafından, davanın zaman aşımına uğradığı, zaman aşımı itirazlarının Mahkemece değerlendirilmediği, Mahkeme kararının gerekçe bölümünde faizin hangi tarihten itibaren işlemeye başlayacağına dair iki ayrı süre verildiği, faizin hangi tarihte başlayacağı belirli olmadığından kararın bu haliyle infaz edilebilme olanağı bulunmadığı, hem esas hem faiz yönünden kararın hatalı olduğu ve bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacılar tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ....
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre; davacıların yakını ....'ın 15/03/2000 tarihinde saat 02.30 civarında SSK Göztepe Hastanesine doğum için başvurduğu, saat 05.00'te spinal anestezi altında sezaryen ile 3100 gram ağırlığında canlı bir kız bebek doğurtulduğu, ameliyat sonrası takibinde saat 11.30'da ani tansiyon düşüklüğü saptandığı, bunun üzerine yapılan mini laparotomide hematom (kanamanın doku içinde birikmesi) izlenmesi üzerine tekrar ameliyata alındığı, uterusta rüptür (rahimde yırtılma) saptanarak 'subtotal histerektomi+sol salpingooferektomi+sol hipogasrtik arter ligasyonu' yapıldığı, ameliyat sonrası takip ve tedavisi sürerken 29/03/2000 tarihinde vefat ettiği, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun ... tarih ve ... sayılı raporunda, ölümün uterus rüptürü, buna bağlı gelişen kanama ve komplikasyonları sonucu meydana geldiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.
Tedaviye katılan Dr. ..., Dr. ..., .... hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama neticesinde ... (Kapatılan) .... Asliye Ceza Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararı ile mahkumiyet kararı verilmiştir. Bu kararın temyiz edilmesi neticesinde .... Ceza Dairesinin ... tarih ve E:...,K:... sayılı kararı ile zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesine karar verilmiştir.
Ardından davacılar tarafından tedaviye katılan sağlık personeli ve Sağlık Bakanlığı aleyhine ... (Kapatılan) .... Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde ... tarihinde açılan tazminat davasında verilen ... tarih ve E: ..., K: .... sayılı kararla, davalı Sağlık Bakanlığı yönünden mahkemenin görevsizliğine, diğer davalılar yönünden zaman aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Anılan kararın temyizi üzerine ... Hukuk Dairesince verilen ... tarih ve E:..., K:... sayılı karar ile kararın, davanın görev yönünden reddine ilişkin kısmı onanmış, zaman aşımı yönünden reddine ilişkin kısmı 'diğer davalılar yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği' gerekçesiyle bozulmuştur. Bunun üzerine, .... Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından bozma kararına uyularak verilen ... tarih ve E:..., K:... sayılı karar ile Sağlık Bakanlığı açısından önceki karar onandığından yeniden hüküm kurulmamasına, diğer davalılar yönünden ise davanın konusunun idari nitelikte bulunması sebebiyle husumet yönünden davanın reddine karar verilmiş ve davacılar tarafından, 25/06/2014 tarihinde bakılan dava açılmıştır.
Olayla ilgili olarak ... Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen ceza soruşturması aşamasında Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan alınan ... tarih ve ... sayılı raporda, ' 15.03.2000 tarihinde saat 05.00'da spinal anestezi altında sectio ile doğum yapan, aynı gün saat 11.30'da ani tansiyon düşüklüğü saptanarak yapılan minilaporatomide hematom izlenmesi üzerine tekrar operasyona alınarak uterusta rüptür saptanarak subtotal histerektomi, sol salpingooferektomi, sol hypogastrik arter ligasyonu yapılan, ancak post op dönemde 29/03/2000 tarihinde uterus rüptürü nedeniyle gelişen kanama ve kanamaya bağlı komplikasyonlar sonucu ölen 29 yaşındaki hastanın sezaryen ameliyatını gerçekleştiren Dr. ...'ın ameliyat sırasında söz konusu rüptürü fark etmediğinden 6/8 (sekizde altı) oranında kusurlu olduğu, saat 09.00'dan itibaren hastadan sorumlu olan Dr. ...'nın nöbetçi hemşirenin haber vermesine kadar olan dönemde postoperatif hastaya göstermesi gereken özen ve dikkati göstermediğinden 6/8 (sekizde altı) oranında kusurlu olduğu, sectio sonrası kişinin saat 09.00'a kadar takibini yapan Hemşire N. A. ve saat 09.00'dan uygulanan 2.ameliyatına kadar takipinden sorumlu olan hemşire A. İ.'nin hasta takibinde hastada gelişen kötü klinik tabloyu fark etmediklerinden Hemşire N. A.'nın 4/8 (sekizde dört) ve hemşire A. İ.'nin 4/8 (sekizdedört) oranında kusurlu oldukları, adli dosyada sanık olarak isimleri geçen diğer sağlık personeline atf-ı kabil kusur bulunmadığı' yönünde görüş verilmiştir.
Ceza kovuşturması sırasında .... Asliye Ceza Mahkemesi tarafından alınan Yüksek Sağlık Şurası'nın 8-... tarih ve ...kararında ise, 'Dosyadaki bilgi, belge ve bulgular değerlendirildiğinde; hastaya müdahalesi sırasında uterus rüptürünü fark etmeyen Dr. ...'ın 4/8 (sekizde dört) oranında kusurlu olduğuna; hastanın tablosu kötüleştikten sonra etkin müdahalede bulunmuş olmakla beraber, nöbeti devraldıktan sonra tansiyon ve nabız bulgularını takip etmeyen ve hastanın tablosunun kötüleşmesini erkenden fark etmeyen Dr.....'nın 1/8 (sekizde bir) oranında kusurlu olduğuna, post-op sectio dönemindeki vital bulguların stabil olması ve belirti vermemesi sebebiyle Hemşire N. A.'nın kusursuz olduğuna, aynı süreçte, yoğun bakımda görevli olmasına rağmen tabloyu erken farketmeyerek haber vermeyen, takipte yetersizliği bulunan (ANTA şeklinde kayıtlı olan post-op order takibinin nasıl olduğu belirtilmemekle beraber) Ebe A. İ.'nin 1/8 (sekizde bir) oranında kusurlu olduğuna, ayrıca, hastanın yoğun bakıma alındıktan sonraki takip ve tedavi süreçlerinin de kişinin ölümü üzerine etkisinin incelenmesi gerektiğine' karar verilmiştir.
Mahkeme tarafından söz konusu raporlar hükme esas alınarak davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Tam yargı davalarında zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Öte yandan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin 'bilirkişi' konusunda atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 266. maddesinde, hakimin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği öngörülmüştür. Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
6100 sayılı Kanun'un 'Bilirkişi raporunun verilmesi' başlıklı 280. maddesinde, bilirkişinin, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye vereceği; raporun verildiği tarihin rapora yazılacağı ve duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği, 'Bilirkişi raporuna itiraz' başlıklı 281. maddesinin 1. fıkrasında ise; tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde, 'Hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.' hükmü yer aldığından; sunulan bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek yeterlikte olmaması veya taraflarca yapılan itirazları karşılamaması halinde bilirkişilerden ek rapor istenilebileceği veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabileceği gibi; teknik bilgiye sahip bilirkişilerce ortaya konulan tespit ve veriler doğrultusunda resen bir sonuca varılabileceğinin de kabulü gerekmektedir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Öncelikle, davalı idare ve davalı yanında müdahiller tarafından, davada süre aşımı bulunduğu ileri sürülmüş ise de; davacıların yakınının vefatına neden olduğu ileri sürülen eylemin idariliğinin, ilgili kamu görevlileri hakkında açılan ve yukarıda özetlenen ceza yargılaması sonucunda ortaya çıkacağı, dolayısıyla adli yargı yerlerince verilecek kararın davacılar tarafından tebliğ ya da başka suretle öğrenildiği tarihten itibaren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde belirtilen 1 yıllık süre içerisinde açılabileceği açıktır. Bu bağlamda, Dairemizin 17/06/2019 tarihli ara kararı ile ceza yargılaması aşamasında Yargıtayca verilen 'davanın zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine' ilişkin kararın katılan (davacı) ...'a tebliğ edilip edilmediği Mahkemesinden sorulmuş, ara kararına verilen cevapta Yargıtay ilamının katılana tebliğ edilmediği belirtilmiştir. Buna göre, davacılar tarafından Yargıtay kararının haricen öğrenilmesi üzerine yasal sürede adli yargıda açılan davanın görev yönünden reddi üzerine idari yargıda açılan işbu davada süre aşımı bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından, uyuşmazlığın esasına yönelik temyiz istemlerinin incelenmesine geçilmiştir.
Uyuşmazlık konusu olayda, davacıların yakınının yaşamını yitirmesinin, tedavi sürecinde görev alan kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ile ebelerin kusurlu eylemleri sonucu meydana geldiği hususu sağlık görevlileri hakkında açılan kamu davasında savcılık ve ceza mahkemesince alınan Adli Tıp Kurumu ve Yüksek Sağlık Şurası raporları ile tespit edilmiş, İdare Mahkemesi tarafından da söz konusu raporlar hükme esas alınarak davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu sonucuna varılmış olup, söz konusu gerekçe Dairemizce de uygun bulunmuştur.
Bununla birlikte, İdare Mahkemesince, olay nedeniyle davacılar ... ve ...'ın uğradığı destekten yoksun kalma zararının tespiti amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 17/06/2016 havale tarihli raporun irdelenmesi gerekmektedir.
Anılan bilirkişi raporunda, gerek müteveffa desteğin gerekse desteğini yitiren çocukların muhtemel yaşam süreleri PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak belirlenmiş, çocukların üniversite okuyacağı, 25 yaşına kadar destek alacağı kabul edilmiş, ayrıca Yüksek SağlıkŞurasındaki kusur oranları nispetinde indirim uygulanarak hesaplama yapılmış, ölenin destek payları belirlenirken ise sadece eşi ve çocuklarının payları dikkate alınmıştır.
Bilindiği gibi, destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini kaybeden kimseye, diğer bir ifadeyle ölen kimsenin yakınlarına, ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik yaşam düzeyinin devamını sağlayacak bir miktar para ödenmesini ifade etmektedir.
Destekten yoksun kalma tazminatının şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermek zorundadır. Maddi tazminatın amacı, zarar verici olay meydana gelmeseydi; zarar gören, mal varlığı açısından hangi durumda bulunacak idiyse, o durumun yeniden kurulması olup; zarar, eğer destek ölmeseydi, destekten yoksun kalanın gelecekte faydalanacağı yardım tespit edilmek suretiyle belirlenir. Burada karşılanması gereken gerçek zarar, desteğin yakınlarına sağlayacağı yardımların toplamıdır.
Müteveffa desteğin ve destek kaybına uğrayan davacıların muhtemel ömürlerinin tespitinde yararlanılan ... Hayat Tablosu, Fransız nüfus verileri/istatistikleri kullanılarak 1931 yılında hazırlanmış bir tablodur. Oysa T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi .. Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmalarıyla “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmıştır.
Destekten yoksun kalma zararı, özü itibarıyla varsayımsal verilere dayanılarak hesaplanmakta ise de; bilirkişi raporunun ilgililerin gerçek maddi zararlarını göstermesi için raporda gerçeğe en yakın ve güncel verilerin kullanılması esastır. Bu nedenle, tazminat hesabına esas bakiye ömrün belirlenmesinde ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH 2010 tablosunun esas alınması gerekir.
Öte yandan, olaya yönelik olarak düzenlenen Adli Tıp Kurumu raporu ve Yüksek Sağlık Şurası kararı birlikte değerlendirildiğinde; davacıların yakınının vefatının, tümüyle sağlık hizmetinin kusurlu yürütülmesinden kaynaklandığı, raporlarda yazılı kusur oranlarının, her bir sağlık çalışanının uygulamalarının diğer koşullar ve hekimlerin fiillerinden bağımsız olarak tek başına zararlı sonuca etki ve kusur oranını ifade ettiği, bu anlamda rücu ilişkisi bakımından önem arz ettiği, raporlarda ele alınan müdahil hekimlerin ve dava dışı ebelerin uygulamaları ve sağlık sisteminin hastanın koşullarına uygun cevap verme süresi birlikte ele alındığında, bütün takip ve tedavilerin birleşerek zararlı sonucun doğmasına neden olduğu, başka bir ifadeyle, olayda davacıların ya da müteveffa yakınlarının herhangi bir kusurları bulunmadığından hesap bilirkişisince zarar hesabına esas alınan Yüksek Sağlık Şurası kararında belirlenen 6/8 oranını aşan 2/8 oranına tekabül eden zarara davacıların katlanması düşüncesinin hakkaniyet ile bağdaşmayacağı, kaldı ki Adli Tıp Kurumu raporunda kusur oranlarının daha yüksek belirlendiği anlaşıldığından, destekten yoksun kalma zararı hesabında davalı idarenin tam kusurlu kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Ayrıca, desteğin vefat tarihinde hayatta bulunmaları kaydıyla -davacı olmasalar dahi- anne ve babasına, ilaveten müteveffanın kendisine de destek payı ayıracağının kabul edilmesi, destek paylarının yerleşik içtihatlara uygun olarak hesaplanması gerekmektedir.
Buna göre, dosyaya sunulan hesap bilirkişisi raporu, hesaplama yöntemi bakımından hükme esas alınabilecek nitelikte olmayıp, Bölge İdare Mahkemesince, uyuşmazlığın çözümü için, yukarıda aktarılan hususlar ve Dairemiz tarafından kabul edilen destekten yoksun kalma tazminatı hesaplama ilkeleri çerçevesinde, 2022 yılı ve sonrasına yönelik asgari ücrete ve asgari geçim indirimine ilişkin olarak yapılan değişiklikler de dikkate alınarak bu konuda uzman başka bir bilirkişiden yeniden rapor alınması, ayrıca hukuki denetime elverişli olabilmesi açısından bilirkişi tarafından yapılan hesaplamanın tablo halinde raporda yer alması gerekmektedir.
Bununla birlikte, davacıların istinaf ve temyiz başvurusunda bulunmadığı, bu suretle İdare Mahkemesi kararının redde ilişkin kısmının kesinleştiği görüldüğünden, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde Bölge İdare Mahkemesince yaptırılacak olan hesaplama neticesinde, istinaf ve temyiz isteminde bulunmayan davacılar lehine hükmedilecek olan maddi tazminat tutarının, aleyhe bozma ve hüküm verme yasağı gereği, İdare Mahkemesi kararı ile davacılara ödenmesine karar verilen tutarı (...için 25.320,00 TL, ... için 47.338,00 TL) aşamayacağı da açıktır.
Diğer taraftan, manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere maruz kalmış ya da kişilerin vücut bütünlüğünün ihlal edilmiş olmasına, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları da manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır. Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, manevi tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Tam yargı davalarının ve manevi tazminatın belirtilen niteliği gereği takdir edilecek manevi tazminat miktarının, olayın, zararın ve idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, bir başka ifade ile benzeri hak ihlallerinin bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı olacak şekilde belirlenmesi, bununla birlikte olayın meydana geliş şekli ve idari faaliyetin niteliği gözetilerek hakkaniyetli ve makul bir tutarı aşmaması gerekmektedir.
Bu itibarla, manevi tazminat takdir edilirken, davacılar yönünden, manevi tatmin duygusunu sağlamaya yetecek, zarara yol açan idari faaliyet sonucu duyulan elem ve ızdırabın kişi üzerindeki etki ve ağırlığını karşılayacak düzeyde olmasına; davalı yönünden ise, hakkaniyet sınırlarını aşmayan, ölçülü, adil dengeyi sağlayacak ve aşırı mali külfet oluşturmayacak makul bir seviyede olmasına dikkat edilmesi gerektiği açıktır.
İdare Mahkemesince somut olay nedeniyle hükmedilen manevi tazminat miktarının benzer olaylarda hükmedilen manevi tazminattan yüksek belirlenmesini gerektiren farklı ve özel bir sebebin bulunmadığı görüldüğünden, manevi tazminatın, yukarıda belirtilen niteliği gereği, olayın oluş şekli dikkate alınmak ve ölçülülük ilkesi gözetilmek suretiyle hakkaniyetli ve makul bir tutar belirlenerek ödenmesine karar verilmelidir.
Ayrıca, Mahkeme tarafından, işbu bozma kararı üzerine yeniden karar verilirken, gerekçeli karar hakkı gereği davalı ve davalı yanında müdahillerin zaman aşımı itirazlarının usule ilişkin itirazlar kapsamında karşılandıktan sonra uyuşmazlığın esasına geçilmesi; faizin başlangıç tarihine ilişkin olarak kararın gerekçesinde olay tarihi olan 29/03/2000 tarihi esas alınmak, hüküm fıkrasında ise adli yargıda davanın açıldığı tarih olan 09/05/2011 tarihi esas alınmak suretiyle gerekçe ve hüküm arasında oluşan uyumsuzluğun giderilmesi ve faizin başlangıç tarihine adli yargıda davanın açıldığı tarihin esas alınması; son olarak vekâlet ücreti ve nispi karar harcına ilişkin Dairemiz içtihatlarının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Öte yandan, dava açılırken davacılardan ...'ın anne ve babasının vefat etmesi ve reşit olmaması nedeniyle vesayet altına alındığı, vasi olarak dedesi ...'ın atandığı, dava devam ederken küçüğün reşit olması sebebiyle vesayet altından çıktığı görüldüğünden, Mahkeme tarafından, bozma üzerine yeniden yapılacak yargılamada davacılardan ...'ın asil olarak ya da atayacağı bir vekil vasıtasıyla davaya devam etme iradesinin netleştirilerek karar verileceği de tabiidir.
Bu durumda, davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararının kabule ilişkin kısmına karşı davalı idare ve davalı yanında müdahillerce yapılan istinaf başvurularının reddi yolundaki Bölge İdare Mahkemesi kararında, belirtilen yönlerden hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idare ve davalı yanında müdahillerin temyiz istemlerinin KABULÜNE,
2. Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının kabule ilişkin kısmına yönelik istinaf istemlerinin reddine ilişkin ... Bölge İdare Mahkemesi .... İdare Dava Dairesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, maddi tazminat ve faiz açısından oy birliğiyle, manevi tazminat açısından oy çokluğuyla 15/12/2021 tarihinde kesin olarak karar verildi.
(X) KARŞI OY :
İdare Mahkemesi kararıyla hükmedilen manevi tazminat miktarı, olayın ağırlığı ve sağlık görevlilerinin kusur oranı ile orantılı olduğundan, kararın anılan kısmına yönelik davalı idare ve davalı yanında müdahillerin istinaf istemlerinin reddine yönelik Bölge İdare Mahkemesi kararının hukuka uygun bulunduğu, bu nedenle davalı idare ve davalı yanında müdahillerin Bölge İdare Mahkemesi kararının bu kısmına yönelik temyiz istemlerinin reddi ve kararın anılan kısmının onanması gerektiği oyuyla Daire kararına bu yönden katılmıyorum.