Ceza Genel Kurulu 2018/476 E. , 2021/650 K.
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Sanık ...’ın silahla tehdit suçundan TCK’nın 106/2-a maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve CMK’nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin ... 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.10.2009 tarihli ve 375-690 sayılı kararın 03.11.2009 tarihinde kesinleşmesinin ardından beş yıllık denetim süresinin geçmesiyle sanık müdafisinin 03.04.2015 tarihli dilekçesi üzerine dosyayı ele alan ... 3. Asliye Ceza Mahkemesince 06.04.2015 tarihli ve 375-690 sayılı ek karar ile verilen CMK’nın 231/10. maddesi uyarınca 01.10.2009 tarihli kararın ortadan kaldırılmasına, kamu davasının düşmesine ve sanık müdafisinin adli emanette kayıtlı tabancanın iadesine yönelik talebinin reddine ilişkin ek kararının, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 07.12.2017 tarih ve 18569-27341 sayı ile;
'Sanığın, suçta kullandığı ve emanete kayıtlı glock marka tabancanın ruhsatlı olduğunu belirtmesi ve dosyada silah ruhsat fotokopisinin bulunduğunun anlaşılması karşısında, silahın ruhsatlı olup olmadığı, karar tarihi itibariyle ruhsat süresinin dolup dolmadığının araştırılması ve varsa buna ilişkin belgelerin aslı veya onaylı örneklerinin denetimli olarak verecek şekilde dosya içerisine alınması ve sonucuna göre müsadere yönünden sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden silahın iadesi yönündeki talebin reddine karar verilmesi' isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece 15.01.2018 tarih ve 375-690 sayı ile;
'Mahkememizin 01.10.2009 tarih 2008/375 esas 2009/690 karar sayılı ilamı ile sanık ... hakkında silahla tehdit suçundan 5237 sayılı TCK'nın 106/2-a maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verildiği, sanık hakkında verilen cezanın 5271 sayılı CMK'nın 231/5-6. maddeleri uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı, kararın 03.11.2009 tarihinde kesinleştiği, sanık vekilinin başvurusu üzerine sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanığın beş yıllık denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemediği anlaşıldığından ek karar ile 06.04.2015 tarihinde ortadan kaldırılarak düşme kararı verildiği, sanık vekilinin ayrıca sanığın silahla tehdit suçunda kullandığı adli emanetin 2008/112 esas sırasında kayıtlı 1 Adet Glock marka KGY077 s.nolu 9x19 MM. Tabanca 1 adet şarjör 7 Adet 9 mm. boş kovandan silahın iadesini dilekçe yoluyla istediği, mahkememizce ortadan kaldırma kararı ile birlikte sanık vekilinin silahın iadesi yönündeki talebinin reddine karar verildiği, sanık vekilinin temyiz başvusuru üzerine Yargıtay 4 CD.'nin 07.12.2017 tarih, 2016/18569 esas, 2017/27341 karar sayılı ilamı ile mahkememizin silahın iadesinin reddi yönündeki kararının bozulduğu, mahkememizce 5237 sayılı TCK'nın 54. maddesi uyarınca müsadere edilen eşyanın iade edilemeyeceğinden bozma kararına direnildiği anlaşılarak dosya üzerinden karar verilmiştir.
5237 sayılı TCK'nun 54 maddesi '(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir. (2) Birinci fıkra kapsamına giren eşyanın, ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir surette imkânsız kılınması hâlinde; bu eşyanın değeri kadar para tutarının müsaderesine karar verilir. (3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir. (4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir. (5) Bir şeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar verilmeksizin bu kısmı ayırmak olanaklı ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar verilir. (6) Birden fazla kişinin paydaş olduğu eşya ile ilgili olarak, sadece suça iştirak eden kişinin payının müsaderesine hükmolunur.' şeklinde düzenleme olduğu, sanığın olay tarihinde silahla tehdit suçunda kullandığı mahkememizce sabit görülen silahın karar tarihi itibariyla bu madde uyarınca müsaderesine hükmedildiği buna ilişkin adli emanete gerekli yazıların yazıldığı tespit edilmiştir.
Sanığın silahla tehdit suçundan aldığı cezanın hükmünün açıklanmasının geri bırakıldığı, sanığa 5271 sayılı CMK'nın 231/10. maddesinde denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işlenmemesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verileceğinin düzenlendiği, sanığın uyaptan alınan adli sicil kayıtlarından deneme süresi içerisinde işlenen kasıtlı suçtan mahkûmiyetlerinin bulunmadığı, mahkememizce verilen kararda denetimli serbestlik tedbirine ilişkin herhangi bir yükümlülük belirlenmediği dikkate alındığında CMK'nın 231/10. maddesindeki yasal koşulların oluştuğu anlaşılmakla sanık hakkında silahla tehdit suçundan verilen ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin mahkememizin 2008/375 esas, 2009/690 karar sayılı kararının CMK'nın 231/10. maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına, sanık hakkında atılı suçtan açılan kamu davasının düşürülmesine karar verildiği, sanığın işlemiş olduğu suçun sabit olduğu ancak sanığa iyi halli davranması ve ıslah olduğunun anlaşılması hâlinde adli sicil kaydında görülen kaydın silinerek gelecek hayatında kendisinin karşısına problem olarak çıkmasının önlenildiği, cezanın feri sonucu olarak görülen müsadere kararının yargılama gideri gibi sonuçlarını ileri tarihli olarak doğuramayacağı, kararın kesinleşmesi ile birlikte derhal uygulanması gerektiği, ileride müsadere kararında müsadere edilen eşyanın iadesine ilişkin ek karar ile hüküm kurulamayacağı, sonuçta suçun işlendiği tarihte müsadere edilen eşyanın suçta kullanıldığı, işlenmiş olan suçun hukuk aleminde geçerli olduğu sadece sanığın iyi hali sebebiyle cezanın ortadan kalktığı, adli sicil kaydında görülmeyeceği, Yargıtay bozma ilamında silahın ruhsatına ilişkin araştırma yapılmasının istenildiği, suç tarihinin 27.08.2008 olduğu silahın o tarihte ruhsatı var olduysa dahi beş yıl içinde yeniletilmediğinden şu anda ruhsatının olmadığı kaldı ki silahın kararın kesinleşmesi ile birlikte müsadere işlemlerinin yapıldığı, silaha ilişkin yargılamanın sadece müsadere kararı olmadığı, 5271 sayılı CMK'nın 256 ve devamı maddelerinde düzenlenen hükümlerin somut olayda uygulanamayacağı' gerekçesiyle bozma kararına direnilmiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.02.2018 tarihli ve 2018/7976 sayılı 'Bozma' istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 04.10.2018 tarih ve 1476-16410 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Direnme kararının kapsamına göre inceleme, üzerine atılı silahla tehdit suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemediği gerekçesiyle CMK’nın 231/10. maddesi gereğince hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verilen sanığa ait adli emanette kayıtlı tabancanın iadesine ilişkin talebin reddi ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; CMK’nın 231/10. maddesi uyarınca hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilen sanığa ait tabancanın iade edilmesi gerekip gerekmediği hususunda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
... Cumhuriyet Başsavcılığının 29.05.2008 tarihli ve 6351-3034-1301 sayılı iddianamesi ile; sanık ... hakkında ...’e yönelik silahlı tehdit suçundan TCK’nın 106/2-a ve 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı,
... 3. Asliye Ceza Mahkemesince 01.10.2009 tarih ve 375-690 sayı ile; sanığın silahlı tehdit suçundan TCK’nın 106/2-a maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve CMK’nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, sanık müdafisince yapılan itirazın ... 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının 03.11.2019 tarihli ve 2019/817 Müt. sayılı kararı ile reddedilmesi üzerine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği,
... 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.11.2009 tarihli müzekkeresi ile; adli emanetin 2008/812 sırasında kayıtlı bulunan tabanca ve eklerinin müsaderesine yönelik işlemlerin başlatıldığı,
Sanık müdafisinin 03.04.2015 tarihli dilekçesi ile talep edilmesi üzerine dosyayı yeniden ele alan ... 3. Asliye Ceza Mahkemesince 06.04.2015 tarihli ve 375-690 sayılı ek karar ile; sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlememesi ve sanığa herhangi bir yükümlülük de yüklenmemesi sebebiyle yasal koşullarının oluştuğu anlaşılmakla ... 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.10.2009 tarihli ve 375-690 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararının ortadan kaldırılmasına, sanık hakkında açılan kamu davasının CMK’nın 231/10. maddesi uyarınca düşürülmesine ve sanık müdafisinin adli emanetin 2008/812 sırasında kayıtlı tabancanın iadesine yönelik talebinin reddine karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
Sanık ...; adli emanette kayıtlı tabancanın kendisine ait olduğunu ve ruhsatının bulunduğunu savunmuştur.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yaptırımların tümü 'ceza' olarak öngörülmüş olup, 11. maddede cürümlere mahsus cezalar; 'ağır hapis, hapis, ağır para, kamu hizmetlerinden yasaklılık' kabahat fiillerinin karşılığı olarak da; 'hafif hapis, hafif para, muayyen bir meslek ve sanatın tatili icrası' düzenlenmiştir. Bu Kanun'un yürürlükte bulunduğu dönemde, öğretide yaptırımlar; 'asıl ve feri cezalar ile tamamlayıcı cezalar' olarak üçe ayrılmış, tamamlayıcı cezalar; 'eylemin karşılığında ve ceza hükümlülüğüne bağlı olarak kanundaki açıklama doğrultusunda ve asıl ceza yanında hükümde gösterilmesi gereken cezalardır.' biçiminde tanımlanmıştır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'da ise yaptırımlar, 'ceza' ve 'güvenlik tedbirleri' adı altında yeniden düzenlenmiş; ceza olarak yalnızca hapis ve adli para cezasına yer verilmişken, güvenlik tedbirleri; 'Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma, eşya ve kazanç müsaderesi, sınır dışı edilme, çocuklara, akıl hastalarına, mükerrirlere ve tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirleri' şeklinde sayılmıştır.
Kanunda 'yaptırım' terimine yer verilmek suretiyle, konusu suç teşkil eden eylemler için yalnızca 'ceza' değil, cezalarla birlikte veya ayrıca ceza niteliği taşımayan başkaca sonuçların yani 'güvenlik tedbirleri'nin de uygulanabileceği belirtilmiş bulunmaktadır. Bu düzenlemeye göre güvenlik tedbirleri; kusurlu olmadıklarından ceza verilmeyenler açısından uygulanabilen bir yaptırım olmanın yanı sıra, ceza sorumluluğu bulunan kişiler bakımından cezanın yanında, tehlikelilik hâliyle bağlantılı ve orantılı olarak uygulanabilen, ceza sistemini tamamlamaya yönelik bir nitelik arz etmektedir.
Öğretide de güvenlik tedbirleri; 'Suç işleyen kişiye, suç işlemesi dolayısıyla ve suçun tekrarlanması ihtimali karşısında, gösterdiği tehlikelilik durumu göz önünde bulundurulmak suretiyle uygulanan, kendisini ve toplumu koruyucu nitelikteki ceza hukuku yaptırımlarıdır.' şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza hukukunda özgürlüğe yönelik yaptırımlar dışında, suçlulukla mücadelede etkin diğer bir yöntem de yaptırımlarla birlikte veya ayrıca hükmolunabilen mal varlığına yönelik müeyyidelerdir. Bu yaptırımlardan birisi de eşya ve kazanç müsaderesidir.
Uyuşmazlığın esasını oluşturan eşya müsaderesi; 5237 sayılı TCK'nın 54. maddesinde bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; 'İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir.' hükmü yer almaktadır.
Bu düzenleme ile iyi niyetli üçüncü kişilere ait olmamak şartıyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine özgülenen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsadere edileceği hüküm altına alınmıştır.
TCK'nın 54. maddesinde düzenlenen eşya müsaderesinin hukuksal niteliği itibarıyla bir ceza değil güvenlik tedbiri olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.12.2011 tarihli ve 219-280 ile 25.04.1983 tarihli ve 92-191 sayılı kararlarında; 'Ceza Kanununda zoralımı meşru kılan başlıca sebep, zoralınacak maddenin bizatihi memnu olmasa bile suçta kullanılmış olması delaletiyle, suçlu tarafından başka suçlarda da aynı veçhile kullanılabilmesi ihtimali karşısında, fail elinde zararlı ve tehlikeli bir mahiyet almış olmasıdır. Kanundaki 'başkasına ait olmadıkça' kaydının tazammun edeceği maksat ve mana budur.' açıklamalarına yer verilmiştir.
Niteliği itibarıyla zor alıma tabi bulunmayan bir eşyanın müsadere edilebilmesi için, kasten işlenen suçun varlığı zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı failin cezalandırılması şart değildir. Suçun işlenmesinde kullanılan eşya, failin yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı gibi nedenlerle cezalandırılamadığı durumlarda da müsadere edilebilecektir. Yine sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilecek olup suçta kullanıldığı anlaşılan ya da niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunacaktır.
Bunun yanında, zor alım kararı verilmesi gereken hâllerde bir kamu davası açılmamış veya açılmakla birlikte müsadere isteminde bulunulmamış ya da istemde bulunulmasına karşın bu konuda bir karar verilmemiş ise ayrı bir müsadere yargılamasına ihtiyaç duyulacağı açıktır. Bu nedenle kanun koyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda güvenlik tedbirlerinden yalnızca eşya müsaderesine ilişkin bir yargılama usulü düzenlemiş ve 256. maddesinde; 'Müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemiş ise; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir.' hükmüne yer vermiştir. Buna göre; eşyanın müsaderesine veya iadesine esas davadan sonra da karar verilebilecektir.
Diğer taraftan bir kararın temyiz edilebilmesi için, o kararın “hüküm” niteliğini taşıması gerekmektedir. Hangi kararların hüküm sayılacağı 5271 sayılı Kanun'un 223. maddesinde düzenlenmiş olup beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi kararlarının hüküm oldukları belirtildikten sonra, maddenin son fıkrasında “Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı”nın yasa yolu bakımından hüküm sayılacağı vurgulanmıştır. Sayılan hükümlerin verilme koşulları da maddede ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 6. fıkrada; “Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine” hükmolunacağı belirtilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bir güvenlik tedbiri olan müsadere kararının hüküm sayılacağı ve temyiz kanun yoluna konu olacağı açıktır.
Bu kapsamda, müsaderesi istenen eşyayı iki gruba ayırmak mümkündür.
Birinci grup eşya; suçun maddî konusunu oluşturan, bulundurulması, kullanılması veya taşınması başlı başına suç oluşturan uyuşturucu madde ve tabanca gibi şeylerdir. Bu grupta yer alan eşyanın müsaderesi 'mahkûmiyet' hükmünün bir parçasıdır ve kural olarak mahkûmiyet hükmü ile birlikte incelenir.
İkinci gurup eşya ise; suçun işlenmesinde kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan, bulundurulması, kullanılması veya taşınması başlı başına suç oluşturmayan şeylerdir. Bu grubu da kendi içinde 'sanığa ait eşya' ve 'üçüncü kişiye ait eşya' olarak ikiye ayırmak mümkündür.
Sanığın cezalandırılmasına ve üçüncü kişiye ait eşyanın müsaderesine karar verildiği durumlarda birisi mahkûmiyet, diğeri ise müsadere olmak üzere iki ayrı hüküm bulunmaktadır. Mahkûmiyet hükmünün sanık tarafından, müsadere hükmünün ise üçüncü kişi konumundaki eşya sahibi tarafından temyiz edilmesi durumunda, bu iki hüküm kural olarak birbirinden bağımsız şekilde incelenecektir. Ancak, eşyanın suçta kullanıldığının kabul edilebilmesi için, öncelikle suçun işlendiğinin sabit olmasında zorunluluk bulunduğundan, eşyanın müsaderesi veya iadesi hususu suçla ilgili hükmün sonucuna bağlı olabilir. Bu nedenlerle, sanık hakkındaki 'mahkûmiyet hükmünün onanması' ve üçüncü kişiyle ilgili 'müsadere hükmünün ise bozulması' mümkün olup bu durumda mahkûmiyet ve müsadere hükümlerine yönelik ayrı ayrı inceleme yapılmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülemeyecektir.
Müsadere hükmündeki kanuna aykırılık nedeniyle, hem müsadere hükmünün hem de tümüyle doğru olan mahkûmiyet hükmünün bozulması gerektiği kabul edildiğinde, mahkûmiyet ve müsaderenin bağımsız birer hüküm olduğu kuralı çiğnenmiş olacaktır.
Yapılan açıklamalardan sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuki niteliği üzerinde durulması gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması hâlinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması hâlinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK'nın 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
... Cumhuriyet Başsavcılığının 29.05.2008 tarihli ve 6351-3034-1301 sayılı iddianamesi ile; sanık ... hakkında ...’e yönelik silahlı tehdit suçundan TCK’nın 106/2-a ve 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı, ... 3. Asliye Ceza Mahkemesince 01.10.2009 tarih ve 375-690 sayı ile; sanığın silahlı tehdit suçundan TCK’nın 106/2-a maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve CMK’nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, sanık müdafisince yapılan itirazın ... 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının 03.11.2019 tarihli ve 2019/817 Müt. sayılı kararı ile reddedilmesi üzerine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği, ... 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.11.2009 tarihli müzekkeresi ile; adli emanetin 2008/812 sırasında kayıtlı bulunan tabanca ve eklerinin müsaderesine yönelik işlemlerin başlatıldığı, sanık müdafisinin 03.04.2015 tarihli dilekçesi ile talep edilmesi üzerine dosyayı yeniden ele alan ... 3. Asliye Ceza Mahkemesince 06.04.2015 tarihli ve 375-690 sayılı ek karar ile; sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlememesi ve sanığa herhangi bir yükümlülük de yüklenmemesi sebebiyle yasal koşullarının oluştuğu anlaşılmakla ... 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.10.2009 tarihli ve 375-690 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararının ortadan kaldırılmasına, sanık hakkında açılan kamu davasının CMK’nın 231/10. maddesi uyarınca düşürülmesine ve sanık müdafisinin adli emanetin 2008/812 sırasında kayıtlı tabancanın iadesine yönelik talebinin reddine karar verildiği dosya kapsamından anlaşılan olayda;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında hukuki sonuç doğurmaması, sanığın denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlememesi nedeniyle hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmesi, mahkûmiyet ve müsaderenin bağımsız birer hüküm olmaları, sanığın, adli emanete kayıtlı tabancanın ruhsatlı olduğunu savunması ve üretimi, bulundurulması, taşınması, alım ve satımı münhasıran suç teşkil edenler haricindeki eşya hakkında müsadere kararı verilebilmesi için kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetin gerekmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, tabancanın ruhsatlı olup olmadığı, karar tarihi itibariyle ruhsat süresinin dolup dolmadığının araştırılması, varsa buna ilişkin belgelerin aslı veya onaylı örneklerinin denetime olanak verecek şekilde dosya içerisine alınması ve sonucuna göre müsadere veya iade yönünden sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme gerekçesindeki isabetsizlik gözetilerek direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- ... 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 15.01.2018 tarihli ve 375-690 sayılı direnme kararının BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.12.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.