Ceza Genel Kurulu 2008/225 E. , 2008/231 K.
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Günü : 19.06.2008
Sayısı 36-15
Görevi ihmal suçundan sanık ... ...’ün beraatına ilişkin Yargıtay 4. Ceza Dairesince oyçokluğuyla verilen 19.06.2008 gün ve 36-15 sayılı hükmün Yargıtay Cum¬huriyet Savcısı tarafından, sanığın takdir hakkında açık ve orantısız biçimde ve ölçülülük ilkesine uygun olmayan biçimde davrandığı, bunun sonucunda toplumda adalete olan güvenin sarsılmasına ve toplumsal infiale neden olduğu, eylem sonucu adliyenin manevi şahsiyetinin zarar gördüğü ve sanığın görevde kendisine yasal olarak tanınan yetkisini kötüye kullandığından bahisle temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli 07.10.2008 gün ve 261362 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gön¬derilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İzmir Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan sanık ... ...’ün 11.11.2005 tarihinde nöbetçi olduğu sırada, resmi nikâhlı eşi Zümrit’i bıçakla hayati tehlike geçirecek şekilde yaralamak suçundan mevcutlu olarak getirilen şüpheli Himmet Gökoğlu isimli kişiyi ifadesini almaksızın ve tutuklamaya sevk etmeksizin serbest bırakarak görevi ihmal suçunu işlediği iddiasıyla Adalet Bakanlığınca verilen izne dayalı olarak yapılan soruşturma sonunda, Karşıyaka C.Başsavcılığınca düzenlenen 25.7.2006 gün ve 368 sayılı iddianame üzerine, Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesince 16.10.2006 gün ve 356-751 sayı ile sanık hakkında son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesi 03.07.2007 gün ve 4526-6317 sayı ile;“...şüpheli hakkında dava açılması kararı verilerek yapılacak yargılama sırasında şüphelinin lehine ve aleyhine tüm delillerin görevli mahke¬mesince tartışılması hukuken isabetli olacaktır...” gerekçesiyle son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına ilişkin kararı bozmuş, Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi de 23.08.2007 gün ve 317-500 sayı ile; sanık hakkında görevi ihmal suçundan eylemine uyan 5237 sayılı TCY’nın 257/2, 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması için son soruşturmanın açılmasına karar vermiştir.
Yargıtay 4. Ceza Dairesince yapılan yargılama sonunda sanığın oyçokluğuyla beraatına karar verilmiş bu karar Yargıtay C.Savcısı tarafından temyiz edilmiştir.
Görüldüğü gibi Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlık, olay tarihinde İzmir Adliyesinde nöbetçi C.Savcısı olan sanığın, eşini hayati tehlike geçirecek şekilde yaralama suçu nedeniyle mevcutlu olarak getirilen Himmet Gökdemir isimli kişinin ifadesini almayarak tutuklamaya sevk etmemesi eyleminin, 5237 sayılı TCY’nın 257/2 mad¬desinde düzenlenen suçu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Himmet Gökoğlu 07.11.2005 tarihinde aralarındaki sorunlar nedeniyle önce eşi Zümrit’i sonra da kendisini bıçakla yaralamıştır. Aynı tarihli alınan geçici adli raporlarda Zümrit’in göğüs ve batına nafiz yaralanması nedeniyle, Himmet Gökoğlu’nun da batına nafiz yaralanması nedeniyle hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandıkları belir¬tilmektedir.
Şüpheli Himmet Gökoğlu tedavisinin tamamlanmasının ardından 11.11.2005 tarihinde nöbetçi C.Savcısı olan sanık ... ...’ün huzuruna mevcutlu olarak getirilmiş, sanık evrakın üzerine “K.K., hazırlığa kayıt, şüpheli serbest” notunu yazarak kişiyi tutuklamaya sevk etmeden serbest bırakmıştır.
Adli Tıp Kurumu İzmir Şube Müdürlüğünün 16.12.2005 gün ve 3833 sayılı raporunda da geçici rapor doğrultusunda Zümrit Gökoğlu’nun yaralanmalarından dolayı hayati tehlike geçirdiği belirtilmektedir.
İzmir C.Başsavcılığının istemi üzerine Himmet Gökoğlu hakkında İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesince 16.12.2005 tarihinde CYY’nın 98. maddesi uyarınca yakalama kararı verilmiş, kişi aynı tarihte yakalanarak tutuklanmıştır. Yine aynı tarihte Himmet Gökoğlu hakkında kamu davası açılmış, yapılan yargılama sonunda İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesince resmi nikâhlı eşini tahrik altında kasten öldürmeye teşebbüs etme suçundan 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş olup bu hüküm Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 02.06.2008 gün ve 4688-4628 sayı ile onararak kesinleşmiştir.
31.08.1991 tarihinde birinci sınıfa ayrılan sanığın nöbetçi olduğu 11.11.2005 tarihinde toplam 9 adet mevcutlu evraka baktığı, Emniyet ve Jandarmaya fakslanan toplam 18 adet yazı cevabını hazırladığı anlaşılmaktadır.
Yargılama aşamasında Zümrit Gökoğlu talimatla alınan 09.05.2008 tarihli ifadesinde; sanık hakkında yapılacak işlemi devlete bıraktığını ve şikâyetçi olmadığını beyan etmiştir.
Sanık aşamalardaki savunmalarında özetle; olayın eşler arasında meydana gelen ani bir öfke sonucu ortaya çıktığını, şüphelinin olay sırasında kendi kendisini batına nafiz bıçak yarası nedeniyle hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığını, tutuklanması halinde cezaevinde ölebileceği veya kendisini yaraladığı da düşünüldüğünde psikolojik durumu nedeniyle intihar etmesi ihtimali ve cezai ehliyet durumunu da gözeterek serbest bıraktığını, geçici doktor raporunda hayati tehlikeye dair ibare bulunmakta ise de evrakı incelediği sırada bu hususu fark edemediğini, o esnada yapılan çeşitli soruşturmalarla ilgili birçok polis karakolundan telefon gelmekte olduğunu ve bunlara talimatlar verdiğini, 5237 sayılı TCY’nın ve 5271 sayılı CYY’nın yeni yürürlüğe girmesi nedeniyle soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcılarına birçok sorumluluklar yüklendiğini, nüfus artışı ve iş yoğunluğu nedeniyle soruşturma evraklarının sağlıklı bir şekilde incelenmesi ve sonuçlandırılmasının mevcut kadrolar ile yürütülmesinin güçlükler arz ettiğini, bu olayda savcı olarak takdir hakkını kullandığını, görevi kötüye kullanma ya da ihmal kastı olmadığını, herhangi bir zarar meydana gelmediğini beyan etmiştir.
5237 sayılı TCY’nın “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesinin 2. fıkrası; “Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklindedir.
Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğüne göre ihmal; yapmama, savsama anlamına gelmektedir.
Gecikme ise; işin, yapılması gereken zaman geçtikten sonra yapılmasıdır.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere kamu görevlisinin, yapmakla görevli olduğu işi yapmaması veya yasaya göre yapılması gereken biçimde yerine getirmemesi ya da geciktirmesi suç sayılmıştır. Bu suç kasten işlenebilen suçlardan olup, oluşması için kamu görevlisinin görevini bilerek ve isteyerek ihmal etmesi veya geciktirmesi gerekir.
Öte yandan CYY’nın “Tutuklama nedenleri” başlıklı 100. maddesinin 1. ve 2. fıkrala¬rında; “(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilme¬si beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.” denildikten sonra 3. fıkrada, “(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir” şeklinde düzenlemeye yer verilmiş ve katalog halinde bazı suçlar sayılmıştır. Bu fıkranın a-2 bendinde kasten öldürme suçu belirtilmekte olup sonradan 06.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasanın 17. maddesiyle a-3. bend olarak silahla kasten yaralama suçu da eklenmiştir.
Maddenin 5353 sayılı Yasanın 11. maddesiyle değişik 4. fıkrasında ise, “ Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı bir yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.” hükmü bulunmaktadır.
Soruşturma aşamasında tutuklama kararının Cumhuriyet Savcısının istemi üzerine hâkim tarafından verileceği CYY’nın 101/1. maddesinde belirtilmektedir.
Görüldüğü gibi Ceza Yargılaması Yasamızda tutuklamada zorunluluk yerine hâkimin takdirine dayanan bir sistem getirilmiştir. Bunun sonucu olarak Yasanın 100. maddesinde sayılan bütün koşulların varlığı halinde bile tutuklama kararı verilip verilmemesi hâkimin takdirindedir. İşlenen suçun maddenin 3. fıkrasında sayılan katalog suçlardan olması da bunun istisnasını oluşturmayıp, bu durumda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı da söz konusu ise tutuklama nedeninin gerçekleştiği kabul edilebilecektir.
Tutuklama konusunda zorunluluk sistemi getirmeyip hâkime somut olaya göre koşulları değerlendirme ve tutuklamaya karar verip vermeme konusunda takdir hakkı tanıyan yasa koyucu maddenin 4. fıkrasında sayılan kapsamdaki suçlarda ise tutuklama yasağı getirmiş bulun¬maktadır.
Yasalarımızda Cumhuriyet Savcılarının soruşturma aşamasında şüphelileri hangi hallerde tutuklamaya sevk edeceklerine ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte bu konuda sahip oldukları takdir hakkının yani serbestliğin keyfilik anlamına gelmeyeceği de kuşkusuzdur. Hâkimin tutuklama veya tutuklamama konusunda yapacağı değerlendirmeye benzer şekilde, Cumhuriyet Savcıları da CYY’nın 100. maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini somut olay açısından gözeterek bunun sonucuna göre tutuklamaya sevk edip etmeme hususunda takdir haklarını kullanacaklardır. Aksinin kabulü halinde bazı suç tiplerinde şüphelilerin mutlaka tutuklamaya sevk edilmeleri gerektiği sonucuna ulaşılır ki bunun yasal dayanağının bulunduğunu ileri sürmek olanaklı değildir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdur Zümrit’in geçici doktor raporundaki hayati tehlikeye dair ibareyi soruşturma evrakını incelediği sırada iş yoğunluğundan fark edemediğini ve olayın eşler arasında meydana gelmesi, şüphelinin eşi olan mağduru yaraladıktan sonra kendisini de bıçakla hayati tehlike geçirecek şekilde yaralaması, bu psikolojik durumu nedeniyle intihar etme ihtimalinin bulunması ve olayın gerçekleşme şekline göre cezai ehliyeti konusunda kuşkunun bulunması hususlarını birlikte değerlendirerek şüpheliyi tutuklamaya sevk etmediğini savunan ve tutuklamaya sevk etme hususunda da yukarıda açıklandığı üzere mutlak zorunluluğu bulunmayan sanığın eyleminde, 5237 sayılı TCY’nın 257. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunun manevi unsuru oluşmamıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazının reddiyle Özel Dairenin beraat hükmünün onanmasına karar verilmesi gerekir.
...................................................
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi Ş.İste; “Sanık ... olay tarihi olan 11.11.2005’de İzmir Adliyesinde nöbetçi C. Savcısı olarak görevlidir.
Olay günü Himmet Gökoğlu isimli kişi nikâhlı eşi olan Zümrüt’ü 11 yerinden bıçaklamıştır. Yaralardan ikisi batına ve toraksa nafiz olup, hemopnömotorksa ve yaşamsal tehlike geçirmesine neden olmuştur. Geçici raporda da, yara yerleri belirtilmiş olup, yaşam¬sal tehlike oluşturduğu belirtilmesine rağmen, hazırlık soruşturma evrakı polis tarafından sanık nöbetçi savcıya verildiğinde, sanık C. Savcısı Cumhur’un öldürmeye teşebbüs suçu sanığı Himmet’in ifadesine başvurma gereği duymadan, gerekçe de belirtmeden, evraka “şüpheli serbest” ibaresini yazıp, Himmet’in serbest kalmasını sağlamıştır. Nöbet bitiminde evrakı alan diğer C. Savcısı, yaralama suçu sanığı hakkında o yer sulh ceza mahkemesine talepte bulunarak yakalama müzekkeresi çıkartmış, Himmet ondan sonra yakalanmıştır.
Hazırlık evrakını alan bir başka C. Savcısı Himmet hakkında eşini öldürmeye teşeb¬büsten dava açmış sonuçta Himmet isimli kişi yargılandığı İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.10.2006 gün ve 205/308sayılı kararı ile TCK’nun 82/1-d,35,29,62. maddeleri gereğince sonuç olarak 8 sene 1 ay 15 gün hapis cezasına mahkûm olmuştur. İş bu hüküm sadece sanık müdafiince temyiz edilmiş (aleyhe temyiz yok), Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 02.06.2008 gün ve Esas 2007/4688, karar 2008/4628 sayılı kararı ile ‘sanığın (Himmetin) mağdura (Zümrüt’e) onbir bıçak darbesi vurduğu, darbelerden ikisinin batına ve toraksa nafiz olup, hemopnömotorksa ve mağdurun hayati tehlike geçirmesine neden olduğu olayda, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak, teşebbüs nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 35. mad¬desinin uygulanmasında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır... CMUK’nun 322. maddesi gereğince 53. madde ile ilgili düzeltme yapılarak hükmün ONANMASINA…’ karar vermiş, hüküm aynı tarihte kesinleşmiştir.
CMK’ nun 100 maddesinde tutuklama nedenleri başlığında ‘kuvvetli suç şüphesinin varlığından’ söz edilmektedir. Yani yasa kuvvetli kanıt değil kuvvetli şüphe aramaktadır.
Yine CMK’nun 100/3 de kasten öldürme (81,82,83), silahla işlenmiş yaralama (86/3 bent) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (mad 87) suçlarının işlendiği hususunda kuvvetli ŞÜPHE SEBEPLERİNİN VARLIĞI halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir denil¬mektedir.
Dosyanın sanığı İzmir gibi adli teşkilatta 1. bölge olan bir yerde 1. sınıfa ayrılmış C. Savcısıdır. Bu kıdem ve tecrübede olan C. Savcısının, mağdure Zümrüt’teki geçici rapordaki yaralar, yara yerleri, yine bunların yaşamsal tehlike oluşturduğunu görmesine rağmen hiçbir makul (akla uygun) gerekçe göstermeden, şüpheliyi serbest bırakması, 5237 sayılı TCK’nun 257. maddede yazılı suçu oluşturur; sanık savcının sonradan savunmasında ‘işler çok yoğundu’ demesine rağmen, nöbet günü kendisine sadece 9 (dokuz) adet işin geldiği anlaşılmasına göre iş yoğunluğuna yönelik savunması dayanaktan yoksun kalmaktadır.
Bu tip olaylar halkın yargıya olan güvenini de sarsmaktadır.
Tabiî ki tutuklama ceza değildir. Her olayda şüphelilerin tutuklamaya sevk edileceği diye bir kaide de yoktur. Ancak, tutuklamaya sevk etmemesinde, sevk etmek gibi makul bir gerekçesi olmalıdır.
1. Bölgede görev yapan 1. sınıf C. Savcısının, mesleki tecrübesizliğinden de bah¬sedilemez.
Açıkladığım, nedenlerle suç sübut bulduğu halde, özel dairesine oy çokluğu ile verilen beraat kararının bozulması gerektiğinden, onanmasına ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.” düşüncesiyle,
Bir kısım Kurul üyesi de benzer düşüncelerle, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin sanık hakkındaki beraat hükmünün bozulması gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19.06.2008 gün ve 36-15 sayılı kararının ONANMASINA,
2-Dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.12.2008 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oyçokluğuyla karar verildi.