Ceza Genel Kurulu 2015/1 E. , 2018/5 K.
Mahkemesi :Asliye Ceza
Hırsızlık suçundan sanık ...'in TCK'nun 142/1-b, 143 ve 31/3. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Nazilli 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.03.2007 gün ve 189-147 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 06.06.2012 gün ve 25346-12155 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.11.2014 gün ve 359539 sayı ile;
'...TCK'nın 142/1-b maddesi kapsamında bulunan hırsızlık suçu sanığın suç tarihinde on sekiz yaşından küçük olması nedeniyle suç tarihi itibarıyla 5560 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 5394 sayılı Kanunun 24. maddesi uyarınca uzlaşmaya tabidir.
Mahkeme tarafından sanığın on sekiz yaşını doldurmadığı 28.03.2006 tarihli celsede uzlaşmaya karşı beyanı sorulduğunda sanık; 'Ben herhangi bir suç işlemedim. Suçu kabul etmem' şeklinde beyanda bulunmuştur.
20.06.2006 tarihli celsede ise mağdura uzlaşma konusundaki beyanı sorulduğunda mağdur; 'eğer karşı taraf kabul ederse uzlaşabilirim' şeklinde beyanda bulunmuştur.
Sanığın uzlaşma teklifinin yapıldığı celsede on sekiz yaşından küçük olması nedeniyle uzlaşma teklifinin kanuni temsilcisine yapılması yasal bir zorunluluktur. Buna ilişkin yasal düzenleme 06.12.2006 tarihli 5560 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle CMK'nun 231/4. maddesi ile sonradan yapılmış ise de, genel hukuk prensipleri gözetildiğinde uzlaşma teklifinin sanığın yasal temsilcisine yapılması gerekir.
Mahkeme, yukarıda anlatıldığı şekilde usulüne uygun bir uzlaşma işlemi yapmadığı gibi ayrıca 'sanığın suçu kabul etmemesi nedeniyle uzlaşmanın ön şartlarından olan suçu kabul edip, uzlaşmayı istemesi konusundaki şartın oluşmaması nedeniyle uzlaştırma işlemi yapılamamıştır' şeklinde yasal olmayan bir gerekçeye dayanmıştır.
Bu nedenlerle Özel Dairenin onama kararının kaldırılarak, yerel mahkeme hükmünün bozulması gerektiği' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 02.12.2014 gün ve 14551-22069 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Suçun sübutuna ve eylemin nitelendirilmesine ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; uzlaşma teklifinin reşit olmayan sanığın kanuni temsilcisi yerine sanığa yapılmasının ve uzlaşmanın uygulanmama gerekçesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle, sanığın eylemine uyan geceleyin bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçunun uzlaşma kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kayden 26.03.1989 doğumlu olan sanığın, inceleme dışı sanıklar ile birlikte 27.02.2006 gecesi saat 03.00 sıralarında şikâyetçinin iş yerinde bulunan bilgisayar kasasını çaldığı, suç tarihi itibarıyla bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış eşya hakkında gündüz vakti hırsızlık suçunun 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 24. maddesi uyarınca uzlaşma kapsamında olduğu, şikâyetçi ve sanığın soruşturma aşamasında uzlaşma konusunda beyanlarının alınmadığı, kovuşturma aşamasında ise 28.03.2006 tarihli oturumda, henüz reşit olmayan sanığın yapılan uzlaşma teklifini kabul etmediği, şikâyetçinin de 20.06.2006 tarihli oturumda sanığın kabul etmesi hâlinde uzlaşabileceğini söylediği, yargılama sonucunda reşit olmayan sanığın kanuni temsilcilerine uzlaşma teklifinde bulunulmadan, suçlamanın kabul edilmemesi gerekçesiyle sanık hakkında uzlaşma hükümlerinin uygulanmadığı belirtilerek mahkûmiyet kararı verildiği anlaşılmaktadır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin 8. fıkrasında, “Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir' hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nun 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiş, suça sürüklenen çocuklarla ilgili uzlaşma şartları ise 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 24. maddesinde;
“(1) Suça sürüklenen çocuklarla ilgili olarak uzlaşma, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan veya kasten işlenen ve alt sınırı iki yılı aşmayan hapis veya adli para cezasını gerektiren ya da taksirle işlenen suçlarda uygulanır.
(2) Suç tarihinde onbeş yaşını doldurmayan çocuklar bakımından, birinci fıkrada öngörülen hapis cezasının alt sınırı üç yıl olarak uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 2. maddesiyle, 5237 sayılı TCK'nun 73. maddesinin başlığında yer alan 'uzlaşma' ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK'nun 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiş, 5395 sayılı Kanunun 24. maddesi de, aynı Kanunun 41. maddesi ile değiştirilmek suretiyle çocuklar ile büyüklerin durumları arasında paralellik sağlanmıştır. Daha sonra 09.07.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanunun 8. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nun 253. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümleyle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu hükümler uyarınca, 19.12.2006 tarihine kadar 15-18 yaş grubunda bulunan çocuklar tarafından kasten işlenen ve alt sınırı iki yılı aşmayan hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda 5395 sayılı Kanunun 24. maddesi uyarınca uzlaşma mümkün bulunduğundan, 5271 sayılı CMK’nun 253 ve 254. maddeleri uyarınca uzlaştırma işlemlerinin yapılması gerekecektir.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK'nun 5560 sayılı Kanun ile değiştirilen 253/4. maddesinde şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması hâlinde, uzlaşma teklifinin kanunî temsilcilerine yapılabileceği öngörülmüştür. Uzlaşma, mağdurun maddî ve manevî zararının tümünü veya bunun büyük bir kısmını ödemeyi veya zararları gidermeyi kabulü gerektiren borçlandırıcı bir işlem olup 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 16. maddesi uyarınca ayırt etme gücüne sahip küçüklerin kanuni temsilcilerinin rızası olmadıkça kendi işlemleriyle borç altına girmeleri mümkün değildir. Bu itibarla her ne kadar suç tarihinden sonra 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunla şüpheli veya sanığın reşit olmaması hâlinde uzlaşma teklifinin kanunî temsilcilerine yapılacağı kabul edilmiş ise de, bu değişiklik esasında mevcut hukuki durumu açıklayıcı bir hüküm olduğundan suç tarihinde dahi uzlaşma teklifinin reşit olmayan şüpheli veya sanığın kendisine değil kanuni temsilcisine yapılması gerektiği kabul edilmelidir.
Uyuşmazlığa konu hırsızlık suçu 5237 sayılı TCK'nun 141/1. maddesinde; 'zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma' şeklinde tanımlanmıştır. Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hâli ile TCK'nun 'Nitelikli hırsızlık' başlıklı 142. maddesinin ilk fıkrası;
'(1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,
b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya hakkında,
d) Bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında,
e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,
f) Elektrik enerjisi hakkında,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur' şeklinde, suçun gece vakti işlenmesi ise aynı Kanunun 143. maddesinde; 'Hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte birine kadar artırılır' biçiminde düzenlenmiş iken, 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 62. maddesiyle 5237 sayılı TCK'nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi yürürlükten kaldırılmış, ilga edilen bendin metni korunmak suretiyle aynı maddenin 2. fıkrasına (h) bendi olarak eklenmiş, ikinci fıkradaki “üç yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım “beş yıldan on yıla kadar hapis” olarak; 63. maddesiyle de 5237 sayılı TCK'nun 143. maddesinde yer alan “üçte birine kadar” ibaresi “yarı oranında” şeklinde değiştirilmiştir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir çözüme ulaşılabilmesi açısından TCK'nun 143. maddesindeki düzenlemenin uzlaşma hükümlerinin uygulanmasında dikkate alınıp alınmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
765 sayılı Kanunun sisteminde, suçun temel şekline göre cezanın arttırılmasını veya azaltılmasını gerektiren hususlara 'ağırlaştırıcı sebepler' ve 'hafifletici sebepler' denilmekte iken 5237 sayılı Kanunda, suçun temel şekline göre cezanın artırılmasını veya azaltılmasını gerektiren nedenler nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir. Bunun sonucu olarak da nitelikli hâller yalnızca daha ağır cezayı veya cezada artırımı gerektirmemekte, kanunda daha az cezayı gerektiren nitelikli hâller de yer almaktadır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 12. bası, Ankara, 2016, s. 205; Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Ankara, 2016, s.134 vd.)
5237 sayılı TCK'nun bazı maddelerinde suçun nitelikli hâli için, bağımsız yaptırım öngörülmüş iken (örneğin TCK'nun 94/2-3, 102/2, 103/2, 106/2, 109/2, 142/1-b maddelerinde olduğu gibi), bazı maddelerinde suçun temel şekli için belirlenen cezanın belli oranlarda artırılması yöntemi tercih edilmiş (TCK'nun 86/3, 102/3, 103/3-4, 109/3, 143. maddelerinde olduğu gibi), bazılarında ise suçun nitelikli hâlleri için hem bağımsız bir ceza öngörülmüş (TCK'nun 102/2, 103/2, 109/2, 142/2-b maddeleri) hem de aynı maddenin müteakip fıkralarında yer alan nitelikli hâller için cezanın belirli bir oranda artırılması esası kabul edilmiştir. (TCK'nun 102/3, 103/3-4, 142/2-son maddelerinde olduğu gibi)
Kanunda, suçun nitelikli hâlleri için bazı maddelerde bağımsız bir ceza öngörülmesi, bazılarında ise cezanın belirli bir oranda artırılması esasının kabulü, sistematik olmayıp uygulamada bir takım zorluklara neden olsa da, bu tercih bütünüyle kanun koyucunun takdirindedir. Ancak, kanun koyucunun bu tercihi, benzer konularda farklı bir uygulamaya yol açmamalıdır. Bağımsız yaptırım öngören nitelikli hâller yönünden, uzlaşma açısından, nitelikli halin cezasının alt sınırı dikkate alınıp, artırım veya indirim öngören maddelerde ise bu artırım veya indirim nazara alınmaksızın, suçun temel şeklinin cezasının nazara alınması eşitsizlik ve adaletsizliğe yol açabilecektir. Bu nedenle, nitelikli hâller açısından Kanun koyucunun tercih ettiği yaptırım sistemi nazara alınmaksızın, ister bağımsız bir yaptırım öngörülmüş olsun, isterse belirli bir oran dahilinde artırım yöntemi tercih edilmiş olsun, uzlaşma hükümlerinin uygulanmasında tüm nitelikli hâller dikkate alınarak uygulama yapılmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Uzlaşma teklifinin reşit olmayan sanığın kanuni temsilcisine yapılması gerekmekte ise de; sanığın eylemine uyan bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçunun suç tarihi itibarıyla TCK'nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası olarak yaptırım altına alındığı, suçun gece vakti işlenmiş olması nedeniyle aynı Kanunun 143. maddesi uygulandığında temel ceza üçte birine kadar artırılacağından yaptırımın asgari iki yıl bir gün hapis cezası olarak belirlenebileceği göz önüne alındığında, geceleyin nitelikli hırsızlık suçu için öngörülen cezanın alt sınırının iki yılı aşması nedeniyle sanık hakkında uzlaşma hükümlerinin uygulanma imkânı bulunmadığından Özel Dairenin onama kararı isabetli olup Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.01.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.