Ceza Genel Kurulu 2015/97 E. , 2018/7 K.
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sanık ... hakkında yalan tanıklık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda; eyleminin iftira suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK'nun 267/1, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Salihli 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.02.2010 gün ve 594-63 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 11.02.2014 gün ve 587-1684 sayı ile;
'Salihli Cumhuriyet Başsavcılığının 13.11.2008 tarihli iddianamesi ile sanığın Salihli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2008/103 esas sayılı dosyasında tanık sıfatı ile alınan beyanının gerçeğe aykırı olduğu iddia edilerek yalan tanıklık suçunun unsurları gösterilmek suretiyle TCK'nun 272/2. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı ve açılan bu dava nedeniyle hukuksal niteliğe göre sanık hakkında bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, düzenlenen iddianamede anılan Kanunun 267. maddesinde düzenlenen iftira suçunun yasal unsurlarının nitelendirilmesi ve buna yönelik bir anlatım bulunmadığı da nazara alınmadan, yalan tanıklık suçundan açılan davanın iftira suçuna dönüşmeyeceği de gözetilmeden dava konusu edilmeyen iftira suçundan hüküm kurulmak suretiyle CMK'nun 225. maddesine muhalefet edilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.03.2014 gün ve 325612 sayı ile;
Salihli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/594 esas sayılı dava dosyasında düzenlenen iddianamede, 'sanık ... hakkında Salihli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2008/103 Esas sayılı dava dosyasında sanık sıfatıyla kullanmak için uyuşturucu ve uyarıcı madde satın almak suçundan yapılan yargılama sırasında sanık ... ve oğlu ...'un birlikte diğer sanıklar ... ve ...'i bularak ...'un aracında arama sonucu ele geçirilen uyuşturucunun aralarında husumet bulunan ...'ı kastederek bu şahıs tarafından aracına konulduğu yönünde beyanda bulunmalarını söyleyerek suçtan kurtulmak amacıyla sanıkları bu suça azmettirdikleri, sanıklar ... ve ...'in mahkeme aşamasında tanık olarak alınan beyanlarında olay tarihinden bir gün önce sanık ...'a ait kapalı vaziyette bulunan aracının açılarak içine hazırlanan poşetin ...'ın adamları tarafından konulduğu yönünde beyanda bulundukları' şeklinde yer alan anlatımlarda sanıklar Rasim ve Hamza'nın suça konu uyuşturucu maddenin ...'ın adamları tarafından konulduğunu söyleyerek ... ve adamlarına yönelik suç yüklemesinde bulundukları sanıkların suçsuz olduklarını bildiği halde sırf suç yükleme ve sanık ...'ı kurtarmak amacıyla iftirada bulundukları düzenlenen iddianamede açıkça anlatılmaktadır. Bu durumda CMK'nun 225/1. maddesine aykırılık bulunmamaktadır.
Ayrıca mahkeme huzurunda yapmış oldukları açıklamalar sonucunda yargılanan sanık ...'un suçu işlemediğini, suçu işleyenlerin ... ve adamları olduğunu söyleyerek sanık ... lehine gerçeğe aykırı nitelikte tanıklık yaptıkları şeklinde sanıkların tek eylemle birden fazla suç işledikleri ve sanığın fikri içtima hükümleri uyarınca TCK'nun 44. maddesi kapsamında daha ağır olan iftira suçundan dolayı cezalandırılması gerekmektedir.
Bu nedenle Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 11.02.2014 gün ve 2013/587 esas, 2014/1684 karar sayılı kararıyla Salihli Cumhuriyet Başsavcılığının 13.11.2008 tarihli iddianamesi ile sanık ... hakkında, TCK'nun 272/2. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı ve açılan bu dava nedeniyle hukuksal niteliğe göre sanık hakkında bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, düzenlenen iddianamede anılan Kanunun 267. maddesinde düzenlenen iftira suçunun yasal unsurlarının nitelendirilmesi ve buna yönelik bir anlatım bulunmadığı da nazara alınmadan, yalan tanıklık suçundan açılan davanın iftira suçuna dönüşmeyeceği de gözetilmeden dava konusu edilmeyen iftira suçundan hüküm kurulmak suretiyle CMK'nun 225. maddesine aykırı hareket edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna yönelik bozma kararının hukuka uygun olmadığı' düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince, 05.12.2014 gün ve 4038-12262 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında iftira suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar itiraz edilmeksizin, sanıklar ... ve ... hakkında yalan tanıklık suçuna azmettirmeden kurulan beraat hükümleri ise temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında iftira suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında iftira suçundan açılmış bir kamu davasının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Salihli Cumhuriyet Başsavcılığınca 13.11.2008 tarihinde sanık hakkında; “Olay tarihinde şüphelilerden ... hakkında Salihli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2008/103 esas sayılı dava dosyası ile sanık sıfatıyla kullanmak için uyuşturucu ve uyarıcı madde satın almak suçundan yapılan yargılama sırasında; şüpheli Hasan ve oğlu ...'un birlikte diğer şüpheliler ... ve ...'i bularak ...'un aracında arama sonucu ele geçirilen uyuşturucunun aralarında husumet bulunan ...'ı kastederek bu şahıs tarafından aracına konulduğu yönünde beyanda bulunmalarını söyleyerek suçtan kurtulmak amacıyla şüphelileri bu suça azmettirdikleri, şüpheliler ... ve ...'in mahkeme aşamasında tanık olarak alınan beyanlarında olay tarihinden bir gün önce şüpheli Hasan'a ait kapalı vaziyette bulunan aracının açılarak içine hazırlanan poşetin ...'ın adamları tarafından konulduğu yönünde beyanda bulundukları, şüphelilerin Cumhuriyet Başsavcılığımızca alınan beyanlarında ...; ...'un kendilerini yönlendirmesi sonucu mahkemede yalan beyanda bulunduğunu, ... ise; şüphelilerden ...'un babasını kurtarmak amacıyla Veli ve adamlarının paketi koyduğu yönünde beyanda bulunmasını söylediğini, kendisinin de bu şekilde mahkeme aşamasında yalan beyanda bulunduğunu kabul ettiği, şüpheliler ... ve ...'un alınan beyanlarında suçlamaları kabul etmedikleri, kendilerinin tanık sıfatıyla dinlenen ... ve ...'a yalan beyanda bulunmaları yönünde herhangi bir yönlendirmede bulunmadıklarını beyan ettikleri, toplanan delillerden şüpheliler ... ve ...'in suçu kabulleri ve tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde; şüphelilerin üzerlerine atılı suçları işledikleri yönünde deliller bulunduğu' açıklamasına yer verilen iddianame ile kamu davası açılırken, sevk maddelerinin 'TCK’nun 272/2 ve 53/1' olarak gösterildiği ve suçun yalan tanıklık olarak adlandırıldığı,
Yerel mahkemece sanığa ek savunma hakkı verilerek '...Sanık ... hakkında Salihli 2. Sulh Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda, olay tarihinde sanığın aracında yapılan arama sırasında uyuşturucu maddeler dışında bulunan silahın ...’un silahla yaralanması suçunda kullanılan silah olduğu, bu yaralama olayı nedeniyle ... isimli şahsın Salihli 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/90 esas sayılı dosyasında yargılandığı, bu dosyada bulunan adli emanette kayıtlı boş kovanın daha sonradan ...’un aracında yapılan arama sonucu bulunan tabancadan atılmış olduğunun tespit edildiği, tüm bu nedenlerle sanık ...’un beraatine karar verildiği, buna göre sanıklar ... ve ...’ın Salihli 2. Sulh Ceza Mahkemesinde yaptıkları ilk tanıklığın doğru olduğu, daha sonradan Salihli Cumhuriyet Başsavcılığında alınan ifadelerinde yalan beyanda bulundukları, buna göre sanıklar ... ve ...’un ilk beyanlarında doğru söyledikleri anlaşılan tanıkları yalan tanıklığa azmettirmelerinin söz konusu olmadığından beraatlerine karar verildiği, sanıklar ... ve ...’ın işlemediklerini bildikleri hâlde Salihli Cumhuriyet Başsavcılığında verdikleri ifadelerinde ... ve ...’un kendilerini yalan tanıklık yapmaya azmettirdiğini iddia ettikleri ve bu şahısların bu iddiaları sonucu sanıklar Hasan ve Mehmet hakkında mahkememize kamu davası açıldığı, sanıkların eylemlerinin TCK'nun 272. maddesinde düzenlenen yalan tanıklık suçunu ve TCK'nun 267/1. maddesinde düzenlenen iftira suçlarını oluşturduğu, TCK'nun 44. maddesi uyarınca aynı eylem ile birden fazla suç işleyen sanık hakkında bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan yargılama yapılması gerektiğinden, sanıklar Rasim ve Hamza’nın iftira suçunu işledikleri sübut bulduğundan eylemlerine uyan TCK'nun 267/1. maddesi uyarınca cezalandırıldıkları” gerekçesiyle iftira suçundan mahkûmiyetine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Sanık ... tanık sıfatıyla, ... hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan açılan ve Salihli 2. Sulh Ceza Mahkemesince 2008/103 esas sayı ile görülen kamu davasında yapılan yargılamanın 15.05.2008 tarihli oturumunda; 'Olay tarihinde ziraat odasının açılışı vardı, ben bu açılışa katıldım, daha sonra garaja doğru gittim, o sırada sanığın aracını gördüm, aracın yanında soyadını bilmediğim Veli ve yanında iki kişi vardı, arabanın etrafında dolaştılar, ellerinde bir poşet veya çanta vardı, bir kaç kez arabanın etrafında dolaştıklarını gördüm, kapıyı açtılar ve birisi içine girdi' şeklinde beyanda bulunmuş,
Salihli 2. Sulh Ceza Mahkemesince ... lehine yalan tanıklık yaptığı değerlendirilen sanık hakkında suç duyurusunda bulunulması üzerine bu suçtan başlatılan soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla Salihli Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan 07.07.2008 tarihli ifadesinde ise; '...Mahkeme günü ...'un belirttiği şekilde mahkemede ifade verdim. Bana sormuş olduğunuz şekilde ... kendisine ait aracı kurcalayanın ... ile abisi olduğu şeklinde beyanda bulunmamı bana söyledi. Daha sonra vermiş olduğum bu ifadeden dolayı vicdanım rahatsız olduğu için pişman oldum. Ben bu hâliyle üzerime atılı suçlamayı kabul ederim' biçiminde ifade vermiştir.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nun 225. maddesi uyarınca ise; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” Bu madde gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.
Diğer taraftan CMK'nun 226. maddesinde ise; “Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” hükmü getirilmiştir.
Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nun 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir. CMK'nun 226. maddesindeki düzenlemeyle iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olduğunda, kanun koyucu o eylemin hukuki niteliğinde değişiklik olmasını 'yargılamanın sınırlılığı' ilkesine aykırı görmemiş, bu gibi hallerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre bir hüküm kurulmasına imkân sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin, iddianamede kasten öldürmeye teşebbüs olarak nitelendirilen eylemin kasten yaralama suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkemece, sanığa ek savunma hakkı da verilmek suretiyle bahse konu suçtan hüküm kurulabilecektir. İddianamede anlatılan ve kapsamı belirlenen olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde gerekli görülürse her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidilebilecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun duraksamaya yer vermeyen kararlarına göre, bir olayın açıklanması sırasında bir başka olaydan söz edilmesi, o olay hakkında dava açıldığını göstermez. İddianamede dava konusu yapılan fiilin bir başka olaya dayalı olmadan, bağımsız olarak açıklanması gerekir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Salihli Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamede fiilin, sanık ...'in, inceleme dışı sanık ...'un azmettirmesiyle Salihli 2. Sulh Ceza Mahkemesince 2008/103 esas sayı ile görülen davada yapılan yargılama sırasında 15.05.2008 tarihli oturumda tanık sıfatıyla; ...'un aracında arama sonucunda ele geçirilen uyuşturucunun, ... ile arasında husumet bulunan ...'ın adamları tarafından konulduğu yönünde beyanda bulunmak suretiyle yalan tanıklık yaptığı şeklinde anlatıldığı ve bu sözlerinden dolayı yalan tanıklık suçundan dava açıldığı hâlde, yerel mahkemece sanığın bu sözlerinin doğru olduğu, diğer bir deyişle yalan tanıklık yapmadığı vurgulanarak, sanık ...'in Salihli Cumhuriyet Başsavcılığında 07.07.2008 tarihinde şüpheli sıfatıyla; ...'un kendisini azmettirmesi sonucu yalan tanıklık yaptığı şeklindeki savunmasının iftira suçunu oluşturduğu kabul edilerek, bu suçtan mahkûmiyetine karar verilmiş olup, sanığın yalan tanıklık suçunu işlediğine ilişkin 07.07.2008 tarihli ikrarının iddianamede delil olarak belirtilmesi ve bu sözlerin dava konusu edilmemesi karşısında, sanık hakkında iftira suçundan açılmış bir kamu davası bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu nedenle, iftira suçundan açılmış bir dava bulunmadığı hâlde, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılarak davaya konu edilmeyen fiilden yargılama yapılıp hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi; 'iddianamede iftira suçundan açılmış dava bulunduğu' düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.01.2018 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.