Ceza Genel Kurulu 2019/524 E. , 2021/404 K.
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 194-574
Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanık ...'nin beraatine ilişkin ... 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.12.2011 tarihli ve 284-409 sayılı hükmün katılan ... Sigorta AŞ vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesince 08.02.2016 tarih ve 24009-1205 sayı ile;
'Katılan ... Sigorta şirketiyle yapılan sözleşme gereğince adı geçen şirketin sigorta acenteliğini yapan sanığın, müşterilerinden topladığı 134.713,00 TL'yi şirket hesaplarına aktarmayarak güveni kötüye kullanma suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda; sanığın aşamalardaki tüm savunmalarında, katılan şirket ile açık hesap usulü çalıştıklarını, hesaplarda karışıklık çıkması ve net borcunun kendisine bildirilmemesi nedeniyle ödemede problem oluştuğunu, alacak borç ilişkisinin devam ettiğini, ancak paranın müşterilerden tahsil edilememesi nedeniyle ödemelerin yapılamadığını, suç işleme kastının bulunmadığını belirterek suçlamaları kabul etmemesine karşılık, katılan şirket vekilince, müşterilerden tahsil edilen paranın sözleşmede belirtilen süre içerisinde şirkete aktarılmadığının ifade edilmesi ve buna ilişkin herhangi bir bilirkişi incelemesi yaptırılmaması karşısında; maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeksizin ortaya çıkarılması bakımından, katılan şirket yetkililerinin beyanlarına başvurularak, savunmada belirtildiği şekilde hesaplarda bir karışıklığın bulunup bulunmadığı, sözleşmeye rağmen aralarındaki fiili uygulamaya göre poliçe bedellerinin hangi sürelerle ödenmesi gerektiği, müşterilerin taksitle ödeme yapmaları hâlinde taksit sonu beklemeden tüm poliçe bedelinin sanıktan tahsil edilmek istenilip istenilmediği hususlarının sorulması ile sanığın yetkilisi olduğu acente ile katılan şirkete ait muhasebe kayıtlarını içerir defter ve belgeler, tahsilât makbuzları, ödeme dekontları, haftalık ve aylık hesap özeti mutabakatları yanı sıra aralarında görülmekte olan dava dosyalarının getirtilerek, dosya içerisine konulması ile sanığın savunmalarında belirttiği üzere, katılan şirket ile aralarında açık hesap bulunup bulunmadığı, açık hesap varsa bunun sadece poliçe bedellerine mi yönelik olduğu, sanığın katılan şirkete ne miktarda teminat verdiği, poliçe bedellerinin ödenmesi hususunda süregelen fiili uygulamanın ne şekilde olduğu, sanığın katılan şirketten herhangi bir alacağının bulunup bulunmadığı, hangi poliçeler için hangi tarihlerde ve ne kadar para tahsil edilip bunun ne kadarının katılan şirkete intikal ettirilmediği, müşterilerden ne şekilde para tahsil edildiği, peşin olarak tahsil edilen paraların iade edilmeme sürelerinin sözleşme ya da oluşan fiili uygulamaya göre makul süreyi aşıp aşmadığı, müşteriler tarafından taksitle yapılan ödemelerin sanıktan peşin olarak mı tahsil edilmek istenildiği, bu kapsamda sanığın ödeme yapmakla yükümlü olduğu tarihler ile toplam ödenmesi gereken meblağın ne kadar olduğu hususlarında bilirkişi incelemesi yaptırılarak, sanığın katılan şirkete vermesi gereken paranın ne kadar olduğu, parayı vermemesinin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı hususları kesin surette saptanıp, dosyadaki diğer delillerle birlikte bir bütün hâlinde değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini yerine, yazılı şekilde eksik incelemeyle hüküm verilmesi,' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
... 6. Asliye Ceza Mahkemesi ise 17.11.2016 tarih ve 194-574 sayı ile;
'...Yargıtay 15. Ceza Dairesinin ... yaklaşık 1,5 sahifeden oluşan kovuşturmanın genişletilmesi gerektiğine ilişkin kapsamlı bozma gerekçesindeki;
Taraf konumundaki, ayrıntılı şekilde bozmaya konu edilen hususları hatırlayıp şüphe götürmez ve tatmin edici şekilde beyanda bulunacakları var sayılsa bile, sahibi veya mensubu oldukları şirket çıkarlarına aykırı beyanda bulunmaları fiilen imkânsız olan ve beyanları delil değeri taşımaktan uzak olan, '...katılan şirket yetkililerinin beyanlarına başvurulmasına..' ve '...Savunmada belirtildiği şekilde hesaplarda bir karışıklığın bulunup bulunmadığı, sözleşmeye rağmen aralarındaki fiili uygulamaya göre poliçe bedellerinin hangi sürelerle ödenmesi gerektiği, müşterilerin taksitle ödeme yapmaları hâlinde taksit sonu beklemeden tüm poliçe bedelinin sanıktan tahsil edilmek istenilip istenilmediği hususlarının sorulması..'na ilişkin dosyaya hiçbir yenilik katmayacak ve gereksiz zaman kaybı ve işlem ifasına neden olacak nitelikteki bozma nedeninin;
Taraflarca ibraz ve ispatı gereken ve tarafların gizleyip ibraz etmemeleri hâlinde re'sen yapılacak araştırma ile toplanmasına fiilen imkân bulunmayan, '...sanığın yetkilisi olduğu acente ile katılan şirkete ait muhasebe kayıtlarını içerir defter ve belgeler, tahsilât makbuzları, ödeme dekontları, haftalık ve aylık hesap özeti mutabakatları..'nın getirtilmesine ilişkin bozma nedeninin;
Yukarıdaki, (şirket yetkililerin dinlenmesi ve sanığın yetkilisi olduğu acente ile katılan şirkete ait defter belgelerin getirtilmesine ilişkin) bozma nedenleri yerine getirilemediği taktirde hiçbir anlamı olmayan, '..katılan şirket ile aralarında açık hesap bulunup bulunmadığı, açık hesap varsa bunun sadece poliçe bedellerine mi yönelik olduğu, sanığın katılan şirkete ne miktarda teminat verdiği, poliçe bedellerinin ödenmesi hususunda süregelen fiili uygulamanın ne şekilde olduğu, sanığın katılan şirketten herhangi bir alacağının bulunup bulunmadığı, hangi poliçeler için hangi tarihlerde ve ne kadar para tahsil edilip bunun ne kadarının katılan şirkete intikal ettirilmediği, müşterilerden ne şekilde para tahsil edildiği, peşin olarak tahsil edilen paraların iade edilmeme sürelerinin sözleşme ya da oluşan fiili uygulamaya göre makul süreyi aşıp aşmadığı, müşteriler tarafından taksitle yapılan ödemelerin sanıktan peşin olarak mı tahsil edilmek istenildiği, bu kapsamda sanığın ödeme yapmakla yükümlü olduğu tarihler ile toplam ödenmesi gereken meblağın ne kadar olduğu hususlarında bilirkişi incelemesi yaptırılması...'na ilişkin bozma nedeninin;
Ve tümüyle;
Taraflarca hazırlama ve ispat kurallarının egemen olduğu hukuk mahkemelerinde ibraz ve ispatı gereken hususlarda, ceza mahkemesini bu denli geniş ve kapsamlı araştırmaya zorlayıcı ve bir anlamda tarafları, hukuk mahkemelerinde ispat edemedikleri olgu ve hukuki ilişkileri, re'sen araştırma ve delil serbestisi ilkelerinin egemen olduğu ceza mahkemeleri yoluyla halletme ve arzuladıkları sonuca ulaşma kolaycılığına teşvik eden;
Öte yandan;
Ülke ve yaşam gerçekleri göz önüne alındığında, uyulması hâlinde dosyayı sürüncemeye ve hatta zaman aşımına terk sonucu doğurabilecek nitelikte olduğu kanısına varılan bozma nedenleri ve gerekçesine iştirak edilmediği,' şeklindeki gerekçe ile direnerek ilk hükümde olduğu gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.02.2017 tarihli ve 5260 sayılı 'Bozma' istekli tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesince 01.10.2019 tarih ve 15399-9215 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin olup eksik araştırma ile hüküm kurulduğu sonucuna ulaşılması hâlinde Yerel Mahkeme kararından sonra yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinde yapılan değişiklik uyarınca uzlaştırma girişiminde bulunulması gerekip gerekmediğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Beyoğlu 18. Noterliğinin 07.03.2008 tarihli ve 6338 yevmiye numaralı 'Acentelik Sözleşmesi'ne göre; katılan ... Sigorta AŞ ile sanık ...'nin yetkilisi olduğu ...B. Sigorta Aracılık Hizmetleri Ltd. Şti. arasında katılan şirketin faaliyette bulunduğu tüm sigorta dallarında sigorta aracılık işlemleri yapmak üzere acentelik sözleşmesi düzenlendiği, sözleşmenin 'Sigorta Primlerinin Şirkete İntikali' başlıklı 8. maddesinde 'Acente, bir hafta süresince tahsil ettiği primlerin komisyon ve ilgili vergiler düşüldükten sonra kalan kısmını, en geç ertesi haftanın son iş gününün bitimine kadar şirkete intikal ettirmek zorundadır.' hükmünün yer aldığı,
Katılan ... Sigorta AŞ'nin 01/2009-09/2009 tarihleri arası hesap ekstresine göre; ...B. Sigorta Aracılık Hizmetleri Ltd. Şti'nin toplam borç tutarının 134.713 TL olduğu,
Katılan ... Sigorta AŞ'nin 14.09.2009 ve 176 sayılı tarihli ihtarnamesine göre; acentelik hesaplarının incelenmesinde 31.08.2009 tarihinde ödenmesi gereken 100.110 TL açık hesabın bulunduğu, vadesi gelen borcun 25.09.2009 tarihine kadar ödenmesi gerektiği,
Türkiye İş Bankası AŞ ... Bayramyeri Şubesi'nin 11.12.2009 tarihli ve 6592 sayılı ihtarnamesine göre; ...B. Sigorta Aracılık Hizmetleri Ltd. Şti. tarafından katılan şirkete hitaben verilen 30.000 TL'lik teminat mektubuna istinaden katılan şirketin talebi üzerine 19.11.2009 tarihinde 30.000 TL'nin tazmin edildiği,
... 2. İcra Dairesinin 2010/6466 esas sayılı dosyasında düzenlenen 09.07.2010 tarihli ödeme emrine göre; katılan şirketin ...B. Sigorta Aracılık Hizmetleri Ltd. Şti. aleyhine 70.875 TL asıl alacak nedeniyle icra takibi başlattığı,
Anlaşılmaktadır.
Sanık ...; katılan şirketin 4 yıla yakın acenteliğini yaptığını, 01.01.2009 tarihi ile 30.09.2009 tarihleri arasındaki yaptığı işlemlere ilişkin aralarında oluşan anlaşmazlık nedeniyle ticari ilişkilerinin sona erdiğini, katılan şirket ile çalıştığı dönemde aralarında açık hesap usulü olduğunu, kesinlikle tahsil ettiği paraları uhdesine alma gibi bir niyetinin olmadığını, katılan şirkete 60.000 TL civarında borcu oluştuğunu, hesaplarda karışıklık olunca katılan şirketten son hesap durumunu gösterir cetveli istediğini, ancak göndermediklerini, net borcunu bildirmemeleri nedeniyle ödemede problem oluştuğunu, katılan şirketin vermiş olduğu teminat mektuplarını tahsil ettiğini, katılan şirket ile olan alacak borç ilişkisinin hâlen bitmediğini ve bir sonuca varamadıklarını, teminatın tahsili haricinde kendisinin katılan şirkete bir ödeme yapmadığını, katılan şirketin kendisi hakkında icra takibi başlattığını, kendisinin de katılan şirket aleyhine dava açtığını savunmuştur.
1- Sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı;
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle güveni kötüye kullanma suçunun unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Güveni kötüye kullanma suçu TCK'nın 155. maddesinde;
'(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkâr eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.' şeklinde düzenlenmiş,
Maddenin gerekçesinde de;
'Bu suçla mülkiyetin korunması amaçlanmaktadır. Ancak, söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen kişi (fail) arasında bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Bu ilişkinin gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu mülahazalarla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıştır... Suçun konusunu oluşturan mal üzerinde belirli bir şekilde kullanmak üzere fail lehine zilyetlik tesisi gerekir. Bu nedenle, güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisinin varlığı gereklidir.' açıklaması yapılmıştır.
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucu tarafından mülkiyetin korunması amacıyla getirilen güveni kötüye kullanma suçu, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulması veya bu devir olgusunun inkâr edilmesiyle oluşmaktadır.
Suç, devir amacı dışında tasarrufta bulunma veya inkâr etme şeklinde icrai bir hareketle işlenebileceği gibi malı süresinde devretmeme veya malı güvenle saklamak üzere zilyetliği devralma hâlinde, bakım yükümlülüğünü bilerek yerine getirmeme gibi ihmali hareketle de işlenebilir (Nur Centel/Hamide Zafer/Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt I, Beta Yayınevi, 4. Baskı, Eylül 2017, ..., s. 472.).
TCK'nın 155. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Medeni Kanunumuzun 973. maddesinde; 'Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.' şeklinde açıklanmış, asli ve fer'i zilyetlik ise aynı Kanun'un 974. maddesinde; 'Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer'î zilyettir.' biçiminde tanımlanmıştır.
Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi, belirli biçimde kullanılmak için hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak tesis edilmektedir. Söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut olmalı ve bu hukuki ilişkinin gereği olarak taraflar arasında oluşan güvenin korunması gerekmektedir. Bu amaçla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar ve devir olgusunu inkâr kanun koyucu tarafından cezai yaptırım altına alınmıştır. Eğer mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisi yoksa usulüne uygun bir teslim olmayacağı için güveni kötüye kullanma suçu da oluşmayacaktır. Zira, hukuksal anlamda geçerli bir sözleşmeden söz edilebilmesi için tarafların iradelerinin aldatılmamış olması gerekmektedir.
Bu suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde ise, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli söz konusu olacaktır.
Meslek ve sanat, kişinin geçimini sağlamak için uğraştığı ve devamlılık gösteren işlerdir. Genellikle meslek ve sanat serbestçe yapılan ve bireylerin belli bir hizmeti almak veya yaptırmak için başvurdukları iş alanını ifade eder. Örneğin, televizyon tamirciliği, terzilik, dizgicilik, kuru temizlemecilik, matbaacılık, grafikerlik vs. Bu örneklerde de görüldüğü gibi, genellikle meslek ve sanatta, aralarında hizmet ilişkisi olmayan kişiler bu mesleği yapanlardan bir hizmet satın almaktadırlar.
Ticaret, kişilerin özel ilişkilerini ilgilendiren alanlarda yapılan ve bir mal değişimini konu alan hareketlerdir. Failin ticari amaçla hareket etmesi yeterlidir. Tacir olması aranmaz. Ancak, mal sahibi olan mağdurun ticaret amacıyla hareket etmesine gerek bulunmamaktadır.
Hizmet ise, hizmeti yapanla yaptıran arasında bir ilişkinin olmasını ifade eder. Hizmet ilişkisinin daimi olması zorunlu değildir. Ayrıca, suça konu eşya faile sürekli olarak ve tüm sorumluluğu ona ait olmak koşulu ile teslim edilmelidir.
Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için, failin işi, mesleği, eşyanın hangi amaçla faile verildiği araştırılmalıdır.
Suçun nitelikli halleri arasında sayılan bir başka durum ise, hangi nedenden doğmuş olursa olsun 'başkasının mallarını idare etmek yetkisine sahip kimselerin' güveni kötüye kullanmasıdır. Maddede de açık bir şekilde belirtildiği gibi, idare yetkisinin hangi nedenden doğmuş olduğu önemli değildir. Sözleşmeden doğmuş olabileceği gibi, yasadan veya resmî makam veya merciler tarafından verilen bir karardan da, bu yetki doğmuş olabilir (Osman Yaşar/Hasan Tahsin Gökcan/Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 4. Cilt, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, 2010, ..., s. 4531-4532.).
Cezanın ağırlaştırılması sonucunu doğuran bu hâllerde, fail ile mağdur arasındaki hukuki ilişkiye dayanan güven ilişkisi daha yoğundur. Failin sıfatı, onun hukuki ilişkiye uyma konusunda daha özenli davranacağının bir göstergesi olmaktadır. Belli sıfata sahip kişilere karşı toplumda daha fazla güven duygusu vardır. Kişiler, meslek ve sanat icra edenlere, ticaret veya belli hizmeti görenlere, belli bir işi görüyor olmaları nedeniyle normal bir kişiye nazaran daha fazla güven beslerler ve bu güvene dayalı olarak zilyedi veya malik bulundukları malı fazlaca sorgulamadan belli bir maksatla muhataplarına teslim ederler. Suçu nitelikli hale getiren bu unsur, taraflar arasında güven ilişkisinin tesisini kolaylaştıran hâllerin kötüye kullanılmasını esas almaktadır. Bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanması, malın teslimi ile failin sıfatı arasında nedensellik ilişkisi bulunmasına bağlıdır. Mal, faile, sadece sıfatından değil, aynı zamanda sıfatının doğurduğu bir ilişkiden dolayı teslim edilmiş olmalıdır (Centel/Zafer/Çakmut, s. 478; Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, ... 2020, s. 704, Mahmut Koca/İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Baskı, ... 2020, s. 728-729.).
Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...'nin, katılan ... Sigorta AŞ'nin sigorta acentesi olarak faaliyet gösterirken sigorta primlerine karşılık olarak 01.2009-09.2009 döneminde müşterilerden tahsil ettiği 134.713 TL'yi katılan şirkete vermeyip uhdesinde tutmak suretiyle atılı hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia edilen olayda;
Sanığın aşamalarda katılan şirket ile arasında bulunan açık hesapta karışıklık olduğunu, net borcun bildirilmemesi nedeniyle ödemede problem oluştuğunu, teminat mektuplarının katılan şirket tarafından tahsil edildiğini, bunun haricinde kendisinin katılan şirkete ödeme yapmadığını ve katılan şirket aleyhine dava açtığını savunması, katılan şirketin 31.08.2009 tarihi itibarıyla 100.110 TL borcunun olduğuna ilişkin sanığa bildirimde bulunması, Türkiye İş Bankasının sanığın katılan şirkete vermiş olduğu teminatın tahsil edildiğine dair ihtarnamesi ile katılan şirketin sanık aleyhinde icra takibi başlatmış olması hususları birlikte nazara alındığında;
Ceza yargılamasının amacının, hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olduğundan hareketle, sanığın yetkilisi olduğu ...B. Sigorta Aracılık Hizmetleri Ltd. Şti. ile katılan şirket arasındaki acentelik faaliyetine ilişkin ticari defterler, hesap ekstreleri, tahsilat ve ödeme belgeleri ile kayıtların temin edilmesi, taraflar arasındaki icra takibi ve tespit edilmesi hâlinde hukuk dava dosyalarının onaylı örneklerinin dosya arasına alınması ve sanığın katılan şirkete verdiği ve katılan şirket tarafından tahsil edildiği iddia edilen teminat miktarının tespit edilmesinden sonra sanığın katılan şirketten herhangi bir alacağının ve müşterilerden katılan şirket adına tahsil edemediği sigorta prim borcunun bulunup bulunmadığı ve sanığın katılan şirkete ödemesi gerekirken ödemeyip uhdesinde tuttuğu herhangi bir para olup olmadığı hususlarında bilirkişi incelemesi yaptırılması ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, Yerel Mahkemece sanık hakkında eksik araştırmayla karar verilmesinin isabetsiz olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
2- Sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulduğu sonucuna ulaşılması nedeniyle Yerel Mahkeme kararından sonra yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinde yapılan değişiklik uyarınca uzlaştırma girişiminde bulunulması gerekip gerekmediğinin de değerlendirilmesine gelince;
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 17.09.1987 tarihli 410. toplantısında alınan Ceza Adaletinin Sadeleştirilmesi Hakkında Üye Devletlere Yönelik 18 Sayılı Tavsiye Kararında;
'Ceza adaletinin işleyişini hızlandırma ve sadeleştirme işleminde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin özellikle 5. ve 6. maddelerinde öngörülen şartların dikkate alınması gerektiği göz önüne alınarak; Mahkemelere intikal eden ceza davalarının kabarıklığı ve özellikle hafif cezaları gerektirenler ile ceza yargılamasındaki uzunluğun neden olduğu sıkıntılara bakılarak ...yetkili makamlarca ceza işlerinde savcılık ve mahkeme dışı anlaşmalar sağlanması, bu tür ihtilafların uzlaşma yolu ile halledilmesinin tavsiye edilmesi' kabul edilmiştir.
Benzer düşünce ve ihtiyaçlar sonucu Türk Ceza Hukuku Sistemine dâhil edilen ve 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesiyle yapılan değişikliğe kadar 'uzlaşma' başlığı altında düzenlenen uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 73. maddesinin sekizinci fıkrasında, 'Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir.' hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle, TCK'nın 73. maddesinin başlığında yer alan 'uzlaşma' ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK'nın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir.
Yapılan bu düzenlemeye göre uzlaştırmanın bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de birey ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirdiği tartışmasızdır.
CMK'nın 5560 sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;
'(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239)
suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.' şeklinde belirlenmiş iken, 09.07.2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun'un 8. maddesiyle CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasına 'Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.' cümlesi eklenmiş,
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı 'Uzlaştırma' olarak değiştirilmiş ve;
'(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. Hırsızlık (madde 141),
6. Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz...' şeklindeki düzenlemeyle kapsamı genişletilmiş,
24.10.2019 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile yapılan değişiklerle;
'(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali (madde 117, birinci fıkra; madde 119, birinci fıkra (c) bendi),
6. Hırsızlık (madde 141),
7. Güveni kötüye kullanma (madde 155),
8. Dolandırıcılık (madde 157),
9. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi (madde 165),
10. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
11. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz...' şeklinde madde mevcut hâlini almıştır.
Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK'nın 106. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dâhil edilmiştir.
7188 sayılı Kanun'la ise uzlaştırma kapsamına giren suçların sayısı bir kez daha artırılarak, TCK'nın 155. maddesindeki güveni kötüye kullanma, aynı Kanun'un 165. maddesindeki suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçu ve 117. maddesinin ilk fıkrasındaki iş ve çalışma hürriyetini ihlal suçu ile bu suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi nitelikli hâline ilişkin 119. maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsam içerisine alınmıştır. Öte yandan bu düzenleme ile CMK'nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasındaki 'birlikte' ibaresinden sonra gelmek üzere 'aynı mağdura karşı' ibaresi eklenmiş, böylece fail tarafından uzlaştırma kapsamına giren bir suçun bu kapsama girmeyen başka bir suçla beraber farklı mağdura karşı işlenmesi durumunda tarafların uzlaşabilmesinin önünde engel kalmamıştır.
Bu husus Kanun'un gerekçesinde 'Maddenin üçüncü fıkrasında öngörülen değişiklikle, uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte ‘aynı mağdura karşı' işlenmiş olması hâlinde uzlaştırma hükümlerinin uygulanmayacağı kabul edilmektedir. Böylelikle farklı mağdurlara karşı işlenen suçlar bakımından bu kısıtlama kaldırılmakta ve uzlaştırma kapsamında olması halinde diğer mağdurların şüpheliyle uzlaşabilmelerine imkân tanınmaktadır.' biçiminde açıklanmıştır.
Diğer taraftan 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK'nın 'Mahkeme tarafından uzlaştırma' başlıklı 254. maddesi;
'(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir.' şeklinde iken,
19.12.2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 25. maddesi ile;
'(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def'aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır.' biçiminde değiştirilmiş,
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile CMK'nın 254. maddesinin birinci fıkrası;
'Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir.' şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, uzlaştırma gerek 5560 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrası asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem ise de her ne suretle olursa olsun uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde kovuşturma aşamasında da uzlaştırmanın mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
Ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.
TCK'nın 'zaman bakımından uygulama' başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Kanun'un 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, 'failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması', 'geçmişe etkili uygulama' veya 'geçmişe yürürlük' ilkesine de yer verilmiştir.
Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...'nin üzerine atılı TCK'nın 155/2. maddesinde düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun CMK'nın 253. maddesinde 24.10.2019 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler sonucu uzlaştırma kapsamına dahil edilmesi karşısında, mahkemece CMK'nın 223. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca durma kararı verilerek, aynı Kanun'un 253 ve 254. maddelerinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, direnme kararından sonra CMK'nın 253. maddesinde 24.10.2019 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu TCK'nın 155/2. maddesinde düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, mahkemesince CMK'nın 223. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca durma kararı verilerek, aynı Kanun'un 253 ve 254. maddelerinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle de bozulmasına karar verilmelidir.
Öte yandan, taraflara bozmaya karşı diyeceklerinin sorulmasının, mahiyeti itibarıyla 'delillerin tartışılması' aşamasındaki söz sırasına ilişkin kurallara tabi olması nedeniyle, bozma kararından sonra sanık müdafisinin katılımıyla gerçekleştirilen ve hükmün de tefhim edildiği oturumda CMK'nın 216/1. maddesindeki düzenleme gereğince sözün son olarak sanık müdafisine verilmesi gerekirken, Kanun'da öngörülen sıraya uyulmayarak, önce sanık müdafisinden, en son olarak da katılan vekilinden bozma ilamına karşı diyecekleri sorulduktan sonra yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK'nın 216/1. maddesine aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkeme direnme hükmünün ayrıca bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.11.2016 tarihli ve 194-574 sayılı, sanık hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan kurulan beraat hükmünün;
a) Eksik araştırmayla hüküm kurulması,
b) Direnme kararından sonra CMK'nın 253. maddesinde 24.10.2019 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun'un 26. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu TCK'nın 155/2. maddesinde düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, mahkemesince CMK'nın 223. maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca durma kararı verilerek, aynı Kanun'un 253 ve 254. maddelerinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
c) Katılan vekiline bozma ilamına ilişkin diyecekleri sorulduktan sonra hazır bulunan sanık müdafisine söz hakkı verilmemesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.09.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.