Hukuk Genel Kurulu 2015/172 E. , 2015/1778 K.SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEYE DAYANAN ALACAK DAVASIVEKALET ÜCRETİDAVA TARİHİ İTİBARİYLE İDDİA EDİLEN SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME OLGUSUNUN OLUŞMADIĞI GEREKÇESİYLE ERKEN AÇILAN DAVANIN REDDEDİLMESİKANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZİNE İLİŞKİN KANUN (3095) Madde 4/aREKABETİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN (4054) Madde 4HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 114
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 09.03.2011 gün ve 2010/194 E.-2011/119 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 11.04.2013 gün ve 2012/10559 E. 2013/6560 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı vekili, tapuda davacı adına kayıtlı taşınmazda akaryakıt istasyonu ile ilgili olarak akdedilen intifa hakkı protokolünde akaryakıt istasyonunun kullanma ve yararlanma haklarının 15.10.2025 tarihine kadar müvekkiline bırakıldığını, akaryakıt istasyonunun intifa hakkına istinaden imzalanan bayilik sözleşmesi tahtından halen akaryakıt istasyonu olarak faaliyet gösterdiğini, ancak sonrasında Rekabet Kurumu'nun 12.03.2009 tarihli genel duyurusu ve kararları ile intifa hakkının 5 yılı aşan süresinin geçersiz hale geldiğini, geçersiz hale gelen döneme isabet eden süreye kıstelyevm usulü ile hesaplanacak tutarın davacıya iadesi gerektiği gibi, iadesi gereken bedelin güncellenerek güncellenmiş bedelin iadesi de gerektiğini belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalarak intifa hakkının ifası hukuken ve fiilen imkansız hale gelen kısmı için ödenen ve kıstelyevm usulü ile hesaplanan 361.797.00 USD'nin 3095 sayılı Kanun'un 4.a maddesi uyarınca faiziyle tahsiline ve bu tutarın “Denkleştirici Adalet Prensibi” uyarınca dava tarihine eskale edilerek güncellenmesine ve 3095 sayılı Kanun'un 4.a maddesi uyarınca faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasında akdedilen bayilik sözleşmesinin ve davacının intifa hakkının halen yürürlükte olduğunu, sebepsiz iktisap koşullarının oluşmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin ve intifa sözleşmesinin dava açıldığı tarihte ve halen yürürlükte olduğu, Rekabet Kurulu'nun 12.03.2009 tarihli bildirimde sözleşmelerin geçersiz hale geleceğinden bahsedilmediği, taraflar arasındaki 15.10.2008 başlangıç tarihli bayilik sözleşmesinin ve 17 yıllık intifa hakkı tesisine ilişkin sözleşmenin ilk beş yıllık kısmının grup muafiyetinden yararlanacağı, dava tarihi itibariyle iddia edilen sebepsiz zenginleşme olgusunun oluşmadığı gerekçeleriyle erken açılan davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davalı vekilinin temyizine gelince;
Davalı vekilinin temyizi, lehlerine eksik vekalet ücreti takdir edilmesine ilişkindir.
Mahkemece, taraflar arasındaki akdin feshedilmediği ve geçerli olduğu gerekçeleriyle verilen ret kararı esasa ilişkin nihai karar olup, buna göre yargılama sırasında kendini vekille temsil ettiren davalı yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin üçüncü Kısmına göre hesaplanacak nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde maktu vekalet ücretine hükmolunması isabetsizdir...)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili; akaryakıt istasyonu ile ilgili olarak akdedilmiş bulunan intifa hakkı ve yatırımı hakkındaki düzenlenen protokol uyarınca akaryakıt istasyonunun kullanma, yararlanma ve tasarruf haklarının 15/10/2025 tarihine kadar müvekkiline bırakıldığını, bayilik sözleşmesi ile Shell akaryakıt istasyonunun faaliyet göstermeye başladığını, Rekabet Kurulunun 12.03.2009 tarihinde yayınladığı akaryakıt sektörü ile ilgili bildirim ile taraflar arasında bayilik sözleşmesi ile bağlantılı kredi sözleşmeleri, ekipman sözleşmeleri, uzun süreli kira sözleşmeleri, ya da uzun süreli intifa hakkı tanınması gibi şahsi ya da ayni hakların da rekabet yasağı (Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 4.maddesi ) kapsamında değerlendirileceği, 18.09.2005 tarihinden önce yapılmış olan ve süresi 5 yılı aşan sözleşmelerin Rekabet Kurulu tarafından uygulanan “azami hadde indirme” ilkesi gereğince 18.09.2010 tarihine kadar tebliğde yer alan muafiyetten yararlanabileceğini, bu tarihten sonra muafiyet koşullarının ortadan kalkacağı, dağıtıcı ile bayi arasında imzalanan bayilik sözleşmesinin ve buna bağlı olarak intifa/kira sözleşmelerinin 18.09.2010 tarihine kadar 2002/2 sayılı tebliğ uyarınca muafiyetten yararlanabileceği, 18.09.2005 tarihinden sonra yapılan sözleşmelerin süreleri ne olursa olsun yapıldıkları tarihten itibaren ilk 5 yıllık süre boyunca muafiyetten yararlanabileceğini, 5 yılı aşan süreler bakımından tebliğde belirtilen muafiyet koşullarının ortadan kalkacağının bildirildiğini, kurul kararı ve duyurudaki süreyi aşan kısım ile ilgili olarak rekabet etmeme yasağı ve sözleşmeyi ifa zorunluluğunun ortadan kalkmış olduğunu,taraflar arasındaki intifa hakkının fiilen imkansız hale gelen kısmı için daha evvelce ödenen ve kıstelyem usulü ile hesap edilen tutarın davalıdan talep edildiğini belirterek intifa hakkının ifasının hukuken ve fiilen imkansız hale gelen kısmı için ödenen ve kıstelyem usulü ile hesap edilen 361.797-USD'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili;davacı ile müvekkili arasında, 15/10/2008 tarihinde 1 yıl süreli ve feshedilmemesi halinde birer yıl uzatılmak suretiyle 15/10/2013 tarihinde kadar devam edecek azami 5 yıl süreli bayilik sözleşmesi bağıtlandığını, davacının Rekabet Kurulunun intifa hakkı süresiyle ilgili kararını sebep göstererek intifa hakkı bedelinden kalan 450.000-USD'yi ödemediğini, 5 yıllık sözleşme yapılırken, 17 yıllık intifa sözleşmesi yapıldığını, davacının bunun sonuçlarına katlanması gerektiğini, sözleşmenin halen ayakta olduğunu, bildirerek açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davacı tarafça sözleşmenin feshedilmediği, sözleşmenin halen geçerli olduğu gerekçesiyle erken açılan davanın reddine, yargılamada kendisini vekil ile temsil ettiren davalı yararına maktu vekalet ücreti verilmesine karar verilmiş, hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine; Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeler ile karar bozulmuştur.
Mahkemece, davanın dava tarihi itibariyle erken açıldığı, sözleşme, intifa hakkının süresi ve dava tarihi dikkate alınarak henüz taraflar arasındaki sözleşmenin feshedilmeyip sözleşmenin yürürlüğünün devam ettiği, bu nedenle temerrüdün oluşmadığı, verilen hükmün esasa ilişkin nihai karar olmayıp, sözleşme sona erdikten sonra tekrar dava açılmasını engelleyen karar niteliğinde de olmadığı, dava şartı bulunmayan hükümlerde verilecek ücreti vekaletin maktu ücreti vekalet değerine hükmedilmesi gerektiği gerekçeleri ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın esastan mı yoksa dava şartı yokluğu nedeniyle usulden mi reddine karar verildiği; varılacak sonuca göre davalı yararına maktu mu nispi vekalet ücreti mi verileceği noktalarında toplanmaktadır.
Davacının dava hakkına sahip olması, dava açabilmesi için yeterli değildir. Bundan başka, davacının dava açmakta hukuki bir yararının bulunması gerekir; yani, dava hakkı, hukuki yarar ile sınırlıdır. Dava açmakta hukuki yararı olmayan kişi, Devletin mahkemelerini gereksiz yere uğraştıramaz. Bu hukuki korunma (himaye) ihtiyacı olarak da adlandırılmaktadır. Yani davacının mahkemeden hukuki korunma istemesinde, korumaya değer bir yararı olmalıdır.
Dava şartları, medeni usul hukukuna ait bir kurum olup, amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi).
Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür.
Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 114/h maddesinde, hukuki yarar açıkça dava şartları içerisinde sayılmıştır.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7. maddesi “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” başlığını taşımakta; maddenin 2. fıkrasında ise “davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur” düzenlemesi bulunmaktadır.
Şu hale göre tarifenin açıklanan 7/2. maddesi hükmü gereğince; konusu para veya para ile değerlendirilmesi mümkün bulunan bir şey olan davanın dava şartlarından birinin bulunmaması (noksan olması) nedeniyle usulden reddine ilişkin kararda, vekalet ücreti nispi tarifeye göre takdir edilir; ancak bu nispi vekalet ücretinin miktarı maktu vekalet ücretini geçemez.
Bu noktada eldeki davada işin esasına girilerek karar verilip verilmediği hususunun aydınlığa kavuşturulması önem taşımaktadır. Çünkü, mahkemece işin esasına girilip inceleme yapılarak esastan karar verildiğinin anlaşılması durumunda nispi vekalet ücreti verilmesi gerekecektir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında bayilik sözleşmesi ile 15.10.2008 tarihli 17 yıl süreli intifa hakkı tesisine ilişkin sözleşme düzenlendiği, bu sözleşmeler kapsamında davalıya ait taşınmazın tapu kaydına 15.10.2008 tarihinde intifa hakkı tesisinin şerh edildiği hususlarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davacı, eldeki dava ile Rekabet Kurulunun 12.03.2009 tarihli genelge ile haksız rekabet kapsamında değerlendirdiğinden anlaşmaları 5 yıl süre ile sınırladığı gerekçesi ile fazla süreye ilişkin önceden yapılan ödemelerin iadesini talep etmiştir.
Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin dava tarihi itibariyle devam ettiği, sözleşmenin fesih şartlarının gerçekleşmediği, tarafların fesih iradelerini bildirmedikleri, dolayısı ile henüz sözleşme ayakta ve taraflar arasında geçerli iken verilenlerin iadesinin istenemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Görüldüğü üzere mahkemece yapılan bu değerlendirme işin esasına yönelik bir değerlendirme olup, doğrudan dava şartı yokluğu nedeniyle usulden verilmiş bir ret kararı niteliğinde değildir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 27.02.2013 gün ve 2012/19-721 E., 2013/290 K.sayılı; 25.09.2013 gün ve 2013/19-1298 E., 2013/1408 K.sayılı; 13.11.2013 gün ve 2013/19-220 E., 2013/1573 K.sayılı; 13.11.2013 gün ve 2012/19-331 E., 2013/1562 K. sayılı; 13.11.2013 gün ve 2013/19-332 E., 2013/1563 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Bu durumda, mahkemece verilen karar esastan verilmiş bir ret kararı niteliğinde olduğundan, yargılamada kendisini vekil ile temsil ettirmiş davalı yararına hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nispi vekalet ücreti verilmesi gerekir.
Yerel mahkemece hatalı değerlendirme ile dava şartı yokluğundan ret kararı verildiği gerekçesi ile davalı yararına maktu vekalet ücreti verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında yerel mahkeme kararının yerinde olduğu somut olayda, AAÜT’nin 7/2 maddesi gereğince vekalet ücreti taktirinde bir isabetsizlik bulunmadığı, belirtilerek mahkeme kararının onanması gerektiği bir kısım üyelerce belirtilmiş ise de bu görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 16.09.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.