Ceza Genel Kurulu 2018/302 E. , 2021/649 K.
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ...'ın TCK'nın 85/1, 62/1 ve 51/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin... 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.12.2014 tarihli ve 684-1214 sayılı hükmün sanık müdafisi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 14.09.2017 tarih, 1850-6348 sayı ve oy çokluğuyla
'...Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanık hakkında denetim süresi belirlenirken ve denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlenmeden veya uzman kişi görevlendirmeden geçirilmesine karar verilirken uygulanan kanun maddelerinin gösterilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK'nın 232/6. maddesine muhalefet edilmesi,
2- TCK'nın 51/7. maddesi uyarınca, sanığın denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi halinde ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verileceğinin ve TCK'nın 51/8. maddesi gereğince denetim süresinin iyi halli olarak geçirilmesi halinde cezanın infaz edilmiş sayılacağının ihtarı yerine, infazı kısıtlar biçimde, 'Denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi durumunda verilen cezanın tamamen veya kısmen aynen çektirilmesine, denetim süresinin yükümlülüklere uygun geçirilmiş olması durumunda verilen cezanın infaz edilmiş sayılmasına' karar verilmesi;
Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konularda, Kanun'un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hüküm fıkrasının (6).bendinin başına 'TCK'nın 51/3 ve 51/6.maddelerine göre' ibarelerinin eklenmesi, hüküm fıkrasının (7).bendinin çıkarılarak yerine, 'TCK'nın 51/7. maddesi uyarınca, sanığın denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi hâlinde ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verileceğinin ve TCK' nın 51/8. maddesi gereğince denetim süresinin iyi halli olarak geçirilmesi halinde cezanın infaz edilmiş sayılacağının ihtarına' ibarelerinin yazılması suretiyle,' suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmiş,
Daire Üyeleri
'...Sanık ... hakkında taksirli suçtan dolayı mahkumiyet kararı verilirken; sanık müdafinin son oturumda; 'lehe olan hükümlerin uygulanmasını istiyorum.' şeklindeki talebine rağmen, sanık hakkında hükmedilen uzun süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50/1. maddesindeki adli para cezasına çevrilmesine yasal engel bulunmadığı hâlde hapis cezasının TCK'nın 50. maddesindeki adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği irdelenmeden hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine karar verilmiştir. Taksirli suçtan dolayı hükmedilen uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmasına karşın, hükmedilen cezanın TCK'nın 50/1-a maddesindeki adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmadığı yada ertelemenin daha lehe olduğu gibi yanlış gerekçelerle, somut olayımızda olduğu gibi lehe hükümlerinin uygulanması yönündeki talebe rağmen hapis cezasının TCK'nın 50/1-a maddesindeki adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği tartışılmadan hükmedilen hapis cezasını erteleyen Yerel Mahkemelerce verilen mahkûmiyet hükümlerini temyizen inceleyen Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin benzer olaylardaki içtihatlarında; TCK'nın 50 ve 51. maddelerinin her ikisinin de kişiselleştirme kurumu olup, birbirlerine karşı önceliklerinin bulunmadığı sonucuna varıldığı ve bu sonucun herhangi bir istisnası belirtilmeksizin yerleşik uygulamaya dönüştüğü daha önceki karar içeriklerinden anlaşılmıştır. Somut olayımızda da Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi; Yerel Mahkemece verilen erteli hapis cezasından ibaret mahkûmiyet hükmünü düzelterek onamak suretiyle; dolaylı bir şekilde erteli hapis cezalarının; TCK'nın 50/1-a maddesindeki adli para cezalarından daha lehe olduğu sonucuna ulaştığı net bir şekilde görülmektedir. TCK'nın 50/1-a maddesindeki adli para cezalarının, erteli hapis cezalarından daha lehe olup olmadığı tartışmasının sonucuna bağlı olarak Yerel Mahkeme tarafından hükmedilen hapis cezasının ertelenmesine karşın talebe rağmen adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin tartışılmamasının sanık aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı konusunda Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Gerek Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 23.11.2010 gün, 2010/181 esas, 2010/234 karar, 23.11.2010 gün, 2010/2-180 esas, 2010/233 karar sayılı ilamları, gerekse özel dairelerin içtihatlarının tamamında; erteli hapis cezasının, adli para cezasından daha ağır olduğu özellikle vurgulanmış, hatta bu kurala uyulmaması hâlinde çok istisnai olarak kullanılan ve olağanüstü kanun yolu olarak adlandırılan kanun yararına bozma yoluna gidilerek, sanıklar aleyhine oluşan sonuçlar düzeltilmiştir. Yerleşik içtihada dönüşen bu uygulamalardan, özellikle taksirli suçlardan dolayı uzun süreli hapis cezalarının, adli para cezasına çevrilmesi hâlinde çok yüksek miktarlara ulaşması nedeniyle ekonomik durumu itibariyle ödeme olanağı bulunmayan sanıklar açısından, ödenmeyen adli para cezalarının tekrar hapis cezasına çevrilmesi durumunda sanıklar aleyhine sonuç doğuracağı endişesiyle Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi tarafından vazgeçilmiş, somut bir olaya özgü olarak verilen karara itiraz edilmesi üzerine; Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından ödenmeyen adli para cezalarının tekrar hapis cezasına çevrilmesi durumunda sanıklar aleyhine sonuç doğuracağı sonucuna varılmıştır. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 02.10.2007 ve 04.06.2013 tarihli kararlarınında aynı doğrultuda olduğu görülmüştür.
Ancak TCK'nın 51. maddesi ile ertelenen hapis cezasının, hapisten çevrilen yada doğrudan doğruya hükmedilen adli para cezalarından daha ağır sonuçlar doğurabileceği yerleşik yargı kararları ve kanuni düzenlemeler ışığında şu şekilde özetlemek mümkündür.
1-) TCK'nın 51. maddesine göre ertelenen hapis cezası için öngörülen denetim süresi suç işlenmeden geçirilse dahi, ceza infaz edilmiş sayılacağından; sonradan suç işlenmesi hâlinde tekerrüre esas alınabilecek ve sonradan işlenen suçtan dolayı, belki sonraki cezanın ertelenmesine engel teşkil edeceği gibi ayrıca adli para cezaları ile hapis cezalarının seçenek ceza olarak düzenlendiği suçlar açısından da TCK'nın 58/3. maddesi uyarınca hapis cezalarının tercih edilmesi zorunlu hâle gelecektir.
2-) 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin a fıkrasının 5. bendinde yer alan suçların dışındaki suçlardan dolayı hükmedilen 1 yıl hapis cezasının ertelenmesi durumunda dahi memurluk görevinin sona ermesine karşın, aynı süredeki cezanın adli para cezasına çevrilmesi hâlinde; memuriyet görevine devam edilebilecektir.
3-) Deneme süresi içerisinde suç işleyen kişi hakkında daha önce hükmedilen erteli hapis cezasının aynen yada kısmen infazına karar verilebilmesine karşın, 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun'un 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanun'un 106. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları değiştirilerek on birinci fıkrasına 'infaz edilen hapsin' ibaresinden sonra gelmek üzere 'veya kamuya yararlı işte çalışmanın' ibaresinin eklenmesiyle, bu tarihten sonraki değişiklikten sonra ödenmeyen adli para cezalarının, hapis cezasına çevrilmesinden sonra 1 gün hapis cezasına karşılık olmak üzere, 2 saat kamuya yararlı bir işte çalışmasına olanak tanınarak, hapis cezası olarak infaz etme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
Adli para cezalarının, erteli hapis cezalarından daha lehe sonuçlar doğurduğunun, yukarıda açıklandığı şekilde özetlenmesinden sonra, lehe hükümlerin uygulanması yönündeki talebin; adli para cezasına çevirmeyi içerip içermediğinin ve buna bağlı olarak somut olayımızda olduğu gibi sonuç cezanın ertelenmesi durumunda, hapis cezasının, adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin irdelenmemesinin bozma sebebi sayılıp sayılmayacağının yerleşik uygulamalardan yararlanılarak belirlenmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.09.2014 gün, 2014/237 esas, 2014/407 karar sayılı ilamında; sanık müdafinin 'lehe olan hükümlerin uygulanmasını istiyoruz' şeklindeki talebinin, taksirle ölüme neden olma suçundan verilen 5 yıl hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği hususunda değerlendirme yapılmasını gerektirip gerektirmediğinin irdelenmesi sonucunda aşağıda özetlenen sonuca ulaşılmıştır.
5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin gerekçesinde; '...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...' denilmek suretiyle şartların oluşması hâlinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması halinde ceza uzun süreli de olsa paraya çevrilebileceğini kabul etmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir kişiselleştirme hükmüdür.
Kanun koyucu cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime TCK'nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde, hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusunda gerekçe göstermesi zorunlu olup, bu gerekçenin de dosya içeriği ile kanuna uygun ve yeterli olması gerekir. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.09.2014 gün, 2013/567 esas, 2014/409 karar sayılı ilamında; somut olayın özelliğine göre talep olmamasına karşın, sanığın ekonomik durumu dikkate alınarak hükmedilen adli para cezasının, takside bağlanmamasını dahi kanuna aykırı görerek, özel dairece verilen kararın doğru olduğu belirtilmiştir.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan bilgiler ile benzer olaylarda benimsenen içtihatlar ışığında somut olayımıza baktığımızda; Yerel Mahkeme tarafından mahkûmiyet kararı verilirken, işlenen suçun taksirli suç olması nedeniyle hapis cezasının, adli para cezasına dönüştürülebileceği dikkate alınmamış, talebe rağmen hapis cezasının, adli para cezasına dönüştürülmeme nedeni karar yerinde irdelenmemiştir. Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin TCK'nın 50 ve 51. maddelerinin her ikisinin de kişiselleştirme kurumu olup, birbirlerine karşı önceliklerinin bulunmadığı yönündeki görüşünün doğru olduğu bir an için kabul edilse dahi somut olayımızda Yerel Mahkeme tarafından erteli hapis cezası ile adli para cezasının hangisinin lehe olduğu tartışılmamış, hükmedilen hapis cezasının; adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmasına karşın, talebe rağmen bu husus irdelenmemiştir. Bir başka deyişle yasal engel bulunmadığı hâlde hapis cezasını, adli para cezasına çevirmeme gerekçesini denetime olanak sağlayacak şekilde açıklamayan Yerel Mahkemece, hükmedilen hapis cezası ertelemiştir. Cezanın bireyselleştirilmesi sırasında; somut olayın özelliğine göre dosya içeriğine uygun yasal gerekçelerle hürriyeti bağlayıcı cezayı erteleyebileceği gibi adli para cezasına çevirme olanağı bulunan Yerel Mahkemenin böyle bir değerlendirme yapmadan hapis cezasının ertelediği anlaşılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşıoy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi ise 1412 sayılı CMUK'un 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-g bendi uyarınca hukuka kesin aykırılık hâlini oluşturacaktır. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçesinde, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması, ceza kanununda öngörülen sıra ve esaslara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkûmiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususa ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçede hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve yasal olması gerekmektedir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır.
Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmakta olup, somut olayda, sanık müdafiinin sanık hakkında lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönündeki talebini kapsayan uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesini olanaklı kılan TCK'nın 50/1-a, 50/4. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması suretiyle Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 230. maddelerine muhalefet edilmesinin ötesinde sanık hakkında anılan madde hükümleri dosya kapsamı ve kanun hükümleri ile bağdaşmayacak şekilde uygulanmamıştır.
Böyle bir durumda verilen hükmü denetlemekle görevli olan Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi, daha önceki bizce iştirak edilmeyen içtihatlarına uygun olacak şekilde hapis cezasının ertelenmiş olması nedeniyle, adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin irdelenmemesini dikkate almayarak sanık aleyhine bir sonucun doğmasına yol açmıştır. Yerel Mahkemenin, hükmedilen cezanın uzun süreli olması nedeniyle, adli para cezasına çevrilemeyeceği düşüncesinden hareketle hapis cezasını erteleme ihtimalide mevcuttur. Çünkü bu husus karar yerinde denetime olanak sağlayacak şekilde açıklanmamıştır. Böyle bir durumda; Yerel Mahkemece verilen kararı denetlemekle görevli olan Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin, Yerel Mahkemenin yerine geçerek, Yerel Mahkemece hiç irdelenmeyen bir hususu düzelterek onama gerekçesinde dikkate almış olması gerekir ki! Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere, gerek hukuk sistemimizin gerekse yerleşik uygulamaların böyle bir uygulamaya izin vermesi düşünülemez.
Bütün ihtimalleri değerlendirmek suretiyle olayın özelliği ile sanığın kişisel durumuna göre yasal gerekçelerle bireyselleştirme yapmakta tamamen özgür olan Yerel Mahkeme tarafından verilen hapis cezasının yasal engelin bulunmaması nedeniyle adli para cezasını çevrilip çevrilmeyeceği irdelenmediğinden bahisle bozulmasına karar verilmesi gerekirken, Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğunun Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet kararının düzeltilerek onanmasına dair kararına yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir.' düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.12.2017 tarih ve 31291 sayı ile;
“...5237 sayılı TCK'nın 'Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar' başlıklı 50. maddesinin 1. fıkrasına göre; 'Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir.'
Aynı maddenin 4. fıkrasındaki; 'Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz' şeklindeki düzenleme uyarınca taksirli suçlarda diğer şartların da varlığı hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.
5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin gerekçesinde; '...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...' denilmek suretiyle şartların oluşması hâlinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması halinde ceza uzun süreli de olsa paraya çevrilebileceğini kabul etmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir kişiselleştirme hükmüdür.
Kanun koyucu cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime TCK'nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde, hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusunda gerekçe göstermesi zorunlu olup, bu gerekçenin de dosya içeriği ile kanuna uygun ve yeterli olması gerekir. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır.
Ayrıca 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun'un 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanun'un 106. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları değiştirilerek on birinci fıkrasına 'infaz edilen hapsin' ibaresinden sonra gelmek üzere 'veya kamuya yararlı işte çalışmanın' ibaresinin eklenmesiyle, bu tarihten sonraki değişiklikten sonra ödenmeyen adli para cezalarının, hapis cezasına çevrilmesinden sonra 1 gün hapis cezasına karşılık olmak üzere, 2 saat kamuya yararlı bir işte çalışmasına olanak tanınarak, hapis cezası olarak infaz etme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
5237 sayılı TCK'nın 'Hapis cezasının ertelenmesi' başlıklı 51. maddesinin birinci fıkrası;
'İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir, bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır, ancak erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekir.' şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olanlar bakımından bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önceden kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyetin bulunması hâlinde kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının ayrıca değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesine imkan bulunmamaktadır.
Erteleme, 5237 sayılı TCK’nın 51. maddesinde düzenlenmiş, koşullu bir af olmaktan çıkarılıp, ceza infaz kurumu hâline getirilmiş ve sadece hapis cezası bakımından öngörülmüştür. Cezası ertelenen hükümlü hakkında, mahkûm olunan ceza süresinden az olmamak kaydı ile bir yıl ila üç yıl arasında bir denetim süresi belirlenecektir. Mahkemece denetim süresi içinde; meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine, meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, on sekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine karar verilebilir. Cezası ertelenen hükümlü denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezasını infaz etmiş sayılacak, ancak denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi hâlinde; ertelenen cezasının kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilecektir.
TCK'nın 51. maddesi ile ertelenen hapis cezasının, hapisten çevrilen yada doğrudan doğruya hükmedilen adli para cezalarından daha ağır sonuçlar doğurabileceği yerleşik yargı kararları çerçevesinde, kabul edilmektedir. Buna göre,
1- TCK'nın 51. maddesine göre ertelenen hapis cezası için öngörülen denetim süresi suç işlenmeden geçirilse dahi, ceza infaz edilmiş sayılacağından; sonradan suç işlenmesi hâlinde tekerrüre esas alınabilecek ve sonradan işlenen suçtan dolayı, belkide sonraki cezanın ertelenmesine engel teşkil edeceği gibi ayrıca adli para cezaları ile hapis cezalarının seçenek ceza olarak düzenlendiği suçlar açısından da TCK'nın 58/3. maddesi uyarınca hapis cezalarının tercih edilmesi zorunlu hale gelecektir.
2- 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin A fıkrasının 5. bendinde yer alan suçların dışındaki suçlardan dolayı hükmedilen 1 yıl hapis cezasının ertelenmesi durumunda dahi memurluk görevinin sona ermesine karşın, aynı süredeki cezanın adli para cezasına çevrilmesi halinde; memuriyet görevine devam edilebilecektir.
3- Deneme süresi içerisinde suç işleyen kişi hakkında daha önce hükmedilen erteli hapis cezasının aynen yada kısmen infazına karar verilebilmesine karşın, 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun'un 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanun'un 106. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları değiştirilerek on birinci fıkrasına 'infaz edilen hapsin' ibaresinden sonra gelmek üzere 'veya kamuya yararlı işte çalışmanın' ibaresinin eklenmesiyle, bu tarihten sonraki değişiklikten sonra ödenmeyen adli para cezalarının, hapis cezasına çevrilmesinden sonra 1 gün hapis cezasına karşılık olmak üzere, 2 saat kamuya yararlı bir işte çalışmasına olanak tanınarak, hapis cezası olarak infaz etme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
Adli para cezalarının, erteli hapis cezalarından daha lehe sonuçlar doğurduğunun, yukarıda açıklanan nedenler kapsamıda lehe hükümlerin uygulanması yönündeki talebin adli para cezasına çevirmeyi kapsadığı ve sanık hakkında kişiselleştirme yapılarak çözümlenmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde,
Sanık ... hakkında, ...3. Asliye Ceza Mahkemesince, TCK'nın 85/1, 62, 51/1-3. maddeleri uyarınca, 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin mahkûmiyet kararı TCK'nın 51. maddesi uyarınca ertelenmiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 14.09.2017 gün ve 2016/1850 esas ve 2017/6348 karar sayılı düzeltilerek onama karar verilmiştir.
Sanık müdafii, 08.12.2014 tarihli duruşmada, sanık hakkında lehe olan hükümlerin uygulanması isteminde bulunduğunun anlaşılması karşısında, meydana gelen trafik kazasının oluş şekli ile sanığın kişisel durumuna göre yasal gerekçelerle bireyselleştirme yapmakta tamamen... olan Yerel Mahkemece, sanık hakkında verilen hapis cezasının, adli para cezasını çevrilip çevrilmeyeceği konusunda genel bir değerlendirme ve irdeleme yapılması gerekmektedir.
Sanık hakkında verilen 1 yıl 8 ay hapis cezasının olayın işleniş biçimi ve sanığın, sosyal ekonomik durumu değerlendirilerek sanık hakkında TCK 50/1-a maddesinin uygulama olanağının bulunup bulunmadığı konusunda olumlu yada olumsuz bir karar verilmesi ve gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Bu durum keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, önem arzetmektedir.
Maddi olayda, sanık müdafiinin sanık hakkında lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönündeki talebini kapsayan uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesini olanaklı kılan TCK'nın 50/1-a, 50/4. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması suretiyle Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 230. maddelerine muhalefet edilmesinin önüne geçecektir.
Bu itibarla, sanık müdafiinin 'lehe hükümlerin uygulanması' isteminde bulunması karşısında, sanık hakkında verilen hapis cezasının lehe değerlendirmesi yapılırken TCK'nın 50/1-a, 50/4 maddesi kapsamında paraya çevrilmesinin hem de TCK'nın 51/1 maddesince erteleme hükümlerini uygulama olanığının tartışılmasında yasal zorunluluk bulunmaktadır.' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 10.05.2018 tarih, 12344-5309 sayı ve oyçokluğu ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğuyla ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK'nın 85/1 ve 62. maddeleri uygulanarak verilen hapis cezasının ertelenmesine ilişkin kararda, Yerel Mahkemece aynı Kanun’un 50/4. maddesi uyarınca ayrıca hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğinin de tartışılması gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...’ın, 03.09.2011 tarihinde saat 13.30 sıralarında sevk ve idaresindeki kamyonet ile seyir hâlindeyken olay mahallinde bulunan kavşağa geldiğinde aracının ön kısımlarıyla seyir istİkametine göre yolun sol tarafından kavşak adası içerisindeki kaplama alanına girerek geçiş yapan yaya...a çarptığı, kaza nedeniyle sanığın yaralandığı, yaya Seyfullah’ın ise kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği, yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporlarına göre meydana gelen kazada sanığın tali, ölenin ise asli kusurlu olduğu,
Sanık aşamalarda; sol şeritte yaklaşık 50-60 km/saat hızla seyir hâlinde olduğu sırada ölenin yolcu minibüsünden inip aniden sağ tarafına doğru koşmaya başladığını, aracı görünce de afalladığını, yolun ortasında iken tekrar geri dönmek istediğini, aynı doğrultuda olmaları hâlinde kaza olayının yaşanmayacağını, fren yaptığını ancak aracı durduramadığını, kazadan sonra öleni aracıyla hastaneye götürdüğünü savunduğu,
Sanık müdafisinin ise son oturumda, sanık hakkında alt sınırdan ceza verilmesini, cezanın para cezasına çevrilerek hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi ve lehe hükümlerin uygulanmasını talep ettiği,
Sabıkası olmayan sanık hakkında sosyal ve ekonomik durumuna ilişkin herhangi bir araştırma yapılmadığı ancak beyanına göre; ilkokul mezunu, evli, üç çocuklu ve işsiz olduğu, üzerine kayıtlı bir ev ve aracının bulunduğu,
Yapılan yargılama sonucunda sanığın 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, zararı gidermediğinden hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına, hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine, sanığın 2 yıl denetim süresine tabi tutulmasına, denetim süresinde herhangi bir yükümlülük belirlenmesine yer olmadığına, denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi durumunda verilen cezanın tamamen veya kısmen aynen çektirilmesine, denetim süresinin yükümlülüklere uygun geçirilmiş olması durumunda verilen cezanın infaz edilmiş sayılmasına karar verildiği, bu hükmün de katılanlar vekili ve sanık müdafisi tarafından temyiz edildiği, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi gerektiğini belirttiği, adli para cezasının uygulanmamasının yasal olmadığına ilişkin herhangi bir itirazda bulunmadığı gibi sanık ve müdafisinin paraya çevirme yada ertelemeyle ilgili olarak özel bir talepte bulunmadıkları,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle erteleme ve hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi kurumları üzerinde kısaca durulmalıdır.
Hapis cezasının ertelenmesi, Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesinde;
“İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir...” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
TCK'nın 'Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar' başlıklı 50. maddesinin 1. fıkrasına göre ise; 'Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir.'
Aynı maddenin 4. fıkrasındaki; 'Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz.' şeklindeki düzenleme uyarınca taksirli suçlarda diğer şartların da varlığı hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.
TCK'nın 50. maddesinin gerekçesinde, “...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...” denilmek suretiyle şartların oluşması hâlinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birine hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilebileceğini kabul etmiştir.
07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, “erteleme” ve “hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi” cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme kurumlarıdır.
Mahkemece, hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir kullanılırken, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilmeli ve tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir. Diğer taraftan yerel mahkemece gösterilen gerekçenin hak, ... ve nasafet kuralları ile dosya kapsamıyla uyumlu olup olmadığının Yargıtay denetimine tabi olacağında da şüphe bulunmamaktadır. Yine kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime TCK'nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının adli para cezası seçenek yaptırımına ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50/1. maddesindeki adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birisine çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusundaki dayandığı gerekçenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli olması gerekir.
Bu aşamada erteleme ve hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi kurumlarının hukuki nitelikleri ile sonuçları üzerinde durulmalıdır.
Erteleme, TCK’nın 51. maddesinde düzenlenmiş, şartlı bir af olmaktan çıkarılıp, hürriyeti bağlayıcı cezanın bir infaz şekli hâline getirilmiştir. Cezası ertelenen hükümlü hakkında, mahkûm olunan ceza süresinden az olmamak kaydı ile bir yıl ila üç yıl arasında bir denetim süresi belirlenecektir. Mahkemece denetim süresi içinde; meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine, meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına, on sekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine karar verilebilir. Cezası ertelenen hükümlü denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezasını infaz etmiş sayılacak, ancak denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi hâlinde, ertelenen cezasının kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilecektir.
Hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi ise TCK’nın 50. maddesinde düzenlenmiş, bu madde ile, kısa süreli ya da uzun süreli olmakla birlikte taksirli suçtan dolayı hapis cezasına mahkûm olan kişilerin, belirlenecek bir miktar adli para cezasını ödemek suretiyle infaz kurumuna girmelerinin önlenmesine imkan tanınmıştır. Hapisten çevrilen adli para cezalarının infazı TCK'nın 50. maddesinin 6 ve 7. fıkraları uyarınca yapılmakta iken, 01.03.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5739 sayılı Kanun ile 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin 6. fıkrasında yer alan 'yaptırım' ibaresinin 'tedbir' olarak değiştirilmesi ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 106. maddesinin 4 ila 9. fıkralarının yeniden düzenlenip, 10. fıkrasının yürürlükten kaldırılması ile 5275 sayılı CGTİHK'nın 106. maddesindeki esaslara tabi kılınmış ve bu suretle doğrudan hükmolunan ve hapisten çevrilen adli para cezalarının infazında birlik sağlanmıştır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un suç tarihi itibarıyla 'Adli para cezasının infazı' başlıklı 106. maddesinin uyuşmazlıkla ilgili birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları;
'(1) Adlî para cezası, Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen usule göre tayin olunacak bir miktar paranın Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.
(2) Adlî para cezasını içeren ilâm Cumhuriyet Başsavcılığına verilir. Cumhuriyet savcısı otuz gün içinde adlî para cezasının ödenmesi için hükümlüye 20 nci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca bir ödeme emri tebliğ eder.
(3) Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adlî para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca hapsedilir.' şeklinde iken 6545 sayılı Kanun'un 81. maddesi ile maddenin üçüncü fıkrası, 'Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün, hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.' şeklinde değiştirilmiştir. Maddeyle getirilen düzenlemelere göre, TCK'nın 52. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen usul uyarınca tayin olunan adli para cezası hükmünü içeren ilâm kesinleştiğinde Cumhuriyet Başsavcılığına verilecek ve Cumhuriyet savcısı tarafından hükümlüye bir ay içerisinde adli para cezasının ödenmesi için ödeme emri tebliğ edilecektir. Hükümlüye tebliğ olunan ödeme emri üzerine adli para cezası belli bir süre içinde ödenmediği takdirde, Cumhuriyet savcısı tarafından verilecek karar ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca adli para cezası hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilecektir.
Erteleme de, hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevirmesi de cezanın suçlunun kişiliğine uydurulması, yani bireyselleştirilmesinin yollarından birisi olup mutlak olarak birinin diğerinden daha lehe olduğundan söz edilemeyecektir. Bu bağlamda ödeme gücü bulunmayan bir sanık için ertelemenin, ödeme gücü yerinde olan ve bu yönde talepte bulunan bir sanık için ise adli para cezasına çevirmenin daha lehe olduğunun kabulü mümkündür. Her somut olayda sanığın sosyal ve ekonomik durumu ile kişiliğine göre bir belirleme yapmak gerekir.
Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 04.06.2013 tarihli ve 1526-286 ile 02.10.2007 tarihli ve 160-192 sayılı kararların da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan yapılan yargılamanın son oturumunda sanık müdafisinin lehe hükümlerin uygulanması yönündeki talebine karşın Yerel Mahkemece hükmedilen hapis cezasının TCK’nın 50. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceğine ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın “sanığın geçmişteki hali suç işleme hususundaki eğilimi sabıkasız oluşunu göre cezasının ertelenmesi durumunda bir daha suç işlemeyeceği hususunda kanaat oluştuğu” şeklindeki gerekçeyle TCK’nın 51. maddesi gereğince hapis cezasının ertelenmesine karar verilen dosya kapsamında,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık hakkında TCK’nın 50/1-a ve 50/4. maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağı konusunda da olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi ve bu kararın gerekçelendirilmesi gerektiği düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurulmuş ise de;
Gerekçeli kararda değinilen “sanığın geçmişteki hali suç işleme hususundaki eğilimi sabıkasız oluşunu göre cezasının ertelenmesi durumunda bir daha suç işlemeyeceği hususunda kanaat oluştuğu” şeklindeki gerekçenin hem hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevrilmesi hem de hapis cezasının ertelenmesi bakımından uygulanabilir olması, adli para cezasının ertelenmesine yasal olanak bulunmaması sebebiyle TCK’nın 50. maddesinin tartışılıp uygulanmasının takdir edilmesinin hapis cezasının ertelenememesi sonucunu doğurması, sanık ve müdafisi tarafından anılan kişiselleştirme kurumlarından hangisinin uygulanacağı yönünde açık bir tercih veya talebin ileri sürülmemesi ve mevcut yasal düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda söz konusu kurumlardan birinin mutlak olarak diğerinden daha lehe olduğundan söz edilememesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığı bizzat gözlemleyen Yerel Mahkemece TCK’nın 50. maddesi ile ilgili olarak ayrıca bir değerlendirme yapılmadan takdir hakkının hapis cezasının ertelemesi yönünde kullanılmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı ve söz konusu uygulamanın hâkimlerin kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vereceklerine ilişkin Anayasa’nın 138. maddesi ile uyum içerisinde olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedenlere dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; 'Adli para cezalarının, erteli hapis cezalarından daha lehe olup olmadığı ve buna bağlı olarak lehe olan hükümlerin uygulanması talebine rağmen, sanık hakkında hükmedilen 1 yıl 8 ay hapis cezasından ibaret hükmün adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği karar yerinde denetime olanak sağlayacak şekilde irdelenmeden hapis cezasının doğrudan doğruya ertelenmesinin sanık aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı konusunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için, öncelikle sanık hakkında hükmedilen erteli hapis cezasından ibaret hükümlülüğün adli para cezasından daha ağır sonuçlar doğurup doğurmayacağının, ertelemenin ve adli para cezalarının hukuki nitelikleri ile doğurabileceği hukuki sonuçların bu husustaki kanuni düzenlemeler ışığında karşılaştırılarak yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak belirlenmesi gerekmektedir
Erteleme, 5237 sayılı TCK’nın 51. maddesinde düzenlenmiş, şartlı bir af olmaktan çıkarılıp, hürriyeti bağlayıcı cezanın bir infaz şekli hâline getirilmiştir. Cezası ertelenen hükümlü hakkında, mahkûm olunan ceza süresinden az olmamak kaydı ile bir yıl ila üç yıl arasında bir denetim süresi belirlenecektir. Cezası ertelenen hükümlü denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezasını infaz etmiş sayılacak, ancak denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi hâlinde, ertelenen cezasının kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilecektir.
Hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi ise 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde ile, kısa süreli ya da uzun süreli olmakla birlikte taksirli suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olan kişilerin, belirlenecek bir miktar adli para cezasını ödemek suretiyle infaz kurumuna girmelerinin önlenmesine imkan tanınmıştır. Hapisten çevrilen adli para cezalarının infazı 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin 6 ve 7. fıkraları uyarınca yapılmakta iken, 01.03.2008 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5739 sayılı Kanun ile 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin 6. fıkrasında yer alan 'yaptırım' ibaresinin 'tedbir' olarak değiştirilmesi ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 106. maddesinin 4 ila 9. fıkralarının yeniden düzenlenip, 10. fıkrasının yürürlükten kaldırılması ile 5275 sayılı CGTİHK'nın 106. maddesindeki esaslara tabi kılınmış ve bu suretle doğrudan hükmolunan ve hapisten çevrilen adli para cezalarının infazında birlik sağlanmıştır.
18/6/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunu 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanunun 106. maddesinin üçüncü ve sekizinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve on birinci fıkrasına 'İnfaz edilen hapsin' ibaresinden sonra gelmek üzere 'veya kamuya yararlı işte çalışmanın' ibaresi eklenmiştir.
'(3) Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün, hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.'
'(8) Hükümlü, hapis yattığı veya kamuya yararlı işte çalıştığı günlerin dışındaki günlere karşılık gelen parayı öderse hapisten çıkartılır veya kamuya yararlı işte çalıştırılma sona erer.'
Şeklindeki en son değişiklik ile adli para cezasının ödenmemesi halinde hapis cezasına dönüştürülse dahi 2 saat çalışma karşılığı 1 gün hapis cezası olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalışmak suretiyle hapis cezasının infazına olanak tanınarak, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun somut olaylara özgü olarak verilmiş olsa dahi yıllarca verilmiş olan bütün içtihatlara ve Türk Ceza Kanunundaki açık sıralamaya aykırı olacak şekilde verilen 04.06.2013 gün ve 1526-286, 02.10.2007 gün ve 160-192, 17/12/2013 gün, 2012/12-1519 E-2013/613 K sayılı ilamlarındaki tartışmayı bile sona erdirmiştir.
Adli para cezalarının erteli hapis cezasından daha lehe olduğu konusunda Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi ile 02/10/2007-04/06/2013 ve 17/12/2013 tarihli Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu kararlarına kadar aşağıdaki içtihatlarda açıklandığı üzere herhangi bir duraksama mevcut değildi.
Y.C.G.K.nun 23/11/2010 gün, 2010/181 E-2010/234 K sayılı ilamında;
Yerel Mahkemenin temyiz edilmeksizin kesinleşen ve hükümlünün 5237 sayılı TCY’nın 228/1, 62 ve 55. maddeleri uyarınca 25 gün hapis cezası ve 500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının TCY’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin hükmünün, Özel Dairece 'hükmolunan kısa süreli hapis cezasının, 5237 sayılı TCY'nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi' nedeniyle yasa yararına bozulmasında, hükmün davanın esasını çözen bir mahkumiyet hükmü olmasından dolayı 'aleyhe sonuç doğurmama' kuralı kapsamında kaldığı ve hükümlü aleyhine sonuç doğmaması gerektiği konularında bir duraksama bulunmamaktadır.
Daha önce herhangi bir sabıkası bulunmayan ve suç tarihinde 65 yaşını da bitirmiş olan hükümlü hakkında yerel mahkemece 5237 sayılı TCY’nın 228/1, 62 ve 55. maddeleri uyarınca hükmedilen 30 günden az hapis cezasının aynı Yasanın 50/3. maddesine göre 1. fıkrada sayılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğuna uyulmaması isabetsiz olup, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin kabulüne karar verilerek hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlardan paraya dönüştürülmesine karar verilmiş olması CYY’nın 309/4-d maddesi uyarınca yerinde bir uygulamadır. Ancak yerel mahkemenin kesinleşen hükmündeki bir hukuka aykırılığı bu şekilde gideren Özel Dairece, 'Yerel Mahkeme kararında erteleme hükmünün uygulanmasının kazanılmış hak oluşturduğu' gerekçesiyle yasal olanak bulunmamasına karşın hükmolunan adli para cezasının ertelenmesine karar verilmek suretiyle yeni bir hukuka aykırılık oluşturulmuştur. Bu uygulama yasa yararına bozma kurumunun amacına uymamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire yasa yararına bozma kararından adli para cezasının ertelenmesine ilişkin kısmın çıkartılmasına karar verilmelidir.
Yargıtay Yüksek C.G.K. 23/11/2010 gün, 2010/2-180 E-2010/233 K sayılı ilamı:
5237 sayılı Türk Ceza Yasasında, suç karşılığında öngörülen cezalar, hapis ve adli para cezaları olarak belirlenmiştir (TCK'nın 45. md). Kişinin özgürlüğünü kısıtlaması nedeniyle hapis cezasının adli para cezasına göre kişinin aleyhine olduğu yönünde kuşku yoktur. Hükmolunan adli para cezası sanığın lehine olan bir cezadır.
Öte yandan 647 sayılı Yasanın 6. maddesinde düzenlenen erteleme kurumu ile suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCY’nın 51. maddesinde düzenlenen erteleme kurumu arasında uygulanma koşulları ve hukuksal sonuçları bakımından, oldukça büyük farklılıklar bulunmaktadır. 5237 sayılı TCY’nın 51/8. maddesinde; 'Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır' hükmü uyarınca erteleme süresi sonunda, yükümlülüklere uygun davranılsa ve herhangi bir suç işlenmese bile ceza infaz edilmiş sayılacaktı.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemenin temyiz edilmeksizin kesinleşen ve hükümlünün 5237 sayılı TCY'nın 86/2, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezasının TCY'nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin hükmünün, Özel Dairece 'hükmolunan kısa süreli hapis cezasının, 5237 sayılı TCY'nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi' nedenleriyle yasa yararına bozulmasında, hükmün davanın esasını çözen bir mahkûmiyet hükmü olması nedeniyle 'aleyhe sonuç doğurmama' kuralı kapsamında kaldığı ve hükümlü aleyhine sonuç doğma¬ması gerektiği konularında bir duraksama bulunmamaktadır.
Daha önce işlediği bir suç nedeniyle verilen ve 21.05.1982 tarihinde kesinleşen 10 aylık erteli hapis cezasının esasen vaki olmamış sayılması nedeniyle herhangi bir sabıkası bulunmayan hükümlü hakkında Yerel Mahkemece 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 29 ve 62. maddeleri uyarınca hükmedilen 30 günden az hapis cezasının aynı Yasanın 50/3. maddesine göre 1. fıkrada sayılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğuna uyulmaması isabetsiz olup, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin kabulüne karar verilerek hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlardan paraya dönüştürülmesine karar verilmiş olması CYY’nın 309/4-d maddesi uyarınca yerinde bir uygulamadır.
Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin 25/02/2014 gün, 2013/10038 E-2014/2204 K-2015/6895 K sayılı ilamları, Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin 2015/660 K-2016/14009 K-2016/20042 K-2016/18552 K sayılı ilamları aynı doğrultudadır.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan gerek Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, gerekse özel dairelerin içtihatlarının tamamında; erteli hapis cezasının, adli para cezasından daha ağır olduğu özellikle vurgulanmış, hatta bu kurala uyulmaması halinde çok istisnai olarak kullanılan ve olağanüstü kanun yolu olarak adlandırılan kanun yararına bozma yoluna gidilerek, sanıklar aleyhine oluşan sonuçlar düzeltilmiştir. Yerleşik içtihada dönüşen bu uygulamaların tek istisnası özellikle taksirli suçlardan dolayı uzun süreli hapis cezalarının, adli para cezasına çevrilmesi halinde çok yüksek miktarlara ulaşan bu cezaların sanıkların ekonomik durumu itibariyle ödenmesinin imkansız hale gelebileceğini ve bu cezaların ödenmemesi durumunda hapis cezasına çevrilmesi durumunda sanıklar aleyhine sonuç doğuracağı endişesiyle Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin somut bir olaya özgü olarak verdiği karara itiraz edilmiş ve Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından aşağıda özet olarak açıklanan sonuca varılmıştır. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 02/10/2007 ve 04/06/2013 tarihli kararlarında da aynı doğrultuda olduğu görülmüştür.
Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 17.12.2013 gün, 2012/12-1519 E-2013/613 K sayılı ilamı:
Erteleme de, hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevirmesi de cezanın suçlunun kişiliğine uydurulması, yani bireyselleştirilmesinin yollarından birisi olup mutlak olarak birinin diğerinden daha lehe olduğundan söz edilemeyecektir. Bu bağlamda ödeme gücü bulunmayan bir sanık için ertelemenin, ödeme gücü yerinde olan ve bu yönde talepte bulunan bir sanık için ise adli para cezasına çevirmenin daha lehe olduğunun kabulü mümkündür. Her somut olayda sanığın sosyal ve ekonomik durumu ile kişiliğine göre bir belirleme yapmak gerekir.
Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 04.06.2013 gün ve 1526-286 ile 02.10.2007 gün ve 160-192 sayılı kararların da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Adli para cezasının miktarı, para cezasının ertelenmesinin mümkün olmaması, ödenmediği takdirde zorunlu olarak hapse çevrilmesi, suçun taksirli bir suç olması, sanığın değişen sosyal ve ekonomik durumu, aşamalarda lehe hükümlerin uygulanmasını talep eden sanık müdafii ile sanığın hükmolunan hapis cezasının paraya çevrilmesi yönünde bir talepleri ile kazanılmış hakkın ihlal edildiğine ilişkin bir itirazlarının bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde; yalnız sanık lehine temyiz edilen sonuç 12.100 Lira adli para cezasından ibaret hükmün bozulmasından sonra yeniden hüküm kuran yerel mahkemece, sanık müdafiinin lehe hükümlerin uygulanması talebi ile sanığın sosyal ve ekonomik durumu göz önünde bulundurularak önceki hükümde 12.100 Lira adli para olarak tayin edilen sonuç cezanın, yeni hükümde hapis olarak belirlenmesinde ve bu cezanın ertelenmesine karar verilmesinde 1412 sayılı CMUK'un 326/son maddesine bir aykırılık ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına ilişkin Özel Daire kararında da bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun; yukarıda özet olarak açıklanan içtihatı ile aynı doğrultuda olan ve tarihleri belirtilen farklı içtihatlarının; Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun yıllardır tereddütsüz bir şekilde uygulanan bütün içtihatlarına ve diğer daire kararlarına aykırı olduğu gibi ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisi olan kanunilik ilkesine de aykırı olacağı açıktır. Zira 5237 sayılı TCK'nın 45. maddesinde cezalar; hapis ve adli para cezası olarak sıralandıktan sonra; aynı kanunun 46 maddesinde hapis cezaları ağırdan hafife doğru ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve süreli hapis cezaları olarak sınıflandırılmış, 47, 48, 49 maddelerde bu cezaların sınırları gösterilmiş, TCK'nın 50. maddesinde ise kısa süreli hürriyeti bağlayacı cezalar yerine uygulanabilecek adli para cezası ve diğer tedbirler sayılmış, taksirli suçlar açısından ise uzun süreli hapis cezalarının da TCK'nın 50/1-a maddesindeki adli para cezasına çevrilebeleceği belirtilmiştir. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, diğer içtihatlarından ayrılan üç ayrı içtihatına örnek olarak yukarıda anlatılan 27/12/2013 tarihli içtihatında dahi 'kişi hürriyetini sınırlaması nedeni ile hapis cezasının, malvarlığına yönelik olan adli para cezasından daha ağır nitelikte olduğu hususunda bir şüphe bulunmamaktadır' denilerek hapis cezalarının adli para cezalarından daha ağır olduğunun özellikle vurgulanmasına karşın, farklı bir sonuca ulaşılarak çelişkiye düşüldüğü tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.
Ayrıca devlet memurları tarafından işlenen suçlar sonucunda hükmedilen erteli hapis cezaları ile adli para cezalarının memuriyete etkisi konusunda; somut bir olay nedeniyle Danıştaydan görüş sorulduğunda; aşağıda özet olarak açıklanan sonuçlara varıldığı anlaşılmıştır.
657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin 5 inci fıkrasında sayılan suçlar dışındaki bir suç nedeniyle 6 aydan fazla hapis veya ağır hapis cezası alıp, bu cezaları tecil edilmiş olanların görevlerine dönebilecekleri' yolunda danıştay tarafından görüş bildirildikten sonra;
Türk Ceza Hukukunda geniş kapsamlı değişiklikler yapılmış, 26.9.2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 4.12.2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu ile 13.12.2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun yürürlüğe konulmuştur.
Türk Ceza Hukukunda yapılan yeni düzenlemeler karşısında, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde değişiklik yapılması sonucu oluşan yeni hukuki durumun ise danıştay tarafından aşağıdaki şekilde değerlendirilmiştir.
657 sayılı Kanunun 23.1.2008 tarih ve 5728 sayılı Kanunla değişik 48-A-5 maddesi;
'Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından dolayı mahkum olmamak' şeklindedir.
Bu değişiklik sonucunda; 'tecil edilmiş hükümler hariç' ifadesiyle tecil müessesesine yapılan gönderme kaldırılmış, yeni Türk Ceza Kanununun 'Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma' başlıklı 53 üncü maddesine atıf yapılmış, ceza süresi koşulu yönünden ağır hapis cezası kaldırılarak yerine bir yıl veya üstü hapis cezası getirilmiş, suç türü yönünden de yeni Türk Ceza Kanunundaki sınıflandırmaya uygun belirleme yapılarak suçlar sayılmıştır.
TCK'nın 53. maddesine göre özetle;
Kasten işlenmiş olan suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak kişi, birinci fıkrada sayılan hakları kullanmaktan yoksun bırakılacak,
Mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, kişinin hak ve yetki yoksunluğu sürecek,
Hapis cezası ertelense bile üçüncü fıkrada sayılan istisnalar hariç, yine bu hak ve yetkileri kullanmaktan yoksun bırakılacak,
Beşinci fıkradaki koşullar oluştuğunda, cezanın infazından sonra işleyecek süre içinde de hak ve yetki yoksunluğu devam edecek,
İnfaz tamamlandığında veya infazdan sonra verilen ek süre bittiğinde, kişinin hak ve yetki yoksunluğu ortadan kalkacaktır.
Ancak, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde geçen 'Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile' ifadesi; bu alt bentde süre (bir yıl veya daha fazla süreli) yönünden belirlenen hapis cezasına veya tür (casusluk, zimmet, hırsızlık gibi) itibariyle sayılan suçlardan dolayı mahkumiyet halinde, cezanın infaz süresi veya ek süre tamamlanarak hak ve yetki yoksunluğu kalksa bile, mahkumiyet kararı kalkmadığı için Devlet memurluğuna atama hakkını kazandırmamakta, nitelik kaybı nedeniyle memuriyete son verilmesini gerektirmektedir. Mahkumiyetin ertelenmiş olması da bu durumu değiştirmemektedir. Sonuç olarak, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci altbendi hükmü, bu hükümde belirlenen süreli hapis cezası veya nevi sayılan suçlardan mahkumiyet halinde, Devlet memurluğuna atanma ve memuriyeti sürdürme hak ve yetkisini süresiz olarak ortadan kaldırmaktadır.
Kaldı ki..!.. 5237 sayılı TCK'nın 51. maddesindeki erteleme müessesesinin, 765 sayılı TCK'nın 95. maddesindeki tecil müessesinden çok farklı sonuçlarının olduğu konusunda gerek uygulamada gerekse teoride herhangi bir duraksamanın bulunmadığı ve tecil müessesesinin yürürlükte olduğu dönemdeki yerleşik uygulamalarda dahi erteli hapis cezalarının, o dönemde yürürlükte bulunan ağır yada hafif para cezalarından daha ağır olduğu kabul edilirken, erteleme müessesinin yürürlükte olduğu bu dönemde Türk Ceza kanunundaki cezaları gösteren sıralamaya karşın, aksine bir sonuca ulaşılmasının kanunilik ilkesini ihlal edeceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır. Kişi hürriyetini sınırlaması nedeni ile hapis cezasının, malvarlığına yönelik olan adli para cezasından daha ağır nitelikte olduğu hususunda herhangi bir şüphenin bulunmadığı ve cezaların sonuçları itibariyle ağırlığının objektif kriterlere göre belirlenmesi gerektiği hususunda herhangi bir duruksamanın mevcut olmadığı; Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin 22/06/2016 gün, 2016/9193 E-2016/20042 K sayılı ilamında vurgulanmış, tarihleri yukarıda belirtilen üç ayrı içtihatında dahi dolaylı olarak aynı ilkeyi benimseyen ancak, somut olaylara özgü bir şekilde yerleşik içtihatlardan ayrılan Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu, bir taraftan kendi içerisinde çelişkiye düşerken, diğer taraftan somut olayımızda olduğu gibi bu sonucu genel kural olarak kabul eden içtihatların doğmasına yol açmıştır. Muhalefete konu uyuşmazlıkta; Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğunun görüşü, sadece cezaların sıralaması konusundaki yerleşik görüşlerin temelden sarsılmasına yol açmakla kalmayarak, benzer olaylarda örneğin 5237 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden sonra infazla ilgili hiç bir değerlendirme yapılmadan sadece her iki kanun hükümlerinin blok halinde eyleme uygulanması sonucunda çıkan sonuçların kıyaslanması suretiyle lehe olan kanunun belirlenmesi gerektiği yönündeki binlerce içtihattaki ana felsefenin oluşmasını sağlayan görüşleri de derinden sarsacaktır. Ayrıca Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun, genel kurallardan ayrılan ve yukarıda tarihleri belirtilen üç içtihatındaki görüşlerine iştirak etmemekle birlikte anılan içtihatların oluştuğu dönemde yürürlükte bulunan kanunlara göre doğruluğu bir an için kabul edilse dahi bu içtihatların 18/6/2014 Tarih ve 6545 Sayılı Kanunu 81. maddesi ile getirilen değişiklik ile birlikte yeniden değerlendirilmesi gerekecektir. Zira 18/06/2014 tarihli değişiklikten sonra hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilecektir. Artık hükümlünün ödenmenmeyen adli para cezasının hapis cezası olarak infaz edilmesi zorunlu değildir. Bu durumda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun üç ayrı içtihatının doğmasına neden olan gerekçelerde ortadan kalkmıştır. Bir başka deyişle 18/06/2014 tarihli düzenlemeden sonra; adli para cezalarının her halükarda daha lehe olduğu tescillenmiştir.
TCK'nın 51. maddesi ile ertelenen hapis cezasının, hapisten çevrilen yada doğrudan doğruya hükmedilen adli para cezalarından daha ağır sonuçlar doğrubileceğini yukarıda kararlar ve kanuni düzenlemeler ışığında şu şekilde özetlemek mümkündür.
1-) TCK'nın 51. maddesine göre ertelenen hapis cezası için öngörülen denetim süresi suç işlenmeden geçirilse dahi, ceza infaz edilmiş sayılacağından; sonradan suç işlenmesi halinde tekerrüre esas alınabilecek ve sonradan işlenen suçtan dolayı, belkide sonraki cezanın ertelenmesine engel teşkil edecektir.
2-) 657 sayılı kanunun 48. maddesinin A fıkrasının 5. bendinde yer alan suçların dışındaki suçlardan dolayı hükmedilen 1 yıl hapis cezasının ertelenmesi durumunda dahi memurluk görevinin sona ermesine karşın, aynı süredeki cezanın adli para cezasına çevrilmesi halinde; memuriyet görevine devam edilebilecektir.
3-) Deneme süresi içerisinde suç işleyen kişi hakkında daha önce hükmedilen erteli hapis cezasının aynen yada kısmen infazına karar verilebilmesine karşın, 18/06/2014 tarihindeki değişiklikten sonra ödenmeyen adli para cezalarının, hapis cezasına çevrilmesinden sonra 1 gün hapis cezasına karşılık olmak üzere, 2 saat kamuya yararlı bir işte çalışmasısna olanak tanınarak, hapis cezası olarak infaz etme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan bilgiler ile benzer olaylarda benimsenen içtihatlar ışığında somut olayımıza baktığımızda; Yerel Mahkeme tarafından mahkumiyet kararı verilirken, işlenen suçun taksirli suç olduğu dikkate alınmadan ceza süresi gerekçe olarak gösterilerek hükmedilen hapis cezası adli para cezasına çevrilmemiştir. Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesinin TCK'nın 50 ve 51. maddelerinin her ikisinin de kişiselleştirme kurumu olup, birbirlerine karşı önceliklerinin bulunmadığı yönündeki görüşünün doğru olduğu bir an için kabul edilse dahi somut olayımızda Yerel Mahkeme tarafından erteli hapis cezası ile adli para cezasının hangisinin lehe olduğu tartışılmamış, yanlış gerekçeyle hükmedilen hapis cezası adli para cezasına çevrilmemiştir. Bir başka deyişle yasal engel bulunmadığı halde ceza süresini yasal engel olarak gören Yerel Mahkeme, hükmedilen cezayı adli para cezasına çevirmeyerek ertelemiştir. Cezanın bireyselleştirilmesi sırasında; somut olayın özelliğine göre dosya içeriğine uygun yasal gerekçelerle hürriyeti bağlayıcı cezayı erteleyebileceği gibi adli para cezasına çevirme olanağı bulunan Yerel Mahkemenin böyle bir değerlendirme yapmadan sırf ceza süresini gerekçe olarak göstererek hapis cezasını adli para cezasına çevirmediği anlaşılmıştır. Böyle bir durumda verilen hükmü denetlemekle görevli olan Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi, daha önceki bizce iştirak edilmeyen içtihatlarına uygun olacak şekilde hapis cezasının ertelenmiş olması nedeniyle adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği hususunun irdelenmemesini dikkate almayarak sanık aleyhine bir sonucun doğmasına yol açmıştır. Bütün ihtimalleri değerlendirmek suretiyle olayın özelliği ile sanığın kişisel durumuna göre yasal gerekçelerle bireyselleştirme yapmakta tamamen özgür olan yerel mahkeme tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması talebine karşın bu husus irdelenmeksizin hapis cezasının ertelenmesine ilişkin kararın Yargıtay Yüksek 12. Ceza Dairesi tarafından bozulması gerekirken düzeltilerek onanmasına dair kararına yönelik olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine dair sayın çoğunluğun kararına yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir.' düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.12.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.