4. Ceza Dairesi 2020/1355 E. , 2020/10191 K.
Basit yaralama ve tehdit suçlarından sanık ...'ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2, 86/3-a, 106/1-1. cümle, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adlî para ve 5 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süre ile denetime tâbi tutulmasına ve katılan kurum Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili lehine 2.725,00 Türk lirası vekalet ücreti takdirine dair Yalvaç Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli ve 2019/147 esas, 2019/522 sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin mercii Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesinin 19/06/2019 tarihli ve 2019/306 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20/02/2020 gün ve 23579 sayılı istem yazısıyla dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:
İstem yazısında: “Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 04/04/2019 tarihli ve 2018/7425 esas, 2019/8790 karar sayılı ilamında '.... Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 41. maddesinde ailenin huzur ve refahı ile özellikle anne ve çocukların korunmasına yönelik olarak her türlü istismar ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alma görevinin Devlete ait olduğu, aile ve çocukların korunması hakkının Anayasa ile güvence altına alındığı, 6284 sayılı Kanun'un 20/2. maddesi gereğince Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi nedeniyle açılan davalara katılabileceği, ancak Bakanlığın davaya katılmasının doğrudan Anayasa ve kanundan kaynaklanan koruma görevine ilişkin olup Bakanlığa yüklenen bir kamu görevi olduğu, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 237 ve devamı maddelerindeki katılma hakkına ilişkin suçtan doğrudan zarar görme şartının katılan Bakanlık için söz konusu olmadığı..' ve Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 21/02/2019 tarihli ve 2018/7458 esas, 2019/7439 karar sayılı ilâmında 'Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının davaya katılmasının doğrudan Anayasa ve Kanundan kaynaklanan koruma yükümlülüğüne ilişkin bir kamu görevi olması nedeniyle vekalet ücretine yönelik talebin reddine' şeklinde yer alan açıklamalar karşısında, somut olayda, Yalvaç Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli tensip zaptının katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına tebliğ edilmesi üzerine Bakanlık vekilinin 13/05/2019 tarihli katılma dilekçesiyle sadece davaya katıldığı, bunun dışında mağdura yönelik herhangi bir hukuki yardımda bulunmadığı kaldıki hukuki yardımda bulunsa bile vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiği anılan Yargıtay ilamlarından anlaşıldığından katılan Bakanlık lehine vekalet ücretine karar verilemeyeceği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Eşe karşı kasten yaralama ve tehdit suçlarından sanık ...'ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2, 86/3-a, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 TL adli para cezası ve aynı Kanunun 106/1-1. cümle ve 62. maddesi uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5-14. maddesi uyarınca hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süre ile denetime tâbi tutulmasına ve katılan kurum Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili lehine 2.725,00 Türk lirası vekalet ücreti takdirine dair Yalvaç Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli ve 2019/147 esas, 2019/522 sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin mercii Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesinin 19/06/2019 tarihli ve 2019/306 değişik iş sayılı kararının, kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Eşe karşı kasten yaralama ve tehdit eylemlerinden sanığın cezalandırılmasına dair Yalvaç Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli ve 2019/147 esas, 2019/522 sayılı kararında, katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinde isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
5271 sayılı CMK’nın 260/1 maddesinde; 'Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.' denilmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 13/12/2019 tarihli ve 2019/6 Esas, 209/7 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; 'Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada Cumhuriyet savcısının yanında yer almasına öğreti ve uygulamada “davaya katılma” veya “müdahale” denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi “katılan” ya da “müdahil” sıfatını almaktadır.
Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu'nda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı hâlinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak Kanun'da “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tabi tutulmamış ve smırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken katılma yetkisi kabul edilen, “mağdur”, “suçtan zarar gören” ve “malen sorumlu olan” kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kimse” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun hazırlanmasında esas alman suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (Mehmet Emin Artuk- Ahmet Gökçen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2019, s. 375; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2017, s. 206-207; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 12. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019, s. 114-115; Osman Yaşar- Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s. 7702-7703.).
Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı ise kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir.'
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 20/2. maddesinde ise; 'Bakanlık, gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılabilir.' denilmiştir. Görüldüğü üzere, 5271 sayılı CMK’nın 260/1. maddesi ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 20/2. maddesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Bakanlığın 6284 sayılı Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak açılan ceza davalarına katılma hakkı bulunduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Buna karşılık, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 13/12/2019 tarihli, 2019/6 esas, 2019/7 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, anılan Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak açılan ceza davalarında, kovuşturma evresinde mahkemesince, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının davadan haberdar edilmesi zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri Hakkında Yönetmelik'in 'Sunulan Hizmetler' başlıklı 7. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendinde ise hukuki destek hizmeti; şiddet mağduruna ve beraberindeki çocuklarına Kanun kapsamında gerekli hukuki desteğin sağlanması veya baroların ilgili birimlerine yönlendirme yapılması ile müdahil olunan davaların takibi olarak tanımlanmıştır.
Diğer taraftan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği'nin 9. maddesinde, kanun kapsamında korunan kişinin hukuki rehberliğe ihtiyacı olması hâlinde 48. madde ile düzenlenen davalara müdahil olmayı da içeren gerekli destek ve danışmanlık hizmeti verileceği hüküm altına alınmıştır.
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin 55. maddesinin ikinci fıkrasında tarafların, iç hukuklarında öngörülen koşullara uygun olarak, kamu kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin ve aile içi şiddet danışmanlarının, Sözleşme uyarınca belirlenen suçlara ilişkin soruşturma ve adli takibatın yapılması sırasında mağdurun isteği üzerine, mağdura yardım ve destek vermesi olanağını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alacağı hüküm altına alınmıştır.
İncelenen dosyada;
Sanık hakkında eşe karşı kasten yaralama ve tehdit suçlarını işlediği iddiası ile dava açılmış, yargılama aşamasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 13/05/2019 tarihli dilekçe ile davaya katılma talebinde bulunmuştur.
16/05/2019 tarihli celsede mahkeme, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın katılan sıfatıyla duruşmalara kabulüne karar verdikten sonra, sanığın eşe karşı kasten yaralama ve tehdit eylemlerinden cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5-14. maddesi uyarınca hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ve 'Katılan kurumun kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan A.A.Ü.T.'ye göre 2.725 TL vekalet ücretinin sanıktan alınarak katılan kuruma verilmesine' karar vermiştir.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Ayrıntılarına Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 13/12/2019 tarihli, 2019/6 esas, 2019/7 sayılı kararında değinildiği üzere, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının, 6284 sayılı Kanun kapsamına giren bir suçtan dolayı yapılan yargılamada, anılan Kanunun 20/2. maddesine göre, gerekli görmesi halinde kamu davasına katılma hakkı bulunduğunda kuşku yoktur.
Ancak yargılamayı yürüten mahkemenin, anılan Kurumu davadan haberdar etme zorunluluğu da bulunmamaktadır. Bunun nedenleri, ilgili içtihadı birleştirme kararanda da açıklanmış olup, bunlardan birisi, CMK'nın 237 ve devamı maddelerinde düzenlenen kamu davasına katılma hakkına ilişkin suçtan doğrudan zarar görme şartının, bu davalarda ilgili Kurum için aranmamasıdır. Bahsedilen nitelikteki ceza davalarında, adı geçen Kurumun davaya katılması, devletin, Anayasadan kaynaklanan ailenin korunması görevinin bir parçası olup, kamu görevi taşıması nedeniyle, sanık hakkında mahkumiyet yahut hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi halinde, kendisini vekil ile temsil ettiren Bakanlık lehine, sanık aleyhine vekalet ücretin hükmedilmemesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Tüm bu nedenlerle, katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı lehine vekalet ücretine hükmedilmesine dair Yalvaç Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli ve 2019/147 esas, 2019/522 sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin mercii Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesinin 19/06/2019 tarihli ve 2019/306 değişik iş sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.
IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Yalvaç Asliye Ceza Mahkemesinin 16/05/2019 tarihli ve 2019/147 esas, 2019/522 sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin mercii Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesinin 19/06/2019 tarihli ve 2019/306 değişik iş sayılı kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK'nın 309/4-b maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 16/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.