Hukuk Genel Kurulu 2017/891 E. , 2021/1416 K.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı ... ve ...'nun maliki olduğu taşınmaz üzerinde diğer davalı şirketin müvekkilinin bayisi olarak ticarî faaliyet gösterdiğini, aradaki dikey anlaşmanın intifa süresi sonuna kadar devam edeceğine inanılarak yapılan inşaat giderlerinin müvekkili tarafından karşılandığını, bu nedenle dikey anlaşmanın rekabet kurulu tebliğleri uyarınca öngörülen süresinden daha erken sonlandığını ileri sürerek sabit yatırım bedelinin kalan bakiye süreye isabet eden kısmı olarak dava tarihi itibariyle güncellenmiş 3.576,75TL'nin iktisap tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ve KDV'si ile tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, ayrıca davalı taşınmaz maliklerine 98.482TL intifa ivazı ödendiğini, ancak intifa süresinin tamamı kullanılamadan intifanın terkin edildiğini, bu nedenle kıstelyevm usulü hesaplama sonucunda bakiye intifa süresine isabet eden 65.678,63TL'nin iktisap tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi ve KDV’si ile birlikte davalılar ... ve ...'dan müştereken ve müteselsilen tahsiline, söz konusu bedelin dava tarihine kadar davalı şahısların yedinde kaldığı ve elde ettiği tüm semerelerin karşılığı olarak da 67.612.50TL'nin dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi ve KDV'si ile davalılar ... ve ...'dan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalılar vekili, davalı ... ve davalı şirket yönünden verdiği 06.12.2011 tarihli, davalı ... yönünden verdiği 06.12.2011 tarihli ayrı ayrı cevap dilekçelerinde; akaryakıt istasyonunda bayilik almak amacı ile 02.05.2006 tarihinde 98.482TL bedelle 15 yıl süre ile davacı lehine intifa hakkı verildiğini, daha sonra bu taşınmazın, akaryakıt işletmeciliği yapması için davalı şirkete kiraya verildiğini, daha sonra bayilik ilişkisinin sonlandığını, sözleşmede kararlaştırılan koşulların rekabet hukuku yönünden geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.02.2014 tarihli ve 2010/766 E., 2014/14 K. sayılı kararı ile; sabit kıymetlerle ilgili olarak, davacının baştaki talebi ile sonradan sunduğu faturalara konu taleplerinin tamamen farklı olduğu, davacının bu konudaki talebi çelişkili olup, yapılan yatırımlar yönünden sözleşmenin yürürlükte kaldığı süre için sözleşmeden beklenen amaç gerçekleşmiş olduğundan sabit yatırım taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği, dikey anlaşmaların rekabet kurumunun kararları doğrultusunda öngörülen zamandan önce sonlandığı, bu nedenle davalıların gerçekleşmeyen anlaşma sürelerine ilişkin peşinen sağladıkları kazanımları faizi ile birlikte davacıya iade etme yükümlülüklerinin doğduğu, alınan kök ve ek bilirkişi raporlarında kıstalyevm usulüne göre yapılan hesaplamada, davalılara ödenen intifa ivazından faydalanılamayan süreye isabet eden tutarın 69.647,24TL olarak hesap edildiği, ancak davacının talebinin 65.678,63TL olduğu, taleple bağlı kalınarak bu bedele ödeme tarihi olan 25.09.2006 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca ticarî avans faizi işletileceği, ancak bu miktara KDV işletilmesi talebinin haklı olmadığı ayrıca davacının geriye dönük olarak paranın semerelerinden bahisle talep ettiği miktar yönünden de haklı olmadığı, sözleşmenin sona ermesinin davalıların kusurundan kaynaklanmadığı gibi böyle bir durumda ancak sebepsiz olarak fazladan karşı tarafa verilenlerin iadesinin istenilebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, davacının intifa ivazı iadesi istemine ilişkin davasının kabulü ile 65.678,63TL alacağın 25.09.2006 tarihinden itibaren değişen oranlı avans faizi ile birlikte davalılar ... ve ...'dan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacının KDV, intifa ivazı semeresi ve sabit yapılara ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 05.05.2015 tarihli ve 2014/16569 E., 2015/6533 K. sayılı kararı ile;
“…Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı HMK 297 (Eski 1086 sayılı HUMK 388.mad.) maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Somut durumda, mahkemece davalı şirket hakkında olumlu ya da olumsuz herhangi bir hüküm kurulmayarak hükmün müphem bir biçimde kurulduğu görüldüğünden, hükmün re' sen bu sebepten bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.12.2015 tarihli ve 2015/940 E., 2015/958 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, verilen kararda ve hüküm kısmında gerek dava dilekçesinde ayrı ayrı ve üç kalem altında talep edilen alacaklar gerek mahkemenin hüküm kısmında her üç taleple ilgili verilen kararın açık ve şüphe uyandırmayacak şekilde hükme bağlandığı, davacının hangi davalıdan talep ettiğini de ayrıştırarak bildirdiği tüm talepleri hakkında, her bir talep yönünden ve davacı tarafça ayrıştırıldığı üzere kısmi kabule ilişkin talepte hangi davalılardan tahsil edeceği yönünden hüküm kurulduğu, davacının diğer taleplerinin yine ayrıştırdığı tüm davalılar yönünden reddedildiği, hükmün 7. maddesinde ise, davanın reddedilen miktarı üzerinden tüm davalılar yönünden lehlerine vekâlet ücretine hükmedildiği, yargılama giderleri yönünden de usul hükümleri uyarınca tarafların hak ve sorumluluklarının açık şekilde hükme bağlandığı, davalıların yargılama içinde herhangi bir gider yapmadıkları tespit edilmekle bu kalem yönünden hüküm kurulmadığı, davada tüm davalıların aynı vekil tarafından temsil edildiği, dosyada mevcut vekâletname ve ticaret sicil kayıtlarından görüleceği üzere davalı ...'ın aynı zamanda diğer davalı şirketin ortak ve yetkilisi olduğu ayrıca davalılar vekillerinin bu konuda temyizleri olmadığı, mahkeme hükmünde davalı şirket yönünden de davanın reddine ve diğer yargılama gideri kalemlerinden avukatlık ücretine hükmedildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece verilen kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesine uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemeye ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.
13. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesi: “(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını. e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
14. Yukarıda da belirtildiği üzere mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK’nın 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre karar, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebepleri kapsar. Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
15. Bu biçim, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi durum, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır, hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
16. Diğer taraftan, Kanun’un aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
17. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
18. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
19. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde, davalı şirket ile imzalanan sözleşmenin süresinden önce sonlanması nedeniyle, sabit yatırım bedelinin kalan bakiye süreye isabet eden kısmının tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, intifa ivazı bedelinden bakiye intifa süresine isabet eden kısmının davalılar ... ve ...'dan müştereken ve müteselsilen tahsilini, söz konusu bedelin dava tarihine kadar davalıların yedinde kaldığı ve elde ettiği tüm semerelerin karşılığı olan bedelin de davalılar ... ve ...'dan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
20. Yerel mahkemece verilen ilk kararın hüküm kısmında, “Davanın kısmen kabul kısmen reddine” denilerek, davacının dava dilekçesinde yer alan her üç alacak kalemi yönünden kısmen kabul kısmen red kararı verildiği anlaşılmasına rağmen, kararın gerekçesinde, talep edilen sabit yatırım bedeli yönünden davanın reddine karar verildiğinin belirtildiği, kararın hüküm fıkrasının 2. bendinde ise, davacının intifa ivazı semeresi ve sabit yapılar taleplerinin reddine karar verildiği belirtildiği hâlde, hangi alacak kalemi yönünden hangi davalı hakkında taleplerin reddine karar verildiğinin anlaşılmadığı, hüküm fıkrasının 6. bendinde, davanın reddedilen alacak kalemine ilişkin olarak yargılama giderlerinin ayrıştırılarak hesaplanmadığı ayrıca kararın gerekçesinde davalı şirket hakkında davanın reddine karar verildiği belirtildiği hâlde, davalı şirket lehine olmak üzere, reddedilen alacak miktarı üzerinden hesaplanacak vekâlet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği hâlde davacılar lehine tek vekâlet ücretine hükmedildiği, bu durumda mahkemece verilen kararın hüküm fıkrasının HMK’nın 297. maddesine uygun olarak düzenlenmediğinin kabulü gerekir.
21. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma nededine göre taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.11.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.