4. Ceza Dairesi 2017/5330 E. , 2017/7941 K.
Tehdit suçundan sanık ... hakkında yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine dair, Ankara (Kapatılan ) Batı 3.Sulh Ceza Mahkemesince verilen 28.02.2013 gün ve 2012/ 762 esas, 2013/ 178 karar sayılı hükmün O Yer Cumhuriyet Savcısı tarafından temyizi üzerine,
Dairemizin 09.02.2017 gün ve 2014/30648 esas, 2017/ 3752 sayılı kararıyla;
'Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, temyiz mümkün değil ise de, temyiz isteminin suç vasfına yönelik olduğu tespit edilerek hükmolunan dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın olay tarihinde tanık olarak ifade vermek üzere müştekilerin polis memuru olarak görevli bulundukları polis karakoluna gittiği, sanığın, bu sırada ifade veren diğer tanıkların ifadelerinin değiştirilerek yazıldığından bahisle polis memuru olan müştekilere kızarak söylediği “sicillerinizi söyleyin, sizlere bunun hesabını soracağım, sizi savcılığa da şikayet edeceğim' şeklindeki sözlerin yasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı tartışılıp değerlendirilmeden, yetersiz gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,
Yasaya aykırı ve o yer Cumhuriyet Savcısı'nın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02/03/2017 gün ve 2013/127396 sayılı yazısı ile;
I-İTİRAZ NEDENLERİ : İtiraza konu uyuşmazlık sanık ... hakkında Sincan 3 Sulh Ceza Mahkemesinin 28/02/2013 tarih ve 2012/762 Esas ve 2013/178 Karar sayılı ilamıyla, TCK 106/1-2 cümle, 43/2, 62 md 30 Adpc ve TCK 52/2 md 600 TL Adpc doğrudan para cezasıyla mahkumiyetine ilişkin kararın kesin nitelikte olup olmadığı ve Yüksek Dairece sanık hakknıda esastan bir inceleme yapma olanağını bulunup bulunmadığına ilişkindir.
Bilindiği üzere, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305/1. maddesi gereğince ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir. 5271 sayılı CMK'nun 223. maddesinde de hükümler; 'beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi' olarak sayılmıştır.
Hüküm niteliğinde bulunmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizinin mümkün olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; adlî yargı dışında bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları, geri verme talebi ile ilgili kararlar hüküm niteliğinde olmamakla birlikte temyizi kabildir.
Hükümlerin temyiz edilebilmeleri kural, temyiz edilememeleri ise istisnadır. Anılan istisna, hukuk devletinde kabulü mümkün ve meşru bir amaçla, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen 'hak arama hürriyeti' ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının özüne zarar vermeyecek şekilde ve orantılı olmalı, ayrıca kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmalıdır.
1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305. maddesi gereğince ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbi olmakla birlikte maddenin ikinci fıkrasının birinci bendinin suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan haline göre;
1- İki milyar (iki bin) liraya kadar (iki bin-iki milyar lira dâhil) para cezalarına ilişkin hükümler,
2- Yukarı sınırı on milyar (on bin) lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz kanun yoluna başvurulamayacaktır.
İki milyar (iki bin) liraya kadar (bu miktar dâhil) para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceğine dair 1412 sayılı CMUK'nun 305. maddesinin ikinci fıkrasının birinci bendinin Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra, ister hapis cezasından çevrilen, isterse doğrudan verilen adli para cezasına ilişkin hükümlerin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nun 272. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde; 'Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamaz' şeklinde gerçekleştirilen değişiklik ve aynı kanunun 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen; 'Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz' biçimindeki geçici ikinci madde göz önünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin temyizinin mümkün hale geldiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 11.03.2014 gün ve 532–126 ile 05.04.2011 gün ve 262–35 sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere, bahse konu iptal kararının, yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça 'hemen ve derhal uygulanma' ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. O halde ceza yargılaması sırasında, kanunlarda değişiklik yapılması veyahut dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni kanun veya iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü, devam etmekte olan işlemlere uygulanmalıdır. Ancak 5320 sayılı Kanunun 4. maddesinde ifade edilen bu durum önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde o kanuna uygun olarak gerçekleştirilen işlemlerin geçersizliği neticesini doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmeyecektir.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki kanuna göre yapılacaktır.
b- Yürürlükte olan kanuna göre yapılmış işlemler sonradan yürürlüğe giren bir kanun nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Anayasa Mahkemesinin iptal kararı veyahut da yeni kanunun yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni kanuna ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tâbi olacaktır.
d- Muhakeme usulüne ilişkin çıkarılan yeni kanunun uygulanmasında, bu kanun veya değişikliğin sanığın lehine ya da aleyhine sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
CMUK'nun 305. maddesinin birinci fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak şartıyla başkaca hiçbir hak sınırlaması sonucunu doğurmayan para cezasına ilişkin hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak gerekmektedir. Bu nedenle, gerek bir mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracaktır.
Diğer taraftan temyizen incelenemeyen kesin nitelikteki bir hükümdeki açık hukuka aykırılıklar, söz konusu hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmayacaktır. Zira CMUK'nun 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine, hükmü veren mahkemece hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, yasal süresinde açılmış temyiz davası bulunup bulunmadığı, istemde bulunanların temyize hak ve yetkileri bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, bu şartlardan birinin eksik olduğunun tespiti halinde öncelikle temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Mahkemece bu hususlarda hatalı ya da eksik değerlendirme yapılması veya hiç değerlendirme yapılmaması halinde ise Yargıtay tarafından işin esasına geçilmeden önce bu üç husus, 1412 sayılı Kanunun 317. maddesi uyarınca değerlendirilip temyiz şartlarının bulunup bulunmadığı belirlenecek ve temyiz şartlarının varlığının tespiti durumunda temyiz incelemesi yapılacaktır. Aksinin kabulü, hukuka aykırılık taşıyan her hükmün temyizen incelenebileceği sonucunu doğuracaktır.
Diğer taraftan, kanun koyucunun kesin nitelikteki hükümlerin temyiz edilememesine ilişkin düzenlemesinin sebebi, bu kararların her zaman isabetli bulunacağı ve bünyelerinde bir hukuka aykırılık barındırmayacakları kabulüne dayanmamaktadır. Hukuk sistemi her sorunun çözümünü kendi içinde üretmiştir. Bir hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan kanun yoluyla giderilmesi imkânının bulunmadığı durumlarda söz konusu aykırılıkların 5271 sayılı Kanunun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluyla giderilmesi imkânı bulunmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 12.03.2013 gün ve 1515–202 ile 21.12.2010 gün ve 230–264 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla, suç vasfınana yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir.
Bu açıklamalar çerçevesinde, temyiz incelemesi yapılabilmesine ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece sanık hakkında tehdit suçundan 5237 sayılı Kanunun TCK 106/1-2cümle, 43/2, 62/1 maddeleri gereğince 600 Türk lirası adli para cezası, karar tarihi de göz önünde bulundurulduğunda, 1412 sayılı CMUK'nun, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305. maddesi gereğince kesin nitelikte bulunmaktadır.
O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz dilekçesinde yer alan sanığın, polis merkezinde görev yapan müşteki polis memurlarına yönelik sarf ettiği sözlerin şikayet hakkının kullanılması niteliğinde olup suç kastının oluşmadığına ve beraat etmesine yönelik temyiz itirazları Yüksek Dairece kabul edilmiş olması karşısında,
Kesin nitelikte verilen hükmün temyizen incelenerek esastan inceleme yapılarak sanığın, beraat etmesi şeklinde bir bozma kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğu, söz konusu aykırılıkların 5271 sayılı Kanunun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluyla giderilmesi olanağı bulunmaktadır.
O Yer Cumhuriyet Savcısının, sanığın eyleminin, tehdit suçunu oluşturduğunun kabul edildiği takdirde, eylemin görevli memura etkin direnme suçunu oluşturacağına yönelik temyiz itirazının, suç vasfına yönelik olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
Ancak Yüksek Dairece, verilen bozma kararının temyiz dilekçesinde yazılı suç vasfına yönelik bulunması gerekmektedir. Daha açık bir ifadeyle, sanık ...'ın eyleminin TCK 265/1 maddesinde yazılı görevli memura etkin direnme suçunu oluşturduğu kabul edilerek bozma kararı verilmelidir. Aksi takdirde temyiz dilekçesine itirazen her yazılan ve sanığın eyleminin bir başka suçu oluşturduğuna yönelik temyiz itirazları hükmü temyiz edilebilir hale getirmesi söz konusu olacaktır .
Bu açıklamalar çerçevesinde, O Yer Cumhuriyet Savcısının, kesin nitelikte bulunan bir hükmü sanığın, beraat etmesini sağlamak üzere temyiz itirazında bulunabilme olanağı bulunmadığı, ancak O Yer Cumhuriyet Savcısının sanığın eyleminin tehdit suçu yerine TCK 265/1. maddesinde yazılı görevli memura etkin direnme suçunu oluşturduğuna yönelik suç vasfına yönelik temyiz itirazının Yüksek Dairece kabul edilmesi halinde, hükmün temyize olanaklı olabileceği nedenle, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 09/02/2017 gün ve 2014/30648 Esas, 2017/3752 Karar sayılı kararının hukuka aykırı nitelikte bulunduğu,Bu itibarla, CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305 ve 317. maddeleri uyarınca O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz isteminin reddine karar verilmesi istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde,
1- İtirazımızın KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 09/02/2017 gün ve 2014/30648 Esas, 2017/3752 Karar bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Sincan 3 Sulh Ceza Mahkemesinin 28/02/2013 tarih ve 2012/762 Esas ve 2013/178 Karar sayılı ilamıyla sanık hakkında tehdit suçundan 5237 sayılı Kanunun TCK 106/1-2cümle, 43/2, 62/1 maddeleri gereğince, 600 Türk lirası adli para cezası, karar tarihi de göz önünde bulundurulduğunda, 1412 sayılı CMUK'nun, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305. maddesi gereğince kesin nitelikte bulunduğundan, CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305 ve 317. maddeleri uyarınca O Yer Cumhuriyet Savcısının TEMYİZ İSTEMİNİN REDDİNE,
4- İtirazımız yerinde görülmediği takdirde dosyanın incelenmek üzere, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi itirazen arz ve talep olunur.' isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
II- İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, tehdit suçundan sanık ... hakkında verilen mahkumiyet kararının bozulmasına dair, Dairemizin 09.02.2017 tarihli kararına ilişkindir.
III- KARAR
Temyiz itirazının suç vasfına yönelik olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle kesin nitelikteki hükmün temyiz incelemesine tabi olduğu kabul edilmiştir.Ancak iddianamede açıkalanan, şüphelinin olay tarihinde tanık olarak ifade vermek üzere müştekilerin polis memuru olarak görevli bulundukları polis karakoluna gittiği, şüphelinin bu sırada ifade veren diğer tanıkların ifadelerinin değiştirilerek yazıldığından bahisle müşteki memurlarına kızarak 'sicil numaralarınızı ve isimlerinizi bana verin, sizlere bunun hesabını soracağım, sizi savcılığı da şikayette bulunacağım ' şeklinde sözleri söylediği biçimde açıklanan eylemin görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsurlarını içermediği, bu nedenle görevi yaptırmamak için direnme suçundan açılmış bir davada bulunmadığı anlaşıldığından, O yer Cumhuriyet Savcısının suç vasfına yönelik temyiz isteği yerinde görülmeyerek aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz gerekçeleri yerinde görülmekle, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle eklenen 5271 sayılı CMK'nın 308. maddesinin 3. fıkrası uyarınca İTİRAZIN KABULÜNE,
Dairemizce verilen 09.02.2017 gün ve 2014/ 30648 esas, 2017/3752 karar sayılı, sanık ... hakkında tehdit suçundan verilen bozma kararının KALDIRILMASINA,
Ankara (Kapatılan) Batı 3.Sulh Ceza Mahkemesince verilen 28.02.2013 gün ve 2012/762 esas, 2013/178 karar sayılı hükmün yeniden incelenmesi sonucu;
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, O Yer Cumhuriyet Savcısının suç vasfına yönelik temyiz isteği yerinde görülmeyerek dosya görüşüldü:
Kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre verildiği tarih itibarıyla 1412 sayılı CMUK'nın 305. maddesi gereğince kesin nitelikte bulunduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddeleri uyarınca, O Yer Cumhuriyet Savcsının itiraz yazısına uygun olarak TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE, 16.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.